5 Aralık 1934 Çarşamba
günü yapılan Anayasa değişikliğiyle, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi
ve Atatürk, o akşam, tüm kadınlara
seslenen bir bildiri yayınladı. Bildiride, şunları söylüyordu: “Seçme ve seçilme hakkı, Türk kadınına
toplum yaşamında, başka birçok milletin kadınlarından daha yüksek bir yer
kazandırmıştır… Belediye seçimlerine katılarak siyasi yaşamda kendini deneyen
Türk kadını, şimdi genel seçimlere katılırken, hakların en önemlisini kullanmaktadır.
Pek çok medeni ülkede kadına tanınmayan bu hak, Türk kadınının elinde
bulunmaktadır. O, bu hakkı, yetkinlikle ve gerektiği gibi kullanacaktır”.(x)
Belediye Seçimleri
Kadına yönelik siyasi
haklar konusunda ilk somut adım, Mustafa
Kemal’in öncülüğü ve yönlendirmesiyle 1929 yılında atıldı. Baştan beri
yöneldiği ana amaç, kadının seçme ve seçilme hakkına kavuşturularak, yönetimde
yer almasını sağlamaktı.
1922-1929 arasındaki
yedi yılda yaptığı açıklamalar, bu konuda belirgin bir düşünsel birikim
sağlamış, kamuoyunu yapılacak yasal düzenlemeler için hazırlamıştı. 1929’da,
artık bir ilk adım atılmalı ve uygulamaya geçilmeliydi; harekete geçme
zamanının geldiğine karar vermişti.
3 Nisan 1930’da
çıkarılan Belediye Yasası’yla 18 yaşından büyük tüm kadınlara, belediye
seçimlerinde, oy kullanma ve seçilme hakkı tanındı. Hükümetin hazırladığı ilk
taslakta, seçme hakkı olmasına karşın, seçilme hakkı yoktu. Bu hak tasarıya,
onun isteği üzerine eklendi.1
Türk kadını, Hun Kurultayları’ndan
ya da Göktürk Toy’larından sonra ilk kez, yerel de olsa, yasama
organlarında yönetim düzenine katılacak, oy kullanarak ve seçilerek yöneticilik
yapabilecekti.
Başbakan İsmet İnönü, Meclis’te
anlamlı bir konuşma yaparak, “Siyasi haklarını tanımak, Türk kadınına
verilen bir lütuf asla değildir. Ona, yüzyıllardır gasp edilen, eski
yetkilerini geri veriyoruz” dedi. Ardından şunları söyledi: “Türk
kadınını, hakkı olan toplum yaşamından alarak bir süs gibi ülke işine karışmaz
bir varlık olarak köşeye koymak, Türk töresinin ve Türk anlayışının ürünü
değildir... Tarih ilerde, kadını özgürleştiren Kemalist Devrim’den söz ederken,
bu özgürlüğün, ulusal kurtuluşun en önde gelen etkeni olduğunu söyleyecek; Türk
Devrimi’nin, gerçekte kadının kurtuluş devrimi olduğunu yazacaktır.”2
Köy Kanunu
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Belediye Yasası’ndan 3 yıl sonra, 26 Ekim 1933’te, Köy Kanunu’nun 20
ve 25. Maddelerini değiştirdi. Bu değişimle, köy ihtiyar heyeti ve muhtar
seçimlerinde, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Kırk bin köyü ve
nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylülüğü kapsayan bu karar, katılımcılığın
sınırını toplumun büyük çoğunluğuna yayan ve onun yönlendirmesiyle sağlanan
önemli bir adımdı.
Kadın haklarıyla ilgili yasal düzenlemelerin doruk
noktası, onun, “zamanı gelince
demokrasinin tüm gereklerini yerine getireceğiz, kadın hakları bunlardan biridir”3
diyerek öncülük ettiği, siyasi haklar yasasıydı. Hazırlanışı ve
yasalaştırılması, ona özgü yöntemleri içeren bu girişim, yine en uygun zamanda
ve en uygun biçimde yapılarak başarıya
ulaştırıldı...
Anayasa
Değişikliği ve Siyasi Haklar
Türk kadınları;
siyasi haklarına tam olarak, Köy Kanunu’ndaki
değişiklikten 14 ay sonra, 5 Aralık 1934’te ulaştı. 191 milletvekili,
verdikleri ortak bir önergeyle, Anayasa’nın seçme ve seçilme koşullarını
belirleyen 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesini istedi. Önergeye göre 10.
Madde; “22 yaşını bitiren kadın ve erkek
her Türk, milletvekili seçme hakkına sahiptir”, 11. Madde ise “30 yaşını bitiren kadın ve erkek her Türk,
milletvekili seçilme hakkına sahiptir” biçiminde değiştiriliyordu.4
Anayasa ve ilgili yasaların
değiştirilmesi kadınlarca, coşkulu gösterilerle kutlandı. Kadınlar, Ankara
Halkevi’nde toplanıp, kalabalık bir yürüyüş kolu halinde Meclis’e geldiler.
Kurtuluş’tan beri, 12 yıldır kadın özgürlüğü için çaba harcayan, onlara yol
gösteren Mustafa Kemal’e, şükran
duygularını ilettiler.
Coşkularında haklıydılar. Türk kadını olarak Fransız,
Japon ya da İtalyan kadınlarından daha önce siyasi haklarını kazanmışlardı.
20.Yüzyıl dünyasının yüzlerce yıl gerisinden gelmişler, birkaç yıl içinde çağı
yakalayarak, birçok ülkeyi geride bırakmışlardı.
Uygulama
Gerçekleştirdiği büyük atılıma karşın, yapılanı yeterli görmüyor, kadın hakları konusunda sağlanacak kalıcı gelişmenin, yasa çıkarma değil, çıkarılan yasayı uygulanabilir kılmak olduğunu, bu yapılmadığında verilmiş görünen eşitliğin kağıt üzerinde kalacağını sylüyordu. Yasanın uygulanabilirliği ise, toplumsal gelişkinliğe bağlı bir sorundu. Açıklamalar, bilgilendirmelerle başlatılıp, yasayla güvence altına alınan haklar, eğitim ve ekonomik kazanımlarla pekiştirilmeli; kadın, tanınan hakları kullanabilir hale getirilmeliydi. Ulaşılması güç gerçek başarı buydu.
Bu anlayışın, ekonomik gelişmeye ve bu gelişme içinde
kadına yer vermeye yönelmesi kaçınılmazdı. Ona göre; ‘Türk ekonomisinin kuruluş kavgasına’ kadınlar da erkeklerle aynı
biçimde katılmalıydılar. Türkiye’nin, ‘gerçek
bir kalkınmaya tanık olabilmesi’ ancak böyle mümkün olabilirdi. “Toplumun bir uzvu (erkekler) çalışırken, diğer uzvu (kadınlar) atıl kalırsa, o toplum felç olmuş demektir.
Kadınlar kendilerini, yalnızca ev işlerine vermemelidir. Ev işi onların, en az
önemli ödevi olabilir” diyor; ülke kalkınmasında çalışarak yer alacak Türk
kadınının, bunu yaparken, ‘milli
geleneklere yeniden dönmüş olacağını’ söylüyordu.5
Kadın
Hakları ve Dünya
Anadolu’daki ‘kadın devrimi’ yalnızca Türkiye’de
değil, varsıl-yoksul, gelişmiş-azgelişmiş tüm ülke kadınları arasında büyük bir
ilgi, evrensel bir heyecan yarattı. Sözkonusu kadın hakları olduğunda, uygarlık
dünyaya çok geç gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’ndan
önce, Yeni Zelanda, Finlandiya, Norveç gibi az sayıdaki ülke kadına
seçme-seçilme hakkı vermişti. Bu hak, ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere,
Kanada, Almanya, Danimarka, Hollanda, İsveç’de 1918-1930 arasında; İspanya,
Brezilya, Romanya, Birmanya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Küba, Uruguay’da
1930-1939 arasında; Bulgaristan, Çin, Arjantin, Hindistan ve Japonya’da ise,
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tanınmıştı.6
Türkiye; kadına
siyasi hak tanıyan öncü ülkelerden biriydi ve ilginç bir biçimde dünya kadın
hareketi üzerinde tümünden daha etkili olmuştu. Dünyanın her yerinden,
Türkiye’deki uygulama ve Mustafa Kemal
için övücü açıklamaları geliyordu. Örneğin; Mısır kadın hakları savunucusu Şitti Şavari, Atatürk’ü kendi önderleri olarak görüyor ve “Türkler ona Atatürk diyor. Biz ise ona Ataşark diyoruz. O yalnız
Türklerin değil, bütün Doğu’nun, özellikle kardeş Mısır’ın da atası ve
önderidir” diyordu.7
Uluslararası Kadınlar
Birliği Romanya Delegesi Aleksandrina
Cantacuzene, 1935’te, “dünyada yeni
bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği haklarla, kadını hak ettiği
yüksekliye eriştirdi. Batı’ya verdiği bu dersin unutulması mümkün değildir”8
derken; Avusturalya Delegesi Cardel
Oliver, “tüm dünyanın ilgisini
üzerine çeken Türkiye, kadın hakları konusunda gerçekleştirdiği atılımlarla,
birçok Avrupa ulusunu geride bıraktı. Tüm dünya kadınları, Türk kadınının
bugünkü haklarına erişebilirse, kendilerini gerçekten şanslı sayacaktır”
diyordu.9
İngiliz Daily Telegraph Gazetesi ise, şu yorumu
yapıyordu. “Kadınlar, hiçbir ülkede,
Türkiye’deki kadar hızlı ilerlememiştir. Bir ulusun bu düzeyde değişmesi,
tarihte gerçekten eşi olmayan bir olaydır”.10
Uluslararası Kadın Örgütü ve Atatürk
Uluslararası Kadın Birliği Yazmanı Katherin Bonifas, 1935’te, Atatürk’ten
öke (dahi) olarak söz ediyor ve Türk kadın devriminin evrensel boyutunu şöyle
dile getiriyordu: “Atatürk gibi, insanlığın
en yüksek katma erişmiş bir dahinin, kadınların genel düzeyini yükseltmesi,
uluslararası kadın hareketini çok kolaylaştırmıştır. Atatürk’ün Türk kadınına
kazandırdığı hak ve özgürlükler, bütün dünya kadınlarında özgüven yaratmış ve
mücadelelerinde onlara destek olan, yardımcı bir güç vermiştir”.11
1935 yılında yapılan
genel seçimlerde, 17 kadın milletvekili seçildi. 316 Milletvekili sayısının
yüzde 4.5’ini oluşturan bu oran, birçok Avrupa parlamentosu için,
düşünülmeyecek kadar yüksekti. Bu orana, Türkiye’de de bir daha ulaşılamadı;
sürekli düşen oranlar, örneğin, çok partililiğin başladığı 1946’dan 1984’e dek,
hep yüzde birin altında kaldı.12
1935 oranına bir daha
ulaşılamasa da kadın, Türkiye’de siyasi ve ekonomik yaşama bir daha çıkmamak
üzere katılmış oldu. 1980’de, çalışan nüfusun yüzde 33,7’sini kadınlar
oluşturuyordu. Bu oran aynı yıl ABD’de, yüzde 36’ydı.13 1927’de
kadınların yüzde 95,5’i okuma yazma bilmezken, bu oran 1975’te yüzde 48’e
düşürülmüştü. Lise ve teknik eğitimde okuyan genç kızların oranı yüzde 33,
üniversitede okuyanların oranı, yüzde 25’e ulaşmıştı.14
Kadın Devrimi, onun büyük mutluluk duyduğu bir girişimiydi. Kurtuluş
Savaşı’ndaki özverisi nedeniyle Türk kadınına karşı kendisini borçlu
hissediyor, bu borcu ödemek için kazandırdığı her hak, sanki üzerinden bir yükü
alıyordu. Yetişme biçimi ve aldığı terbiyeye bağlı olarak, başta kendi annesi
olmak üzere, çocuklarıyla birlikte savaştığı Türk analarına büyük bir sevgi ve
saygısı vardı. Onları memnun edecek her girişimden, manevi bir haz alıyordu.
DİPNOTLAR
(X) “Atatürk ve Türk Kadını” P.N.Eldeniz, Belleten 1956, XX.Cilt, sf. 741 ve “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü” Prof. Utkan Kocatürk, İş.B.Y., sf. 350
1 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000,
sf. 65
2 “Kemalizm
Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard
Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf.72
3 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını II.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Kitap, İst.-2000,
sf.67
4 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000,
sf. 71
5 “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını II.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Kitap, İst.-2000,
sf. 12-13
6 “La participation des femmes
la vie politique” M.Duverger, Paris-1955,
sf. 143; ak. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf. 74
7 “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” Hacı Angı Yay., İst.-1983, sf. 65
8 “Atatürk için Diyorlar ki” Selahattin Çiller, Varlık Yay., 4.Basım, İst.-1981, sf. 212
9 a.g.e. sf. 52
10 a.g.e. sf. 187
11 a.g.e. sf.
211-212
12 “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1199
13 “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1203
14 “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1199
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder