8 Eylül 2019 Pazar

OKULLAR AÇILIRKEN: MİLLİ EĞİTİMİN ÇÖKÜŞÜ


Türkiye, 27 Aralık 1949 tarihinde ABD’yle eğitimle ilgili bir ikili anlaşma imzaladı. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde imzalanan anlaşmanın 5. Maddesi çok önemliydi çünkü Türk milli eğitimini Amerikalılara teslim ediyordu. Bu madde, eğitim politikalarını belirleme yetkisinde olan ve adına ‘Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’ denilen bir kurul oluşturuyordu. Bu madde şöyleydi: “Komisyon, dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi (ABD büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir”.


Cumhurbaşkanları ve Eğitim

5.Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, 1970 yılında eğitimle ilgili olarak şunları söylüyordu: ”Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı imam hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz”…7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, benzer şeyler söylüyordu; “İmam hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
12.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; ”Biz dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz” derken, 1. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk şunları söylüyordu: Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir”.

Eğitimde Yönetim Devri: İkili Anlaşma

Türkiye, 27 Aralık 1949 tarihinde ABD ile ‘Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’ adıyla bir ikili anlaşma imzaladı. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde imzalanan anlaşmanın 1.Maddesi şöyleydi; “Türkiye’de, Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C. Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır”.1
Anlaşma’nın 5. Maddesi çok önemliydi çünkü Türk milli eğitimini Amerikalılara teslim ediyordu. Bu madde, eğitim politikalarını belirleme yetkisinde olan ve adına ‘Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’ denilen bir kurul oluşturuyordu. 5.Madde şöyleydi: “Komisyon, dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi (ABD büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir”.2

ABD Denetiminde Milli Eğitim

1949 yılında imzalanan bu ‘Anlaşma’, Türk milli eğitimini ABD denetimine bırakan süreci başlattı. Yeni Dünya Düzeni politikalarının, azgelişmiş ülkeler için öngördüğü ‘dinsel eğitim’ ya da ‘eğitimin dinselleştirilmesi’, bu anlaşmayla geniş bir boyut kazandı. Eğitimin birliği, dinsel eğitimde birliğe kaydı. ‘Bütün okullar imam hatip olmalıdır’ anlayışı yerleşik eğitim politikası haline geldi. İmam hatip mezunları, 2016’da Harp Okulları yerine kurulan ‘Milli Savunma Üniversitesi’ne girdiler.
Milli Eğitim Bakanlığı, milli eğitim bakanlarının bile inisiyatifinin olmadığı bir kurum haline geldi. 1949’dan bugüne dek, binlerce Türk, Amerika’ya ‘eğitilmek–etkilenmek’ için gitti, yüzlerce Amerikalı da Türkiye’ye ‘eğitmek–etkilemek’ için geldi. Amerika’ya gönderilen Türklerin hemen tümü Türkiye’ye döndüklerinde üst düzey görevlere getirildi.

Eğitim Bakanlığı’ndaki Amerikalılar

Milli Eğitim Bakanlığında, çalışmalarını ‘etkin’ bir biçimde sürdüren; personel politikalarından ders programlarına, imam–hatip okulu açılmasından Yüksek İslâm Enstitüleri’nin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda stratejik kararlar üreten; ‘Milli Eğitimi Geliştirme’ adlı bir uygulama komisyonu daha vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
Komisyonun başında L.Cook adlı bir Amerikalı bulunuyordu. L.Cook’tan ayrı olarak adı Howard Reed, ünvanı ‘Milli Eğitim Bakanlığı Bağımsız Başdanışmanı’ olan, bir başka ‘etkin’ Amerikalı daha vardı.3

Eksilmeyen İlgi

Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 1949’dan beri süregelen ilgisi 70 yıldır hiç eksilmedi. Demokrat Parti, Köy Enstitüleri’ni kapatırken, AKP yatılı bölge okullarını ve askeri liseleri ortadan kaldırdı. İnönü dönemi dahil bugüne dek yönetime gelen bütün partiler ve darbeler dahil sürekli imam hatip okulu açtı. Bugün bu okullarda 1,3 milyon öğrenci okuyor.
‘Vakıf üniversitelerinden’ yabancı dilde eğitime, ortaöğretimden 4+4’lere dek; yaratılan eğitim kaosunda, paralı duruma getirilen Türk Milli Eğitimi, bugün altından kalkılması güç bir karmaşa içine girmiştir. AKP, yönetime geldiği 2002’den bugüne dek eğitim sistemi, 16. kere değiştirdi. Mayıs 2019’daki son değişiklikle; ders sayısını azalttı, öğrenciye üniversitelerde olduğu gibi ders seçme hakkı getirdi. Matematik dersini seçmeli yaparken zorunlu din dersini arttırdı. Öğrenciler, birşeyler öğretmek için değil adeta öğretmemek için eğitilir duruma getirildi.

Ecevit, Erdoğan ve İmam Hatipler

İsmet İnönü, İmam ve hatip mezunlarının Harp Okullarına girmesine onay vermedi ama bu işi CHP’deki ardılı Bülent Ecevit yaptı. Ecevit Başbakanlığı döneminde İmam-Hatiplilerin Harp Okullarına girmesini sağlayan yasa çıkarttı ancak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yasayı veto etti.
15 Temmuz darbe girişimini bir fırsat olarak gören Recep Tayyip Erdoğan, imam hatip mezunlarına subaylık yolunu açmakla kalmadı, Harp Akademisini ve askeri liseleri kapattı, Harp Okullarına giriş puanını düşürdü, imam hatiplilerin gireceği üniversite haline getirdi.
İmam hatipliler, 1970’lerde Harp Okullarına giremediler. Ancak, Ecevit’in çıkarttığı yasadan yararlanarak; hukuk ve siyasal başta olmak üzere hemen tüm üniversitelere, özellikle Fetullah Gülen-AKP birlikteliği dönemlerinde, çoğu kez sınav soruları çalınarak kitle halinde girdiler. Hakim, Vali ve polis oldular. Harp okullarına, başka bir yoldan, Fetullah’ın okulları kullanılarak alındılar. Türk Ordusu, İnönü’nün yaptırmam dediği, ‘Abdulhamit ordusu haline’ getirildi. Dinci siyaseti orduya sokarak ilerde bitmeyen çekişme ve çatışmaların yolu açılmış oldu. Devlet, Cevdet Sunay’ın söylediği gibi devlet bunlara teslim edildi.
Atatürk’ün çok önem verdiği, eğitimin birliği ilkesi, yasa yürürlükte olmasına ve bu yasayı uygulamakla yükümlü olan siyasiler ortalıkta dolaşmasına karşın, eylemsel olarak ortadan kaldırıldı. Durumdan rahatsız olan insanlarımız, gelinen noktanın gerçek nedenlerinin; Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 70 yıldır ‘el koymasına’ dayandığını göremedi. Dini araç olarak kullanılmasını, partilerin oy kaygısıyla verdikleri ödün sandı.

DİPNOTLAR

1       “İkili Anlaşmaların İç Yüzü” Haydar Tunçkanat, Ekim Yay., sf.44–45–48
2       a.g.e. sf.44-45
3       Mustafa Balbay Cumhuriyet Haziran 1994 ak. Emin Değer “Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı” Tekin Yay. 1995, sf.175




1 yorum:

  1. Aslında İmam Hatip Lisesinde okuyan da bizim çocuğumuz ama ayrı bir maksat taşıyan guruplarca eğitimlerinde değişiklik yapılması bazılarını ayrı yola sevk etmiş olabilir. Ama gönül isterdi ki Harp Okulları kapatılmasın. Askerlik mesleğinin kendine öz anlayış ve disiplini vardır. Sivile "başı bozuk" denmesinin farkı buradadır. Hele Askeri Liselerden gelen öğrencilerin askerlik özellikleri daha da pekişmiş olurdu. Yeni askerlik yasasıyla eşitlik değil, ordunun bozulmasının ilk adımları atılmıştır. Askerliğine er olarak başlayan biri gerekli şartları sağlarsa, General bile olabiliyorsa, bence askerliğin içine edilmiştir.

    YanıtlaSil