Amerikalı
tarihçi Prof. C. Helmreich, Paris’ten
Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı kapsamlı yapıtında, Sevr Antlaşması
için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir emperyalist çözüm” der
ve şu değerlendirmeyi yapar: “Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç
gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü; Türkiye, doğası gereği zengin
ve emperyalizm oburdu... Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da
icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke
planlanıyordu. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı
kaçırılmamalıydı”.
‘Uygar’ Aç Kurtlar
Birinci Dünya Savaşı’ndan yengiyle çıkan devletler, 10
Ağustos 1920’de Paris’in banliyölerinden porselen fabrikasıyla ünlü Sévres’de,
bir araya geldiler. Osmanlı Devleti’ne, kendi varlığına son veren bir anlaşma imzalatılacak
ve stratejik öneme sahip varsıl toprakları paylaşılacaktı. Türkiye, savaşın en
değerli ganimetiydi. Stratejik önemi dışında; el değmemiş petrol yataklarına,
bakır, gümüş, demir başta olmak üzere bilinen hemen tüm değerli madenlere ve verimli
tarım arazilerine sahipti.
Anlaşma (İtilaf) Devletleri, Osmanlı topraklarını
savaştan hemen sonra işgal etmiş, eylemsel olarak aralarında paylaşmışlardı.
İstanbul’da askeri bir yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, Hükümet her
söyleneni yerine getiren bir kukla durumuna getirilmişti. Toprak paylaşımının
biçim ve miktarı, savaş içindeki gizli-açık birçok anlaşmayla önceden
belirlenmişti.
Amerikalı tarihçi Prof. Paul C. Helmreich,
Paris’ten Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı kapsamlı yapıtında, Sevr
Antlaşması için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir
emperyalist çözüm” der ve şu değerlendirmeyi yapar: “Büyük güçler, kamp
ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü;
Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm oburdu… Herkesin Türkiye’de bir
çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün
azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkleri
Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı”.
Türk Korkusu
Sevr’e göre; Kars, Erzurum
dahil, ülkenin doğusu tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere
veriliyor (88-94.madde), Fırat Nehri’nin Doğusu’ndaki topraklar Özerk Kürt
Ülkesi yapılıyordu (62-64.madde). Suriye’den sonra İskenderun, Adana,
Mersin ve Çukurova’yı içine alan Fransız nüfuz bölgesi, Sivas’ın Kuzeyi’ne dek
uzanıyordu (Ek Protokol). Antalya merkez olmak üzere, tüm Güneybatı Anadolu ve Oniki
ada, İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu (Ek Protokol). Yunanistan; İzmir’le
birlikte Batı Anadolu’yu, Edirne ve Gelibolu dahil, tüm Trakya’yı ve Ege
adalarını alıyordu (84-87.Madde). İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk
askerinden arındırılıyor, Anlaşma (İtilaf) Devletleri’nin denetimine
veriliyordu.
Anlaşma Devletleri, Türklere, ekonomik değeri ve gelişme
olasılığı bulunmayan topraklar olarak kabul ettikleri, Orta Anadolu’da 120 bin
kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu. Ordu dağıtılıyor, yerine 50 700
kişiyle sınırlandırılan ve subay kadrosu içinde 1500 yabancı denetmenin
(müfettişin) görev yapacağı bir jandarma örgütü kuruluyordu. Askerlik
yükümlülüğü kaldırılarak, ordunun silah donanımı Anlaşma Devletleri’ne
devrediliyor; silah üretim ve dışalımı yasaklanıyor; deniz birliklerindeki gemi
sayısı, 6 torpido ve 7 hücumbot ile sınırlanıyordu.
Bu maddelerin kabul edilmesinden sonra,
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Türklerin artık askerlik
yapamayacağını söylüyor ve alaylı bir dille; “Türkler için, askerlik mesleği
tümüyle kapanmıştır. Kuşkusuz, Türkler askerlik yapmak isterlerse, başka bir
yere gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Ancak, İngiltere
buna bile karşıdır. Çünkü Türkler öteki düşmanlarımızdan farklıdır, başka bir
yerde bile askerlik yapmaları iyi değildir. Türkiye’ye dönüp yeni bir askeri
dönem başlatabilirler” diyordu.
Koşullar
Ekonomik, siyasi ve hukuki ayrıcalıklardan oluşan
kapitülasyonlar, sınırları genişletilerek yeniden kuruluyor, ayrıca Garanti
Sistemi adıyla yeni ayrıcalıklar getiriliyordu (261.Madde). Demiryolları,
limanlar, su yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları,
uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu (Madde 328 -360). Devlet
bütçesi ise; İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşan bir kurul tarafından
düzenlenecekti. Kurula katılan Türk temsilcinin oy hakkı bulunmayacak, yalnızca
danışma niteliğinde görüş bildirecekti. Türk Hükümeti, kurulun onaylamadığı
herhangi bir akçalı (mali) düzenlemede bulunmayacak, Gümrükler Genel Müdürü,
yalnızca bu kurul tarafından atanacak ya da görevden alınacaktır.
Türk Devleti’nin para politikası, Osmanlı Bankası ve
Düyunu Umumiye İdaresi ile birlikte çalışacak Mali Komisyon tarafından
belirlenecekti. Komisyon, devletin gelirleri ile önce işgal güçlerinin
giderlerini ve savaş ödencesini (tazminatı) ödeyecek, sonra geri dönen
azınlıkların giderlerini karşılayacak, kalanını Türk halkının gereksinimleri
için kullanacaktı (Madde 231-266).
Büyük devletlere tanınmış olan kapitülasyon
ayrıcalıklarından, Yunanistan ve kurulacak olan Ermenistan yurttaşları da
yararlanacak, herhangi bir ticari kısıtlamaya bağlı olmadan ülkenin her yerinde
çalışabileceklerdi. Yabancı kargo ve posta kuruluşları yeniden açılacaktı. Konsolosluk
Mahkemeleri, gelişkin yetkilerle yeniden kurulacak, Türk Mahkemeleri
yabancıları yargılayamayacaktı.
Sevr; azınlıklar,
dinsel özgürlükler ve demokratik haklar konusunda, özellikle Rum ve Ermenilere,
Türkler’in yararlanamayacağı geniş haklar getiriyordu. Savaş nedeniyle
yerlerinden ayrılan azınlıklar, hiçbir koşula bağlı olmaksızın geri
dönebilecekler ve komisyona bildirdikleri maddi zararları, Türk maliyesinden
alabileceklerdi. Azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra
gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk edinmede tümüyle özgür olacaklar,
hiçbir denetime bağlı kalmayacaklardı.
Geri Tepen Silah
Sevr Anlaşması, Türkiye’de ne imzalayanların ne de
imzalatanların hiç ummadığı bir tepki yarattı ve ulusal direniş, olağanüstü bir
ivme kazandı. Anadolu’daki Türk egemenliğine son verildiğini anlayan halk,
kitleler halinde direnişe katıldı. İç ayaklanmalar eridi, ayaklanmacılar Kuvayı
Milliye örgütlerine ve düzenli orduya yazıldılar. Sevr’e karşı
duyulan tepki, ulusal bir öfkeye ve kararlı bir direnme istencine dönüşerek
ülkenin tümüne yayıldı. Türk halkı, karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi sıradışı bir
sezgi gücüyle görmüştü. Ülke, ‘en tiksinti duyduğu’ Ermeni ve Rumların
da içinde bulunduğu bir gurup devlet tarafından paylaşılıyor, atayurdu Anadolu elden
gidiyordu.
Sevr’in imzalanmasından bir
hafta sonra, işgal güçlerinin karşısında, bambaşka bir Türkiye vardı. Kitleler,
seçimini milli mücadeleden yana yapmış ve ulusu koruma duygusu, hanedana
bağlılık alışkanlıklarına üstün gelmişti. İşgalcilerin istekleri yönünde
davranan Padişah, maddi manevi tüm gücünü yitirmiş, işbirlikçi olarak
bile bir değeri kalmamıştı.
‘Yaşamı ve bağımsızlığı için fedakarlık yapan bir millet
başarısız olamaz, yenilgi demek milletin ölümü demektir’ diyen Mustafa Kemal, bir kez daha haklı çıkmıştı. ‘Millet
ölmemişti’. Güvenine ve direnme çağrısına şimdi, eskiye göre çok daha
etkili yanıt alıyor, ‘helal süt emmiş her Türk, kızgınlıkları unutarak
safları sıklaştırıyor ve Mustafa Kemal’in peşine düşüyordu’. Ön Asya’da,
akıldan bile geçmeyen bir şeyler oluyordu. Anadolu’dan kovulmak istenen,
Batılıların deyimiyle, ‘yırtık pırtık giysiler içindeki bir avuç yoksul
Türk, muzaffer müttefikleri Anadolu’dan kovalıyordu’.
YAAAAAAA BUNU O HAIN SEREFSIZ TURKIYEDE YASAYAN VE HER TURLU IMKANA VE ESITLIGE SAHP OLAN CAKALLARA BUNU IKUTMAK GEREK ... TURK MILLETI KULLERINDEN DOGDU VE BUNU MUSTAFA EMAL ATATURK SAYESINDE OLDUGUNU NE ZAMAN ANLIYACAKLAR ,, HELE O KURDISTAN VEYA ISLAMI TAM YASAIYAMIYORUZ DIYEN HAINLER BUNU OGRENSINLER .. HERKEZ AYNIDIR VE HURDUR ILKESINI NASIL DA CAROITIO KITUYE KULLANILDIGI NI OGRENSINLER.. BU ULKE YIRTIK PIRTIK , AYAGINDA AYAKKABISI OLMAYAN YUREKLI ALLAHA INANMIS TOPRAGINI CIGNETMEYEN ISIMSIZ KAHRAMANLARA BORCLU .. BU ULKEMDE NEFES ALAN HER SEREFSIZ O NEFESINI KESMEK GERK .. BU ULKE IMANLA INANCLA VE NAMUS ICIN KURTUDU VE BUYUK AMA COOOK BUYUK ZORLUKLARLA KURTULDU VE KURULDI .. AZIZ TUK KARDESLERIM .. TURKIYENIN KIYMETINI BILELIM .. HIIIC BIR YER ULKEM TUKIYEM GIBI OLAMAZ...
YanıtlaSilTarih okumadan bilmeden atıp tutmakla olmuyor. Osmanlı nın Kurdistan diye adlandırdığı topraklar cumhuriyete kadar özerk beylikledi. Her benliğin bütçesi askeri sınırları vardı. Yani anlayacağın bir nevi eyalet sistemi vardı.
YanıtlaSilBakın kardeşim eyalet sistemi vardı evet,
SilFakat o kürdistan dediğiniz eyalet çaldıran savaşı sonrası iran ırak suriye sınırından kürtlerin türkiyenin doğu güney doğu anadolusua gelip alevi ve şii türkmenlerin yaşadıgı türkmeneli cografyasını işgal etmiş asimile etmiştir osmanlıda bu cografyaya kürdistan demiştir bakınız kaşgarlı mahmutun haritasında bile ardul ekrad doğu anadolu değildir.
Selcuklu haritasında bile ardul ekrad doğu anadolu güneydoğu anadolu değildir
Burası anatolia'dır kürdistan değil kardeşim...
Hatta selimşahnemeyi okursan kürtlerin türkmenlerin topraklarını nasıl çaldıklarını görürsün
Bu arada kemal karpatın 1870 livasalarını incelersen,
Osmanlı cografyasının nüfusunun 27 milyon oldugunu bunun 16 milyonunun Osmanlı Türkü diye geçtiğini görürsünüz bu insanlar nerde yaşıyordu türkmenelinde doğu anadoluda anadoluda ege de akdenizde ve biraz da balkanlarda istanbulda ,E peki kürt nüfusu kaçtı 1.5 milyon yazıyor yani 27 kisiden 17 si türk oluyor 2 si kürt oluyor gerisi farklı etnik unsurlar oluyor düşünün osmanlıda basılan ilk gazete vakayı mısriyyedir özel dir mısırda basılmıştır peki arapça mı basıldı hayır türkçe basılmıştır asimilasyonun boyutunu görüyormusunuz bugün toplasanız 500 bin kürt asimile edilmemiştir fakat bu gün toplasanız milyonlarca doğu ve güneydoğu da yaşayan türk asimile edilmiştir her kaynağa bakın ergani cüngüş hani hazro lice ilçeleri türkmen ilçeleridir göç falan da olmadı peki ne oldu =? kürtleştirildi bugün doğu anadoluda batı azerbaycanın dibinde olan toprak parçası yükseova dediğimiz yer aslında azerbaycan türklerinden oluşur tipine bakarsanız çukurcalı kürtlere falan benzemiyorlar fakat kürt diyorlar kendilerine nedense kimin faşizmi bu ? Tuncelide su kenarlarında bile tengricilikten kalma bir ritueli uygulayan insanlara kürt diyorsunuz yahu zerdüstlükte suyu kutsama diye bir adet vardıda bizim mi haberimiz yok...Neyse dediğim gibi tarih bilmeden atıp tutmakla olmuyor esenlikler...