İzmir-İstanbul
Otoyolu açıldı ve geçiş ücretleri açıklandı. Önceki yap-işlet-devret
yatırımlarında olduğu gibi, ücretler ile geçiş sayıları yüksek ve geçmeyen
araçlar için ödemeyi yine Hazine üstleniyor. Yol ve köprüler, yap-işlet-devret yöntemiyle
büyük şirketlere yaptırılıyor. Konsorsiyum adı verilen geçici
ortaklıklarla bir araya gelen şirketler, aralarına yüksek teknolojiye sahip bir
uluslararası inşaat şirketini de alarak yatırımı gerçekleştiriyor. Bankalardan
kredi alınıyor ve bu kredilere devlet kefil oluyor. Hükümet, yapılan işe
karşılık, şirketlere uzun süreleri içeren işletme imtiyazları ve kar
garantileri veriyor. Kar oranı yüksek tutuluyor ve bu karı yolları-köprüleri
kullansa da kullanmasa da halk ödüyor. Hükümet, verdiği garantilerle Hazine’yi
borçlandırıyor. Bu yolla, gerçekte Hazine değil ödediği vergilerle Hazine’yi
oluşturan halk borçlandırılmış oluyor. Çıkarını ve geleceğini göremez duruma
gelen halk ise, bu büyük eserleri
ülkesine kazandıranları! şükranla anıyor.
Sömürge
Yatırımcılığı
Gelişmiş ülkeler,
dışarıya açılmanın yoğunlaştığı 19.yüzyılda gittikleri yerlere çeşitli alt yapı
yatırımları yaptılar. Girdikleri azgelişmiş ülkelerde; limanlar, demiryolları,
telgraf ve telefon işletmeleri, elektrik üretim birimleri kurdular. Buna
zorunluydular çünkü getirdikleri malları satmak, götürülecekleri hammaddeleri
taşımak için yollar, limanlar gerekiyordu. İletişim ve enerji, ticaret yapmanın
gerekleriydi. Sömürgeler, yatırımcı şirket ölçülerine göre, yatırım yapmaya
değecek kadar “kalkınmalı” ve pazar
durumuna getirilmeliydi. Bu girişim, sömürge
yatırımcılığı olarak tanımlandı.
20. Yüzyıl ve Dünya Bankası
Dünya Bankası,
yukarıda özetlenen sömürgeci yöntemi, 20.yüzyılın ikinci yarısındaki dünya
koşullarına uygulamak amacıyla kuruldu. Dünyanın bütün toprakları ve üzerinde
yaşayan insanlar, bir merkezden yönetilen pazar ilişkileriyle birbirlerine
bağlanacaktı. Buna Yeni Dünya Düzeni adı verildi.
Dünya
Bankası’nın görevi, bu tür gereksinimlerin karşılanmasına
yardımcı olmaktı. IMF, ülkeleri mali açıdan bağımlı hale getirirken; Dünya
Bankası, bağımlı kılınan ülkeleri pazar durumuna getirecekti. Dünya Bankası
eski başkanlarından Eugene R.Black bu
durumu, “dış yardımla
yaptırdığımız yatırımlar, gelişmekte olan ulusal ekonomileri, ABD firmalarının
gelişebilecekleri bir tür girişim düzenine doğru yönlendirmektedir” sözleriyle
özetleyecekti.1
Dünya Bankası’nın kredi işleyişinde görev almış bir kişi
olan Amerikalı Ekonomist John Perkins bu ilişkiyi şöyle anlatıyor; “azgelişmiş
ülkelere Dünya Bankası ya da kardeş kuruluşlardan kredi ayarlarız. Kredi asla o
ülkenin hazinesine girmez. Enerji santralları, limanlar, dev hava alanları
yapılır. Aslında yerel halkın işine pek yaramayan bir yığın beton. Bizim
şirketler kazanır, o ülkelerde birileri de nemalanır. Ülkeler, ödemeleri mümkün
olmayan büyük bir borç yükünün altına sokulur. Plan böyle işler”.2
Yap-İşlet-Devret
Dünya
Bankası kredisiyle alt yapı yapmanın yerini, son dönemlerde yap-işlet-devret
adı verilen yatırım biçimi aldı. Büyük yatırımlarda, küresel şirketlere daha
yüksek ve uzun vadeli kar sağlayan bu yöntemde, devlet Dünya Bankası’na
değil doğrudan şirkete borçlanıyor. Şirket, yatırımın finansmanı ve yapımını
üstleniyor, belirlenen bir süre işletiyor ve süre sonunda devlete devrediyor.
Yap-İşlet-Devret’in
ilk uygulamalarını, devret’i
olmadan, yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu uygulamıştı. İmparatorluğun son
dönemlerinde yabancı şirketlerle çeşitli imtiyaz sözleşmeleri yapılmış;
İstanbul’da Tramvay ve Tünel İşletmeleri, Elektrik ve Gaz İdaresi,
Haydarpaşa Liman İşletmesi, İzmir’de Liman İşletmesi, Göztepe Tramvay
İşletmesi yabancı şirketler tarafında yapılmış ve işletilmişti.
AKP’nin yol-köprü
politikası, Osmanlı uygulamalarına benziyor. 19.Yüzyıl sonları ve 20.yüzyıl
başlarında, padişahların yaptığını şimdi AKP yapıyor. İstanbul’daki Tünel’i, 1875 yılında İngilizler yapmıştı, Yavuz
Sultan Selim Köprüsü’nü
bugün İtalyanlar yapıyor. Haydarpaşa Limanı ve Bağdat Demiryolu’nu 20.yüzyıl başında Almanlar
yaparken; İzmit Osmangazi Köprüsü’nü,
bugün Fransız ve İsviçre şirketleri planlıyor, İtalyan şirketi
yapıyor.
Aynı Anlayış Aynı Yöntem
İstanbul’da
Karaköy’ü Beyoğlu’na bağlayan Tünel’i yapan İngiliz şirketi, 42 yıllık bir işletme imtiyazı almıştı.
Taşıma ücreti o denli yüksek tutulmuştu ki, tüneli 170.000 İngiliz lirasına mal
eden şirket, yalnızca bir yılda 50.000 altın kar sağlamıştı.3 Şirketin ülkeden götürdüğü para, denetim yapılmadığı için
hesaplanamıyordu.
Osmangazi
Köprüsü’nde, uluslararası
şirkete 15,4 yıl işletme hakkı ve yıllık 14,6 milyon araç geçişi garantisi verildi.
Bu kadar araç geçmedi ve Hazine aradaki farkı ödedi. Benzer ödemeler, doğalgaz
anlaşmalarında da yapılmış, alınmayan hizmete karşılık para ödenmişti.
Köprü
ve yolların geçiş ücretleri çok yüksektir. Ödemeyi, ister
devlet karşılasın, ister araç geçişleriyle yurttaşlar ödesin; sonuçta bu büyük
para, yoksul Anadolu halkının cebinden çıkmakta ve yabancı ortaklı şirketin
kasasına akmaktadır.
Köprüler Tuzağı
Göç
alan ve plansız gelişen kentler, arazi rantını gelir kaynağı olarak görenler
tarafından yönetildiği sürece; köprüler ulaşım sorununu çözemez, daha kapsamlı
yeni sorunlar yaratır. Köprüler ulaşımı azaltmaz, kendi trafiğini yaratır;
çünkü köprüleri kullanan insanlar değil, insanları taşıyan araçlardır. Her
köprü, yeni yerleşim alanları açacağı için taşınan yolcu sayısını ve
yolcuyu taşıyan araç sayısını arttıracaktır.
Yapılan her köprü,
yapılacak yeni bir köprüye gerekçe oluşturacak ve yeni bir yolcu artışını
başlatacaktır. İstanbul Boğazına Birinci Köprü 1971’de yapılırken,
Mimarlar Odası, “bu bir köprü tuzağıdır, yeni köprüler yapılacaktır” demişti.
Oda haklı çıktı. İki köprü ve alt geçitler yapıldı ama trafik sorunu çözülmedi.
İlerde yeni köprü ya da alt geçitlerin gündeme gelmesi kaçınılmaz. Su havzaları
ve ormanlık alanlar yok edilerek yeni yerleşim bölgeleri açılacak, her iki
yakada artan nüfus, trafikte yeni sıkışmalar yaratacaktır.
Demiryolları, Otoyollar
II.Abdülhamit’in
24 Eylül 1888 tarihindeki iradesi ile Anadolu demiryollarının inşası ve
işletme hakkı Almanya’ya verildi. Bağdat Demiryolu Hattı adı verilen
girişimle, Almanya, gözdiktiği Ortadoğu’ya ulaşacaktı. Bu yola gereksinimi olan
oydu ve bu gereksinimi karşılayacak yatırımı, Osmanlı devletine çok ağır
koşullarla kabul ettirmişti. İngilizlerin Hindistan’da yaptığını onlar Osmanlı
ülkesinde yapıyor bu sömürge yatırımını Padişah’a kabul ettiriyordu.
Bağdat Demiryolu’nun geçeceği devlete ait olan toprakların
mülkiyeti imtiyaz sahiplerine bedelsiz devredilecek, binalar yapılacak,
kullanılan topraklara kira ödenmeyecek; kum, çakıl ve taş ocakları bedelsiz
kullanılacaktı. Demiryolu yapımı için gerekli keresteler devlet ormanlarından
kesilecek, demiryolunun her iki yanındaki yirmişer kilometre genişliği olan
şeritteki madenlerin işletilme hakkı Almanya’ya verilecekti. İşletme
imtiyazı 99 yıl olacak, kilometre başına 15 bin Frank kar garantisi verilecekti.
Demiryolu ve Gerçekler
Günümüzde,
demiryolları konusunda gerçeği yansıtmayan ve halkı kandırmaya yönelik
açıklamalar yapılıyor. Önemsenecek yeni yol açılmıyor ama Cumhuriyet’in milli
demiryollarını 6290 kilometreye çıkaran büyük başarısı küçümsenip eleştiriliyor.
Eski rayları söküp yük taşımayan 800 kilometrelik demiryoluna, ‘hızlı tren
hattı’ deniyor ve bununla övünülüyor.
AKP,
yönetimde bulunduğu 17 yılda, TCDY’ye yerleştirdiği niteliksiz kadrolarla
demiryollarını o denli kötü yönetti ki, demiryollarındaki yük taşımacılığının
payı yüzde 4’e düştü; ölümlü kazalar ard arda geldi. Kazaların bir bölümü
şunlardı: Pamukova hızlandırılmış tren kazası (41 ölü), 11 Ağustos 2004 –
Kocaeli kazası, (8 öldü), 27 Ocak 2008 - Kütahya kazası
(9 ölü), Tavşancıl kazası (6 ölü), Ulugüney kazası (2
lokomotif, 30 vagon kaybı), Lalebel kazası (2 ölü, 35 vagon kaybı), Sivas
Avşar kazası (1 ölü), 8 Temmuz 2018 - Çorlu kazası (25 kişi ölü), 13 Aralık
2018 Ankara kazası (9 ölü).
Özellikle büyük
kentlerde, garların kent dışına taşınması gerekçesiyle TCDY arazileri kentsel
dönüşüm uygulamaları için belediyelere devredildi. Örneğin, Kayseri’de gar
arazisi ve 25 kilometrelik demiryolu güzergahı Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne
verildi. İstanbul ağırlıklı olmak üzere Türkiye düzeyinde; İzmir, İskenderun,
Trabzon, Derince, Bandırma, Samsun limanları dahil, TCYD’nin 306 taşınmazı
satıldı.
Otoyollar
Otoyol
uygulamaları, köprüler ve hızlı trenlerden farklı değil. Otoyollar, Yap-işlet
devret yöntemiyle uluslararası şirketlere veriliyor ve devlet
garantileriyle Türkiye’yi büyük mali yükümlülükler altına sokuluyor. Duble
yol adı verilen ara yol ihaleleri, yeterliliği olan firmalara değil,
önceden belirlenen AKP yandaşı kişilere veriliyor. Bir şirket kurup partinin
güvenini kazanan herkes, bol kazançlı işler alıyor. İnşaat kalfalığından büyük yol
müteahhitlerine! dönüşen türedi zenginler ortaya çıkıyor. Niteliksiz yapım
nedeniyle, yollar bir kaç yıl içinde, çukur tarlasına dönüyor.
Kamuoyuna; “İstanbul-İzmir
3,5 saate inecek”, “uçaktan çabuk gidilecek” yaymacasıyla duyurulan İstanbul-Bursa-İzmir
Otoyolu; 22,4 yıl işletme imtiyazıyla, uluslararası bir konsorsiyuma
(uluslararası ortak girişim) verildi. İstanbul’dan çıkan bir otomobil köprü
için KDV hariç 35 dolar, otoyol için kilometre başına 0,05 dolar ödeyecek
(otoyol uzunluğu 377 kilometre). Dolar arttıkça ücret de artacak. Türkiye, İstanbul-İzmir
otoyolu için, diğer yap-işlet-devret’ler gibi büyük para ödeyecek.
İzmir-İstanbul
Otoyolu açıldı ve geçiş ücretleri açıklandı. Önceki yap-işlet-devret
yatırımlarında olduğu gibi, ücretler ile geçiş sayıları yüksek ve geçmeyen
araçlar için ödemeyi Hazine üstlenmiş. Devlet yine şirketlerin kredilerine
kefil olmuş. Gebze-İzmir arası 4’e bölünmüş ve her bölüm için ayrı geçiş
garantisi ve ücret saptanmış.
Geçiş
garantisi, ortalama olarak günlük 27 750, yıllık 10 milyon 494 bin araç. Geçiş
ücreti, Osmangazi Köprüsü’nden İzmir’e dek 6 çeşit araç türü için farklı
belirlenmiş. Gebze çıkışı ile İzmir arasındaki geçiş ücreti, 1.Sınıf araçlar
(otomobiller) için, tek geçiş 256,3, gidiş geliş 512,6 YTL; 4. Sınıf araçlar
(kamyonlar) için tek geçiş 645,8, gidiş geliş 1291,6 YTL olmuş.4
Sömürge Uygulamaları
150
yılın tortusunu taşıyan ulaşım politikasıyla, sömürge uygulamaları günün
koşullarına uyarlanıyor ve ülkenin yalnızca bugününü değil geleceği de ipotek
altına sokuluyor. Baskıya ve gözboyamaya dayanan günlük politikalarla halk
kandırılıyor. Medya gücüyle, olumsuz olumlu gibi gösteriliyor.
Yapılan
yol ve köprülerde, yerli ürünler değil gelişmiş ülkelerin malları taşınıyor.
Otomotiv sanayinin devleri, Türkiye’ye durmadan araba satıyor ve yollar binek
araçlarının gidip geldiği gezinti araçları işlevi görüyor.
Sanayi, tarım ve
eğitime kredi vermeyen bankalar, sıfır faizli kredi destekleriyle
otomobil ithalatçılarının şubesi gibi çalışıyor. Büyük borç yükü altına
girilerek yaptırılan yol ve köprüler, ulusal ürünlerin taşındığı ekonomik
değeri olan yatırımlar olmuyor. John Perkins, bu konuda şu değerlendirmeyi
yapıyor: “Kendi arabasını yapamayan ülkeleri borçlandırıp otobanlar
yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız.
O bankalardan halka ucuz kredi verip daha çok araba almalarını sağlarız”.5
DİPNOTLAR
1 “The
Domestic Dividens Of Foregn Aid in Columbia Journal of Word Business” Eugene
R.Black, Vol 1, Fall 1965, sf.23, ak. Harry Magdoff, “Emperyalizm Çağı”
Odak Yayınları, sf.226
2 “Bir Ekonomik Tetikçinin Anıları”, John Perkins
4 sozcu.com.tr/2019/ekonomi/istanbul-ile-izmir-arasi-3-5-saate-dusuyor-erdogan-aciklamalarda-bulunuyor-5265251/
5 “Bir Ekonomik
Tetikçinin Anıları”, John Perkins
ÜLKENİN SATILMAYAN NESİ KALDI? HİÇ BİR ŞEYSİ KALMADI. GELECEĞİMİZİ DE SATTILAR.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
SilYol yap sömürge
YanıtlaSilKöprü yap sömürge
Hava alanı yap sömürge
Savunma sistemi al ne gerek var
Hes yap doğa katliamı
Maden çıkar doğa katliamı
Nükleer santral yap tehlikeli
Eeeee ne yapalım ....
Yapılanlara karşı çık Sayın Ne yapalım. Bunlar ülke yararına yapılan işler değil.
Silhiç bir şey yapma hastalıktan kırıl,Açlıktan öl bulunduğun yere hapis ol halkı sömür insanları hastahanelerde tüp kuyruklarında vb yerlerde öldür bunlar CHP zihniyetinden başka bir şey değil.
Sil