‘Alevi Kürt’ ya da ‘Alevi Arap’ tanımı, en az ‘Alevi
Fransız’ kadar bozuk ve yanlış bir tanımlamadır. Alevilik, Türklüğe
özgü olan ve onun yaşam biçimini oluşturan bir Orta Asya kavramıdır. Alevi
olmak için Türk olmak ya da Türkleşmiş olmak gerekir. ‘Türkleşmiş Kürt’ ya da ‘Türkleşmiş Arap’ olur ama ‘Kürt Alevisi’ ya da ‘Arap Alevisi’ olmaz. Alevilerin
önemli bir bölümü, bugün ne olduklarını, nereden geldiklerini bilmemektedir.
Yüzyıllarca baskı altında yaşamanın korkusuyla kimliklerini gizlemişlerdir.
Önemli bir bölümü, zulmünden kurtulmak için, Osmanlı’nın ayrıcalık verdiği
Kürtlüğe ya da Araplığa sığınmış, zamanla gerçek kimliğini unutmuştur. Dağlara çekilerek
ya da İran’a göçerek yabancı bir ortamda yaşamak zorunda kalan aleviler,
toplumsal geleneklerini kendi içlerinde yaşattılar.
Yaşadıkları baskının şiddetini hiçbir zaman unutmamışlar ve Türk kimliğini, bilinçli
bir unutkanlık içine soktular.
Kendilerini ne Türk, ne Kürt, ne Arap ve ne de bir başka etnik kümeden
saydılar. Yalnızca Alevi olduklarını bildiler.
Kürt Ayrıcalığı
Osmanlı
yönetimine giren Kürtler, Müslüman olduğu için haraç ve cizye
ödemiyor, tımar dışında bırakıldıkları için de aşar vermiyorlardı.
Çevreleri koruma altında olduğu için, hiçbir dış tehdit altında değildiler. Bu
koşullar, Kürtlerin tarihlerinin hiçbir döneminde ulaşamadıkları
ayrıcalıklardı.
Buna
karşın, Türkmenler sistemli bir baskı altına alınmıştı. Anadolu Türklüğü bu
uygulamadan büyük zarar görmüştür. Gördükleri baskı sürekli artarak toplu
öldürmelere varan Türkmenler ya İran’a göçüyor ya da Kürtlere tanınan
haklardan yararlanmak için gerçek kimliğini gizliyordu. Dağlara çekilip, Kürtçe
öğreniyor ve kendilerini Kürt olarak gösteriyorlardı.
Kürt aşiretleri,
özellikle dağlık bölgelerde olanlar özerk
yönetimleriyle, Türkmenler için kırımdan korunabilecekleri sığınak
yerleri olmuştu. Günümüzde Kürt
olarak bilinen, Kürtçe ile Türkçe’yi birlikte kullanan Türkmen
boyları, bu dönemin ürünleridir.1
Arap
Ayrıcalığı
Osmanlı İmparatorluğu’nda Araplar, Müslüman oldukları için vergi
ödemiyor, askere gitmiyor, angaryada çalıştırılmıyorlardı. Kavm-i necip (soyu temiz kavim) denilerek yüksek saygı görüyorlar, ‘korunmaya layık halkların’ en başında
yer alıyorlardı. Osmanlı koruması nedeniyle dünyanın hiçbir devleti tarafından
rahatsız edilemiyorlardı. ‘Kutsal
yerlerin bakımı için’ Mekke emirine düzenli ve yüksek para yardımı
yapılıyordu. O denli ayrıcalıklara sahiplerdi ki, ‘Arap vilayetlerinde Türkler ‘yabancı’ gibi kalıyorlardı’.2
İstanbul, bunlara her yıl önemli miktarda altın gönderirdi.
Bu altınlar, değerli padişah armağanlarıyla birlikte, en şerefli görev
sayılarak Surra Alayı tarafından gösterişli törenlerle gönderilirdi. Arap
ileri gelenlerinden kimi kişiler, İstanbul’da Ayan üyesi yapılır ancak Ayana uğramadan aylıklarını alırlardı.
Hepsinin Boğaziçi’nde muhteşem yalıları, köşkleri vardı.
Kürt ya da Arap ‘Alevisi’
Son
dönemde, kimi parti ve örgüt yayınlarında, televizyon söyleşilerinde, köşe
yazılarında; ‘Kürt Alevisi’, ‘Arap Alevisi’ gibi bilimsel dayanağı
olmayan tanımlar kullanılıyor. ‘Alevi Kürt’ ya da ‘Alevi Arap’ tanımı, en az ‘Alevi
Fransız’ kadar bozuk ve yanlış bir tanımlamadır. Alevilik, Türklüğe
özgü olan ve onun yaşam biçimini oluşturan bir Orta Asya kavramıdır. Alevi
olmak için Türk olmak ya da Türkleşmiş olmak gerekir. ‘Türkleşmiş Kürt’ ya da ‘Türkleşmiş Arap’ olur ama ‘Kürt Alevisi’ ya da ‘Arap Alevisi’ olmaz.
Alevilerin önemli bir bölümü, bugün ne olduklarını, nereden geldiklerini
bilmemektedir. Yüzyıllarca baskı altında yaşamanın korkusuyla kimliklerini
gizlemişlerdir. Önemli bir bölümü, zulümden kurtulmak için, Osmanlı’nın ayrıcalık
verdiği Kürtlüğe ya da Araplığa sığınmış, zamanla gerçek kimliğini unutmuştur.
Örneğin, Tunceli yöresinde Cem törenlerini Türkçe yapıp kendisine Kürt diyen
insanlar vardır.
Kendini Gizlemek
I. Selim (Yavuz) Safevi seferine
çıktığında, Sivas’a doğru gelirken, yolda 60 bin Türkmeni öldürdü. Bunu duyan yöredeki Aleviler Dersim (Tunceli) ve Malatya Akçadağ başta olmak üzere dağlara kaçtı ya da Tokat,
Aydın, Isparta yörelerine göçtü.
Dağlara çekilerek ya da İran’a göçerek yabancı
bir ortamda yaşamak zorunda kalan bu insanlar, toplumsal geleneklerini kendi
içlerinde yaşattılar ancak dilleri ve milli duyguları bu zorlama karşısında
büyük zarar gördü. İlişkiye geçtikleri Kormanço, Zaza gibi
aşiretlerin dillerini öğrendiler. Bu dilleri ana dilleri Türkçeyle karıştırarak
kullandılar.
Yaşadıkları baskının şiddetini hiçbir
zaman unutmadılar ve Türk kimliğini, bilinçli bir unutkanlık içine soktular. Kendilerini ne Türk,
ne Kürt, ne Arap ve ne de bir başka etnik kümeden saydılar. Yalnızca Alevi
olduklarını bildiler.3
Akçadağ, Maraş, Zara,
Gürün ve Dersim’e yerleşip Kırmançi ya da Zazacayı kullanmaya başlayan Türkmenler, bu dilleri Kürt
boylarının anlayamayacağı hale getirdiler. Bunların kullandığı Zazaca, bugün
yüzde yetmiş beşi Türkçe’den oluşan bir dil haline geldi.4
Zazaca ya da Kırmançiye çok sayıda Türkçe sözcük yerleşti
ama koşulların zorunlu kıldığı bu olay, dağlara çekilen ve Oğuz Türkçesi konuşan Türkmenlerin diline büyük zarar
verdi. Çocuklarına iki dil birden öğrettiler ve çok ilginç bir durum olarak bu
iki dili anadil konumunda yaşattılar.
Büyük çoğunluğu, etnik kökenini
gizleyip yalnızca ‘Ali’nin soyundan
geldiklerini’ söylediler.
Türk
Kimliği
Orta Asya’dan getirdikleri
tarihsel ve toplumsal geleneklerini sürdürdüler. Günlük yaşamda Zazaca
ya da Kırmançi karışımı dil kullanıyorlar ancak dinsel törenlerini
Türkçe yapıyorlardı. Örneğin, Bektaşilerin temel özelliği Gülbank
ve Gülbank törenleri, deyiş, nefes ve cem törenlerinde, edep-erkan
usulleri her zaman Türkçe olarak yapıldı.5
İçinde
bulundukları koşulların ağırlığına karşın, bir şeyden vazgeçmediler. Orta Asya’dan getirdikleri tarihsel
ve toplumsal geleneklerini sürdürdüler. Türk yaşam biçiminden ödün vermediler.
Türk geleneklerini yaşattılar.
İnsana ve doğaya bakış, toplum yaşamı, kadın erkek ilişkileri, dayanışma
duygusu, dürüstlük ve paylaşımcılık, konukluk, yurda ve töreye bağlılık, ahlak
anlayışı... Bunlar Orta Asya’dan Anadolu’ya getirilen yaşam biçiminin temel
özellikleriydi. Bu kavramlar, Türklerde bir bütün haline gelerek yaşam biçimine
dönüşmüştür ve binlerce yılda oluşan geleneklere dayanır. Bütün toplumlarda
bunlara benzer özellikler vardır ancak bu özellikler Türk yaşam biçiminde,
kendine özgüdür ve yüksek bir niteliğe dayanır.
Türkleşme
Aleviliğin ileri yapısı, yaşadıkları yörelerde
başka toplulukları etkilemiş ve onların bu yaşam biçimini benimsemesine neden
olmuştur. Bunun anlamı, yüksek kültürleri nedeniyle gönüllü kabule bağlı olarak
çevrelerini Türkleştirmeleridir. Bunu, yalnızca Kürt ve Arap çevrelerde değil;
Batı Trakya’da, Bulgaristan hatta Romanya’da da yapmışlardır.
Osmanlı Devleti, kuruluş ve genişleme dönemlerinde, feth ettiği yerlere
yerleşmek, oraları Türkleştirmek için, uç bölgelere Alevi Türkmenleri bu
nedenle göndermiştir.
Din Değil Kültür
Aleviliği, din inancıyla sınırlayıp açıklama yapmak
gerçeği ortaya koyamaz. Din ve etnik yapı farklı kavramlardır. Birbirine
karıştırılmamalıdır. Birçok ırktan insan Alevi yaşam biçimini benimseyip ona
göre yaşayabilir ve bunların dinleri farklı da olabilir. Türkler, farklı
dönemlerde farklı dinleri kabul etmişlerdir. Türk gibi yaşamışlar ama dinleri
farklı olmuştur. Din inancının etnik yapıyla karıştırılması tarihi anlaşılmaz
kılar ve güncele yönelik sağlıklı sonuç çıkarılmasını karmaşık hale getirir.
İran’da yaygın olan Şiiliktir.
Acemler yani İran’ın çoğunluğunu oluşturan kesim, Anadolu Alevileri gibi
Müslümanlık anlayışlarında Hz. Ali’yi öne çıkaran bir mezheptendir. Ancak,
onların yaşam biçimi Alevilerden Yani Türklerden farklıdır. Emeviler, Acemlere
ve Türklere vahşet uyguladığı için bunların Müslümanlılık anlayışı Arap
Müslümanlığından farklı nitelik kazanmıştır.
DİPNOTLAR
1
“Oğuzlar” Prof. Faruk Sümer, sf. 16; ak. D.Avcıoğlu,
“Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf. 2041
2
“The Resources of
Turkey” J. Lewis Farley, sf. 2, 3; ak. Z.N. Zeine, “Türk
Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu” Gelenek Yay., 2003, sf. 19
3
“Kürtçe Konuşan
Aleviler” Cem-Siyasi Haber
Gaz.Antalya, Ocak 2003, Sayı 73, sf.4
4
a.g.g. sf. 4
5
a.g.g. sf. 4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder