Lozan’da, esas görüşme
ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında oldu. Lord Curzon, Ankara’dan
gelenleri, eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı.
İlkelerini her şeyin üstünde tutan yurtsever bir tutum ve şaşırtıcı bir irade
sağlamlığıyla karşılaştı. ’Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler nasıl bu
hale geldi’ diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, nedenini bir türlü
anlayamadığı değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan ‘yeni Türk
tipi’, ulusal hakların savunulmasında yüksek bilinç ve direnç gösteriyor;
oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde
şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, ‘Acaba, Türkiye bir
mucize ile uygar bir devlet mi oldu’ diyordu.
Vahdettin’in
ülkeden kaçışından 3 gün sonra, 20 Kasım 1922’de, Lozan’da barış görüşmeleri başladı.
İngiltere ve müttefikleri Konferans’a, Türkiye’yi hala, Dünya Savaşı’nın yenik
ülkesi görerek gelmişti. Almanya ve Avusturya’ya Versailles’da yapılanın
benzeri, Lozan’da Türkiye’ye yapılacak ve Küçük Asya’daki Batı çıkarları korunacaktı.
Ortadoğu’ya verilecek yeni biçim, uluslararası bir anlaşmayla meşrulaştırılacak,
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ticari ve hukuki ayrıcalıkların (kapitülasyonlar) korunması
koşuluyla, Yeni Türkiye’nin sınırları belirlenecekti.
Sınırlar,
askeri eyleme bağlı olarak büyük oranda belirginleştiği için fazla zaman
almayacak, ‘ekonomik bilinçten yoksun Türklere’, geçmişten gelen
kapitülasyonlar yenileriyle birlikte kolayca kabul ettirilecekti. Eski düzen
yeni koşullarla sürdürülecek, önemli bir dirençle karşılaşılmayacak, Konferans
uzun sürmeyecekti.
Lozan’da,
esas görüşme ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında oldu. Lord Curzon,
Ankara’dan gelenleri, eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk
anladı. İlkelerini her şeyin üstünde tutan yurtsever bir tutum ve şaşırtıcı bir
irade sağlamlığıyla karşılaştı. ’Doğulularda böyle şey olmaz, Türkler nasıl
bu hale geldi’ diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, nedenini bir türlü
anlayamadığı değişimi, çözmeye çalışıyordu.
Lozan’da
ortaya çıkan ‘yeni Türk tipi’, ulusal hakların savunulmasında yüksek
bilinç ve direnç gösteriyor; oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini
biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The
Times, ‘Acaba Türkiye, bir mucize ile uygar bir devlet mi oldu’ diyordu.
İngiliz Delegeler Kurulu’ndan William
Tyrrell, Lozan’da karşılaştığı ‘yeni Türkler’ için şöyle söylüyordu:
“İki çeşit Türk biliyorduk; biri eski Türk, ki öldü. Biri de Jön Türk, ki
artık o da yok oldu. Şimdi onlardan çok başka bir Türk tipi görüyoruz”.
Mustafa
Kemal, ulusal egemenlik haklarını Avrupalılara kabul ettirmek
için büyük bir savaşıma girişmişti. Kapitülasyonlar tümüyle kaldırılacak,
Türkiye artık kendi kararını kendi veren, her yönüyle bağımsız ve özgür bir
ülke olacaktı. Bunlar, büyük devletlerin azgelişmiş ülke yöneticilerinde
kesinlikle görmek istemedikleri nitelikler, sözünü bile duymak istemedikleri
amaçlardı.
Yoğun
bir çalışma ve her zaman olduğu gibi, ölçülü ama atak bir eylemlilik içine
girdi. İçerdeki düzeysiz karşıtlıkla uğraşıp yeni devletin temelini atarken, 8
ay süren Lozan görüşmelerinin her aşmasıyla yakından ilgilendi, yurt içi çalışmalarını
Lozan’daki gelişmelere göre düzenledi.
Lozan’da;
onaylanacak, geri çevrilecek, değiştirilecek ya da yapılacak önerilere karar
veriyor, görüşme taktikleri belirliyor ve Türk Kuruluna güç veren destek
iletileri gönderiyordu.
İsmet
Paşa, kendisini Lord Curzon’la eşit görüyor ve
Türkiye’nin, savaş galibi İngiltere’yle eşdeğerde olduğunu gösteren davranışlarda
bulunuyordu. ‘Biz buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geliyoruz’ diyordu.
Kendine
özgü bir savaşım yöntemi vardı. Taktik olarak, ne denli önemsiz olursa olsun
her noktayı tartışıyor, çoğu kez, savaşlardaki top atışları nedeniyle, kulaklarının
iyi işitmediğini söyleyerek kimi sözleri ‘duymuyordu!’ Önceden hazırladığı
uzun konuşmalar yapıyor, durmadan arkadaşlarına danışıyordu. Sürekli olarak,
Ankara’yı aramak için zaman istiyor, yanıtlarını hep ilerdeki toplantılara bırakıyordu.
Ankara’ya
gerçekten çok sık danışıyordu. Önceden saptadıkları hemen tüm önemli konuları, Mustafa
Kemal’e soruyor, onun bildirimleri yönünde davranıyordu. Lozan’daki ‘yeni
Türk tipini’ yaratan, kurulda görev alanlar değil, Türkiye’nin Ankara’daki
yeni önderiydi.
Lord
Curzon ve bağlaşıkları için rahatsız edici ana sorun, sömürge
ve yarı sömürgelere yayılma olasılığı yüksek bir anti-emperyalist dirençle karşılaşmış
olmalarıydı. Bu direncin arkasındaki güç, Mustafa Kemal’di. Fransız Tarihçi
Benoit Méchin’nin tanımıyla, ‘tarihte çok az insan Mustafa Kemal gibi
emperyalizme karşı durabilir’di.
Mustafa Kemal, Lozan’da
gerçekleştireceği işin; uluslararası boyutunu, ezilen ülkelerde ortaya çıkaracağı
direnci, bu direncin sömürgeci devletler için ne anlama geldiğini biliyordu. Bu
güç işi başarmak için, sonuna dek gidecekti. Ezilen uluslara çağrılar yapıyor
ve ‘Türkler artık kendilerini ezdirmeyecektir. Türklerin yapacaklarını örnek
alın. Dünya, o zaman daha iyi olacaktır’ diyordu.
Lord
Curzon için, sömürge ve yarı sömürgelere yaygın bir bağımsızlık
dönemi başlatacak Türk istemlerini kabul etmek çok güç ve İngiltere için
tehlikeli bir işti. Barış yapılmalı ama koşulları Türklerin istediği gibi
olmamalıydı.
Ancak,
Ankara dayatıyor, geri adım atmıyordu. Ayrıca, Lozan’da sonuç alınamazsa, anlaşma
dışı bırakılacak bir Türkiye, Sovyetler Birliği’ne daha çok yakınlaşabilir, bu
da başka tür sakıncalı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilirdi.
Türkiye’den,
yeni bir savaşı göze alan açıklamalar geliyordu; oysa Avrupa’nın savaşacak gücü
kalmamıştı. Karşılaşılan siyasi açmaz, dünya siyasetine yön vermeye alışkın
büyük devlet yöneticilerini, şimdiye dek hiç yaşamadıkları bir çaresizlik içine
sokmuştu. Çaresizlik, blöf politikasıyla aşılmaya çalışıldı. Ancak, Ankara
korkutmaya dayalı gerçek dışı girişimleri kavrıyor ve önlem geliştirecek
bilinçli bir tutum sergiliyordu.
Lord
Curzon, çaresizliğini o denli açık ediyordu ki, üzerinde güneş
batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nun diplomatlığıyla ünlü bu Dışişleri
Bakanı, “Türkiye için rahatsız edici oluyorsa, kapitülasyon yerine başka bir
sözcük kullanabiliriz” gibi gülünç önerilerde bulunabiliyordu.
Görüşmeler, 4 Şubat 1923'te kesildi. ABD delegasyonu Konferans'ın kesilmesinin ana nedenini, Washington'a, “Türklerin, özel yargı hakları ve ekonomik imtiyazlara ait hükümlerde, her türlü uzlaşmayı reddetmeleridir” diye bildirmişti.
Mustafa
Kemal, Türkiye’nin kararlılığını göstermek için, Lozan’daki
karar vericilere gönderme yapan uyarı niteliğinde ve bir birini tamamlayan bir
dizi açıklama yaptı. Açık ve net konuşuyor, “egemenlik hiçbir anlamda,
hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez” diyor, eski
alışkanlıkları sürdürmek isteyen anlayışlarla sonuna dek mücadele edileceğini
söylüyordu.
22
Aralık 1922’de, İngiliz Morning Post gazetesi muhabiri Grace M.Ellison’la
görüştü. Lozan’da, bağımsızlığa ve ulusal egemenliğe zarar veren tüm önerilerin
reddedileceğini söyledi. “Bizim elde etmeğe kararlı olduğumuz tam bağımsızlık
ülküsüne, meydan okuyacak herhangi bir kişi varsa; o kişi, bu ülkümüzden ilham
almış bütün Türkleri ortadan kaldırma imkanlarını arayıp bulmalıdır” dedi.
Üç gün sonra, 25 Aralık'ta Fransız Le Journal muhabiri Paul Erio'yla görüştü. Türkiye'nin ileri sürdüğü isteklerin, 'ülkenin yaşaması ve bağımsızlığını sağlaması için gereken şartların en azı’ olduğunu söyledi. Kapitülasyonların, tartışılmasını bile ulusal onura yönelmiş bir hakaret sayıyor, Batı'yı şu sözlerle uyarıyordu: “Türkler kapitülasyonların sürmesinin, kendilerini kısa süre içinde ölüme götüreceğini çok iyi anlamıştır. Türkiye tutsak olarak mahvolmaktansa son nefesine kadar mücadele etmeye kesin karar vermiştir”.
Tarihçi
Nobert Von Bischoff’un, “Türk silahlarının kazandığı zaferi
uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesidir” diye tanımladığı Lozan Antlaşması,
24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalandı. TBMM, Antlaşma’yı
23 Ağustos’ta onayladı ve işgal güçleri, silahlarıyla birlikte Türkiye’den ayrılmaya
başladı.
Ankara,
görüş ve isteklerini büyük oranda Batı’ya kabul ettirmiş, ulusal egemenlik
haklarına yönelik ana amacı etkilemeyen ve çoğu geçici kimi uzlaşmalarla barış
sağlanmıştı. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi
başarı olan bu antlaşma, gerçek bir diplomatik zaferdi.
Metin bey bu ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) neydi. Lozan konusunda bir çok görüş var. Ortak kanı ayrıcalıkların kaldırılmasının hayati önümde olması. Fakat kaç tane ayrıcalık kaldırıldı. İçerikleri ne idi. Bu taraf hep eksik kalıyor.
YanıtlaSilYavuz bey, Mahmut Esat Bozkurt un "osmanli kapitülasyonlari ve rejimi uzerine" adli bir yapiti var ve konuyu detayli bir sekilde anlatiyor. Internetten de pdf formatinda bulunabilir
YanıtlaSil