13 Haziran 2018 Çarşamba

‘KÜRT ALEVİSİ’, ‘ARAP ALEVİSİ’ OLUR MU




‘Alevi Kürt’ ya da ‘Alevi Arap’ tanımı, en az ‘Alevi Fransız’ kadar bozuk ve yanlış bir tanımlamadır. Alevilik, Türklüğe özgü olan ve onun yaşam biçimini oluşturan bir Orta Asya kavramıdır. Alevi olmak için Türk olmak ya da Türkleşmiş olmak gerekir. ‘Türkleşmiş Kürt’ ya da ‘Türkleşmiş Arap’ olur ama ‘Kürt Alevisi’ ya da ‘Arap Alevisi’ olmaz. Alevilerin önemli bir bölümü, bugün ne olduklarını, nereden geldiklerini bilmemektedir. Yüzyıllarca baskı altında yaşamanın korkusuyla kimliklerini gizlemişlerdir. Önemli bir bölümü, zulmünden kurtulmak için, Osmanlı’nın ayrıcalık verdiği Kürtlüğe ya da Araplığa sığınmış, zamanla gerçek kimliğini unutmuştur. Dağlara çekilerek ya da İran’a göçerek yabancı bir ortamda yaşamak zorunda kalan aleviler, toplumsal geleneklerini kendi içlerinde yaşattılar. Yaşadıkları baskının şiddetini hiçbir zaman unutmamışlar ve Türk kimliğini, bilinçli bir unutkanlık içine soktular. Kendilerini ne Türk, ne Kürt, ne Arap ve ne de bir başka etnik kümeden saydılar. Yalnızca Alevi olduklarını bildiler.

Kürt Ayrıcalığı

Osmanlı yönetimine giren Kürtler, Müslüman olduğu için haraç ve cizye ödemiyor, tımar dışında bırakıldıkları için de aşar vermiyorlardı. Çevreleri koruma altında olduğu için, hiçbir dış tehdit altında değildiler. Bu koşullar, Kürtlerin tarihlerinin hiçbir döneminde ulaşamadıkları ayrıcalıklardı.
Buna karşın, Türkmenler sistemli bir baskı altına alınmıştı. Anadolu Türklüğü bu uygulamadan büyük zarar görmüştür. Gördükleri baskı sürekli artarak toplu öldürmelere varan Türkmenler ya İran’a göçüyor ya da Kürtlere tanınan haklardan yararlanmak için gerçek kimliğini gizliyordu. Dağlara çekilip, Kürtçe öğreniyor ve kendilerini Kürt olarak gösteriyorlardı.
Kürt aşiretleri, özellikle dağlık bölgelerde olanlar özerk yönetimleriyle, Türkmenler için kırımdan korunabilecekleri sığınak yerleri olmuştu. Günümüzde Kürt olarak bilinen, Kürtçe ile Türkçe’yi birlikte kullanan Türkmen boyları, bu dönemin ürünleridir.1

Arap Ayrıcalığı

Osmanlı İmparatorluğu’nda Araplar, Müslüman oldukları için vergi ödemiyor, askere gitmiyor, angaryada çalıştırılmıyorlardı. Kavm-i necip (soyu temiz kavim) denilerek yüksek saygı görüyorlar, ‘korunmaya layık halkların’ en başında yer alıyorlardı. Osmanlı koruması nedeniyle dünyanın hiçbir devleti tarafından rahatsız edilemiyorlardı. ‘Kutsal yerlerin bakımı için’ Mekke emirine düzenli ve yüksek para yardımı yapılıyordu. O denli ayrıcalıklara sahiplerdi ki, ‘Arap vilayetlerinde Türkler ‘yabancı’ gibi kalıyorlardı’.2
İstanbul, bunlara her yıl önemli miktarda altın gönderirdi. Bu altınlar, değerli padişah armağanlarıyla birlikte, en şerefli görev sayılarak Surra Alayı tarafından gösterişli törenlerle gönderilirdi. Arap ileri gelenlerinden kimi kişiler, İstanbul’da Ayan üyesi yapılır ancak Ayana uğramadan aylıklarını alırlardı. Hepsinin Boğaziçi’nde muhteşem yalıları, köşkleri vardı.

Kürt ya da Arap ‘Alevisi

Son dönemde, kimi parti ve örgüt yayınlarında, televizyon söyleşilerinde, köşe yazılarında; ‘Kürt Alevisi’, ‘Arap Alevisi’ gibi bilimsel dayanağı olmayan tanımlar kullanılıyor. ‘Alevi Kürt’ ya da ‘Alevi Arap’ tanımı, en az ‘Alevi Fransız’ kadar bozuk ve yanlış bir tanımlamadır. Alevilik, Türklüğe özgü olan ve onun yaşam biçimini oluşturan bir Orta Asya kavramıdır. Alevi olmak için Türk olmak ya da Türkleşmiş olmak gerekir. ‘Türkleşmiş Kürt’ ya da ‘Türkleşmiş Arap’ olur ama ‘Kürt Alevisi’ ya da ‘Arap Alevisi’ olmaz.
Alevilerin önemli bir bölümü, bugün ne olduklarını, nereden geldiklerini bilmemektedir. Yüzyıllarca baskı altında yaşamanın korkusuyla kimliklerini gizlemişlerdir. Önemli bir bölümü, zulümden kurtulmak için, Osmanlı’nın ayrıcalık verdiği Kürtlüğe ya da Araplığa sığınmış, zamanla gerçek kimliğini unutmuştur. Örneğin, Tunceli yöresinde Cem törenlerini Türkçe yapıp kendisine Kürt diyen insanlar vardır.

Kendini Gizlemek

 I. Selim (Yavuz) Safevi seferine çıktığında, Sivas’a doğru gelirken, yolda 60 bin Türkmeni öldürdü. Bunu duyan yöredeki Aleviler Dersim (Tunceli) ve Malatya Akçadağ başta olmak üzere dağlara kaçtı ya da Tokat, Aydın, Isparta yörelerine göçtü.
Dağlara çekilerek ya da İran’a göçerek yabancı bir ortamda yaşamak zorunda kalan bu insanlar, toplumsal geleneklerini kendi içlerinde yaşattılar ancak dilleri ve milli duyguları bu zorlama karşısında büyük zarar gördü. İlişkiye geçtikleri Kormanço, Zaza gibi aşiretlerin dillerini öğrendiler. Bu dilleri ana dilleri Türkçeyle karıştırarak kullandılar.
Yaşadıkları baskının şiddetini hiçbir zaman unutmadılar ve Türk kimliğini, bilinçli bir unutkanlık içine soktular. Kendilerini ne Türk, ne Kürt, ne Arap ve ne de bir başka etnik kümeden saydılar. Yalnızca Alevi olduklarını bildiler.3
Akçadağ, Maraş, Zara, Gürün ve Dersim’e yerleşip Kırmançi ya da Zazacayı kullanmaya başlayan Türkmenler, bu dilleri Kürt boylarının anlayamayacağı hale getirdiler. Bunların kullandığı Zazaca, bugün yüzde yetmiş beşi Türkçe’den oluşan bir dil haline geldi.4
Zazaca ya da Kırmançiye çok sayıda Türkçe sözcük yerleşti ama koşulların zorunlu kıldığı bu olay, dağlara çekilen ve Oğuz Türkçesi konuşan Türkmenlerin diline büyük zarar verdi. Çocuklarına iki dil birden öğrettiler ve çok ilginç bir durum olarak bu iki dili anadil konumunda yaşattılar. Büyük çoğunluğu, etnik kökenini gizleyip yalnızca ‘Ali’nin soyundan geldiklerini’ söylediler.

Türk Kimliği

Orta Asya’dan getirdikleri tarihsel ve toplumsal geleneklerini sürdürdüler. Günlük yaşamda Zazaca ya da Kırmançi karışımı dil kullanıyorlar ancak dinsel törenlerini Türkçe yapıyorlardı. Örneğin, Bektaşilerin temel özelliği Gülbank ve Gülbank törenleri, deyiş, nefes ve cem törenlerinde, edep-erkan usulleri her zaman Türkçe olarak yapıldı.5
İçinde bulundukları koşulların ağırlığına karşın, bir şeyden vazgeçmediler. Orta Asya’dan getirdikleri tarihsel ve toplumsal geleneklerini sürdürdüler. Türk yaşam biçiminden ödün vermediler. Türk geleneklerini yaşattılar.
İnsana ve doğaya bakış, toplum yaşamı, kadın erkek ilişkileri, dayanışma duygusu, dürüstlük ve paylaşımcılık, konukluk, yurda ve töreye bağlılık, ahlak anlayışı... Bunlar Orta Asya’dan Anadolu’ya getirilen yaşam biçiminin temel özellikleriydi. Bu kavramlar, Türklerde bir bütün haline gelerek yaşam biçimine dönüşmüştür ve binlerce yılda oluşan geleneklere dayanır. Bütün toplumlarda bunlara benzer özellikler vardır ancak bu özellikler Türk yaşam biçiminde, kendine özgüdür ve yüksek bir niteliğe dayanır.

Türkleşme

Aleviliğin ileri yapısı, yaşadıkları yörelerde başka toplulukları etkilemiş ve onların bu yaşam biçimini benimsemesine neden olmuştur. Bunun anlamı, yüksek kültürleri nedeniyle gönüllü kabule bağlı olarak çevrelerini Türkleştirmeleridir. Bunu, yalnızca Kürt ve Arap çevrelerde değil; Batı Trakya’da, Bulgaristan hatta Romanya’da da yapmışlardır.
Osmanlı Devleti, kuruluş ve genişleme dönemlerinde, feth ettiği yerlere yerleşmek, oraları Türkleştirmek için, uç bölgelere Alevi Türkmenleri bu nedenle göndermiştir.

Din Değil Kültür

Aleviliği, din inancıyla sınırlayıp açıklama yapmak gerçeği ortaya koyamaz. Din ve etnik yapı farklı kavramlardır. Birbirine karıştırılmamalıdır. Birçok ırktan insan Alevi yaşam biçimini benimseyip ona göre yaşayabilir ve bunların dinleri farklı da olabilir. Türkler, farklı dönemlerde farklı dinleri kabul etmişlerdir. Türk gibi yaşamışlar ama dinleri farklı olmuştur. Din inancının etnik yapıyla karıştırılması tarihi anlaşılmaz kılar ve güncele yönelik sağlıklı sonuç çıkarılmasını karmaşık hale getirir.
İran’da yaygın olan Şiiliktir. Acemler yani İran’ın çoğunluğunu oluşturan kesim, Anadolu Alevileri gibi Müslümanlık anlayışlarında Hz. Ali’yi öne çıkaran bir mezheptendir. Ancak, onların yaşam biçimi Alevilerden Yani Türklerden farklıdır. Emeviler, Acemlere ve Türklere vahşet uyguladığı için bunların Müslümanlılık anlayışı Arap Müslümanlığından farklı nitelik kazanmıştır.

DİPNOTLAR

1              “Oğuzlar” Prof. Faruk Sümer, sf. 16; ak. D.Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 5.Kitap 1996,  sf. 2041
2              “The Resources of Turkey” J. Lewis Farley,  sf. 2, 3; ak. Z.N. Zeine, “Türk Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu” Gelenek Yay., 2003,  sf. 19
3              “Kürtçe Konuşan Aleviler” Cem-Siyasi Haber Gaz.Antalya, Ocak 2003, Sayı 73,  sf.4
4              a.g.g. sf. 4
5              a.g.g.  sf. 4





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder