Avrupa kültüründe gelenek
haline gelen Türk karşıtlığı, Aydınlanma
döneminden sonra yoğunlaşmış ve sistemli duruma gelmiştir. Karşıtlık, yalnızca
politikacılar içinde değil; sanatçılar, yazarlar, düşünürler ve bilim adamları arasında
da yaygındır. Türkiye’de övgü ve hayranlıkla sözü edilen; Ronsard, Voltaire, Diderot, Kant, Hegel, Marks, Engels, Victor Hugo, Pascal,
Thomes Moore, Delacroix, George Byron, Edgar Allan Poe gibi farklı
nitelikteki düşünür ve yazarlar, aralarındaki ayrılıkları bir kenara bırakarak Türk
karşıtlığında birleşmişlerdir. Aydınlanmacılara
göre, “uygarlıktan yoksun” Türkler,
Avrupa kültürünün “baş düşmanıdır” ve
Avrupa’nın “en güzel” topraklarını “kanlı yönetimleri” altına almışlardır.
Buraların kurtarılması ve Türklerin “ait
oldukları yere sürülmesi” gerekir.
Avrupa Kültürü
Avrupa aydınlanmasında
Türk karşıtlığı, kaba bir politikaya dönüştürülmüş; yazarlar, şairler, bilim
adamları, aydınlar, diplomat ya da politikacılar tarafından sürekli gündemde
tutulmuştur.
16. Yüzyıl’da dönemin önde gelen isimleri; diplomat François
Savary de Brêves (Fransa’nın İstanbul elçisi) aydınlanmacı yazarların
kitaplarını basan yayıncı Henri Estienne, devlet adamı Baron
Maximilien de Sully, Jacques Esprinchard, Jean-Aimes de Chavigny,
yeni insancılığın kurucusu yazar François Rabelais (1494-1553), Don
Quijote’un yazarı Saavedra Cervantes (1547-1616), ünlü William
Shakespeare (1564-1616), Türk karşıtlığının 16. Yüzyıldaki önde gelen isimleriydi.1
Avrupalı ‘Hümanistler’
Aeneas Sylvius,
Pope Puis II ve Joannes Bessarion; Batı’da, 16. Yüzyıl
aydınlanmasının oluşumunda yeri olan, insancı (hümanist) ve ilahiyatçı
düşünürler olarak tanıtılır. Oysa bu ‘düşünürlerin’
insancıllığı, yalnızca Avrupalıları ve Hıristiyanları kapsar. Başka insanları,
özellikle de Türkleri dışarda tutar, tutmakla kalmaz kalıcı bir düşmanlığa
dönüştürür. Bu üç ‘düşünür’,
okullarda verdikleri serbest tartışma derslerinde, Türk karşıtlığı ve Türklere
karşı savaş kışkırtıcılığını, sürekli dile getirmiş, bu tutumla ortaya “yeni
bir serbest tartışma türü (münazara) çıkarmışlardı”.2
Fransızların büyük
değer verdiği, Pierre de Ronsard (1524-1585), 16. Yüzyıl Fransa’sında La
Brigade adlı şiir akımını başlatan önemli bir şairdir. Şairin görevinin, “halklara
ve krallara yol göstermek” olduğunu söyleyen Ronsard bu yolu, benzerlerinde olduğu gibi, “yeni
bir Yunan miti (düş gücüne göre biçim değiştiren düşünce) yaratmaya
çalışarak sürekli Türk karşıtlığı olarak göstermiştir”.3
Bir şiirinde şunları söyler: “Tüm bilimlerin ve
felsefenin anası, besleyicisi bu büyük şanlı uygarlığın (Yunanistan), böylesine
barbar bir milletin (Türklerin) eline düşmesi ne kötü bir
talihsizliktir!... Ah! Ne söyleyebilirim ki!... Ah! Olayların sürekli
değişimi!... Ah! Işık saçan, asil yüce varlık şimdi karanlıklar içinde kör
edilmiş!...”4
Alman
“Din Adamı”; Martin Luther
Alman Papaz Martin
Luther (1483-1576), Türk karşıtlığını düşünce ve eyleminin temeline
yerleştirerek dizgeleştiren Batılıların öncülerinden biridir. Ortaçağ
düşüncesine karşı çıkarak dinde reform hareketini başlatan kişi diye
tanıtılmıştır. Ancak Hıristiyanlık dinini feodal egemenliğin bir aracı olmaktan
çıkararak kentsoyluluğun (burjuvazinin) egemenlik aracı haline getirmeye
çalışmıştır.
Bu Alman ilahiyatçısının, Türklere yönelik yargıları
şöyledir: “Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan Şeytan’ın
uşağıdır. Onları yenmek için önce efendisi Şeytan’ı yenmek ve Türkleri tek
başına bırakmak gerekir. Türk’ün tanrısı olan Şeytan’ı yenmeden Türk’ü yenmek,
kolay olmayacaktır. Şeytan ise bir ruhtur; topla, tüfekle, at ve insanla
yenilmez… Bir Türkü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine Hıristiyanlığın
düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır... Eğer Samson gibi güçlü
olsaydım, çaresini bulur hergün bir Türk öldürürdüm...”5
‘Hümanizmin Sözcüsü’ Voltaire
‘Aydınlanma
felsefesinin ve yeni insancılığın sözcüsü’ olarak
tanıtılan François Voltaire (1694-1778), Avrupa’da yaygın olan Türk
karşıtlığının bilgisizliğe dayanan abartılar içerdiğini ileri sürer ancak bunu
yaparken karalamayı aşan daha ‘bilinçli’ karşıtlıklar ortaya çıkarır. ‘Fatih’in
Ölümünden Sonra Yunanistan’ adlı yazısında; Türklerin ‘yağmacı ve cahil’
olduğunu, ‘güzel sanatları ve tarımı bilmediklerini’, ‘kadınlara kötü
davrandıklarını’ söyleyerek, Avrupa’daki Türk karşıtlarına şu öğüdü verir: “Türkler
dünyanın en güzel, en büyük topraklarına hakimdirler. Küfür savurmak yerine o
yerleri geri almaya çalışmak daha yararlı olmaz mı?”6
Volter’in Rus Çariçesi II.
Katerina’ya 1773’de yazdığı mektup yazar ve o sırada Osmanlı İmparatorluğu
ile savaşmakta olan Çariçe’ye şunları söyler: “Umarım bundan sonra
bombalarınız Türklerin kafalarını patlatır/ezer (crever: gebertmek, oymak,
patlamak, ezmek). Umarım Prens Orlof yalnızca buzun üstüne değil,
İstanbul’da Atmeydanı’na da zafer takları inşa eder ve böylece Yunanistan’da
Milttade’lar, Pheidias’lar (antik çağ yontucuları) yeniden var olur...”7
Ansiklopedist
Diderot
Batı aydınlanmasının
temel yapıtlarından biri sayılan Ansiklopedi’yi (Encyclopédie) hazırlayan Voltaire’in çağcılı
Fransız düşünür ve yazarı Denis Diderot (1713-1784), Türk karşıtlığında
benzerlerinin gerisinde kalmaz. Yalnızca bilime, özgür düşünceye ve gerçeğe
önem verdiğini söyler ancak konu Türkiye ve Türkler olduğunda, gerçek dışı
savlar ileri sürmekten çekinmez.
“Türkler’in Gelenekleri, Hükümetleri, Kanunları ve
Dinleri Üzerine Gözlemler” adlı yazısında, Osmanlı
İmparatorluğu için şunları söyler: “Oralarda yaşamaya gitmeyelim
arkadaşım!... Ey kötülükler ülkesi!... Orada tüm yaratıkları yiyip yutan,
yırtıcı bir hayvan var. Bu hayvan, İlerliyor ve yanına yaklaşanları, yakınında
olanları parçalıyor. Orası herşeyin yenilip yutulduğu bir ülkedir”.8
Matematikçi
Filozof; Kant
Alman aydınlanmasının
temelini atan matematikçi, filozof Immanuel Kant (1724-1804) ‘Antropoloji
Üzerine Yazılar’, ‘Tarih Felsefesi, Siyaset ve Eğitim Bilimi’ adlı
yapıtında Avrupalılarla Türkleri, toplumsal gelenek ve ulusal kimlik açısından
kıyaslar ve bilim dışı görüşler ileri sürer.
Kant’a göre, Almanlar, ‘din ve dil
birliğini öne çıkaran, çabuk örgütlenen, çalışkan, temiz ve tutumlu’; Fransızlar, ‘konuşkan, yabancılara
karşı nazik, sevimli, yaşam sevinci ve özgürlük istenci yüksek; İngilizler,
‘becerikli, inatçı ve saygınlığa düşkün’ insanlardır. Türkler ise; “doğal
gelişim için gerekli olan niteliklerden yoksun, ulus karakteri edinebilme
yeteneğine sahip olmayan ve bundan sonra da olamayacak olan, Araplar ve
İranlılar gibi çirkin” insanlardır.9
Johann
Gottfriend Herder
Alman kültüründe ‘iz
bırakanlardan’ bir başka düşünür Johann
Gottfriend Herder (1774-1803) “en hoyrat despotizmin egemen olduğu yer”
olarak tanımladığı Doğu toplumlarıyla yoğun olarak ilgilenir ve kendine özgü
sonuçlar çıkarır. Herder’e göre, “Doğu, hiçbir Batılının tümüyle
anlayamıyacağı kadar korkunç etkiler yaratan, sanatı, bilimi ve insanlığı yakıp
yıkan kavimlerden oluşur. Hunlar, Cengiz Han komutasında gelerek Avrupa’yı
kılıç ve ateşle yakmıştır. Hunlar, Peçenekler ve Türklerin öncülü olan Moğollar
ise Asyalı vahşi kurtlar ve dünyanın yıkıcılarıdır”.10
Herder, ‘İnsanlık Tarihinin
Felsefesine İlişkin Görüşler’ adlı yapıtında,
Türkler için şu görüşleri ileri sürer: “Türkler, yaptıkları saldırılarla
Avrupalı devletleri denetim altına aldılar. Avrupa’nın en güzel ülkelerini
çölleştirdiler. Bu cahiller, binlerce sanat yapıtını yok ettiler. İçinde
yaşayan Avrupalılar için büyük bir zindan olan Türk İmparatorluğu, zamanı
gelince çökecektir. Binlerce yıldan beri hala Asyalı barbarlar olan bu
yabancıların Avrupa’da ne işi var”.11
‘Diyalektik Düşüncenin Babası’; Hegel
Wilhelm
Friedrich Hegel (1770-1831) bilimsel gelişime temel oluşturan diyalektik
düşünce yöntemini felsefi kuram haline getiren bir ‘öke (dâhi)’ ve
Avrupa aydınlanmasında ‘en az Fransız devrimi kadar etkili’ 12
olan bir bilge olarak
değerlendirilir.
Bu düşünür de aynı Kant
ve Herder gibi, çeşitli yapıtlarında Doğu ve Türkler için karalama
amaçlı yargılarda bulunmuştur. Hegel’e göre, “kaba saba olan Türkler,
buluntu bir akla sahiptir. Kendi akılları olmadığı için, başkalarının aklına
muhtaçtır”.13
Hegel ‘Tarih Felsefesi’
adlı yapıtında, Avrupa sömürgeciliğini açıktan savunur ve yalnızca Türklerin
sahip olduğu toprakların değil, dünyanın tümünün ‘Avrupalıları
ilgilendirdiğini’ söyler; Türklerden ‘korkunç güç’ olarak söz eder.14
Karl Marks
Karl Marks
(1818-1883) ve Friedrich Engels’in (1820-1895), Batı aydınlanması içinde
ayrı bir yerleri vardır. Bu düşünürler, inceleme ve araştırmalarında,
kendilerinden önceki düşünürlerden farklı olarak, kentsoylu egemenliğine
dayanan kurulu düzeni değil, bu düzenin ‘yıkılmasını’ savunmuşlardır.
İşçi sınıfı üzerindeki sömürüye karşı çıkarken eşitlik, özgürlük ve demokrasi
gibi tanımları çağdaşlarından değişik yorumlamışlar ve kuramlarını bu yorum
üzerine oturtmuşlardır.
Ancak, aydınlanma ve
Batı uygarlığı konusundaki bakış açıları, öteki aydınlanmacılardan pek de
farklı olamamıştır. Karl Marks, 1853 yılında kaleme aldığı ‘Rus
Sorunu’ adlı yazısında; ‘Doğu barbarlığının temsilcisi’ olan
Türklerin, Batı uygarlığıyla,
kendilerine başkent yaptıkları İstanbul’da karşılaştığını, bu nedenle “Batı
uygarlığıyla Doğu barbarlığının İstanbul’da birbirine karıştığını” ileri sürer.
Ona göre, Bizans İmparatorluğu ‘Batı uygarlığını’,
Türk İmparatorluğu ise ‘Doğu barbarlığını’ temsil eder. ‘Türkiye’nin Batı için taşıdığı
jeo-stratejik önemi yüksektir’ der ve ilave eder; “İstanbul Doğu ile
Batı arasında altın bir köprüdür. Batı uygarlığı aynı güneş gibi, bu köprüden
geçmeden, dünya çevresinde dönemez… Sultan,
İstanbul’u yalnızca devrim için emaneten elinde tutmaktadır... Batı’nın Roması’nı
(kapitalizmi) yıkacak olan
devrim, Doğu’nun Roması’nın da (Türk egemenliği) şeytani etkisinin üstesinden gelecektir”.15
Friedrich Engels
Friedrich
Engels’in Türk kimliği ile ilgili görüşleri, Karl Marks’ın
görüşlerinin farklı değildir ve kimi zaman daha da sertleşerek Herder’in
yargılarıyla örtüşür duruma gelmektedir. Avrupa’daki Türk varlığı için ‘ayaktakımının
egemenliği’ tanımını kullanan Engels, “Bu varlığın er ya da geç
son bulacağını ve Avrupa’nın en güzel topraklarının bu ayaktakımının
egemenliğinden kurtulacağını” söyler.
1853 yılında yazdığı ‘Türk Sorunu’ (Die Türkische
Frage) adlı yazısında, Türk ve Arnavutları, “uzun süreden beri her türlü
ilerlemeye sert biçimde karşı koyan Yunan karşıtı barbarlar” olarak
tanımlar ve şunları söyler: “Avrupa Türkiyesi’nde Yunan ve Slav
kentsoyluluğunun etki ve varsıllığı sürekli artmakta, Türkler ise her geçen gün
biraz daha gerilere itilmektedir. Eğer Türkler, devlet ve asker gücü tekelini
ellerinde tutmasalar, kısa sürede yok olup giderlerdi. Türklerin sahip
oldukları bu tekel ve uygarlık önünde engel oluşturan güçleri, artık güçsüzlüğe
dönüşecektir. Gerçek şu ki, Türkler ortadan kaldırılmalıdır...”16
Fizikçi
Pascal
Türk ve Türkiye
karşıtlığına, düşünürlerden ayrı olarak, teknik bilimlerle uğraşan bilim
adamları da, uzmanlık alanları olmamasına karşın Türk karşıtlığı kampanyasına
katılmışlardır.
Örneğin, akışkanlar mekaniğinde kendi adını taşıyan Pascal
Yasası’nı bulan ve teknik işlerle
uğraşan Fransız fizikçi Blaise Pascal (1623-1662), Türklerle ilgili
hiçbir somut bilgisi olmamasına karşın; “Atalarından aldığı gelenekleri
uygulayan bu kadar çok, inançsız kafir Türk’le karşılaşmak ne kadar elem
verici” diye yazılar yazmıştır.17
Yunanistan
Hamiliği
Türk karşıtlığı
özellikle 19. Yüzyıl’da, her alanda ve her zaman, önce Yunan hayranlığıyla
başlatılıyor, oradan siyasi alana taşınıyordu. Avrupa’da yerleşik bir politika
haline getirilen bu yöntem, 1821 Yunan ayaklanmasının başlatılmasında, propaganda
aracı olarak başarıyla kullanıldı.
Victor Hugo, “En Grêce, ô mes
amis! Venqeance! Liberte!”(Yunanistan’a arkadaşlar! Öc Alma! Özgürlük) diye
şiirler yazıyor, İngiliz şairler Thomas Moore, Laila Rookh benzer şeyler
söylüyor, gezginci ozan Corsaize du Hiaour ve Chalde Harold köy
köy dolaşıp ‘tutsak’ Yunanistan’a ağıtlar yakıyordu.18 Fransız
Ressam Delacroix, ‘Mora’da Yunanlılar’ı öldüren Türkler’in vahşi
uygulamalarını’ işleyen tablolar yapıyordu; Delacroix’nın, Yunanlı ‘Chio’nun Öldürülmesi’ tablosu o dönemde çok ünlenmişti. Oysa, Mora’da,
Batı kışkırtmasıyla ayaklanan Yunanlılar, sıradışı bir vahşet uygulamış ve
binlerce Türkü katletmişlerdi.19
‘Evrenselliğin
Dahi Yazarı’; Victor Hugo
1876 yılında Fransa’da
kurulan ‘Helen Dostları Derneği’nin
kurucularından olan Victor Hugo (1802-1885), Yunanistan’a yaşamı boyunca
hiç gitmedi ancak orada yaşadığı izlenimi veren şiirler yazdı. Şiirlerinde
işlediği Türk karşıtlığı, ‘hocası’ Chateubriand’ı da aşıyor ve
daha sert yargılar içeriyordu.
Davranışını ölene dek sürdüren Hugo, ‘Navarin’
adını verdiği uzun şiirinde, Osmanlı donanmasının 1827 yılında Mora’nın Navarin
limanında İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının ortak girişimiyle yok
edilmesinden duyduğu mutluluğu dile getirir ve ‘Artık Yunanistan kurtuldu, Byron mezarında Navarin’i alkışladı’
der. ‘Türk Marşı’ adlı şiirinde, Türklerin askeri gücünün
acımasızlığından söz ederek Türkleri ‘korkunç’ ve ‘vahşi’
insanlar olarak gösterir; ‘Çocuk’ adlı şiirine ‘Türkler oradan
geçtiler’ dizesiyle başlar ve “Türkler oradan geçtiler/Herşey yıkılmış
ve yas içinde” dizesiyle bitirir.20
Hugo’nun
Barışçılığı
Victor Hugo, yalnızca 19. Yüzyıl’da
ve yalnızca Avrupa’da değil, Türkiye’de de; ‘Barışın, özgürlüğün ve
kardeşliğin yılmaz savaşçısı’ ve ‘ezilen halkların dostu’, ‘evrenselliğin
dahi yazarı’ olarak tanıtılmaktadır. Oysa, Hugo, Türklere ve başka dünya halklarına karşı
Avrupalıların, Avrupalılara karşı da Fransızların haklarını savunmaktan asla
ödün vermemiştir. Avrupa’yla sınırlı kalan ‘evrenselliği’, Fransa’nın
çıkarları gündeme geldiğinde hemen koyu bir milliyetçiliğe dönüşür.
Victor Hugo’nun
yaşadığı dönem, Fransız sömürgeciliğinin dünyaya yayılıp yerleştiği bir
dönemdir. 1827’den başlayarak 1870 yılına dek, Fransa Cezayir’e yerleşmesini
tamamlamıştır. 1881’de Tunus ele geçirilmiş, 1883’te Fransız birlikleri
Hindi-Çini’de Annam’ı (Orta Vietnam) ele geçirmiş ve Tankin’i (Kuzey Vietnam)
elde etmek için Çin’le savaşa tutuşmuştur.
Hugo, bu gelişmelerle ‘ilgilenmez’ ve
yapıtlarında bu konulara eğilmez. Ancak 1876 yılında Osmanlı yönetimine karşı
başlayan Sırp ayaklanmasında, büyük bir istek ve coşkuyla Sırpların yanında yer
alır. ‘Türklerin uyguladığı baskı ve şiddete’ karşı çıkar ve tam bir ‘özgürlük
savaşçısı!’ olur. 1876 Ağustos’unda şunları yazar: “Bu kahraman küçük
ulusun (Sırpların) çırpınışı ne zaman sona erecek? Sırbistan’da olanlar,
Avrupa Birleşik Devletlerinin gerekliliğini gösteriyor. Katil İmparatorluktan (Osmanlı
İmparatorluğu) yakamızı sıyıralım. Bağnazlığı ve despotizmi susturalım! Elde
kılıç dolaşan boş inançların ve dogmaların silahlarını kıralım”.21
İngiliz Şair; George Gordon Byron
Batı’da ‘açıklık,
neşe, hoşgörü ve özgürlüğün ozanı’ olarak tanımlanan22 İngiliz
şair George Gordon Byron (1788-1824), Türk karşıtlığını neredeyse bir
yaşam biçimi durumuna getirmişti. Karşıtlığını yalnızca yapıtlarına değil,
sahip olduğu büyük serveti kullanarak eylemlerine de yansıtıyordu.
Türk düşmanlığında o denli kararlı ve hırslıydı ki,
dengesiz yaşamını bu uğurda harcamıştı. Türklere karşı savaşan Rum çeteleri
arasındaki ayrılıkları gidermek ve onları tek bir çatı altında toplamak için
Yunanistan’a gelmiş ve 1824 yılında burada ölmüştü. Byron’dan ayrı olarak Amerikalı yazar Edgar Allan Poe’da (1809-1849)
aynı duygularla, Türk-Yunan savaşına gönüllü olarak katılmış, ancak o ölmeden
ülkesine dönmüştü.
DİPNOTLAR
1 “Crusading
Commonplaces : La Nove Lucinge and Rhetoric Against the Turks” Michael J.Heath, Genevre, Droz, sf.9
2 a.g.e. sf.10-11
3 a.g.e. sf.31
4 a.g.e. sf.31
5 “Alman Kültüründe Türk
İmgesi” Prof. Onur Bilge
Kula, Gündoğan Yay., 992 ak, Deniz
Som Cumhuriyet 15.12.2002
6 “Türkler
Müslümanlar ve Ötekiler” Voltaire, derleyen Osman Yenseni,
İş.Bank Yay., 2.Baskı, sf.87-93
7 “Lettres
Choisies de Voltaire” Librainie Garnier Freres–Paris-VII., sf.150
8 “Sur les
observations sur la religion, les lois, le gouvernemet et les moeurs des Turcs”
M.Porter; ak. http: www.
teteturc. com /prejuges /prejuges.htm
9 “Batı Düşünde
Türk ve İslam İmgesi” Prof.O.B.Kula,
Büke Yay., sf.37-42
10 a.g.e. sf.63-76
11 a.g.e. sf.76 ve
77
12 “Felsefenin
Temel İlkesi” G.Politzer, Sol Yay.,
3.Bas., 1971, sf.39
13 “Batı Düşününde Türk ve
İslam İmgesi” Prof. O.B.Kula,
Büke Yay., sf.13
14 a.g.e. sf.95,
107 ve 116
15 a.g.e. sf.117
16 a.g.e. sf.145 ve 149
17 “Türkler”
Stephane Yerasimos, Doruk
Yay.-2002, sf.32
18 “Doğulular için
Önsöz” Victor Hugo, Le Livre de
Poche Yay., sf.6
19 http : // www.
tetedeturc . com /prejudes /prejudes.htm
20 “Çağdaşımız
Victor Hugo” Server Tanilli, Adam Yay.,
2002, sf.76
21 a.g.e. sf. 232,
233
22 "Büyük Larousse” Gelişim Yay.,
4.Cilt, sf.2103
10.dipnotta bu bölüm yanlış. "Hunlar, Cengiz Han komutasında gelerek Avrupa’yı kılıç ve ateşle yakmıştır. Hunlar, Peçenekler ve Türklerin öncülü olan Moğollar ise Asyalı vahşi kurtlar ve dünyanın yıkıcılarıdır”.
YanıtlaSilYanlışlık, bana değil Herder’e ait Sevgili Ulvi.
YanıtlaSil