Mesud Barzani, 27 Şubat’ta 2017’de Türkiye’ye geldi ve devlet temsilcisi gibi karşılandı. Göndere Kürdistan bayrağı
çekildi. Türkiye’de ilk kez Kürdistan bayrağıyla karşılandığını söyleyen Barzani,
karşılama biçiminden duygulandığını belirtti ve Kürtlerin tümünü kast ederek; “Kürdistan
Bayrağı asıldığında her Kürt hangi duyguyu yaşadıysa bende aynı duyguyu yaşadım”
dedi. Bu söze hükümetten herhangi bir tepki gelmedi... Oysa, ABD Ortadoğu’daki
çatışmalarda kullanmak üzere Kürtleri gruplar halinde ve ayrı ayrı örgütlüyordu.
Barzani’in KDP’si bu tür yapıların
tepe örgütüydü ve ondan başka KDP, PKK, KYB, PYDİ, YPG, GORRAN gibi Kürt
örgütleri örgütlenmişti. ABD ve AB, çıkarı için Kürtleri ve Kürtçülüğü,
Batı’da popüler kılmıştı. Basında ve siyasi çevrelerde, ‘21.Yüzyıl, Kürt
yüzyılı olacak’ sözü sıkça dile getiriliyordu. Kürt örgütleri, ABD’nin İsrail’den
sonra Ortadoğu’daki ‘müttefiki’
haline gelmişti.
Türkiye-Barzani İlişkileri
Türkiye’nin
Mesut Barzani’yle ilişkisi; PKK’nın
ortaya çıkışından ve ABD’nin Birinci Irak karışmasından sonra, Turgut Özal döneminde
gelişmeye başladı. AKP hükümetleri ise, “Kuzey
Irak Kürt Bölgesi” adıyla gerçekleştirilen devletleşme girişimini, bugün
neredeyse tanımış durumda. Örneğin, Dışişleri Bakanı, Ferudun Sinirlioğlu, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Erbil’e
gitmiş, Barzani’yle basına kapalı
görüşmeler yapmıştı. Türkiye’nin, Kuzey Irak Kürt Bölgesini ‘kalkınmanın, ilerlemenin ve istikrarın
faktörü’ olarak gördüğünü söylemişti.1
Mesut Barzani, Nakşibendi Barzan Aşireti’nin reisidir ve Türkiye’nin
Barzani sülalesiyle ilişkisi 20.yüzyıl başına dek gider. Barzanlar, 1909’da Osmanlı’ya karşı
ayaklanmış, bu ayaklanma 5 yıl sürmüştü. Daha sonra, Türkiye’deki birçok Kürt
ayaklanmasını desteklemişler, bu nedenle Cumhuriyet hükümetleri tarafından
tehdit unsuru olarak görülmüşlerdi. 1932 yılında Türkiye’ye sığındıklarında gereksinimleri
karşılayıp kalmalarına izin verilmiş ancak ayrı illere yerleştirilerek denetim
altında tutulmuşlardı.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a gösterdiği dikkat ve
duyarlılık, ABD ve İsrail’in Kürt hareketine yön vermeğe başladığı 1967’den
sonra değişmiş, tehdit algısı gözyumma
ve giderek destek politikasına
dönüşmüştür. Bu destek bugün; Recep
Tayyip Erdoğan’ın Mesut Barzani’yle
Diyarbakır’da ortak miting yapmasına ya da Dışişleri Bakanı’nın Kuzey Irak’ı, “ilerlemenin ve istikrarın faktörü” ilan
etmesine dek gelmiştir.
Mesut Barzani, son gelişinde,
ilişkilerdeki gelişmeyi, büyük bir memnuniyet duyarak şöyle dile getiriyor: “1960
yılında Molla Mustafa Barzani, Birleşmiş Milletlere ve Türkiye’ye birer
mektup yazmıştı. Ancak o dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı mektuba cevap
vermemişti. Ama bugün Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda benimle resmi olarak görüşüyorlar.
Bu büyük bir siyasi değişikliğin göstergesidir’’.2
ABD-Barzani
İlişkileri
ABD’nin
Kürtlerle kurduğu ilişki, 200 yıllık Batı politikasının günümüzdeki sürümüdür.
20.Yüzyıl’ın başlarındaki İngiltere’nin yerini, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra,
özellikle de Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra ABD aldı. Bu nedenle, ABD’nin
bölgeye yönelik politikası, Anadolu’daki Türk egemenliğinin kırılmasına
dayalıdır. Bu ise, Kürtlerin kışkırtılması demektir.
Mesut Barzani’nin yıldızı, CIA ve MOSSAD’la çalışmaya
başladığı 1967’den sonra parlamaya başladı. MOSSAD’ın devreye girerek para ve
silah vermesi Barzani’yi
güçlendirdi. ABD’nin Kürt politikasını, bizzat Dışişleri Bakanı Henry Kissinger yürüttü.
Barzani, 1980’de başlayan Irak İran Savaşı’yla bölgede
oluşan karmaşık ortamdan yararlandı ve KDP’nin Kuzey Irak’ta güçlenmesini
sağladı. Irak merkezi yönetimine karşı ayaklandı. Savaş bitince, Irak
Ordusu’nun Kuzey’e girmesiyle güç durumda kaldı. Ancak, ABD’nin 36.Paralel’in
Kuzey’ini ‘uçuşa yasak bölge’ ilan
etmesiyle koruma altına alındı ve kurtarıldı.
İkinci Körfez Savaşı’yla ABD’nin Irak’ı işgal
etmesinden sonra, KDP öncülüğünde, Irak
Kürdistan Özerk Bölgesi adıyla, gelecekte devlete dönüştürülecek bir
yönetim birimi oluşturuldu. Barzani,
Haziran 2005’te, Irak Kürdistan Özerk
Bölge Meclisi tarafından Başkan seçildi.
ABD, Mesut
Barzani’yi, Ortadoğu’da kurulacak Batı
yanlısı Kürt devletinin önderi olarak görmektedir. Babası Molla Mustafa Barzani, 1976’da ABD’ye
yerleşmiş, 3 yıl sonra orada ölmüştür.
ABD-PYD
İlişkileri
PYD (Demokratik Birlik Partisi), 2003 yılında
kuruldu. Abdullah Öcalan, 2001 yılında,
yayınladığı ‘Bir Halkı Savunmak’ adlı
kitapla, PKK’dan ‘Demokratik
Konfederalizm’ adını verdiği farklı bir örgütlenmeye gitmelerini istedi.
Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da kurulacak, onun tanımıyla ‘demokratik İslam esprisiyle’ çalışacaktı.
Bu örgütler, daha sonra bir üst örgütte biraraya gelerek ‘Kürt Konfederasyonu’nu’ oluşturacaktı. PYD ve YPG (Halk Koruma
Birlikleri) bu istem üzerine kurulmuştu.
Öcalan, ‘Demokratik Federalizm’ önerisiyle; Suriye’de PYD, İran’da PJAK,
Türkiye ve Irak’ta PKK’yla, geniş sınırlı bir Kürt devleti düşlüyor, bu yolla Barzani’ye karşı üstünlük sağlamayı
hedefliyordu. PKK yayınları bu öneriyi, ‘çok
ciddi, kesin ve tarihsel bir politika değişikliği’ olarak açıklamıştı.
‘Yeni
politika’, 2005 yılında oluşturulan KKK (Kürdistan Demokratik
Konfederalizmi) örgütlenmesiyle uygulamaya sokuldu. Dört ülkedeki (Türkiye,
Suriye, Irak, İran) Kürt hareketinin eşgüdümünü sağlanmaya çalışıldı. Bu örgüt,
2007’de KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) adını aldı. Murat Karayılan Yönetim Kurulu
Başkanlığına, Abdullah Öcalan Onursal
Başkanlığa getirildi.3
Özel İlgi
ABD, PYD’yle Suriye’de iç savaşın başladığı
2011’den sonra, bu oluşumla özel olarak ilgilenmeye başladı. Para ve silahla
desteklediği terör grupları, Esad’ı
deviremiyor, kendisi de asker getiremiyordu. BOP Projesi’nin önemli bir parçası
olan, Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlama hedefi yani Büyük Kürdistan projesinde PYD’yi kullanmaya karar verdi.
Suriye’nin yoksul Kürtlerini, eğitip silahlandıracak ve ‘kara gücü’ olarak kullanacağı askeri bir güç durumuna getirecekti.
PYD, hızla güçlendi ve bugün ileri teknoloji
silahlarıyla donatılarak savaşa sürülecek küçük bir ordu haline getirildi. Güçlenmesine AKP hükümetinin de katkısı
oldu. ‘Peşmerge eğitimi’ adıyla Kuzey
Irak’ta, bir bölümü Suriye’den gelen Kürt militanlarını eğitti. Bunların, ‘Kobani’ye yardım’ diye Türkiye
topraklarından silahlarıyla birlikte geçişine izin verdi. PYD Başkanı Salih Müslim’i kerelerce Türkiye’de
ağırladı. Hükümet yetkilileri, onunla meşrulaşmasını sağlayan görüşmeler yaptı.
Şimdi, yüz seksen derecelik bir dönüşle, PYD’nin
terör örgütü olduğu söylüyor.
ABD, PYD ve YPG’nin terör örgütü olduğunu
kabul etmiyor, Suriye’deki müttefiki olduğunu söylüyor. PKK’yı terör örgütleri
listesine koyuyor ancak Savunma Bakanı Ashton
Carter’ın YPG-PKK arasında ilişki bulunduğunu açıklamakta bir sakınca
görmüyor. Center for American Progress’in
Türkiye uzmanı Michael Werz, “PYD Amerika’nın müttefiki, Türkiye buna
göre hareket etmeli” diyor.4
Paylaşılamayan PYD
ABD’nin PYD üzerindeki egemenliği kesin ancak
bu örgütü yanına çekip kullanmak isteyen başka ülkeler de var. AB ülkeleri, Salih Müslim’e schengen vizesi verip başkentlerinde görüşmeler yapıyor. PYD’yi,
CHP’nin de üye olduğu Sosyalist
Enternasyonal Danışma Kurulu üyesi yaptılar.
Rusya, ilişki geliştirmeye çalışıyor.
Moskova’da ‘Batı Kürdistan Temsilciliği’
adıyla büro açılmasına izin verdi. Suriye’deki askerleri, basına PYD amblemleriyle
poz veriyor.
İsrail PYD’ye para ve silah veriyor. Suriye
yönetimi bile eski bağlarını yeniden kurmak istiyor. ‘Kürt koridoru’ girişimi, silahlı
güç olarak bölgede öne çıkan PYD’yi değerli kılıyor. Kuzey Suriye’de, ilginç
bir işbirlikçi edinme yarışı var.
Kürt Devletine Giden Yol
ABD bugün için doğru adımın, Barzani’yi güçlendirmek ve Kuzey Irak’ı
Akdeniz’e bağlamak olduğuna inanıyor ve bunu yapıyor. PKK’nın 4 ülke politikasının, bu aşamada başarı
şansı olmayan erken bir girişim olarak değerlendiriyor. PKK’dan, Türkiye’deki
güçlerini çekerek Suriye’nin Kuzeyi’ne kaydırmasını ve PYD’ye destek olmasını
istiyor.5
PKK’nın Türkiye’de güç yitirmesine, geçici
bir tutum olarak şimdilik göz yumuyor. Kadrolarını Suriye’nin Kuzeyi’ne çekmesi
için onu zorluyor ama PKK’yı uygun zamanda uygun biçimde kullanmak üzere canlı
tutuyor.6
Ne Oluyor, Ne Olacak?
Ortadoğu,
büyük çıkarların, soygun ve talanın, paylaşım çatışmalarının kan gölüne
çevirdiği bir arena durumunda. Dünyanın egemenleri, sınır tanımayan bir
saldırganlık içinde, bu zengin topraklarda yoksulluk içinde yaşayan halklara
acı çektiriyor. İnsanlığın en gelişkin
çağında,21.yüzyılda bir insanlık dramı yaşanıyor.
Ortadoğu’ya
dolaylı ya da dolaysız karışmayan gelişmiş ülke kalmamış gibi. ABD, 2050’ye dek
Ortadoğu’dan vazgeçmeyeceğini BOP ile açıkladı. AB’yi, İsrail’i, Türkiye’yi,
kimi küçük Arap ülkelerini ve Kürtleri yanına alarak Ortadoğu’ya yerleşti. Amacı,
petrolle doğalgaza sahip olmak ve bu stratejik bölgenin denetimini ele
geçirmektir. Bunun için, Büyük Kürdistan
Devleti’ni kurmaya ve bu devleti İsrail’le birlikte bölgenin iki güçlü
devletinden biri yapmaya çalışmaktadır.
Buna karşın Rusya; İran
Suriye, Lübnan ve dolaylı biçimde Çin’le birlikte hareket ediyor. ABD
politikasına karşı çıkarak; bölgeye yerleşmek, doğalgazdaki tekelini korumak ve
dinci terörü Kafkasya’dan uzak tutmak istemektedir.
Türkiye Ne Yapıyor?
Türkiye, yönetimde bulunanların niteliği
nedeniyle, ülke dışındaki gelişmelere etki yapacak durumda değil. Olaylar,
yalnızca izleniyor ve kimsenin ciddiye almadığı açıklamalar yapılıyor. Yaptırım
gücünden yoksunluk nedeniyle yapılan tek şey halka konuşmak oluyor. Recep Tayyip Erdoğan, “ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz
bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile mi
berabersiniz?...” biçiminde açıklamalar yapıyor.7
Türkiye içi boş sözlerle oyalanırken, ‘atı alan Üsküdar’ı geçiyor’. Örneğin,
hükümet sözcüleri, ABD’nin; ‘Kürt koridorunu’
tamamlayacak olan Ceraplus-Azez
arasındaki bölgeyi ‘PYD’ye
vermeyeceği konusunda Türkiye’ye söz verdiğini’ açıkladı. Ancak, bu
açıklamadan hemen sonra, Suriye’de önemli muhalif gruplardan Şam Cephesi’nin sözcüsü Muhammed el-Ahmed; ABD’nin, 90×35
kilometrelik bu bölgeyi; ‘PYD’ye
sözverdiğini’ söylüyor.8 Oysa, Hükümet, PYD’nin bu bölgeye
girişini, ‘Türkiye’nin kırmızı çizgisinin
ihlali’ sayacağını ilan
etmişti.
ABD, PYD’yle birlikte koridoru
tamamlayacak askeri harekat yürütürken, yani ‘kırmızı çizgileri ihlal ederken’, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş: “ABD’ye ortak operasyon yapma teklifini ilettik, teklif masada” diyordu.
Aynı günlerde, Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu’nun açıklaması ise, siyasi çöküşün ve teslimiyetin itirafı
gibiydi: ‘Azez-Cerablus hattındaki
operasyona Türkiye havadan destek verebilir’.9
DİPNOTLAR
1 “Suriye’ye Giriyor muyuz?: Cevabı Cumhurbaşkanlığı’ndan”,
Veda Özer, www. hurriyet. com.tr ve “Sinirlioğlu Barzani’yle Görüştü” Al
Jazeera Türk, www.aljezeera. com.tr
2 “Barzani:
Kürdistan Bayrağı asıldığında...", www.nerinaazad.net
3 “İkibuçuk
Yıldır Gündemdeki ‘KCK’ Nedir” Biz net. com
4 Obama’nın
Düşünce Kuruluşu: Türkiye İstese de İstemese de PYD ABD’nin Müttefiki
5 “PYD:
ABD PKK’yı Suriye’de İstiyor” www.aljazeere.com.tr
6 “PKK-ABD-IRAK
üçgeni” www.birgün.net
7 “Türkiye-ABD
Söz Düellosunun Perde Arkası”
www.bbc.com
8 “ABD
PKK’YA Bölgesini Sözü Verdi” www.haberyakala. com
9 “Son
Dakika Cerablus Harekatı” www.sondakika.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder