22 Ekim 2019 Salı

1920-1929 AMERİKA VE KAPİTALİZMİN BÜYÜK BUNALIMI



“Kara Perşembe” adı verilen 24 Ekim 1929 günü New York Borsasında kurlar çöktü ve yalnızca ABD’nin değil kapitalizmin en büyük ekonomik bunalımı ortaya çıktı. Oysa, 1929 yazı, Amerikan ekonomi tarihindeki en coşkun mevsimdi. O yaz hisse senetlerinin değeri dört yıl öncesine oranla yüzde 400 artmıştı. New York Borsasında her gün 5 milyon değişim işlemi yapılıyordu. Ancak, hisse senedi artışları gerçek ekonomik ve ticari gelişmelere değil vurguncu (spekülatif) değerlere dayanıyordu. Borsaya giren para hisse artışlarını karşılayacak durumda değildi. Üretime dayanmayan gelir artışı kendini yıkma eğilimini birlikte getirmişti.


Borsanın Çöküşü

24 Ekim 1929 günü başlayan büyük bunalım’la binlerce şirket battı, bankalar kapandı ve milyonlarca insan işsiz kaldı. Günlük geçimlerini bile borsaya yatıran Amerikan halkı perişan oldu. Toprak sahibi çiftçiler, gündelik işlerin peşine düşen işsizler durumuna geldi. Piyasa satılamayan mallarla doldu, tarım ürünü fiyatları giderleri karşılayamaz duruma geldi.
Oysa 1920’ler bolluk ve varsıllığın göz kamaştırıcı yıllarıydı. Her aileye ulaşacak olan otomobiller, rahat ve güvenli yollar, radyo, içki ve cazın baştan çıkarıcı coşkusu, en büyük otel, en yüksek iş hanı ve en büyük süper-pazarın inşasıyla, Amerika’da bir ‘rüya ülkesi’ yaratılıyordu.
Savaş sonrasında gerçekleştirilen ekonomik büyüme, her türlü ‘rüyayı’ hak edecek düzeydeydi. 1920-1929 Arasındaki dokuz yılda ABD’nin gelir kaynakları yüzde 54 artmıştı.1 Bu artışın düzeyini ve sağladığı varsıllığı anlamak için, Amerikan ekonomisinin dev boyutunu unutmamak gerekiyor. Yine aynı dönemde çelik üretimi yüzde 70, kimyasal madde üretimi yüzde 94, petrol üretimi yüzde 156, otomobil üretimi yüzde 255 artmış; ulusal gelir 56.5 milyar Dolardan 87 milyar Dolara yükselmişti.2 Üretim artışları bu dört alanla sınırlı değildi. Sanayinin tüm dallarında büyük oranlı üretim artışları sağlanmıştı.

Bunalımın Nedenleri

Yaratılan varsıllık, belirgin bir biçimde eşitsiz olarak dağıtılıyordu. Ücretlerdeki artışlar fiyat artışları tarafından yutuluyor, ulusal gelirin büyük bölümü, iş kazancı ve varsılların gelirleri olarak bankalara akıyordu. 1929 Yılında nüfusun yirmide birini oluşturan üst gelir kümesi, ülke düzeyindeki tüm gelirlerin üçte birini alıyordu.3
Amerikan ekonomisi, varsılların lüks eşya tüketimine ve kendileri için harcadıkları ya da harcayamadıkları akçalı (mali) kaynaklara bağlı bir ekonomi durumuna geliyordu. Günümüz Amerikasında daha büyük boyutlu olarak yaşanan bu durum, ister iş yaşamında ister özel yaşamında varsılların güvenini sarsabilecek herhangi bir olay, ekonominin gidişine olumsuz etki yapıyordu.

Dış Pazar Yetersizliği

Hızlı üretim artışının doğurduğu pazar gereksinimi, dışa açılmadaki yetersizlikler nedeniyle karşılanamamış, büyük oranda iç pazarla sınırlı kalınmıştı. Yüzyıl başında ele geçirilen dış alanlar yeterince kullanılamamış, Pasifik’teki yarışta, silahlı kuvvetlerin yetersizliği nedeniyle, “güvenli” tecimsel (ticari) ilişkiler sağlanamamıştı. Sınai üretimindeki aşırı bolluk iç pazarı kısa sürede doyuma ulaştırmış, vitrin ve depolar satılamayan mallarla dolmuştu.

Borsa Çılgınlığı

Az sayıda varsıl kişi ve kuruluşun elinde toplanan durağan para yatırım sermayesine değil, kolay gelir getiren borsaya yönelmişti. 1921’den 1933’e dek kesintisiz yönetimde kalan Cumhuriyetçi Parti, devletin ekonomik yaşamdaki düzenleyici rolünü reddetmiş, ısrarla borsayı desteklemiş, onun kolay ve yüksek getirisine yönelmişti. 1920’lerin borsa çılgınlığı, ortalama Amerikan ailelerinin geçim kaynaklarını bile, kısa süreli kağıt alımlarına ayırmalarına neden olmuştu. Bu ailelere hak vermek gerekiyordu; borsa sıradışı yükselişlerle alıcısına yüksek oranlarda kazanç sağlıyordu.
1929 Yazı, Amerikan ekonomi tarihindeki en coşkun mevsimdi. O yaz hisse senetlerinin değeri dört yıl öncesine oranla yüzde 400 artmıştı. New York Borsasında her gün 5 milyon değişim işlemi yapılıyordu.4 Hisse senedi artışları gerçek ekonomik ve ticari gelişmelere değil vurguncu (spekülatif) değerlere dayanıyordu. Borsaya giren para hisse artışlarını karşılayacak durumda değildi. Üretime dayanmayan yapay gelir artışları kendini yıkma eğilimini de birlikte getiriyordu.

Sanal Holdingleşme

Kazanç eğilimi vurguncu etkinliklere yönelince, az sermayeyle büyük şirket yönetme eğilimleri arttı. Holdingleşme girişimleri, virütik bir salgın gibi toplumun her kesimine yayıldı. Bir şirket başka bir şirketin hisse senetlerinden bir kısmını satın alıyor, bu şirket de başka şirketin senetlerini alıyordu. Böylece bir şirketler piramidi oluşuyor ve en tepedeki şirket, az miktardaki yatırımla, etkin firmaların denetimini ele geçiriyordu.
Piramit holdingleri çıkardıkları halk taahhüt senetleriyle orta gelirli Amerikalılardan da büyük para topladı. Şirketlerin birleşme deliliği içi boş sanal bir kandırmacaydı ve kolay görülebilir bir yanılgıydı. Piramit holdingleri, en alttaki şirket üretim yaptığı ve sağlam kaldığı sürece ayakta kalabilir. Tepedeki şirket alt şirket kazancıyla beslenmelidir. Oysa, yapılan, en üst şirketin tüm kağıt satış gelirlerini alarak, alt şirketleri içi boş duruma getirmesiydi. Bu tür holdinglerin çökmesi kaçınılmazdı.

Geri Dönmeyen Borçlar

Birinci dünya savaşı öncesinde borçlu bir ülke olan ABD, savaş sonrasında dünyanın en büyük alacaklı ülkesi olmuştu. Borç alan ülkelerin, aldıkları borcu ödeyebilmek için dışsatımı arttırması, borç veren ülkelerin ise verdiği borcu geri alması için bu eğilimi desteklemesi ve daha çokdışalım yapması gerekir. Bu yapılmadığında alacaklı ülke, ya alacaklarından vaz geçecek ya da yeni borç verecektir.
ABD ikinci yolu seçmişti. Gümrük korumacılığıyla dışalımı sıkı biçimde sınırlamayı sürdürmüş, bunun sonucu olarak kimi Avrupa ülkeleri borç ödemede sıkıntı içine girmişti. Birtakım alacaklar tahsil edilemezken, ABD borç verecek ülke arıyordu. Belki de Amerikan tarihinde ilk kez, kimi az gelişmiş hükümet yetkililerine borç almaları için rüşvet verildi. 1927 yılında o zamanki Peru diktatörünün oğlu Juan Leguia’ya Peru’nun ABD den 50 milyon Dolar borç alması için, 450 bin Dolar açıktan ödendi.5 Mali sermaye devinimlerinin sağlayacağı yüksek kazancın çekiciliği, gerekli önlemleri almadan sermaye dışsatımını hızlandırmış ve bu istekli girişimler birtakım borçların geri alınamamasıyla sonuçlanmıştı.

Yapısal Bunalım

Üniversite öğretim elemanı ve hükümet danışmanı “çokbilmiş” ekonomistler 1929 bunalımına başlangıçta yeterli önemi vermedi. Amerikan ekonomisi ‘böyle küçük krizlerden’ fazla etkilenmezdi. Bu geçici sıkıntı kısa bir sürede ortadan kalkacak ve herşey ‘eskisinden daha sağlam’ biçimde yerli yerine oturacaktı. Sorunu daha acıklı kılan da bu tür yaklaşımlardı. ABD yapısal bir bunalımla karşı karşıyaydı ve nedenleri derinlerde yatıyordu. Borsa düşüşü gerçekte kapitalist ekonominin zayıf yanını açığa çıkarmış ve denetimsiz bırakılmaması gerektiğini göstermişti.

Bunalımdan Çıkış; Devletçi Yöntem

ABD, 1929 bunalımını, her toplumsal bunalım ve her ülkede olduğu gibi devlet önlemleriyle aştı. Ayakta kalabilen bir kısım büyük sermayenin, “Amerikan özgürlüğünü, adaletini ve mülkiyet anlayışını tehdit eden bir ihtilalci” olarak, nitelendirdiği Başkan Franklin D.Roosevelt New Deal adı verilen politikayı uygulamaya soktu.
Tarım, sanayi ve bankacılıkla ilgili on üç önemli yasa çıkarıldı ve hemen uygulandı. Doların değeri yüzde 40 düşürülerek dışsatım özendirildi. Dışalıma kısıtlamalar getirildi, gümrük vergilerini arttırıldı. Tarım ve sanayii devlet desteğine alındı. Tarım kredileri yeniden düzenlendi. Çiftçinin zarara uğramasına yol açmadan ekim alanları azaldı, tarım ürünlerinin değer kazanması sağlandı. İçki yasağı kaldırıldı. 500 000 işsize devlet orman işletmelerinde iş verildi. Çok sayıda işsiz baraj inşaatlarında çalıştırıldı. Bankacılık dizgesi (sistemi) yeniden düzenlendi ve devletin denetleme yetkisi arttırıldı.
ABD’nin akçalı politikalarının belirlenmesi Wall Street’den alınarak Washington’a taşındı. İşsizlik sigortası getirildi. Parası peşin ödenmek ve taşıması alıcı ülkeye ait olması koşuluyla siyasi eğilimine bakılmaksızın ülkelerin tümüne silah satıldı. En düşük ücret (asgari ücret) ve çalışma saatlerini devletin belirlemesi sağlandı. İşçilere toplu sözleşme hakları tanındı. ABD’in bugün IMF aracılığıyla, Türkiye gibi az gelişmiş ülkelere yapılmamasını önerdiği ne kadar uygulama varsa bunların hemen tümü Amerika’da uygulandı ve büyük bunalımı atlatıldı.

Bunalımdan Çıkarılan Ders

ABD 1929 ekonomik bunalımından gelecek dönemlere yönelik yaşamsal önemde sonuçlar çıkardı ve bu sonuçları 20.yüzyıl süresince ödünsüz uyguladı. Amerikan çıkarları denilen bu uygulamaları, dünya ekonomisinin geçerli politikası yaptı ve ülkelere yaydı.
Dış pazarların önemi, ulusal çıkarların en başına oturtularak, Amerikan mal ve hizmetlerinin dolaşımına uyum göstermeyen tüm ülke ve gelişmeler, öncelikli çekince unsuru kabul edildi. Ulusçu girişimler, kurulan uluslararası örgüt ağlarıyla ve her türlü yöntem kullanılarak yok edilmeğe çalışıldı.
Dışarıya gönderilecek sermayenin güvenliğini sağlamadan denizaşırı ülkelere borç verilmedi. Küresel boyutlu güvenlik önlemleri ise, ekonomik politik ve askeri alanlarda kurulan etkin uluslararası örgütlerle gerçekleştirildi. Silahlanmaya büyük fonlar ayrıldı ve dünyanın her yanına karışabilecek yetenekte silahlı bir güç yaratıldı. Bugün, dünyanın tartışmasız en büyük askeri gücü olan ABD ordusunun küresel yapılanması o günlerde başlatıldı. 1920 yılında yalnızca üç yabancı ülkede askeri üsse sahipken, bu sayı ikinci dünya savaşından sonra 39’a, 1974 yılında ise 64’e çıktı.6

DİPNOTLAR

1       “ABD 1921-1929” J.K. Galbraith, 20.yy Tarihi, Sayı 29, sf.576
2       “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.519
3       “ABD 1921-1929” J.K.Galbraith, 20.yy Tarihi, Sayı 29, sf.576
4       a.g.e. sf.577
5       a.g.e. sf.576
6    “U.S. Overseas Loans and Grants, Obligations and Loan Authorizations, July 1, 1946 to June 30, 1967” Washington, D.C. 29.03.1968, ak. Harry Magdof, “Emperyalizm Çağı” Odak Yay., 1974, sf.56

1 yorum:

  1. Amerika'nın bunalım öncesi iktisadi politikaları, nedense son 20 yıldır Türkiye'de uygulanan politikalara çok benziyor.

    YanıtlaSil