13 Ağustos 2016 Cumartesi

AKP’NİN KISA TARİHİ


AKP, 14 Ağustos 2001’de kuruldu ve 14 ay sonra girdiği ilk seçimle yönetime geldi. Aşağıdaki yazı, bu “sıradışı öyküyü” anlatmaktadır.

ABD ve AB, yeni yüzyıla girerken Türkiye’yi “içine kapalılıktan” kurtararak “dünyaya açacak” ve “global liberalizmi” tam olarak uygulayacak “cesur önderlere” gereksinim duyuyordu. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, yeni ve gözükara bir yönetimle uygulanabilirdi. Recep Tayyip Erdoğan, bu “cesareti” göstereceğini söylüyor ve dış çevrelerle, özellikle ABD’yle ilişkiye geçiyordu. İlişkisi Fazilet Partisi üyesi olduğu günlere dek gidiyordu. AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995, Kasım-1996, Aralık-1996, Mart-1998, Temmuz-2000, Temmuz-2001 ve kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti. Aralık 2002 gidişinde, sıradışı bir uygulamayla, resmi bir sıfatı olmamasına karşın Bush tarafından kabul edildi. Erdoğan’ın görüştüğü kişiler içinde üç isim dikkat çekiyordu. Bunlar; Ilımlı İslam Modeli’nin kuramcısı Graham Fuller, daha sonra “AKP ile TSK’yı kafesledik” diyecek olan CIA Türkiye Uzmanı Henri J. Barkey ve “Karanlıklar Prensi” sanlı Richard Perle idi.

AKP Kuruluyor

Recep Tayyip Erdoğan, Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra, Necmettin Erbakan’ın kurduğu Saadet Partisi’ne katılmadı. Bir grup arkadaşıyla birlikte AKP’yi kurdu. Başlangıçta, eski eylemleri ve politik düzeyi nedeniyle başarılı olamayacağı sanıldı. “Değiştim” diyerek ilginç açıklamalarda bulunuyor ve yüksek masraf isteyen şube açılışları yapıyordu. Değişik biçimlerde de olsa hemen hergün medyada yer alıyor ve sürekli olarak gündemde tutuluyordu.
Recep Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan’ın yanında yetişmiş, ona uzun yıllar destek olarak parti içinde yükselmiş bir kişiydi. Politik yaşamı tümüyle bu hareket içinde geçmiş, edindiği siyasi kazanımları, bu parti ve onun önderi Necmettin Erbakan sayesinde elde etmişti. Buna karşın Erdoğan, İsmail Cem’in Bülent Ecevit’e yaptığının hemen aynısını Erbakan’a yapmış ve onu en zor döneminde bırakarak partisinin bölünmesine yol açmıştı.

Görüşmeler Trafiği

Recep Tayyip Erdoğan, AKP’yi kurmadan önce; Nisan-1995, Kasım-1996, Aralık-1996, Mart-1998, Temmuz-2000, Temmuz-2001 ve kurduktan sonraki bir yıl içinde 2 olmak üzere 8 kez ABD’ye gitti.1
Görüşmeler, DSP’nin bölünmesinden sonra sıklaşmış AKP’nin kuruluşuna doğru iyice artmıştı. Basında yer alan haberler, AKP’lilerin, Ankara Washington hattında en az Kemal Derviş kadar gidiş geliş yaptığını gösteriyordu.
Türkiye’nin DSP istifaları ile çalkalandığı günlerde, Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül Washington’a gitmiş ve burada 3 gün boyunca ABD’nin üst düzey yöneticileriyle çok önemli özel toplantılar ve birebir görüşmeler yapmıştı. Görüştüğü isimler arasında, 1989-1991 yıllarında Türkiye’de büyükelçilik yapan ve Abdullah Gül’le, Tayyip Erdoğan’ı “siyasetin tepesine taşıyan kişi”2 diye tanımlanan eski İstihbarat ve Araştırma Bakanı Morton Abromowitz ile Türkiye için “cepte keklik” diyen3 ABD eski Türkiye Büyükelçi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grosman da bulunuyordu.4
Abdullah Gül, daha sonra Türkiye’ye gelen Marc Grossman ile önemli bir yemekte bir kez daha biraraya geldi. Dışişleri Bakanlığı’nın Marc Grossman ve Paul Wolfowitz onuruna verdiği yemeğe; Kemal Derviş, Türkiye Washington Büyükelçisi Faruk Loloğlu, Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal gibi isimlerin yanında siyasi partilerden yalnızca AKP Genel Başkanı Abdullah Gül katılmıştı.5

Yasaları Aşmak

Recep Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2001’de partisini kurdu. Oysa, üç yıl önce aldığı hapis cezası onu parti kurmak bir yana, siyasi partilere üye bile olamaz duruma getirmişti. Muhtar bile olamaz deniyordu. Siyasi Partiler Yasası’nın 11.maddesi, TCK’nın 312/2 maddesinden mahkum olanların partilere üye ya da kurucu olmasını yasaklıyordu.
Siyasi yasağın kaldırılması yönündeki süreç; Basın ve Yayın Yoluyla işlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun ile getirilen ceza erteleme olanağını, Anayasa Mahkemesi’nin iptal etmesiyle başladı. Bu karar üzerine Meclis’e ivedi olarak bir yasa tasarısı getirildi; tasarı DSP, MHP ve ANAP’ın oylarıyla kabul edildi. 22 Kasım 2000’de kabul edilen bu yasayla, mitinglerde yapılan konuşmalar nedeniyle verilen cezalar da erteleme kapsamına alındı.
Ancak, Erdoğan’ın bu değişiklikten yararlanması tüzel (hukuki) olarak tartışmalıydı. Devreye Anayasa Mahkemesi’nin yeni bir kararı girdi. Mahkeme, 19 Temmuz 2001’de Hasan Celal Güzel ile ilgili davada “Cezası erteleme kapsamı içinde olan birinin, cezasının sonuçlarının da ertelenmesi gerekir” yorumunu yaparak Erdoğan’ın parti kurucusu olabilmesinin yolunu açtı. Erdoğan 14 Ağustos 2001’de AKP’yi kurdu ve genel başkan oldu. 28 Şubat sürecinde kapanan kapılar birer birer açılıyordu.

Yerli Kurtarıcı: Deniz Baykal

Partisini kurmuş genel başkan olmuştu ancak milletvekili seçilme hakkını elde edememişti. Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa’nın 76.maddesini gerekçe göstererek genel seçimlere katılamayacağına karar verdi. Anayasa değişikliğine yetecek gücü olmadığı için bir şey yapamadı ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisi, hükümet oluşturacak bir çoğunlukla Meclis’e girmesine karşın kendisi dışarda kaldı. 58.Hükümetin Başbakanı Abdullah Gül oldu.
AKP’nin birinci parti olduğu seçimden bir gün sonra Erdoğan ile kendisini ziyaret eden dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında gazetecilerin “vazo mutabakatı” adını verdiği bir anlaşma yapıldı. AKP, “affa uğramış olsa bile” ifadesini çıkararak Erdoğan’ın yasağını kaldıran bir anayasa değişikliği hazırladı.
Değişiklik AKP ve CHP’nin oylarıyla 13 Aralık 2002’de Meclis’ten geçti. Ancak, dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, “kişiye özel” gerekçesiyle yasayı veto etti. CHP yine destek verince Sezer, ikinci kez kabul edilen değişikliği onaylamak zorunda kaldı. Böylece Anayasanın 76, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11.maddesi değiştirilerek, Erdoğan’ın milletvekili adayı olabilmesinin önündeki tüzel engel kaldırılmış oldu.6
Aday olma önündeki yasal engeller aşılmıştı ancak seçimler de yeni yapılmıştı; 4 yıl beklenemezdi. Çözüm bulundu. Bir seçim bölgesinde, seçim iptal ettirilecek ve ardından yenilenecekti. Bu girişim için seçilen yer şiir okuduğu yer olan Siirt’ti.

“Demokrasilerde Çare Tükenmez”

Süreç şöyle işledi: Siirt’in Pervari ilçesinde, 3 sandıkta kurul oluşturulmadığı ve 1 sandığın kırıldığı öne sürülerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek Seçim Kurulu’na başvuruldu. YSK bu başvuruyu kabul etti ve 2 Aralık 2002’de Siirt seçimlerini iptal etti. Böylece TBMM’ye Siirt’ten giren 3 milletvekilinin (AKP’den Mervan Gül, CHP’den Ekrem Bilek ve bağımsız milletvekili Fadıl Akgündüz) milletvekillikleri düştü.7
Siirt seçimleri 9 Mart 2003 günü yinelendi ve seçime giren 4 parti arasından AKP oyların % 84,8’ini alarak 3 milletvekili adayını da meclise gönderdi. Erdoğan’la birlikte Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç milletvekili oldu.8

Hedef Cumhuriyet

Bu toplantıdan sonra Türkiye’de hükümet yetkilileri, gerçek amaçlarını çekinmeden açıklamaya ve bu yönde uygulamalar yapmaya başladı. Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 9 Nisan 2005’te Ankara’da düzenlediği il başkanları toplantısında, “devletin ağır yapısıyla bir yük” durumuna geldiğini ileri sürerek Cumhuriyeti hedef aldı ve “merkeziyetçi devlet işleyişinin değiştirileceğini” söyledi. “Ankara, bugüne kadar olduğu gibi artık Türkiye’nin düğümlendiği yer olmayacaktır” dedi.9
Benzer bir açıklamayı Abdullah Gül, 17 Kasım 2005’te yaptı ve “bizim amacımız ne olursa olsun AB değildir. Bizim esas amacımız Türkiye’yi değiştirmektir, Türkiye’yi transformasyona (dönüştürme) uğratmaktır. AB bunun için bir vesiledir” diyordu.10 Bunlar Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın içinde yer alan yaklaşımlardı.

Dönüşüm

AKP yönetimi, içteki oy gücünü dışardan aldığı destekle birleştirerek, Cumhuriyetin yönetim yapısını ve kazanımlarını ortadan kaldırmaya girişti. Mecliste sağlanan salt çoğunluk, dönüşüm yönündeki yasa önerilerinin tümünü sorgusuz sorusuz kabul edilmesini sağlıyordu.
Yüzlerce “yasa” çıkarıldı, kerelerce anayasa değiştirildi. Kimi yasalardaki anlatım bozuklukları, yasa tasarılarının çeviri olduğu kanısını uyandırıyordu. Recep Tayyip Erdoğan, yasa çıkarmada “dışa bağımlılığın” yararlı olduğunu söylüyordu. 7 Kasım 2004’te “Avrupa Birliği’ne olan bağımlılığımız anormal bir durum değil, hatta yararlı. AB’nin Türkiye üzerindeki denetimini arttırması, bazı yasaları çıkarırken işimize yarıyor”11 demişti.

Uygulamalar

AKP, Kemal Derviş’ten devraldığı programı siyasi amacı yönünde kullandı. Kullanıma yön veren dış destek, AB’nden ve Türkiye’yi “Ilımlı İslam Modelinin” örnek ülkesi yapmak isteyen ABD’den geliyordu. Kamu kurum ve kuruluşlarının hemen tümünde, üst düzey kadrolar değiştirildi. Tüzel işleyiş amaca uygun duruma getirildi. Yargı kurumları denetim altına alındı. Eğitim milli olmaktan çıkarıldı, din eğitimi yaygınlaştırıldı.
Yasama, yargı, yürütme arasındaki denge bozuldu, kişi egemenliği belirleyici duruma geldi. Mezhep ayrımcılığı yapıldı, bu ayrım dış siyasete de yansıtıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı uydurma davalar açıldı, yüzlerce üst rütbeli subay tutuklandı. “Çözüm süreci” adı verilen uygulamalarla bölücü örgüt güçlendirilmiş. Sınır güvenliği ortadan kalktı, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye geldi.
Ekonomiyle ilgili uygulamalar, toplumu ayakta tutan güç kaynaklarının sınırsızca yok edilmesine dayanıyordu. Yeraltı yerüstü varsıllıklar, yerli yabancı demeden kişi ya da şirketlere devredildi. Özelleştirme adı altında binlerce kamu malı, fabrikalar başta olmak üzere düşük bedellerle satıldı. Satıştan elde edlen 56 milyar doların nereye harcandığı öğrenilemedi.
Türkiye’de bugüne dek yapılan özelleştirmelerin yüzde 88’ini AKP hükümetleri yaptı. Satılan devlet malları içinde 204 stratejik şirket ve fabrika ile 2515 taşınmaz vardı.12 Recep Tayyip Erdoğan, özelleştirmeler sürerken; “ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” 13 diyordu.

Türkiye'nin Geldiği Yer

Türkiye’nin iç-dış toplam borcu bugün 1,37 trilyon TL’dir (2014). Bu borcun 908,5 lirasını tek başına AKP yaptı.14 Borca neden olan dış ticaret açığı, 2002’de, yıllık 15 milyar dolarken bu açık 2013’de 100 milyar dolara çıktı.15 2002 yılında 0.63 milyar dolar olan cari açık (ülkeye giren dövizle çıkan döviz arasındaki ayrım) 2014’te 63.5 milyar dolar oldu.16
AKP, AB’nin istemi üzerine çıkardığı yasalarla, yabancılara taşınmaz satışını kolaylaştırdı. Her türlü taşınmaz (ev, arsa, işhanı, tarla, bahçe) karşılılık (mütekabiliyet) aranmaksızın yabancılara satıldı. Satış sınırı, 25 bin metrekareden 300 bin metrekareye çıkarıldı.
2003-2012 arasındaki 9 yılda, 26 190 adet toplam 132 milyon metrekare (132 bin dönüm) taşınmaz satıldı. Bunların 126 milyon metrekaresi tarım arazisi, 11 milyon metrekaresi kat iyeliği (mülkiyeti) biçimindeki taşınmazlardır. Ayrıca, 150 bin kilometrekare alanın maden arama hakkı 29 ve 49 yıllığına yabancı şirketlere verildi.17
Yabancılar, Türkiye’de çevrili bölgeler (anklav) oluştururken, bir başka deyişle; Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrili yabancılara ait toprak parçaları yaratılırken, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin Meclis’te; “Yabancıların aldığı mülkü sırtına yükleyip dışarıya götürecek hali yok” biçiminde tarihe geçecek sözler söyledi.18

Gerilik ve Düzeysizlik

Türkiye Cumhuriyeti, AKP hükümetleri döneminde, tarihinin gördüğü en geri ve en yetersiz “yöneticiler” tarafından yönetildi/yönetiliyor. Türk Ulusu, bu “yöneticilerden”  kurtulmadığı sürece varlığıyla ilgili sorunlar yaşayacak, çağın çok gerisinde ilkel biryaşam sürecektir.
Dini siyasi araç olarak kullanmanın yarattığı bölünme, çatışmalara hazır bir karmaşa ortamı oluşturmaktadır. Mezhep ayrılıklarına dayalı siyaset; laik düzenin ortadan kaldırılmasından sonra, tarikatlar arası çıkar çatışmasına dönüşecek ve Türkiye sonu gelmeyen bir kaos ortamına sürüklenecektir. Ulus devlet varlığı ortadan kalkacak, özerklik ya da federasyonculuktan başlatılacak yıkıcı süreç parçalanmayla sonuçlanacaktır.
Ortadoğu’da yaratılan kaostan, Suriye’li göçmenlere; PKK ve PYD’den, tarikat örgütlerine; Kemal Derviş’in ekonomik programından, özelleştirmelere; ulus devlet yapısının bozulmasından, kişi egemenliğine dek 14 yıl içindeki hızlı çöküş gözünüze getirilirse, Türkiye’nin nereye gittiği görülecektir.
AKP, Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen emperyalist politikada görev almış bir örgüttür. Tarihteki yeri, Damat Ferit Hükümeti’nden farklı olmayacaktır.

NOT: Bu yazı 15 Temmuz 2016'dan önce yazıldı.

DİPNOTLAR

1          Erdoğan ve AKP’nin Kuruluşu youtube.com
2          eksisozluk.com
3          www.radikal.com.tr
4          “AK Parti–Washington Trafiği ve Atladığınız İki Önemli Haber” Güler Kömürcü, Akşam 19.07.2002
5          a.g.y.
6          odatv.com
7          “Çuvaldaki Müttefik” AhmetErmhan, Birharf Yay. İst. 2006,sf.35-36
8          Hürriyet 20.03.2001
9          Yeni Çağ, 10.04.2005
10       “AB Araç, Değişim Amaç”, Cumhuriyet 18.11.2005
11       “Denetim Faydalı” Sabah 08.10.2004
12       Özelleştirme İdaresi Başkanlığı www.oib.gov.com
13       “Ülkemi Pazarlamakla Mükellefim” Cumhuriyet, 16.10.2005
14       www.cnnturk.com
15       www.tuik.gov.tr
16       Merkez Bankası Verileri haberturk.com
17       “AKP Çıldırdı Yabancıya Toprak Satışında Sınır Tanımıyor” Prf.Dr.Cihan Dura www.cıhandura.com ve “Türkiye’ye Batı Saldırısı” Prf.Dr.Cihan Dura Elmadağı Yay., sf.182
18       Meclis Tutanakları  21.04.2005, www.tbmm.gov.tr




5 yorum:

  1. Peki darbe sonrası neler değişir, bu amerikan hayranlığı bitti mi sizce?

    YanıtlaSil
  2. Bu konuda yarın "Ortadoğu'da Rusya-ABD Çekişmesi ve Türkiye" başlıklı bir yazı yayınlayacağım Sevgili Adsız.

    YanıtlaSil
  3. Ruhumu daraltan gerçekler :(((

    YanıtlaSil
  4. kalemine emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  5. bukadar kısa zamnda bir partinin kurulup ilk seçimden beri bugüne kadar iktidarda tek başına olması cia.nın desteği olduğunun kanıtıdır.bu sayede ülkemizin insanları ayrıştırıldı,ordumuz lağvedildi,bütün kurumlar fetöye teslim edildi ve darbe yapıldı,bir ülkenin başına gelecek en korkunç durum,istikrarsız günler devam ediyor,bilgileriniz için teşekkür ederiz..

    YanıtlaSil