10 Ağustos 2019 Cumartesi

SEVR ANTLAŞMASI



Amerikalı tarihçi Prof.  C. Helmreich, Paris’ten Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı kapsamlı yapıtında, Sevr Antlaşması için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir emperyalist çözüm” der ve şu değerlendirmeyi yapar: “Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü; Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm oburdu... Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı”.
 
‘Uygar’ Aç Kurtlar

Birinci Dünya Savaşı’ndan yengiyle çıkan devletler, 10 Ağustos 1920’de Paris’in banliyölerinden porselen fabrikasıyla ünlü Sévres’de, bir araya geldiler. Osmanlı Devleti’ne, kendi varlığına son veren bir anlaşma imzalatılacak ve stratejik öneme sahip varsıl toprakları paylaşılacaktı. Türkiye, savaşın en değerli ganimetiydi. Stratejik önemi dışında; el değmemiş petrol yataklarına, bakır, gümüş, demir başta olmak üzere bilinen hemen tüm değerli madenlere ve verimli tarım arazilerine sahipti.
Anlaşma (İtilaf) Devletleri, Osmanlı topraklarını savaştan hemen sonra işgal etmiş, eylemsel olarak aralarında paylaşmışlardı. İstanbul’da askeri bir yönetim oluşturulmuş, Meclis dağıtılmış, Hükümet her söyleneni yerine getiren bir kukla durumuna getirilmişti. Toprak paylaşımının biçim ve miktarı, savaş içindeki gizli-açık birçok anlaşmayla önceden belirlenmişti.
Amerikalı tarihçi Prof. Paul C. Helmreich, Paris’ten Sevr’e (From Paris to Sévres) adlı kapsamlı yapıtında, Sevr Antlaşması için, “19.yüzyıl sömürgeciliğini izleyen, mükemmel bir emperyalist çözüm” der ve şu değerlendirmeyi yapar: “Büyük güçler, kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü; Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm oburdu… Herkesin Türkiye’de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. ‘Barbar bir ulus’ olan Türkleri Avrupa’dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı”.

Türk Korkusu

Sevr’e göre; Kars, Erzurum dahil, ülkenin doğusu tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere veriliyor (88-94.madde), Fırat Nehri’nin Doğusu’ndaki topraklar Özerk Kürt Ülkesi yapılıyordu (62-64.madde). Suriye’den sonra İskenderun, Adana, Mersin ve Çukurova’yı içine alan Fransız nüfuz bölgesi, Sivas’ın Kuzeyi’ne dek uzanıyordu (Ek Protokol). Antalya merkez olmak üzere, tüm Güneybatı Anadolu ve Oniki ada, İtalyan nüfuz bölgesi oluyordu (Ek Protokol). Yunanistan; İzmir’le birlikte Batı Anadolu’yu, Edirne ve Gelibolu dahil, tüm Trakya’yı ve Ege adalarını alıyordu (84-87.Madde). İstanbul, Marmara Denizi ve Çanakkale, Türk askerinden arındırılıyor, Anlaşma (İtilaf) Devletleri’nin denetimine veriliyordu.
Anlaşma Devletleri, Türklere, ekonomik değeri ve gelişme olasılığı bulunmayan topraklar olarak kabul ettikleri, Orta Anadolu’da 120 bin kilometrekarelik bir bölgeyi bırakıyordu. Ordu dağıtılıyor, yerine 50 700 kişiyle sınırlandırılan ve subay kadrosu içinde 1500 yabancı denetmenin (müfettişin) görev yapacağı bir jandarma örgütü kuruluyordu. Askerlik yükümlülüğü kaldırılarak, ordunun silah donanımı Anlaşma Devletleri’ne devrediliyor; silah üretim ve dışalımı yasaklanıyor; deniz birliklerindeki gemi sayısı, 6 torpido ve 7 hücumbot ile sınırlanıyordu.
Bu maddelerin kabul edilmesinden sonra, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Türklerin artık askerlik yapamayacağını söylüyor ve alaylı bir dille; “Türkler için, askerlik mesleği tümüyle kapanmıştır. Kuşkusuz, Türkler askerlik yapmak isterlerse, başka bir yere gidebilirler. Fransız lejyonu onları kabul edecektir. Ancak, İngiltere buna bile karşıdır. Çünkü Türkler öteki düşmanlarımızdan farklıdır, başka bir yerde bile askerlik yapmaları iyi değildir. Türkiye’ye dönüp yeni bir askeri dönem başlatabilirler” diyordu.

Koşullar

Ekonomik, siyasi ve hukuki ayrıcalıklardan oluşan kapitülasyonlar, sınırları genişletilerek yeniden kuruluyor, ayrıca Garanti Sistemi adıyla yeni ayrıcalıklar getiriliyordu (261.Madde). Demiryolları, limanlar, su yolları, gümrükler ve ormanlarla özel ve devlet okulları, uluslararası komisyonların denetimi altına alınıyordu (Madde 328 -360). Devlet bütçesi ise; İngiltere, Fransa ve İtalya’dan oluşan bir kurul tarafından düzenlenecekti. Kurula katılan Türk temsilcinin oy hakkı bulunmayacak, yalnızca danışma niteliğinde görüş bildirecekti. Türk Hükümeti, kurulun onaylamadığı herhangi bir akçalı (mali) düzenlemede bulunmayacak, Gümrükler Genel Müdürü, yalnızca bu kurul tarafından atanacak ya da görevden alınacaktır.
Türk Devleti’nin para politikası, Osmanlı Bankası ve Düyunu Umumiye İdaresi ile birlikte çalışacak Mali Komisyon tarafından belirlenecekti. Komisyon, devletin gelirleri ile önce işgal güçlerinin giderlerini ve savaş ödencesini (tazminatı) ödeyecek, sonra geri dönen azınlıkların giderlerini karşılayacak, kalanını Türk halkının gereksinimleri için kullanacaktı (Madde 231-266).
Büyük devletlere tanınmış olan kapitülasyon ayrıcalıklarından, Yunanistan ve kurulacak olan Ermenistan yurttaşları da yararlanacak, herhangi bir ticari kısıtlamaya bağlı olmadan ülkenin her yerinde çalışabileceklerdi. Yabancı kargo ve posta kuruluşları yeniden açılacaktı. Konsolosluk Mahkemeleri, gelişkin yetkilerle yeniden kurulacak, Türk Mahkemeleri yabancıları yargılayamayacaktı.
Sevr; azınlıklar, dinsel özgürlükler ve demokratik haklar konusunda, özellikle Rum ve Ermenilere, Türkler’in yararlanamayacağı geniş haklar getiriyordu. Savaş nedeniyle yerlerinden ayrılan azınlıklar, hiçbir koşula bağlı olmaksızın geri dönebilecekler ve komisyona bildirdikleri maddi zararları, Türk maliyesinden alabileceklerdi. Azınlıklar; okul, kimsesizler yurdu, hastane, kilise, havra gibi toplumsal ve dinsel kuruluş açmada, mülk edinmede tümüyle özgür olacaklar, hiçbir denetime bağlı kalmayacaklardı.

Geri Tepen Silah

Sevr Anlaşması, Türkiye’de ne imzalayanların ne de imzalatanların hiç ummadığı bir tepki yarattı ve ulusal direniş, olağanüstü bir ivme kazandı. Anadolu’daki Türk egemenliğine son verildiğini anlayan halk, kitleler halinde direnişe katıldı. İç ayaklanmalar eridi, ayaklanmacılar Kuvayı Milliye örgütlerine ve düzenli orduya yazıldılar. Sevr’e karşı duyulan tepki, ulusal bir öfkeye ve kararlı bir direnme istencine dönüşerek ülkenin tümüne yayıldı. Türk halkı, karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi sıradışı bir sezgi gücüyle görmüştü. Ülke, ‘en tiksinti duyduğu’ Ermeni ve Rumların da içinde bulunduğu bir gurup devlet tarafından paylaşılıyor, atayurdu Anadolu elden gidiyordu.
Sevr’in imzalanmasından bir hafta sonra, işgal güçlerinin karşısında, bambaşka bir Türkiye vardı. Kitleler, seçimini milli mücadeleden yana yapmış ve ulusu koruma duygusu, hanedana bağlılık alışkanlıklarına üstün gelmişti. İşgalcilerin istekleri yönünde davranan Padişah, maddi manevi tüm gücünü yitirmiş, işbirlikçi olarak bile bir değeri kalmamıştı.
‘Yaşamı ve bağımsızlığı için fedakarlık yapan bir millet başarısız olamaz, yenilgi demek milletin ölümü demektir’ diyen Mustafa Kemal, bir kez daha haklı çıkmıştı. ‘Millet ölmemişti’. Güvenine ve direnme çağrısına şimdi, eskiye göre çok daha etkili yanıt alıyor, ‘helal süt emmiş her Türk, kızgınlıkları unutarak safları sıklaştırıyor ve Mustafa Kemal’in peşine düşüyordu’. Ön Asya’da, akıldan bile geçmeyen bir şeyler oluyordu. Anadolu’dan kovulmak istenen, Batılıların deyimiyle, ‘yırtık pırtık giysiler içindeki bir avuç yoksul Türk, muzaffer müttefikleri Anadolu’dan kovalıyordu’.

3 yorum:

  1. YAAAAAAA BUNU O HAIN SEREFSIZ TURKIYEDE YASAYAN VE HER TURLU IMKANA VE ESITLIGE SAHP OLAN CAKALLARA BUNU IKUTMAK GEREK ... TURK MILLETI KULLERINDEN DOGDU VE BUNU MUSTAFA EMAL ATATURK SAYESINDE OLDUGUNU NE ZAMAN ANLIYACAKLAR ,, HELE O KURDISTAN VEYA ISLAMI TAM YASAIYAMIYORUZ DIYEN HAINLER BUNU OGRENSINLER .. HERKEZ AYNIDIR VE HURDUR ILKESINI NASIL DA CAROITIO KITUYE KULLANILDIGI NI OGRENSINLER.. BU ULKE YIRTIK PIRTIK , AYAGINDA AYAKKABISI OLMAYAN YUREKLI ALLAHA INANMIS TOPRAGINI CIGNETMEYEN ISIMSIZ KAHRAMANLARA BORCLU .. BU ULKEMDE NEFES ALAN HER SEREFSIZ O NEFESINI KESMEK GERK .. BU ULKE IMANLA INANCLA VE NAMUS ICIN KURTUDU VE BUYUK AMA COOOK BUYUK ZORLUKLARLA KURTULDU VE KURULDI .. AZIZ TUK KARDESLERIM .. TURKIYENIN KIYMETINI BILELIM .. HIIIC BIR YER ULKEM TUKIYEM GIBI OLAMAZ...


    YanıtlaSil
  2. Tarih okumadan bilmeden atıp tutmakla olmuyor. Osmanlı nın Kurdistan diye adlandırdığı topraklar cumhuriyete kadar özerk beylikledi. Her benliğin bütçesi askeri sınırları vardı. Yani anlayacağın bir nevi eyalet sistemi vardı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakın kardeşim eyalet sistemi vardı evet,
      Fakat o kürdistan dediğiniz eyalet çaldıran savaşı sonrası iran ırak suriye sınırından kürtlerin türkiyenin doğu güney doğu anadolusua gelip alevi ve şii türkmenlerin yaşadıgı türkmeneli cografyasını işgal etmiş asimile etmiştir osmanlıda bu cografyaya kürdistan demiştir bakınız kaşgarlı mahmutun haritasında bile ardul ekrad doğu anadolu değildir.
      Selcuklu haritasında bile ardul ekrad doğu anadolu güneydoğu anadolu değildir
      Burası anatolia'dır kürdistan değil kardeşim...
      Hatta selimşahnemeyi okursan kürtlerin türkmenlerin topraklarını nasıl çaldıklarını görürsün
      Bu arada kemal karpatın 1870 livasalarını incelersen,
      Osmanlı cografyasının nüfusunun 27 milyon oldugunu bunun 16 milyonunun Osmanlı Türkü diye geçtiğini görürsünüz bu insanlar nerde yaşıyordu türkmenelinde doğu anadoluda anadoluda ege de akdenizde ve biraz da balkanlarda istanbulda ,E peki kürt nüfusu kaçtı 1.5 milyon yazıyor yani 27 kisiden 17 si türk oluyor 2 si kürt oluyor gerisi farklı etnik unsurlar oluyor düşünün osmanlıda basılan ilk gazete vakayı mısriyyedir özel dir mısırda basılmıştır peki arapça mı basıldı hayır türkçe basılmıştır asimilasyonun boyutunu görüyormusunuz bugün toplasanız 500 bin kürt asimile edilmemiştir fakat bu gün toplasanız milyonlarca doğu ve güneydoğu da yaşayan türk asimile edilmiştir her kaynağa bakın ergani cüngüş hani hazro lice ilçeleri türkmen ilçeleridir göç falan da olmadı peki ne oldu =? kürtleştirildi bugün doğu anadoluda batı azerbaycanın dibinde olan toprak parçası yükseova dediğimiz yer aslında azerbaycan türklerinden oluşur tipine bakarsanız çukurcalı kürtlere falan benzemiyorlar fakat kürt diyorlar kendilerine nedense kimin faşizmi bu ? Tuncelide su kenarlarında bile tengricilikten kalma bir ritueli uygulayan insanlara kürt diyorsunuz yahu zerdüstlükte suyu kutsama diye bir adet vardıda bizim mi haberimiz yok...Neyse dediğim gibi tarih bilmeden atıp tutmakla olmuyor esenlikler...

      Sil