BU YAZI METİN AYDOĞAN’IN KENDİ OLUŞTURDUĞU ARŞİVİNDEN ALINARAK YAYINLANMIŞTIR.
Türk
Devrimi’nin cumhuriyet anlayışı, kimi ülkelerde
olduğu gibi, kişi, zümre ya da soy egemenliğini örtmek için kullanılan, adıyla uyumsuz biçimsel bir
yönetim anlayışı değildir. Batı’da ya da Doğu’da görülen hiçbir cumhuriyet biçimine benzemiyordu. TBMM,
yönetim anlayışını Fransız
cumhuriyetçiliğinden ya da İngiliz parlamentarizminden değil; Göktürk toy’larındaki katılımcılıktan, Anadolu
Ahi paylaşımcılığı geleneğinden ve İslamiyetin
danışma (meşveret) ilkesinden alıyordu.
Nitelik
Türk Devrimi’nin cumhuriyet anlayışı, kimi ülkelerde olduğu
gibi, kişi, zümre ya da soy
egemenliğini örtmek için
kullanılan, adıyla uyumsuz biçimsel bir yönetim anlayışı değildir. Batı’da ya
da Doğu’da görülen
hiçbir cumhuriyet biçimine benzemiyordu. Toplumu oluşturan tüm kesimleri kapsayan anlayışıyla, doğrudan ulusal
egemenliği ve halkın
gönencini amaç edinmişti. Türk toplumuna
özgü nitelikleriyle, eskiden gelen katılımcı anlayışın günün koşullarına
göre uygulandığı, halka dayalı
demokratik bir yönetim biçimiydi. Toplumun ve devletin tüm gücü, yalnızca ulus
ve halk için kullanılıyordu.
Yasama organı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi, azınlığı temsil eden, sınıf egemenliğine dayalı Batı parlamentolarından çok farklıydı.
Emperyalist işgale karşı, halkın temsilcileriyle ve bizzat halkın kendisi
tarafından oluşturulmuştu. Aynı durum, yürütme, yasama ya da ulusal ordunun oluşumu için de geçerliydi. Bu kurumlarda görev yapan
insanlar, en üstten en alta, tümüyle halk kökenliydi.
TBMM, yönetim anlayışını Fransız cumhuriyetçiliğinden ya da İngiliz parlamentarizminden değil; Göktürk toy’larındaki katılımcılıktan, Anadolu Ahi paylaşımcılığı geleneğinden ve İslamiyetin danışma (meşveret) ilkesinden alıyordu.
Özgün Örnek
Türkiye Millet Meclisi, ‘dünya siyasi tarihinde örneği olmayan’1 demokratik ve mücadeleci bir yönetim organı, benzersiz
bir temsil kurumuydu. Yetki ve yaptırım gücünü, kabul ettiği anayasadan çok; millet iradesini yansıtan, yazılı
olmayan ve kökleri Türk tarihine giden Kuvayı Milliye Ruhu’ndan
alıyordu. Kuvayı Milliye Ruhu ise, ‘yüksek bir siyasi olgunluk
seviyesine ulaşmış bir milletin, siyasi gücünü en görkemli ve en göz kamaştırıcı bir biçimde’
kullanmasından başka bir şey değildi.2
Kuvayı Milliye Ruhu olarak ifade edilen ve tehlike karşısında kendiliğinden devreye giren ulusal direnç, kuşaktan kuşağa geçen özgürlük tutkusunun doğal sonucuydu. ‘Binlerce yıldan beri dünyanın bilinen her köşesinde bağımsız devlet kurmaktan gelen’ örgütçü gelenek, özgürlük tutkusunu Türklerin öz yapısı haline getirmişti. Görkemli bir tarihten bugüne taşınan birikim, Türk insanını millet bilinci konusunda, ‘en mükemmel üniversitelerden çok daha iyi yetiştiriyordu’. Devlete sahip çıkan bağımsızlık düşüncesi, ‘Türk milleti için babadan oğula geçen toplumsal bir mirastı’.3
Temsil Gücü
Kurtuluş
Savaşı’nı yürüten Meclis’te, toplumun hiçbir kesimi temsil dışı kalmamış; köylüler,
askerler, din adamları, tüccarlar, aşiret
ve tarikat şeyhleri, esnaf
temsilcileri, doktorlar, avukat ve gazeteciler, aynı çatı altında tek bir amaç
çevresinde birleşmişti. İzmir Milletvekili Mahmut
Esat (Bozkurt), Meclis’i oluşturan
milletvekilleri için, “belki elbisesiz, yakalıksız ya da bastonsuzdular
ancak ayaklarındaki çizmeleriyle subayları, ellerinde mübarek çekiçleriyle
demircileri, çiftçileri, yani ülkenin tümünü, burada Meclis’in içinde
görüyoruz” diyordu.4
Cumhuriyetçilik anlayışı böyle bir meclis içinde oluştu, geçmişten ve yaşamın içinden gelen özellikleriyle ilkeleşti. Birinci Meclis, cumhuriyeti ilan etmedi ama özgün yapısıyla cumhuriyet düşüncesi ilke ve işleyiş olarak onun içinde yaşıyordu. Halk adına; yasa çıkarıyor, uyguluyor, hatta yargılıyordu.
Mustafa Kemal’in Yargısı
Mustafa Kemal, yeni Türk devletinin yönetim biçimi ve ona biçim veren Cumhuriyetçilik anlayışı için şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Türkiye; milliyetçi, halkçı, devletçi ve devrimci bir Cumhuriyettir.. Yurttaşların kişisel ve toplumsal özgürlüğünü, eşit ve dokunulmaz kılmak, mülkiyet haklarını saklı tutmak, Cumhuriyetin temel özelliğidir. Bu hakların sınırı, devlet varlığı ve otoritesi içindedir. Gerçek ve tüzel kişilerin faaliyeti, genel yararlara aykırı olmayacak, yasalar bu temele göre yapılacaktır”5; “başardığımız işlerin en büyüğü, Türk kahramanlığı ve yüksek kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu başarıyı Türk ulusunun ve onun değerli ordusunun, bir ve beraber olarak, kararlı bir biçimde yürütmesine borçluyuz”6; “Türk milletinin karakterine ve geleneklerine en uygun yönetim; Cumhuriyet’tir.”7
DİPNOTLAR
1
“Kuvayı Milliye Ruhu”
S.Ağaoğlu, Kültür Bak.Y.,
Ank.-1981, sf. 11
2
a.g.e. sf. 11
3
a.g.e. sf. 12
4
a.g.e. sf. 88
5
Ulus Gazetesi, 7 Mayıs
1935 (37)
6
“Atatürk’te Konular
Ansiklopedisi” S.Turan, Y.K.Y., 2.B., 1995,
sf. 129
7
“Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri”, III.Cilt, Türk İnk.Tar.Ens.Yay., Ank.-1954, sf.74 (43)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder