“Kara Perşembe” adı verilen 24 Ekim 1929 günü
New York Borsasında kurlar çöktü ve yalnızca ABD’nin değil kapitalizmin en
büyük ekonomik bunalımı ortaya çıktı. Oysa, 1929 yazı, Amerikan ekonomi
tarihindeki en coşkun mevsimdi. O yaz hisse senetlerinin değeri dört yıl
öncesine oranla yüzde 400 artmıştı. New York Borsasında her gün 5 milyon
değişim işlemi yapılıyordu. Ancak, hisse senedi artışları gerçek ekonomik ve ticari
gelişmelere değil vurguncu (spekülatif) değerlere dayanıyordu. Borsaya giren
para hisse artışlarını karşılayacak durumda değildi. Üretime dayanmayan gelir
artışı kendini yıkma eğilimini birlikte getirmişti.
Borsanın Çöküşü
24 Ekim
1929 günü başlayan büyük bunalım’la binlerce şirket battı, bankalar
kapandı ve milyonlarca insan işsiz kaldı. Günlük geçimlerini bile borsaya
yatıran Amerikan halkı perişan oldu. Toprak sahibi çiftçiler, gündelik işlerin
peşine düşen işsizler durumuna geldi. Piyasa satılamayan mallarla doldu, tarım
ürünü fiyatları giderleri karşılayamaz duruma geldi.
Oysa
1920’ler bolluk ve varsıllığın göz kamaştırıcı yıllarıydı. Her aileye ulaşacak
olan otomobiller, rahat ve güvenli yollar, radyo, içki ve cazın baştan çıkarıcı
coşkusu, en büyük otel, en yüksek iş hanı ve en büyük süper-pazarın inşasıyla,
Amerika’da bir ‘rüya ülkesi’ yaratılıyordu.
Savaş
sonrasında gerçekleştirilen ekonomik büyüme, her türlü ‘rüyayı’ hak edecek düzeydeydi.
1920-1929 Arasındaki dokuz yılda ABD’nin gelir kaynakları yüzde 54 artmıştı.1
Bu artışın düzeyini ve sağladığı varsıllığı anlamak için, Amerikan ekonomisinin
dev boyutunu unutmamak gerekiyor. Yine aynı dönemde çelik üretimi yüzde 70,
kimyasal madde üretimi yüzde 94, petrol üretimi yüzde 156, otomobil üretimi
yüzde 255 artmış; ulusal gelir 56.5 milyar Dolardan 87 milyar Dolara
yükselmişti.2 Üretim artışları bu dört alanla sınırlı değildi.
Sanayinin tüm dallarında büyük oranlı üretim artışları sağlanmıştı.
Bunalımın Nedenleri
Yaratılan
varsıllık, belirgin bir biçimde eşitsiz olarak dağıtılıyordu. Ücretlerdeki
artışlar fiyat artışları tarafından yutuluyor, ulusal gelirin büyük bölümü, iş kazancı
ve varsılların gelirleri olarak bankalara akıyordu. 1929 Yılında nüfusun
yirmide birini oluşturan üst gelir kümesi, ülke düzeyindeki tüm gelirlerin üçte
birini alıyordu.3
Amerikan
ekonomisi, varsılların lüks eşya tüketimine ve kendileri için harcadıkları ya
da harcayamadıkları akçalı (mali) kaynaklara bağlı bir ekonomi durumuna
geliyordu. Günümüz Amerikasında daha büyük boyutlu olarak yaşanan bu durum,
ister iş yaşamında ister özel yaşamında varsılların güvenini sarsabilecek
herhangi bir olay, ekonominin gidişine olumsuz etki yapıyordu.
Dış Pazar Yetersizliği
Hızlı
üretim artışının doğurduğu pazar gereksinimi, dışa açılmadaki yetersizlikler
nedeniyle karşılanamamış, büyük oranda iç pazarla sınırlı kalınmıştı. Yüzyıl
başında ele geçirilen dış alanlar yeterince kullanılamamış, Pasifik’teki yarışta,
silahlı kuvvetlerin yetersizliği nedeniyle, “güvenli” tecimsel (ticari)
ilişkiler sağlanamamıştı. Sınai üretimindeki aşırı bolluk iç pazarı kısa sürede
doyuma ulaştırmış, vitrin ve depolar satılamayan mallarla dolmuştu.
Borsa Çılgınlığı
Az sayıda
varsıl kişi ve kuruluşun elinde toplanan durağan para yatırım sermayesine
değil, kolay gelir getiren borsaya yönelmişti. 1921’den 1933’e dek kesintisiz yönetimde
kalan Cumhuriyetçi Parti, devletin ekonomik yaşamdaki düzenleyici rolünü
reddetmiş, ısrarla borsayı desteklemiş, onun kolay ve yüksek getirisine
yönelmişti. 1920’lerin borsa çılgınlığı, ortalama Amerikan ailelerinin geçim
kaynaklarını bile, kısa süreli kağıt alımlarına ayırmalarına neden olmuştu. Bu
ailelere hak vermek gerekiyordu; borsa sıradışı yükselişlerle alıcısına yüksek
oranlarda kazanç sağlıyordu.
1929 Yazı,
Amerikan ekonomi tarihindeki en coşkun mevsimdi. O yaz hisse senetlerinin
değeri dört yıl öncesine oranla yüzde 400 artmıştı. New York Borsasında her gün
5 milyon değişim işlemi yapılıyordu.4 Hisse senedi artışları gerçek
ekonomik ve ticari gelişmelere değil vurguncu (spekülatif) değerlere
dayanıyordu. Borsaya giren para hisse artışlarını karşılayacak durumda değildi.
Üretime dayanmayan yapay gelir artışları kendini yıkma eğilimini de birlikte getiriyordu.
Sanal Holdingleşme
Kazanç
eğilimi vurguncu etkinliklere yönelince, az sermayeyle büyük şirket yönetme
eğilimleri arttı. Holdingleşme girişimleri, virütik bir salgın gibi toplumun
her kesimine yayıldı. Bir şirket başka bir şirketin hisse senetlerinden bir
kısmını satın alıyor, bu şirket de başka şirketin senetlerini alıyordu. Böylece
bir şirketler piramidi oluşuyor ve en tepedeki şirket, az miktardaki yatırımla,
etkin firmaların denetimini ele geçiriyordu.
Piramit
holdingleri
çıkardıkları halk taahhüt senetleriyle orta gelirli Amerikalılardan da
büyük para topladı. Şirketlerin birleşme deliliği içi boş sanal bir
kandırmacaydı ve kolay görülebilir bir yanılgıydı. Piramit holdingleri,
en alttaki şirket üretim yaptığı ve sağlam kaldığı sürece ayakta kalabilir.
Tepedeki şirket alt şirket kazancıyla beslenmelidir. Oysa, yapılan, en üst
şirketin tüm kağıt satış gelirlerini alarak, alt şirketleri içi boş duruma
getirmesiydi. Bu tür holdinglerin çökmesi kaçınılmazdı.
Geri Dönmeyen Borçlar
Birinci
dünya savaşı öncesinde borçlu bir ülke olan ABD, savaş sonrasında dünyanın en
büyük alacaklı ülkesi olmuştu. Borç alan ülkelerin, aldıkları borcu ödeyebilmek
için dışsatımı arttırması, borç veren ülkelerin ise verdiği borcu geri alması için
bu eğilimi desteklemesi ve daha çokdışalım yapması gerekir. Bu yapılmadığında
alacaklı ülke, ya alacaklarından vaz geçecek ya da yeni borç verecektir.
ABD
ikinci yolu seçmişti. Gümrük korumacılığıyla dışalımı sıkı biçimde sınırlamayı sürdürmüş,
bunun sonucu olarak kimi Avrupa ülkeleri borç ödemede sıkıntı içine girmişti. Birtakım
alacaklar tahsil edilemezken, ABD borç verecek ülke arıyordu. Belki de Amerikan
tarihinde ilk kez, kimi az gelişmiş hükümet yetkililerine borç almaları için
rüşvet verildi. 1927 yılında o zamanki Peru diktatörünün oğlu Juan Leguia’ya
Peru’nun ABD den 50 milyon Dolar borç alması için, 450 bin Dolar açıktan
ödendi.5 Mali sermaye devinimlerinin sağlayacağı yüksek kazancın
çekiciliği, gerekli önlemleri almadan sermaye dışsatımını hızlandırmış ve bu istekli
girişimler birtakım borçların geri alınamamasıyla sonuçlanmıştı.
Yapısal Bunalım
Üniversite
öğretim elemanı ve hükümet danışmanı “çokbilmiş” ekonomistler 1929 bunalımına
başlangıçta yeterli önemi vermedi. Amerikan ekonomisi ‘böyle küçük
krizlerden’ fazla etkilenmezdi. Bu geçici sıkıntı kısa bir sürede ortadan
kalkacak ve herşey ‘eskisinden daha sağlam’ biçimde yerli yerine
oturacaktı. Sorunu daha acıklı kılan da bu tür yaklaşımlardı. ABD yapısal bir
bunalımla karşı karşıyaydı ve nedenleri derinlerde yatıyordu. Borsa düşüşü
gerçekte kapitalist ekonominin zayıf yanını açığa çıkarmış ve denetimsiz
bırakılmaması gerektiğini göstermişti.
Bunalımdan Çıkış; Devletçi Yöntem
ABD, 1929
bunalımını, her toplumsal bunalım ve her ülkede olduğu gibi devlet önlemleriyle
aştı. Ayakta kalabilen bir kısım büyük sermayenin, “Amerikan özgürlüğünü,
adaletini ve mülkiyet anlayışını tehdit eden bir ihtilalci” olarak,
nitelendirdiği Başkan Franklin D.Roosevelt New Deal adı verilen
politikayı uygulamaya soktu.
Tarım, sanayi ve bankacılıkla ilgili on üç önemli yasa
çıkarıldı ve hemen uygulandı. Doların değeri yüzde 40 düşürülerek dışsatım
özendirildi. Dışalıma kısıtlamalar getirildi, gümrük vergilerini arttırıldı.
Tarım ve sanayii devlet desteğine alındı. Tarım kredileri yeniden düzenlendi. Çiftçinin
zarara uğramasına yol açmadan ekim alanları azaldı, tarım ürünlerinin değer
kazanması sağlandı. İçki yasağı kaldırıldı. 500 000 işsize devlet orman
işletmelerinde iş verildi. Çok sayıda işsiz baraj inşaatlarında çalıştırıldı. Bankacılık
dizgesi (sistemi) yeniden düzenlendi ve devletin denetleme yetkisi arttırıldı.
ABD’nin akçalı
politikalarının belirlenmesi Wall Street’den alınarak Washington’a taşındı.
İşsizlik sigortası getirildi. Parası peşin ödenmek ve taşıması alıcı ülkeye ait
olması koşuluyla siyasi eğilimine bakılmaksızın ülkelerin tümüne silah satıldı.
En düşük ücret (asgari ücret) ve çalışma saatlerini devletin belirlemesi sağlandı.
İşçilere toplu sözleşme hakları tanındı. ABD’in bugün IMF aracılığıyla, Türkiye
gibi az gelişmiş ülkelere yapılmamasını önerdiği ne kadar uygulama varsa
bunların hemen tümü Amerika’da uygulandı ve büyük bunalımı atlatıldı.
Bunalımdan Çıkarılan Ders
ABD 1929
ekonomik bunalımından gelecek dönemlere yönelik yaşamsal önemde sonuçlar
çıkardı ve bu sonuçları 20.yüzyıl süresince ödünsüz uyguladı. Amerikan
çıkarları denilen bu uygulamaları, dünya ekonomisinin geçerli politikası yaptı
ve ülkelere yaydı.
Dış
pazarların önemi, ulusal çıkarların en başına oturtularak, Amerikan mal ve
hizmetlerinin dolaşımına uyum göstermeyen tüm ülke ve gelişmeler, öncelikli çekince
unsuru kabul edildi. Ulusçu girişimler, kurulan uluslararası örgüt ağlarıyla ve
her türlü yöntem kullanılarak yok edilmeğe çalışıldı.
Dışarıya
gönderilecek sermayenin güvenliğini sağlamadan denizaşırı ülkelere borç
verilmedi. Küresel boyutlu güvenlik önlemleri ise, ekonomik politik ve askeri
alanlarda kurulan etkin uluslararası örgütlerle gerçekleştirildi. Silahlanmaya
büyük fonlar ayrıldı ve dünyanın her yanına karışabilecek yetenekte silahlı bir
güç yaratıldı. Bugün, dünyanın tartışmasız en büyük askeri gücü olan ABD
ordusunun küresel yapılanması o günlerde başlatıldı. 1920 yılında yalnızca üç yabancı
ülkede askeri üsse sahipken, bu sayı ikinci dünya savaşından sonra 39’a, 1974
yılında ise 64’e çıktı.6
DİPNOTLAR
1 “ABD
1921-1929” J.K. Galbraith, 20.yy Tarihi, Sayı 29, sf.576
2 “Büyük
Larousse” Gelişim Yay., sf.519
3 “ABD
1921-1929” J.K.Galbraith, 20.yy Tarihi, Sayı 29, sf.576
4 a.g.e.
sf.577
5 a.g.e.
sf.576
6 “U.S.
Overseas Loans and Grants, Obligations and Loan Authorizations, July 1, 1946 to
June 30, 1967” Washington, D.C. 29.03.1968, ak. Harry Magdof,
“Emperyalizm Çağı” Odak Yay., 1974, sf.56
Amerika'nın bunalım öncesi iktisadi politikaları, nedense son 20 yıldır Türkiye'de uygulanan politikalara çok benziyor.
YanıtlaSil