BU YAZI 17 EKİM 2017 TARİHİNDE YAZILDI
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, belirli bir süreden beri, Batı’yla özellikle de ABD’yle
çelişkileri olduğunu gösteren açıklamalar yapıyor; ABD ile çatıştığı izlenimi
veriyor. Açıklamaları değerlendiren bir kısım yorumcu; ‘Erdoğan’ın Washington’un
verdiği desteği yitirdiğini’, ‘üzerinin
çizildiğini’ ya da ‘Batı gözünde
miyadının dolduğunu’ söylüyor. Bir başka kesim; ‘AKP’nin dış politikada ister istemez Atatürkçü politikaya döndüğünden’,
‘vatan savunmasından’ hatta ‘anti-emperyalist tutumdan’ söz ediyor.
Yandaş kesim ise; ‘Yedi düvelle mücadele
edildiğini’, ‘dik ve sağlam bir
ulusal duruş gösterildiğini’, ‘Batı’ya
diz çöktürüldüğünü’ söylüyor. Televizyon konuşucuları bunları anlatıyor,
gazeteler bunları yazıyor.
Medya Siyaseti!
Siyasi
iktidarın, son dönemde, ABD başta olmak
üzere Batı karşıtı söylemleri ve bunlara karşı yapılan yorumlar, siyasetteki
düzeyin göstergesi durumundadır. Olay ve olgulara bakış açısı daralmıştır.
Siyasi gündem neredeyse haftalık değerlendirmelere inmiştir. Sürekli konu
değiştiren resmi açıklamalar, medya yayınlarıyla halka ulaştırılmakta ve ard
arda yapay gündemler yaratılmaktadır. Bilgisiz ve örgütsüz kılınan halk, neyin
ne olduğunu anlayamaz hale gelmiştir. Televizyonlar ele geçirilmiş, siyaset, medya
yayınlarıyla sınırlanmış durumdadır.
İki hafta öncenin konusu Barzani’nin referandumuydu, bu haftaki
konu; ‘ABD’yle çatışma’. Altı hafta
önce konu, ‘Almanya’ya haddini bildirmekti’.
Türk siyasetindeki ufuk daralması, yalnızca iktidardakileri değil siyasetle
ilgilenen her kesimi içine almıştır. Aydın çevrelerdeki entellektüel olgunluk,
şimdiye dek olmadığı kadar düzey yitirmiştir.
Çatışıyor Görünmek
Siyasetteki
düzey yitiminin göstergesi olan açıklamaların büyük çoğunluğu doğru değil ve
açıklama sahiplerinin niyeti ne olursa olsun; yalan ve yanlışa dayanıyor. Yanılgı
ve öngörüsüzlüğü yansıtıyor. Batı’nın destekleyip ayakta tuttuğu ve tutmakta
olduğu iktidar, yitirmekte olduğu halk desteğini korumak için; yapay gündemler
yaratıp, uygulaması olmayan kurusıkı sözler söylüyor. Gerçekte, ne Batı’nın
çıkarlarıyla çelişiyor ne de ulusal hedeflere yöneliyor. Emperyalizmin Ortadoğu
politikasına katkı koyan bir iktidarın, gönüllü olarak birlikte olduğu güçle
çatışması söz konusu olmuyor.
Hiçbir yönetim, kendi ülkesine zarar verecek bir sürece katkı koyarken
sesiz kalmış görünemez. Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığını yapıp istenenleri
yerine getirirken, sonuçlar ortaya çıkmaya başlayınca kendini gizlemek ancak
böyle mümkün olabilir. Gerçeğin ortaya çıkması, yani ülke dağılmaya giderken;
bunu yapanlara karşı dirençsiz ve çatışmasız bir görünüm vermek, halkın
desteğini tümden yitirmek demektir. ‘İşbirlikçinin
gizlenmesi’ denilen bu tutum; medyayla yayılan ve bugüne dek işe yarıyan
yapay gerilimlerin, siyasete yön veren unsur haline getirilmesinin hem nedeni
hem de amacıdır.
Emperyalizmin Ne Olduğunu Bilmek
Türkiye’de,
emperyalizm sözcüğü çok kullanılıyor ancak ne olduğu ve nasıl işlediği, gerçek
boyutuyla bilinmiyor. Emperyalizm deyince, oluşan ortalama algı; silah, ordu,
savaş ve askeri işgal geliyor. Oysa, bunlar emperyalizmin amacına ulaşmak için
kullandığı araçlar. İşin özü; para, kar ve sömürüye yani ülkelerin varsıllığına
el koymaya dayanıyor. Emperyalizmin varlık nedeni ekonomidir.
Bugün askersiz ‘çözüme’ öncelik
veriliyor, olmazsa silah kullanılıyor. Amerikalılar, 20.yüzyılın başında bu
işleyişe ‘açık kapı politikası’
diyordu. ‘Kapılar Amerika’ya açık olmalı,
kapalıysa kırılmalı’. Söylenen buydu. Kapılar bugün, mali ve ticari
ilişkilerle açılıyor ve işbirlikçilerle açık tutuluyor.
AKP’nin Özgörevi (Misyonu)
Türkiye’nin
emperyalizmin ağına yakalanması, Atatürk’ün
ölümüne dek giden eski bir öyküdür. AKP’nin 15 yıllık iktidar dönemi, bu uzun
sürecin son aşamasıdır. ABD bu son dönemde, Türkiye’de bugüne dek yapamadığı ve
yaptıramadığı ne kadar tasarımı varsa, tümünü AKP’ye
yaptırmıştır/yaptırmaktadır.
İktidara
getirilmeyle başlayan, BOP adına Ortadoğu’da görev verilmesiyle gelişen
ilişkiler ağı; başladığı gibi sürmektedir. Bunu, geçen ay yapılan Washington ziyareti
açıkça ortaya koymuştur. Durumun böyle olmadığını, AKP’nin ABD’yle çatıştığını
ileri sürenler, Trump’un; “Dostum Erdoğan dünyanın çok zorlu bir
bölgesinde görev yapıyor, açıkçası yüksek not alıyor. Türkiye ve ABD’nin şu
anda hiç olmadığı kadar birbirine yakındır” sözlerinin ne anlama geldiğini
açıklamak durumundadırlar.
Türkiye-ABD ilişkileri, söylendiği gibi gerçekten ‘hiç olmadığı kadar’ yakın mıdır? Ya da ‘tarihinin en sorunlu dönemini mi’ yaşıyor? Bu soruya, medya
siyasetçilerinin gözüyle değil de, yüzyıl yukardan bakarak yanıt verilecek
olursa, ‘Türkiye, Kurtuluş Savaşı’ndan
beri, ABD isteklerine hiç olmadığı kadar yakın’ yanıtının verilmesi gerekiyor.
Kurtuluş Savaşı, Türk Devrimi ve ABD
Türkler,
Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimiyle; ‘Anadolu’nun
kapılarını’ üstelik sımsıkı ve yalnızca ABD’ye değil, bütün emperyalist
devletlere kapattı. Bu tutumuyla, sömürge ve yarı-sömürgelere örnek oldu ve
Amerikalıların ‘insanlığın baruttan sonra
bulduğu en tehlikeli silah’ dediği, ulusal kurtuluş savaşları çağını
başlattı. ABD’yle ‘en uzak’ ülke haline geldi.
ABD Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni
hiç affetmedi. Onları, kendisi için en büyük tehlike olarak gördü. Lozan’ı
kabullenmedi, Sevr’in 20.yüzyılın ‘en
demokratik antlaşması’ olduğunu söyledi. Yüzyıl boyunca bu anlayışla
hareket etti ve Türkiye’yi yüzyıl önceki duruma getirmeye çalıştı ve bunu
başardı. Türkiye, 21.yüzyılın başında, ABD’ye hiç olmadığı kadar ‘yakın’ hale geldi.
Söylemler ve ABD
‘Ey Amerika’yla’ başlayan ve söz karmaşasıyla süren
açıklamalara dayanarak değerlendirme yapacak olursak, Türkiye’nin ABD’yle
çatıştığı söylenebilir. Ancak, bu gerçeği yansıtmaz. Türkiye, ABD’nin yüzyıldır
getirmeye çalıştığı yere getirilmişken ve bunu iktidara gelmesini desteklediği
ve bu desteği 15 yıldır sürdürdüğü AKP yapmışken; yapay diklenmeler,
inandırıcılığı olmayan karşıtlıklar, Rusya flörtü, ‘vize’ sürtüşmesi falan bir önem taşımıyor. Trump, gerçeği söylüyor. Yeni Osmanlıcı Türkiye, ABD’ye ‘hiç olmadığı kadar yakınlaşmış’
durumda.
BOP’u destekleyen, Türkiye’de ‘Ilımlı
İslam’ düzeni kuran ve kitle desteği süren AKP’den, ABD neden memnun
olmasın; ‘üzerini neden çizsin’? Bunu
yapmak istese, elinde sonuç alacağı çok sayıda koz var. En kolayından Ecevit’e yaptığını yapar; borsadaki
sıcak parayı çeker, ayakta zor duran ekonomiyi bir anda yere serer ve aynı DSP
gibi AKP’nin siyasi yaşamını bitirir.
Çatışma İçin Neden Var mı?
Erdoğan’ın ABD’yle çatıştığını ve ‘defterden silindiğini’ söylemek için,
çatışmanın dayandığı uygulamaların ne olduğunu somut olarak ortaya koymak
gerekir. AKP’nin, ABD’nin çıkarlarına ve yürüttüğü politikalara karşı, içte ve
dışta herhangi bir uygulaması var mıdır? İktidara geldiği 2002’den bugüne dek
geçen 15 yıl içinde, onun dümensuyunda hareket etmemiş midir? ‘Stratejik ortağımız’ dediği ABD’nin
hemen her isteğini yerine getirmemiş midir?
ABD, Türkiye’yi güçsüzleştirip kendine bağlamak
ve çıkarı yönünde kullanmak için yoğun çaba harcamış ve bu çabanın sonucunu;
Kore Savaşı’ndan başlamak üzere bugüne dek almıştır. Değişik biçimde bugün de
almaktadır. Erdoğan’ı, özü, İsrail’in büyütüp güçlendirilmesi ve Akdeniz’e bağlı ‘Büyük Kürdistan’ın’ kurulması olan BOP’un
Eşbaşkanı yapmıştır. Barzani ‘devletini’
neredeyse Türkiye’ye kurdurmuştur. İncirliği kullanmaktadır. Suriye sınırında, 700
kilometrelik alana PYD’yi yerleştirmiştir. Türkiye’nin Fırat’ın Batısı’ndaki
kırmızı çizgisini yeşile dönüştürmüştür. Silahlı Kürt milisleri, Türkiye’den
Suriye’ye geçirtmiştir. Kürt militanlara askeri eğitim verdirmiştir. Barzani
‘referandumuna’ karşı birşey
yaptırtmamıştır. Bunların tümünü, Erdoğan önderliğindeki AKP’ye yaptırmıştır. Erdoğan’ın ‘üzerini neden çizsin’. Erdoğan,
ABD’nin tekerine taş koymadığı sürece üzeri çizilmeyecektir.
Olacak Olanlar
ABD, Kürt devletini kurup tanıyacak ve bu devleti dünyaya tanıtacaktır.
Bunun alt yapısı hazırdır. Kürt devletinin kurulup tanınması, parçalanma
sırasının Suriye’den sonra İran’a ve Türkiye’ye gelmesi demektir. Cumhuriyet’i
kuranlar bunu bildikleri için, bir Kürt devletinin kurulmasını savaş nedeni
saymıştı.
ABD, Türkiye’nin yeni-Osmanlıcığa
geçmesini ve ‘Ilımlı İslam’ adını
verdiği rejimle yönetilmesini istiyor. İsteğini AKP’ye yaptırmış durumda. İnanç
çatışmalarının denetimden çıkma riskini biliyor ama bu risk AKP’yle iş
çevirmesini önlemiyor. Onun için önemli olan Türkiye’nin güçsüz kılınması. Bunu
da AKP mükemmel yapıyor.
Türkiye’ye 1923’ten Bakmak
İçinde bulunduğumuz duruma, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşundan
bugüne dek geçen, yüz yıl geriden bakıldığında yaşanmakta olan gerçeklerin
görünümü böyledir. Laf karmaşasına dönüşen açıklamalar, içi boş sözler ve
yaptırımı olmayan gözkorkutmaların bir önemi yok. ‘Vize krizlerinin’, Zarraf davalarının ve Erdoğan’ın korumalarının kovuşturulmasının da bir önemi yok.
ABD şu anda elinde bulundurduğu AKP’yi verimli biçimde kullanmaktadır. ‘Ey
Amerika’ seslenişi, düşünme ve algı gücü zayıflatılmış halka yönelik,
kendini güçlü gösterme girişimi, gerçeği örten bir yanıltma girişimidir.
Yapay karşıtlıklarla yürütülen danışıklı dövüş sürerken yani düşük
düzeyli bir ‘cambaza bak’ olayı
yaşanırken geçekler şöyledir: Türkiye’nin ekonomisi çökmüştür. Borç,
ödenebilirlik sınırını aşmış, borç taksitleri yeni borçlarla ödenmektedir. Ordu’nun
işleyişi dönüştürülmüş; eğitim, hukuk ve sağlık kurumlarıyla tasfiye
edilmiştir. Suriyeli göçmenler, imam okulları, vakıflar ve tarikatlarla Türkiye
Araplaştırılmaktadır. Şeriat uygulamaları yaygınlaştırılmakta, 2023’e
hazırlanılmaktadır. AKP’nin yarattığı yıkım, köklü değişim
olmadan hiçbir iktidar değişiminin düzeltemeyeceği kadar ağırdır.
Bunlar, ABD’nin 80 yıldır peşinde koştuğu ve
ancak şimdi yaptırabildiği işlerdir. Bunları yapan AKP’nin üzerini ABD neden
çizsin?
Olanlar
‘Recep Tayyip Erdoğan’ın üzeri çizildi’, ‘AKP’nin miyadı doldu’
sözlerinin çarpıklığı açıktır. ‘Vatan
Savunması Yapılıyor’, ‘İkinci
Kurtuluş Savaşı veriliyor’ gibi deli saçması sözler göz önüne
getirildiğinde; Türkiye’de ortaoyununa dönüşen ve aymazlıktan ihanete giden
siyasetin yayıldığı görülecektir.
ABD, Barzani’ye bağımsızlığa yönelik ‘referandum’ düzenletmiş ve bir durum saptaması yapmıştır. ‘Referanduma’ söylemle karşı çıkan AKP
yönetimi, somut bir adım atmamış, konuyu her olayda yaptığı gibi zamanın
unutkanlığına bırakmıştır. Kürt devleti, tanınmaya bir adım daha yaklaşmıştır.
Kuzey Suriye’de, PYD ordu haline gelmiş, ileri
teknoloji silahlarıyla donatılarak,
Akdeniz’e açılacak koridoru açıyor. Cılız önleme girişimleri, somut bir sonuca
ulaşmıyor ve halkı oyalamaktan başka bir işe yaramıyor. Rusya’yla girilen
değişken ve güvensiz ilişkinin ne getireceği ya da götüreceği belirsizliğini
koruyor. Büyük devlet çekişmesine sahne olan Suriye’de, sonucu bu çekişmenin
alacağı biçim belirleyecektir. Tutarsızlık içindeki Türkiye’nin sözünü dinleyen
olmayacak.
Dışarda Türkiye’yi bu duruma getiren AKP’yi, ABD neden defterden silsin?
ABD, Türkiye’yi, ‘sürekli kaos
kuramı’ adını verdiği çatışmalı bir düzensizlik ortamına götürüyor. Bunu
yaparken, söz karmaşası ve inanç sömürüsünü kullanan AKP’yi
kullanıyor. Afganistan, Irak, Libya ve
Suriye’de bunu başardı. Aynı şeyi, Türkiye ve İran’da da yapmak istiyor. BOP’ta
açıkladıkları gibi, burada İsrail ve Büyük Kürdistan’dan başka büyük devlet
bırakmamaya kararlılar. Buna karşı çıkıp, çevre ülkeleri bir araya getirerek
başarılı olabilecek tek ülke Türkiye. Ancak, Türkiye AKP aracılığıyla denetim
altında.
ABD, belirlediği yolda ilerlerken, Recep Tayyip Erdoğan’ın, bağlı olarak AKP’nin ‘üzerini
neden çizsin’.
Türkiye’de siyaset, neden olduğu toplumsal çözülmeye bağlı olarak, sürekli
düzey yitiriyor ve sorun çözmek yerine sorun yaratır hale geliyor. Ülkenin
kaderine yön veren yetki sahipleri, yetersiz donanım ve
eğitimsizlikleriyle topluma geriliği yayıyor. Geriye gidiş ve ilkelleşme,
politika haline getiriliyor, derine giden bozulmalar yaşanıyor. Bilinç
yoksunluğu ve yetersizlik, iktidarı ve muhalefetiyle siyasetin her alanını
etkisi altına alıyor. Türkiye içinde yaşadığı çağın gereklerinden koparak,
karanlık ve karışık bir geleceğe doğru gidiyor.
Metin Hocam, tesekkurler, detaylı bir eleştiri olmuş.iyi ki varsiniz.Son gelişmeleri de yorumlayıp ekleseydiniz, daha da etkili olacaktı.Saygi,sevgi ve selamlar ustad
YanıtlaSilEski bir yazıyı son gelişmelere de açıklık getirdiği için yayınladım Sevgili add
YanıtlaSilÇok güzel bir analiz
YanıtlaSil