Hınıs’lı aşiret
reisi Nakşibendi Şeyh Sait, 13 Şubat
1925 günü ayaklandı. Ayaklanma, 15 Nisan’da bastırıldı ve 49 kişi asılarak idam
edildi. Şeyh Sait’ten 6 ay önce, Hakkâri’de yaşayan ve Nasturi
papazlarından Nastoris tarafından
kurulan Nastur tarikatına bağlı
Süryaniler ayaklanmıştı. Ayaklanma, İngiltere’nin Musul sorununun ele alınması
için Milletler Cemiyeti’ne başvurmasından bir gün önce başlamıştı. İngiliz
subaylar Nastur halkını örgütlemiş, İngiliz uçakları ayaklanmacıları
desteklemişti. Şeyh Sait
ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği,
subay izinlerinin kaldırıldığı, birliklerini Musul’a taşıdığı günlerde ortaya
çıktı. O günlerde Büyük Britanya Sömürgeler Bakanı, Musul’a gelerek
denetlemelerde bulunmuş, güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket etmişti.
Toprak Ağası Şeyh Sait
Bir Jandarma birliği, altı asker kaçağını yakalamak için, 13 Şubat
1925’te Bingöl’ün Eğil Bucağı’na bağlı bir köy olan Piran’a geldi. Birlik
komutanları Teğmen Mustafa ve Teğmen Hasan Hüsnü, her zaman
yaptıkları işin Piran’da, Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından birini
başlatacağını kuşkusuz bilmiyordu.
Piran, Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Abdurrahman’ın köyüydü ve
ayaklanma hazırlığı içindeki Şeyh Sait, üç yüz atlısıyla birlikte o gün
oradaydı.1 Şeyh Sait, kaçakları vermek istememiş, teğmenler
görevlerini yapmak zorunda olduklarını bildirince, subay ve askerler üzerine
ateş açılarak, iki teğmen esir edilmişti.2 “Birkaç ay sonra
başlatılması” düşünülen ayaklanma, bir rastlantı sonucu 13 Şubat’ta
başlatılmıştı.3
Şeyh Sait, bölgedeki Nakşibendi Tarikatı’na bağlı Sünni müridlerin önderi,
okuma yazma bilmez “ilginç görünüşlü” bir toprak ağasıydı.4
Koyun sürülerini, aşiretine bağlı köylerin arazilerinde otlatır, köylülere
ücretsiz çobanlık yaptırırdı. Dinsel konumunu kullanarak, onların sırtından
büyük bir servet edinmişti.
Şeyh Sait, müridlerini kendilerine bağlamak için, değişik yöntemler uyguluyor, “inanç sınama” adı altında kişiliği ve düşünme
yeteneğini yok eden davranışlar geliştiriyordu. “Din ve Allah yolundaki inançlarını” sınamak için tarikat üyelerine
“birer hayvan muamelesi” yapıyordu.5 Ayaklanma sanıklarından
Şeyh Eyyüp’ün, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’ne verdiği ifadeye göre,
müridlerini, “boyunlarına yular taktırıp ahıra
bağlatıyor, sığır gibi böğürtüyor, eşek gibi anırtıyor ve onları, tekkenin ya da
oturduğu konağın önünde diz üstünde yürütüyordu”.6
“Ankara’nın
Türkleşmiş yeni hükümeti”7 onu rahatsız ediyor, Osmanlı döneminden alıştığı ayrıcalık haklarını
yitirerek “derebeyliğinin” zarar
göreceğine inanıyordu. Bu “tehlikeyi”
önlemek için, dini etkisini kullanarak, Kürt aşiretlerini “Kemalist
hükümetin kafirce siyasetine karşı” ayaklanmaya çağırdı; “Allah’ın
emriyle cihat ilan etti”.8
Nakşi Ayaklanma
Şeyh Sait’in adamları, “ellerinde yeşil sancak, göğüslerinin
üzerinde Kur’an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkanları basıp soyarak”9
ilerlediler. Kürdistan’ın geçici başkenti yapmayı düşündükleri Bingöl ve
Elazığ’ı ele geçirdiler; Lice’yi, Ergani’yi ve birçok köyü işgal ettiler.10
Çatışmalar Diyarbakır’da “gerçek bir savaş” durumunu aldı.11
24 saat süren sokak çarpışmalarında, “silahlı Kürtler, cami şerefelerinden
Türk askerinin üzerine ateş açtı”.12
Nakşi hocalar, Şeyh
Sait’in yanında savaşanlara, “Cennet’te ödüller vaadediyordu”. Kent
ve köylerde, bildiriler dağıtılıyor, bu bildirilerde “hilafetsiz Müslümanlık
olmaz; saltanat ve hilafet geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten,
kadınları yarı çıplak gezdiren Kemalist hükümetin başı ezilmelidir” deniyordu.13
“Bağımsız Kürdistan”
Şırnak Aşireti Reisi Abdurrahman Ağa, Bağdat’taki İngiltere
Başkomiserliğine gönderdiği mektupta; “Kürt milletinin hukukunu elde edip
hükümetini kurmasına kadar, savaş mühimmatı konusundaki eksikliklerimizi,
yapacağınız gizli yardımlarla giderebiliriz”14 diyordu.
Ayaklanma
sanıklarından Kemal Feyzi, yakalandıktan sonra mahkemede “Ben
bağımsız bir Kürdistan kurulması için çok çalıştım. Bu çaba için yıllarca
aşiretler içinde yaşadım... Şimdi, birçok kimse gibi, önceden var saydığım ve
uğruna mücadele ettiğim şeyin bir hayal olduğunu anlamış bulunuyorum. Ortada
millet denilecek bir Kürt topluluğu yokmuş” dedi.15
Şeyh Sait ve
İngilizler
Şeyh Sait’in başlattığı ayaklanma, tüm Kürt ayaklanmalarında
olduğu gibi dışarıyla bağlantılıydı. İngilizler, zengin petrol yatakları
nedeniyle Musul ve Kerkük’ten çıkmak istemiyor; Kürtleri, kurulmakta olan yeni
Türk devleti üzerinde baskı oluşturacak bir araç olarak kullanıyordu. Mustafa
Kemal, 1919’da Sivas Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “İngilizlerin
amacının, parayla ülkemizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurma sözü
vererek, bize karşı suikast düzenlemek olduğu anlaşılmış ve gerekli önlemler
alınmıştır” demişti.16
Zafer’den sonra 14 Ocak 1923’te Eskişehir’de yaptığı konuşmada,
Musul-Kerkük sorununa değinirken, bu soruna bağlı olarak Kürt devleti konusunu
da ele almış ve şunları söylemişti: “Musul-Kerkük kadar önemli olan ikinci
konu, Kürtlük sorunudur. İngilizler orada (Kuzey Irak’ta y.n.) bir Kürt devleti
kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki
Kürtlere de yayılır. Bunu engellemek için sınırı güneyden geçirmek gerekir”.17
Mutki Aşireti
Reisi Muşlu Hacı Musa, “Kürt Azadi (İstiklal) Cemiyeti” adlı
gizli örgütün ilk başkanıydı. Bu örgüt 1923’te, Erzurum’da kurulmuş, ilk
kongresini 1924 yılında yapmıştı. Şeyh Sait, “1925 Mayısı'na dek
ayaklanma düzenlenmesine, gerekli dış yardımın İngiltere ve Fransa'dan alınmasına”
karar verilen bu kongrede, örgüte üye olmuştu.18
İngiliz Politikası
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım
1919’da Londra’ya gönderdiği yazanakta (raporda), “Kürtlere ne kadar
güvenmesek de, onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” diyordu.19
İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, 19 Mayıs 1920’de San Remo’da
yapılan Konferans’ta “Kürtlerin arkalarında büyük bir devlet olmadıkça
varlıklarını sürdüremezler” diyor, bölgeye yönelik İngiliz politikası için
şunları söylüyordu: “Türk yönetimine alışmış olan Kürtlerin tümüne yeni bir
koruyucu kabul ettirilmesi güç olacaktır... İngiliz çıkarlarını, dağlık
kesimlerinde Kürtlerin yaşadığı Musul ve içinde bulunduğu Güney Kürdistan
ilgilendirmektedir. Musul bölgesinin, öteki bölümlerinden ayrılarak yeni
bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği düşünülmektedir... Ancak bu
konuyu anlaşma yoluyla çözmek çok güç olacaktır”.20
İngiliz Hükümeti, “anlaşma yoluyla çözmenin güç olduğu” bu sorunu
aşmak için, doğal olarak silahlı çatışma yolunu seçti. Bu iş için, para ve
siyasi koruma önererek kimi Kürt aşiretlerini kullandı. Musul ve Kerkük
bölgesini, Misakı Milli sınırları içinde gören yeni Türk Devleti’ni güç
durumda bırakmak için, Doğu ve Güneydoğu’da karışıklıklar çıkarmaya yöneldi.
6 Mart 1921’de başlayan Koçgiri Ayaklanması, Yunanlıların
Bursa’dan saldırıya geçmelerinden iki hafta önce ortaya çıktı. 7 Ağustos
1924’te başlayan NasturiAyaklanması,
İngiltere’nin Musul sorununun ele alınması için, Milletler
Cemiyeti’ne başvurmasından bir gün önce başladı.21
Ayaklanmaya
verilen İngiliz desteği için, Fransız tarihçi Benoit Méchin şu yorumu
yapmıştı: “Şeyh Sait ayaklanması yeni devletin tekil (üniter) yapısına ve
yasaların ülkenin tümünde uygulanabilirliğine bir meydan okumaydı... Kemalist
rejimin güçlenmesini önleyeceği düşüncesiyle, İngiltere, olayları kışkırtmak
için Kürt başkaldırısını körüklüyordu. Bu cerahatlı yarayı, ayaklanmacılara
yiyecek ve silah yardımı yaparak, Türkiye’nin ensesinde tutuyordu”.22
Raporlar
Ayaklanmanın başladığı günlerde, Bağdat’taki Fransız Komiserliği Paris’e
40 sayfalık bir rapor gönderdi. Ortadoğu’da, birbiriyle çelişen Fransız-İngiliz
çıkarlarını ve buna bağlı olarak Kürt-İngiliz ilişkilerini irdeleyen raporda, Şeyh
Sait’ten de söz ediliyor; şunlar söyleniyordu: “Şeyh Sait, 1918 yılından
beri amacı İngiliz Mandası altında bir Kürt devleti kurmak olan İstanbul Kürt
Komitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır. Şeyh Sait, 1918’de, Kürdistan
Bağımsızlığı Türkiye Komitesi lideri Abdullah Bey tarafından, İngilizlerin Kürt
politikasındaki temel unsurlardan olan Binbaşı Noel’le ilişkiye geçirildi...”23
Şeyh Sait ayaklanması sürdüğü günlerde Bağdat’taki Fransız Yüksek
Komiserliği, Paris’e gönderdiği bir başka raporda şunları söylüyordu: “Kürt
ayaklanması, birdenbire kendiliğinden ortaya çıkmadı. Kürdistan dağları
yabancıların kışkırtması ve desteğiyle ayaklandı. Bölgede çıkan olaylar,
İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e ve
Ankara’daki Meclis’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır... Kürt
ayaklanması bundan daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin
Musul üzerindeki iddialarını araştıran Komisyon’da, Türklerin kendi
topraklarındaki Kürtler arasında bile huzuru sağlamayacağını gösterecekti”.24
Şeyh Sait ayaklanmasını İngilizlerle birlikte, devrik Padişah Vahdettin de
destekledi. San Remo’daki villasında, Kürt Teali Cemiyeti üyesi ve Serbesti
Gazetesi sahibi Mevlanazade Rıfat’tan “Kürdistan olayları” hakkında sürekli bilgi alıyor ve aldığı bilgiyi
Bükreş’te kurulmuş olan Hilafet Komitesi'ne iletiyordu. Bu komite, Damat
Ferit ve eski İçişleri Nazırı Mehmet Ali önderliğinde, Türkiye’de
hilafetçi bir darbe hazırlıyordu.25
Atatürk ve Ayaklanma
Atatürk, ayaklanma haberi geldiğinde, Aşar vergisinin kaldırılması ve Türk
Teyyare Cemiyeti’nin kurulması gibi önem verdiği iki konu üzerinde çalışıyordu.
Doğu ve Güneydoğu’da, dış desteğe dayalı bir kalkışma onun için beklenmeyen bir
durum değildi. İngiltere Musul’u ve petrolünü istiyordu, o ise Musul’un Misaki
Milli Sınırları içinde olduğunu dünyaya duyurmuştu. İngiltere, “gizli
faaliyetlerle Türkiye’yi Musul’dan vazgeçirmeye” çalışacak26,
bunun için kimi Kürt aşiretlerini kullanacaktı.
Elli yıl sonra
açıklanan İngiliz gizli belgelerinde yazılı olan bu durumu, Mustafa Kemal o
günlerde sanki belgeleri okumuş gibi açıkça görmüştü. İstanbul’daki İngiliz
Büyükelçiliği’nde görevli Kidston, 1919’da “Kürtleri kullanmamız
çıkarlarımız gereğidir” derken, Elçilik Müsteşarı Hohler, “Kürt
sorununa verdiğimiz önem Kuzey Mezopotamya (Kuzey Irak y.n.) bakımındandır.
Kürtlerin ya da Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmiyor” diyordu.27
Önlemler
Ayaklanmanın yayılması nedeniyle, sonuç getirecek etkili önlemlerin
alınması gerekiyordu. Dış destekli etnik ve dinsel ayaklanma kısa sürede
bastırılmazsa, “yer altında pusuya yatmış” eski düzen yanlısı gericiler
yüreklendirebilir, henüz tam olarak yerleşmemiş olan genç Cumhuriyet için
tehlike oluşturabilirdi. Sorun, bölgesel değil, uluslararası boyutu olan ulusal
bir sorundu. Alınacak önlemler, sorunun niteliğine uygun, yani ülkenin tümünü
kapsayacak biçimde olmalıydı.
Ayaklanmaya, niteliğine uygun tanı koyamayan Fethi Bey, 3 Mart
1925’te Başbakanlıktan çekildi ve İsmet Paşa yeni hükümeti kurmakla
görevlendirildi. Meclis’te ve Cumhuriyet Halk Fırkası kümesinde, “silah
çekmeye varan öfkeli tartışmalar”28 oldu.
Sonunda, parti ve devlet başkanı olarak Mustafa Kemal’in
toplantıya çağrılmasına ve görüşünün alınmasına karar verildi. Ayaklanmanın,
kapsam ve niteliğini ortaya koyan, aydınlatıcı bir konuşma yaptı. Ayaklanmanın,
ulus varlığına ve onun devlet örgütüne yönelen bir hareket olduğunu, bu nedenle
“milletin elinden tutulması gerektiği”ni söyledi ve konuşmasını şu ünlü sözüyle bitirdi: “Devrimi
başlatan tamamlayacaktır”.29
İsmet Paşa Hükümeti, ilk iş olarak, daha önce çıkarılmış olan Hıyaneti Vataniye
Kanunu’na bir madde ekleyerek,
vatan hainliği kavramını genişletti. Meclis, bu tasarıyı 25 Şubat 1925’te
yasalaştırdı. Bir hafta sonra 4 Mart 1925’te Takriri Sükûn Kanunu
çıkarıldı. Üç gün sonra 7 Mart’ta, biri Doğu illerinde öbürü Ankara’da görev
yapacak iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Hemen ardından kısmî seferberlik
ilan edildi.
Takrir-i Sukun ve İstiklal Mahkemeleri
Meclis, Takrir-i Sukûn Kanunu’nu, 22 red oyuna karşılık 122 oyla kabul
etti. Üç gün sonra İstiklal Mahkemelerinin savcı ve yargıçlarını seçti.30
Türkiye, yeni bir döneme giriyordu. İki yıllık geçici bir süre için (bir kez
uzatılacaktır) çıkarılan Takrir-i Sukûn Kanunu, yeni devletin yerleşip
güçlenmesi uğraşısına yaşamsal önemde katkı sağlayacak, Türk Devrimi’nin doğal
akışını kolaylaştıracaktı. Cumhuriyet, demokrasi ya da insan hakları adına,
kendi varlığına yönelen karşı devrime izin vermeyecekti.
Vatana İhanet
kavramını genişleten yasa değişikliği, “dinin ve dinin kutsal saydığı
kavramların siyasi amaçla kullanılması” suçunun açık tanımını yaparak
yasakladı. Bundan böyle, “dinin siyasi çıkar için kullanılması”
amacıyla; örgüt kurulması, kurulmuş olanlara üye olunması ve halk içinde
çalışma yapılması, yönetim biçimini ve devlet güvenliğini tehlikeye atan bir
eylem sayılacak ve vatana ihanetle suçlanacaktı.31
Köklü Çözüm
Mustafa Kemal, Türkiye’nin gelişmesi önünde engel
oluşturan sorunları, Şeyh Sait ayaklanmasından başlayarak kökünden
çözmeye karar vermişti. Meclis’in, Takrir-i Sükûn Kanunu’yla yürütmeye verdiği
yüksek yetki, asal olarak Şeyh Sait Ayaklanması’nın
bastırılması için verilmişti. Ancak, bu yetki aynı zamanda, ülkenin gelişimi
yönünde, önemli bir yaptırım gücü yaratmıştı.
Bu gücün
kullanımı, Şeyh Sait Ayaklanması’nın bastırılmasıyla sınırlı
tutulmayacak, ayaklanmaya kaynaklık eden geriliğin köküne inilecek, ülke
bunlardan tümüyle kurtarılacaktı; sonuç değil, nedenler üzerinde durulacaktı.
Ayaklanma Bastırılıyor
Mustafa Kemal, ayaklanma konusunda Genel Kurmay’da yapılan
toplantılara katıldı; hazırlıklardan sürekli bilgi aldı, görüş ve önerilerini
iletti. Belirlenen plana göre, ayaklanmacılar dokuz tümenlik bir orduyla
kuşatılacak, harekata hava gücü de katılacaktı. Ancak, bu iş zaman alacaktı
çünkü bölgede araç kullanımına elverişli yol yoktu ve gidilecek hemen her yer
sarp kayalıklarla doluydu.
Kış olduğu için, geçitler kar yığınlarıyla kapanıyor, takviye birlikleri
cepheye varana dek yüzlerce kilometre yürümek zorunda kalıyordu. Bağdat
demiryolunun Güneydoğu bölümüne ait işletme hakkını elinde bulunduran
Fransızlar, Türklerin demiryolundan yararlanmasına, “askeri birliklerin
İngilizlere karşı kullanılmaması koşuluyla”32 izin vermişti.
1925 Mart sonunda askeri hazırlık tamamlanmış, bütün ayaklanma bölgesi
çember içine alınmıştı. Olanakların sınırlılığına karşın hızlı davranılmış; bir
ay içinde İran, Suriye ve Kuzey Irak’a giden tüm kaçış yolları kesilmişti.
Nisan ortasında, Şeyh Sait ve yanındakiler kuşatıldı. Durumu umutsuz
gören Şeyh Sait, yenilgiyi kabul ederek kendi isteğiyle teslim oldu.
Üzerinde “çeşitli belgeler” ve yetkilileri şaşırtacak kadar çok altın
çıktı.33
Doğu İstiklâl Mahkemesi’ne, ayaklanmayla ilgili olarak 389 sanık
getirildi. Savcı, iddianamesinde; yönetici konumda olan sanıkların, “din
perdesi altında, dinle ilgisi olmayan” eylemleriyle, “vatana ihanet”
suçunu işlediklerini, bu nedenle ölüm cezasıyla cezalandırılmaları gerektiğini
belirtti.
Kırk sekiz
kişi, “idama mahkum oldu”; bir bölüm sanık hapis cezasına çarptırıldı,
bir bölümü suçsuz bulundu. Kimi aşiret reisleri ve ağalar, Batı bölgelerinde
oturmaya zorunlu kılındı; Doğu’da, kimi bölgelere göçmen yerleştirildi.34
DİPNOTLAR
1 “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.B., 1995, sf.67-68
2 a.g.e. sf.68
3 Dersimî, sf.155; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam
Ayaklanması”, sf.69
4 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.465
5 “TekAdam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım,
İst.-1983, sf.220
6 a.g.e sf.220
7 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.465
8 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.465
9 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.467
10 “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas., 1995, sf.71-72
11 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.220
12 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.468
13 a.g.e. sf.467
14 Örgeevren, Dünya, 4-5 Haziran 1957; ak. Uğur Mumcu
a.g.e. sf.116
15 Dünya, 05.06.1957; ak. Uğur Mumcu, a.g.e. sf.117
16 “Sivas Kongresi Tutanakları” Uluğ
İğdemir, TTK, Ank.-1969 sf.78; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam
Ayaklanması” 19.Basım, sf.21
17 “Eskişehir İzmir Konuşmaları” Kaynak Yay., İst.-1993, sf.95
18 “Şeyh Sait İsyanı” Martin Van
Bruinessen, Özgür Gelecek, Şubat 1969, sf.28-29; ak. Uğur Mumcu,
“Kürt-İslam Ayaklanması” 19.Baskı, sf.56
19 “İngiliz Belgelerinde Türkiye” Erol
Ulubelen, Çağdaş Yay., 1982, sf.195; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam
Ayaklanması” Tekin Yay., 19. Bas., 1995, sf.24
20 “Sevr Anlaşmasına Doğru” Osman Olcay, SBF Yay., Ank.-1981, sf.121; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması”
Tekin Yay., 19.Bas. 1995, sf.28
21 “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas., İst.-1995, sf.51
22 “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.268
23 “Fransız Dışişleri Bakanlığı Gizli
Belgeleri”, E-Levant (1918-1929) Kürdistan Caucase Servisi, Vol.101, sf.25;
ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı,
İst.-1995, sf.168
24 “Fransız Dışişleri Bakanlığı Gizli
Belgeleri”, E-Levant (1918-1929) Kürdistan Caucase Servisi, Vol.101, sf.25;
ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı,
İst.-1995, sf.97
25 “Osmanoğullarının Son Padişahı
Vahdettin Gurbet Cehenneminde” Mümtaz Tarık Göztepe, Sebil Yay., sf.158; sk. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin
Yay., 19.Baskı, İst.-1995, sf.59
26 “Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.191
27 “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas. İst.-1995, sf.24
28 “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.467
29 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.219
30 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri
IV” Kaynak Yay. 3.Bas., 2001, sf.193
31 “İkinci Adam” Ş.S.Aydemir, Remzi Kit. 6.Baskı, İst. 1984, sf.301
32 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.469
33 “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.226
34 a.g.e. Sf. 227
Bugün hıyaneti vataniye gibi bir kanun yürürlükte olsaydı,ceza evleri dolup taşardı!!!
YanıtlaSilTerrakki Perver Cum.Fir.bu ayaklanmada etkisi nedir Metin hocam?
YanıtlaSilAyaklanma karşı alınan önlelere karşı çıktılar. Takriri Sükun yasasının çıkarılmasını ve İstiklal Mahkemelerinin işletilmesini kabul etmediler Sevgili Adsız.
YanıtlaSilTeşekkürler hocam
SilUğur Mumcu üstü kapalı olarak belirtiyor. Ayaklanmadan haberi olduğu halde önlem alınmadığı için İsmet Paşa başbakan olarak görevlendirilir. Terakkiperver C. F. Bakanlarından bazıları istifa etmiş olay öncesinde. Bunun üzerine kesin delil olmamakla birlikte kendini fes etmiş.
YanıtlaSilBöyle asılsız, konunun ehli olabilecek muteber bir tane kaynak gösterilemeden yazılan bir yazıyla bilimsel tartışmamı oluşturacaksınız, kusura bakmayın ama çok komiksiniz.
YanıtlaSil“ellerinde yeşil sancak, göğüslerinin üzerinde Kur’an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkanları basıp soyarak” ilerlediler diyen cahil acaba o döneme ait resimleri ne kadar inceledi, bankayı bırak para görebilecek mi hayali de olsa geçtikleri varsayılan güzergah üzerinde.
"Hınıs’lı aşiret reisi Nakşibendi Şeyh Sait" bunu yazan cahil cühela birinden dinlemiş yazmış ama en azından yayınlayan bari dikkat etseydi biraz. Aşiret, reis, şeyh kelimelerini bir arada hangi kaynakta görmüştür. Vaktim olsa yazacak sayfalarca şey var ama neyse...
Buyrun siz yazın i zaman
Sil