17 Temmuz
1936’da, başlayan İspanya İç Savaşı, 1
Nisan 1939’da bitti. ‘Uygarlığın beşiği’ Avrupa’da yaşanan bu insanlık
dramı, bir vahşet dönemiydi. Sömürge ve yarı-sömürgelerde silahlı şiddet
uygulayan emperyalist devletler, şiddeti Avrupa’da da kullanmaktan
çekinmemişti. Ulusal ya da toplumsal mücadeleye girişeceklerin, İspanya iç
savaşını incelemeleri ve günümüze yönelik sonuçlar çıkarmaları gerekir. Bu
savaş; ilkelerin ve değerlerin nasıl kolayca ayaklar altına alındığını, demokrasi havarisi ülkelerin
demokrasinin yok edilmesine nasıl göz yumduklarını gösteren, çarpıcı bir
örnektir. Bu savaş, İspanya
topraklarında yapılan bir ‘Avrupa İç
Savaşı’dır. Savaşa şu ya da bu oranda karışmayan, vatandaşı İspanya’da
savaşmayan ülke kalmamıştı. Üç yıl süren savaş sonunda; Bir milyon insan ölmüş,
iki milyon insan tutuklanmış ve beş yüz bin insan yurtdışına kaçmıştı. İspanya;
emperyalist ülkelerin, ideolojilerin, sistemlerin ve yeni silahların çatıştığı
bir arenaya dönüşmüştü.
Kuralsız Çatışma
Batı Avrupa’nın en eski ve bir zamanların en
varsıl sömürgeci ülkesi İspanya, 2.Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde; sömürgeci
geçmişine uygun düşen, kanlı bir iç savaş yaşadı. Büyük toprak iyesi (sahibi)
gerici beysoylular, kilise ve ordu; sömürge halklarına uyguladığı ölçüsüz
şiddetin hemen aynısını, kendi halkına da uyguladı. Her zaman olduğu gibi,
haklı da değillerdi. 1931’de kurulan Cumhuriyet’in iki yıl sonra yapılan ilk
genel seçimini kazandıklarında çok sevindiler ancak 1936’da yitirdiklerinde ise
ayaklandılar. Çılgına dönmüş gibi vurdular, kırdılar ve öldürdüler. Kan
dökerken kural tanımama, dizginlenmeyen öldürme duygusu, sonsuz ve ilkel
bencillik onları bir tür yokedici haline getirmişti.
986 Gün
süren iç savaş bittiğinde arkasında; 1 milyon ölü, 2 milyon tutuklu, 500 bin
sürgün, 500 bin yıkılmış ev, harabeye dönmüş 183 kent ve her söylediği kanun
yerine geçen acımasız bir diktatör bırakmıştı.1 Bilim adamları,
sanatçılar, aydınlar ya yurtdışına kaçmış ya da öldürülmüştü. Hiçbir siyasi
eyleme katılmamış olan 38 yaşındaki Garcia Lorca, 64 yaşında
Cumhuriyetçilere katılan İspanyol edebiyatının büyük şairi Antonio Machado
ve 1942 yılında henüz 32 yaşındayken Franko’nun hapishanelerinde ölen
şair Miguel Hernandez, iç savaşta yok olup gitti.
Herkes Herkesi Öldürüyor
İspanya
İç Savaşı’nda, öldürmenin sınırı yoktu. Küçük çocuklar, yatalak yaşlılar,
hastalar, genç kızlar ve hatta evcil hayvanlar öldürülüyordu. Okullar,
hastaneler topa tutuluyor, kiliseler ateşe veriliyordu. Üç yılda 6 bin din
adamı öldürüldü: Barbastro
bölgesinde, Aragon ve Katalonya’da rahiplerin yüzde sekseni
bu çatışmalardan sağ çıkmadı.2 Cumhuriyeti destekleyen rahipleri faşistler,
faşistleri destekleyenleri de cumhuriyetçiler öldürdü.
Başka
ulusların insanları da birbirlerini İspanya’da öldürdü. Nazi yönetiminden kaçan
sürgün Almanlar, Franko yanında çarpışan Almanları; faşist İtalyan
askerleri Cumhuriyete yardıma gelen solcu İtalyanları öldürüyordu. Sürgünler,
eşi benzeri olmayan Uluslararası
Tugaylar’ın askerleriydi. Cumhuriyetçilerin direnişini desteklemek için
İspanya’ya, dünyanın her yerinden anti-faşist gönüllüler geldi. Bunlar, iç
savaşın belki de en duygusal öğesini oluşturuyordu. Tugaylara yazılırken, şu
sözlerin altına imza atıyorlardı; “Buraya gönüllü olarak geldim ve gerekirse
kanımı İspanya’nın ve bütün dünyanın özgürlüğünü gerçekleştirmek için, son
damlasına kadar akıtacağım”.3
Toplumsal Yapı
19.Yüzyıl’ın
ilk yirmi beş yılında İspanya, Kuzey ve Güney Amerika’daki sömürgelerinin büyük
bölümünü yitirmişti. 1898’de ABD ile yaptığı savaşı yitirince Küba, Filipinler
gibi son sömürgeleri de elinden gitmiş ve geriye bir tek İspanyol Fas’ı
kalmıştı. Burası da, Cebelitarık boğazı için önemli olan bu yerin, İngilizlerin
güçsüz İspanya’nın elinde kalmasını uygun gördüğü için duruyordu.
İspanyol
Ordusu’nun, ard arda gelen yenilgilerden sonra, görev alanı, eylemsel olarak,
iç güvenliğin sağlanmasıyla sınırlı kalmıştı. Dışarda gösteremediği askeri hünerini kendi halkına
gösteriyor ve her zaman; toprak sahipleri ve kiliseden yana davranıyordu. Ordu,
İspanya Ulusu’nun değil, yönetimdeki oligarşik yapının ordusuydu. Görev
anlayışı, ulusal çıkarlar ve yurtseverliğe değil, iktidar olanaklarının
kullanılıp korunmasına dayanıyordu. Bu nedenle emir-komuta dahil her alanda
yapısal bir bozukluk içindeydi...4
Kilise ve Toprak Egemenleri
Uçsuz
bucaksız topraklara sahip Katolik kilisesi, akçalı işlerle uğraşan büyük bir
holding haline gelmişti. 125 milyon peseta sermayeli Madrid Uriquio Bankası onundu ve çeşitli eyaletlerde sermaye
toplamları 85 milyon peseta tutan dört bankayı denetimi altında tutuyordu. Madrid Tramvay Şirketi, İspanya’nın
Güney Amerika’ya sefer yapan en büyük deniz taşıma şirketi, Transatlantica ve birçok büyük maden
şirketinde kilisenin hisseleri vardı.5
Siyasi ve
ekonomik gücü arttıkça, halk kitlelerine sırt çeviren Katolik kilisesi,
İspanyol gericiliğinin merkezi konumundaydı. Halkın tepkisini ve nefretini
çekiyordu. Köylülerin kilise ve manastır yakması 1835’e dek uzanan bir gelenek
olmuştu. Sömürge gelirlerinin kesilmesi üzerine kilise, öteki egemenlerle
birlikte kendi halkını soymağa, bir başka deyişle iç talana başlamıştı. Çektiği
tepkinin nedeni buydu.
Ekonomik Yapı
İspanya’da
kapitalizmin gelişmeye başlaması ve sermaye piyasasının doğması ancak 1.Dünya
Savaşı sırasında gerçekleşti. Üretim ve tarımsal kaynaklı da olsa dışsatım
arttı. Köylüler kentlere göç etti ve işçi sınıfı büyüdü.
Kapitalizmin
göreceli olarak gelişmesi, dengeli bir yaygınlık içinde olmadı ve birkaç
bölgede yoğunlaştı. Katalonya
ve Bask bölgelerindeki gelişme,
başka bölgelerden çok ilerdeydi. 1918 Yılında, 368 anonim şirketten, 294’ü Katalonya’da, 50’si ise Bask’ta kurulmuştu.6
1923
yılında, ülkeyi 1930’a dek diktatörlükle yönetecek olan sağ bir askeri darbe
gerçekleştirildi. 1930 yazında Cumhuriyet yanlısı bir ayaklanma girişimi oldu,
ayaklanma kanlı bir biçimde bastırıldı. Ancak, Cumhuriyetçilerin direnişi
sürdü. 12 Nisan 1931’de yapılan seçimler, monarşiye karşı bir halk oylamasına
dönüştü ve bu seçimleri Cumhuriyetçiler kazandı. 14 Nisan 1931 günü yaşamı
sekiz yıl sürecek olan Cumhuriyet ilan edildi.
Çatışma Ortamı
İspanya
1936 yılına; birbirlerinin adını duymaya bile katlanamayan karşıt siyasi
örgütler, çatışmak için bahane arayan yıllanmış kinler, acımasız nefret, geri
kalmış bir ekonomik yapı ve kabul edilemez haksız toplumsal ilişkilerle geldi. İspanya, 1936’da tam anlamıyla bir barut
fıçısıydı.
1936 Yılı
Ocak ayında, Manuel Azana önderliğindeki Cumhuriyetçiler ile Barrio
önderliğindeki Cumhuriyetçi Birlik,
komünist ve sosyalistlerin ve öteki sol politik kümelerin birleşmesiyle Halk Cephesi (Frente Popular)
kuruldu. Halk Cephesi’nin sağ
kanadı; Cumhuriyetçi Sol, Cumhuriyetçi Birlik, Katolonya Partisi ve Federal Cumhuriyetçi Parti, Sol
kanadı ise; Sosyalist Parti, Komünist Parti, Sendikalist Parti, Marksist Birlik Partisi’nden
oluşuyordu. Halk Cephesi’ne
katılmamasına karşın güçlü iki anarşist örgüt, İspanya Anarşist Federasyonu ve Ulusal İşçi Konfederasyonu, Halk Cephesini destekledi.
Seçim ve Partiler
16 Şubat
1936 seçimleri, Cumhuriyetçilerin net bir çoğunluk kazanmasıyla sonuçlandı.
Halk cephesi 4 milyon 176 bin oy alırken, sağ cephe 3 milyon 783 bin oy aldı.7
Merkezin büyük partisi Radikallerin
(yalnızca adları radikal) milletvekili sayısı 80’den, 6’ya düştü. Toplumsal
savaşımın şaşmaz kuralı İspanya’da da kendini göstermişti; ülkenin sorunları
arttıkça köktenci siyasetler yükseliyor, merkez partiler eriyordu.
Parlamentodaki
milletvekili sayıları, seçim yasasının özelliği nedeniyle, alınan oylardan daha
ayrımlı oranlarla gerçekleşti. Sağcı
Cephe 142, Merkez Blok
31, Halk Cephesi ise 271
sandalye kazanmıştı. Halk Cephesi
içinde; Cumhuriyetçi Birlik 37,
Cumhuriyetçi Sol 80, Sosyalist Parti 90, Katalon Solu 38, Sendikalistler 2, Komünist Parti 16, Bağımsız Solcular 8 milletvekili ile
temsil ediliyordu.8 Bir önceki seçimde sağcıların işine yarayan
seçim biçimi, bu kez Halk Cephesi’nin
işine yaramıştı.
Siyasi Aydınlanma
Halk Cephesi’nin seçim zaferi, İspanya’nın demokratik
gelişiminde adeta bir devrimdi. İspanya halkı; yüzyıllar süren eşitsizliğe,
yasa tanımaz şiddete ve oligarşik egemenliğe karşı, herkesi şaşırtan bir tepki
göstermişti. Akçalı olanaksızlıklara, eğitimsizliğe ve örgütsel yetersizliklere
karşın; halk, sağduyusuyla desteğini bir yerde toplamış ve ulusal birliğin
adresini bulmuştu. İspanya’da toplumsal yapıdan daha ilerde bir siyasi
aydınlanma yaşanıyordu.
Franko Ortaya Çıkıyor
Gerici
güçlerin yükselen uyanışa tepkisiz kalması beklenemezdi. Seçim sonuçları
açıklanır açıklanmaz, Fas lejyon birliklerinde görevli General Franko,
henüz istifa etmemiş olan sağcı Başbakan Yardımcısı Valladares’e koştu
ve hükümetin, seçimi kazananlara bırakılmaması gerektiğini bildirdi. “Şu bir
kaç saat İspanya için çok önemlidir” diyordu. Ona göre; “seçimi kazanan
solcular” henüz hükümete gelmemişken, eski meclis dağılmamışken, hemen
duruma hakim olunmalı ve sol cephe
ezilmeliydi. Ancak, ılımlı bir merkezci olan Valladares bu öneriye sıcak
bakmadı ve Franko’yu dinlemedi.
Ancak
para ve toprak sahibi egemenler,
generaller kümesiyle anlaşmakta gecikmedi. Zaten ordu içinde darbe
amacına yönelik çalışmalar yıllardır sürdürülüyordu. Subaylar arasında Ordu Eylemi adlı gizli bir kralcı
örgütün olduğu biliniyordu.
Halk Cephesi
Sosyalist
ve komünistlerin katılmadığı Halk
Cephesi Hükümeti, bu koşullar altında kuruldu. Yeni hükümet, 1931
yılındaki ilk Cumhuriyet Hükümeti’nin yaptığı yanlışı yineledi. Kendisine karşı
askeri ve siyasi gizdüzenlerin (komploların) hazırlandığı bir ortamda,
Cumhuriyet karşıtı yasadışı oluşumların üzerine gitme kararlılığını
gösteremedi.
Böylelikle
iç savaşı başlatacak ve Cumhuriyeti ezecek olan faşist örgütlenmenin varlığını
sürdürmesine olanak sağlamış oldu. Önder yetersizliği, İspanyol halkının
karşısına hem de en yaşamsal dönemde bir kez daha çıkmıştı. Cumhuriyeti
kuranlar, onu yaşatacak olgunluk ve bilinçten yoksundu.
Siyasi Terör Tırmanıyor
16 Şubat
1936 ile askeri darbenin yapıldığı 17 Temmuz 1936 arasındaki 5 aylık dönem
içinde, yeni hükümete karşı sayısız düzen bozucu eylem gerçekleştirildi.
Seçimlerde hiçbir varlık gösteremeyen Falanjist
Parti (İspanyol faşistleri) başroldeydi. Bu dönemdeki terör
eylemlerinde, büyük çoğunluğu Cumhuriyetçi olan 58 kişi öldürüldü.
Sosyalist
milletvekili Profesör Jimenes de Asua’ya, Sosyalist Parti lideri ve
Genel İşçi Birliği Sekreteri Largo Caballero’ya, yazar ve düşünür Ortega
Gasset’ye suikastler düzenlendi. 14 Nisan 1936’da, Cumhuriyetin yıldönümünü
kutlama törenlerine katılan halkın üzerine ateş açıldı. Oviedo’da sosyalist bir gazetenin merkezi bombalandı, Valencia’da falanj milisleri radyo
evini bastı ve binayı bir süre işgal etti. Alcala’da subaylar halkı kent merkezine toplayıp faşist selamı
vermeye zorladı.9
Kışkırtma
girişimleri, sokak eylemleriyle sınırlı kalmadı. Toprak ve büyük iş sahipleri
yasalaşmış sosyal hakları tanımıyor, sendika ve fabrika temsilcileriyle
görüşmüyordu. Papazlar, açık açık halkı, kızıllara
karşı savaşmaya çağırıyordu.
İspanya’da
gerici bağlaşma (ittifak), yapılacak askeri darbeye gerekçe olacak eylemler
içindeydi. Hem karışıklık çıkarıyorlar, hem de karışıklıklardan şikayet
ediyorlardı. İspanya’da Cumhuriyet karşıtı gerici darbe açık açık geliyorum
diyordu.
Darbe Başlıyor
17 Temmuz
günü darbenin başlatılmasına karar verildi. Londra’da bulunan İspanyol
monarşistlerinin sağladığı bir uçak Franko’yu, Kanarya adalarından
İspanyol Afrika’sına götürüyordu. 18 Temmuz sabahı saat 5:15 de haber
ajanslarına ve radyo verici merkezlerine bir açıklama gönderilerek, darbenin
uygulanmaya sokulduğu açıklandı.
Askeri
darbe, sınıfsal dayanakları ve maddi olanakları olduğu için, hızla yayıldı.
Cumhuriyet Hükümeti’nin darbe karşısındaki ilk tavrı, ihanet düzeyine varan bir
ikirciliği içeriyordu. Hükümetin elinde elle tutulur bir ordu gücü olmamasına
karşın, Başbakan Quiroga; hükümetin liberal üyelerinin, -nasıl olacaksa-
“askeri ayaklanmanın yasal yollardan bastırılmasını” istediklerini bildiriyordu.
Oysa,
halk darbeye karşı koymak için hükümetten silah istiyordu. Hükümet ise halka
silah dağıtmaya yanaşmıyordu. Sağcı bir başkaldırıyı bastırmak için, ayrı bir
tehlike saydıkları bir başka cepheyi silahlandırmak; sosyalist hatta komünist
işçi çoğunluğunun eline silah vermek, onlara hiç uygun gelmiyordu. Hükümet
kendi halkına güvenmiyordu. Bu anlayış, İspanya devrimine önderlik eden
yönetici kadronun, temel hastalığı durumundaydı.
İç Savaş: “Halk Direnişinin
Destanı”
1936
Temmuz’unda başlayan iç savaş, 1 Nisan 1939 günü Cumhuriyet güçlerinin
yenilgisiyle sonuçlandı. Kimileri, İspanya iç savaşını “halk direnişinin bir
destanı” olarak gördü. Kimileri için ise iç savaş, “kızıl komünistlerle
onlara destek olanlara” derslerinin verilmesiydi. Ancak, gerçek olan, ‘uygarlığın beşiği’ Avrupa’da bir
insanlık dramı, bir vahşetin yaşanmasıydı.
Tarihçi Hugh
Thomas’ın o günler için söylediği sözler, İspanya İç Savaşı’nı en iyi
anlatan sözlerdir: “İspanya’yı bir fırtına bulutu kaplamıştı. Bu felaketli
karanlıkta, yüzyıllar ve kuşaklar boyu birikmiş kinler, anlaşmazlıklar,
kavgalar doğal bir afet gibi kaynıyordu. Bir kentin öbür kentten haberi yoktu.
Her kent kendi kavgasını, kendi alınyazısını yaşıyordu. Şimdi sözkonusu olan;
yalnızca iki İspanya değil, belki de ikibin İspanya idi”.10
Kilisenin Tutumu
İspanya’nın
en büyük gücü kilise, doğal olarak bütün gücüyle Franko’nun yanında yer
aldı. Katolik kilisesi, tüm İspanyolları tinsel olarak temsil ettiğini ileri
sürmesine karşın; nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi ve köylüleri,
cumhuriyetçi aydınları düşman ilan ediyordu. Yüzyıllardır bir inanç sorunu
olduğu savlanan dinsel örgütlenme, İspanyol halkının karşısına faşist bir
siyaset olarak çıkmıştı. İspanya Ruhani Meclisinin başı Kardinal Goma Y.Toma:
“Olaylar ancak silah gücüyle yatışır. Bu kokuşmuş laik hukuk düzenini
kökünden kazıyıp atmak caizdir”11 diye fetvalar veriyordu.
Halk Direnişi ve Kadınlar
Darbeye
ve gerici saldırılara karşı, kararlı tavır ve direnişi, başta işçiler olmak
üzere halk gösterdi. Onlar, içinde bulunduğu koşulları tam olarak kavrayamayan
siyasi önderleri aştı ve örneği az görülen bir özveriyle, kendilerini savaşıma
adadılar. Ölüm, o dönemin İspanya insanı
için, göze alınacak bir çekince değil, günlük yaşamın olağan bir parçasıydı. Franko’nun;
“İspanya’da ya katolik olunur ya da hiçbir şey” sözlerine karşı, iç
savaşın efsanevi kadın direnişcisi Dolores Ibarurri: “Biz, sürünerek
yaşamaktansa başımız dik ölmeyi yeğliyoruz”12 diyordu.
İspanyollar,
özellikle de İspanyol kadınları, bu söze uygun davrandı. Daha dün, mutfaklardan
çıkmamış bir konumda olan kadınlar, direnişin en önünde çarpışan, kararlı ve
inançlı savaşçılar haline gelmişti. Kasım 1936’da Madrid savunmasında, 1937
Barselona barikatlarında ve Bask bölgesindeki ünlü Guernica direnişinde gösterdikleri kararlılık bütün dünyayı
şaşkına çevirdi.
Kadınlar
çatışmalara dolaysız katılıyor; katılamayanlar da, “Korkak karısı olmaktansa
kahraman dulu olmak daha iyidir” diyerek kocalarını, Cumhuriyetçilerin
safında çarpışmaya gönderiyordu. Sınıfsal ve dinsel baskının ne olduğunu iyi
bilen İspanyol kadını, eskinin köhnemiş geleneklerine dönmek istemiyordu.
Sonuç
İç savaş,
İspanya nüfusunun yüzde l0’dan fazlasının öldüğü, hapse atıldığı ya da sürgün
edildiği bir sonla bitti. Ülke yerle bir edilmiş, giderilmesi olanaksız acılar
ve yeni kinler yaratılmış ve bir ulus ikiye değil, tarihçi Hugh Thomas’ın
dediği gibi belki de iki bine bölünmüştü. Yitirilen maddi servet hesap
edilemiyordu. İspanya, annesiz babasız çocukların, dul kadınların ve işçisiz
fabrikaların ülkesi olmuştu.
2.Dünya
Savaşı sonrası dahil hiçbir dönemde hesap sorulmayan Franko, 1975’deki ölümüne dek tam 36 yıl bir diktatör olarak
İspanya’yı yönetti. Frankocu İspanya, ‘dünyanın
özgür uluslarınca’ oluşturulduğu söylenen BM’lere, (1955) onun sanat ve
kültür örgütü UNESCO’ya (1951) ve ‘demokratik’
ülkelerin katılabileceği Avrupa
Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne kabul edildi. ‘Uygar dünya’ İspanya iç savaşını ve onun sonuçlarını adeta yok
saydı. Katkısı ve ilişkisi olduğu ve bir ulusu tüketen bu pis savaşı,
belleklerden silmeye çalıştı.
DİPNOTLAR
1 “İspanya’da
İç Savaş ve Faşizm” Pietro Nenni, ak. “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi
Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 16 sf.377
2 “İspanya
1936-1939” Hugh Thomas, 20.YY Tar., Arkın Kit., S: 34, sf.663
3 “İspanyol
Karşı Devrimi : İç Savaş” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi”
Gelişim Yay., Sayı 16, sf.364
4 “İspanyol
Karşı Devrimi:Franko ve Falanjizm” a.g.e. sf.339
5 a.g.e.
sf.341
6 a.g.e.
sf.341
7 “İspanya
İç Savaş” “Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi” İletişim Yay.,
3.Cilt, sf.855
8 “Nisan
1936’da Cortez’de Durum” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi”
Gelişim Yay., Sayı 15, sf.353
9 “İspanyol
Karşı Devrimi: Franko ve Falanjizm” “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi
Ansiklopedisi” Gelişim Yay., Sayı 16, sf.352
10 a.g.e.
sf.357
11 a.g.e.
sf.357
12 a.g.e.
sf.357
Ne yazık ki bizdeki de seçimi kaybederse benzer şeyler yaşanacak diye düşünüyorum.
YanıtlaSil