1923’te, ülkede yatırıma dönüşecek bir sermaye birikimi,
bağlı olarak sanayi yatırımı bulunmuyordu. Devletin birkaç silah atölyesi,
Hereke ve Feshane gibi dokuma fabrikası dışında üretim yapan bir yer yoktu.
Özel girişime ait büyük sanayi yatırımının kendisi değil, düşüncesi bile
gündemde değildi. Ülke, Avrupa mallarının serbestçe satıldığı açık pazar
durumundaydı. Cumhuriyet yönetimi, ulusal üretime dayalı ekonomik büyümeyi,
toplumsal gönenci sağlamanın tek yolu gören anlayışıyla, üretime, özel olarak
da sanayi üretimine önem verdi. Ülke gerçeklerine uygun, tutarlı bir sanayileşme
programı hazırladı. Bu program, dünyada sosyalist olmayan bir ülkenin, yaptığı ilk,
‘planlı kalkınma programı’ydı...
Planlı Kalkınma ve Sanayileşme
Toplumsal ilerleme ve kalkınmanın temel sorunu
sanayileşme; sermaye birikimi olmayan, teknoloji ve alt yapıdan yoksun, geri
kalmış bir ülkede ancak gerçekçi ve ulusçu politikalarla aşılabilir. Batı’nın
yüzlerce yılda ulaştığı sanayi düzeyi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda
toplumsal birikimin sonucuydu ve oluşmasının insan iradesinden bağımsız bir
yanı vardı. Nesnel bir olaydı.
Toprak sorununun
çözümünde olduğu gibi, sanayileşme konusunda da erekler, ne öznel zorlamalarla
abartılmalı, ne de nesnellik adına kendi başına bırakılmalıydı. Gerçekçi
belirlemeler ve bilimsel verilerle oluşturulan programlar, örgütlü bir
toplumsal disipline bağlı kalarak, yüksek tempolu ve sürekli bir çalışmayla
uygulanmalıydı. Sanayi atılımının temel dayanağı, ulusun kendi gücü olmalı ve
bu atılım, dışarıya karşı titizlikle korunmalıydı.
Gerçekçi Belirlemeler
Atatürk, planlı kalkınma ve sanayileşmeye
verdiği önemi gösteren pek çok açıklama yapmıştır. Bunlardan, 1 Kasım 1937’de Meclis’te yaptığı
konuşma, anlayışını en iyi özetleyen açıklamalardan biridir.
Şöyle diyordu: “Sanayileşme, en büyük ulusal
davalarımızdan biridir. Sanayi işlerinde unsurları ülke içinde olan, yani
hammaddesi, işçisi, mühendisi ve yöneticisi Türk olan fabrikalar kurulmalıdır.
Büyük ve küçük her türlü sanayi tesisine, ülkemizde ihtiyaç vardır. İleri ve
müreffeh Türkiye idealine erişmek için, sanayileşmek bir zorunluluktur. Bu
yolda devlet öncüdür”.1
1923-1938 arasındaki sanayileşme atılımı, bu
anlayışa uygun olarak gerçekleştirildi. Devlet öncü olacak, özel girişimcilik
desteklenip geliştirilecek ama her ikisi de kesinlikle ulusal nitelikte
olacaktı. Yabancı sermayeye yatırım izni verilecek, ancak yatırım koşulları
Türk Devleti tarafından belirlenecektir. Mali bağımlılığa yol açan dış borç ve
yardım kabul edilmeyecektir. Dış ticaret, bankacılık, madenler, demiryolları
millileştirilecektir.
Ulusal pazar, yüksek gümrük tarifeleriyle koruma altına
alınacaktır. Yerli üretim ve tüketime dayanılacaktır. Yeraltı zenginlikleri,
devlet ağırlıklı olmak üzere ulusal işletmeler tarafından işletilecektir. Borsalar millileştirilecek ve yeni menkul
değer borsaları faaliyete geçirilecektir. Tekelciliğe izin verilmeyecek, kömür
üretimi dış rekabetten korunacaktır. Teknik orman işletmeciliğine geçilecek,
ticaret ateşelikleri kurulacak, ekonomi öğrenimi yapan okullar açılacak ve
haberleşme hizmetleri modernleştirilerek yaygınlaştırılacaktır.
Yerli Üretim
Gereksinimlerin
ülke içinden karşılanması, genel ve yaygın bir toplumsal bilinç durumuna
getirilerek, yerli üretim ve tüketime önem verildi; halk bu yönde eğitildi.
Üretim tüketim
ilişkisinin, dengeli bir bütünlüğe kavuşturulması gerektiğini söylüyor, kendi
gücüne dayanmaya büyük önem veriyordu. “Devlet hayatında olduğu gibi, millet
hayatında da kendi kaynağına, yani üretimine dayanmak. İşte, asıl büyük önlem
budur. Millet, kendi üretiminden daha çok tüketmemek ve ihtiyacından fazlasını
istememek zorundadır. Bin belaya karşı koyup, bin musibetle meydana çıkan milli
varlık, yalnızca milli geçimini düzenleyememek yüzünden bir daha tehlikeye
düşürülmeyecektir. Aklı eren bütün yurttaşlarımın bilincini uyandırmak ve bu
uğurda devletin bütün gücünü harekete geçirmek kesin kararımızdır” diyordu.2
Gerçeğin Zavallılığı
1927 yılı sanayi sayımında, el sanayi işletmeleri, yani
tamirhaneler ve küçük esnaf dahil yalnızca 33 085 işyeri vardı. Bu
işyerlerinde, çıraklarla birlikte 76 216 işçi çalışıyor ve her işletmeye 2-3
işçi düşüyordu. İşçilerin 35 316’sı, sayıları 20 bini bulan, basit el
tezgahlarından oluşan halı ve diğer dokuma işyerlerinde çalışıyordu. 17 964
işçi de 5347 tabakhane ile birkaç deri atölyesinde çalışmaktaydı.3
Çimento, petrol,
demir, çelik, işlenmiş madenler, inşaat malzemeleri, motor, iş araçları başta
olmak üzere bütün sanayi ürünleri dışsatımlanıyordu (ithal ediliyordu). Ülkede
çoğu bankacılık, madencilik ve demiryollarına yatırım yapmış, 94 yabancı şirket
vardı.4 Ekonomik yaşam tümüyle bunların denetimi altındaydı.
Gerçekçi Atılım
28 Mart 1927’de, Sanayi Teşvik Kanunu, 8 Haziran 1929’da
da Milli Sanayi Teşvik Kanunu
çıkarıldı. Yerli uran ve tecimi (ticareti) koruyan yeni gümrük tarifeleri, 1
Ekim 1929’da uygulamaya sokuldu. Dışalım vergisi yüzde 26’ya çıkarıldı, bu
oran, 1937’de yüzde 59’a yükseltildi.5
Tüketim mallarının, dışalım içindeki payı düşürülürken, sanayi
ve tarım makinelerinin oranı arttırıldı. 1927-1929 arasında, 23 bin tonu bulan
tekstil dışalımı 12 bin tona düşerken, makine dışalımı 9 bin tondan 21 bin tona
çıkarıldı.6
Tekstildeki dışalım
azalmasını yerli ürünlerle karşılamak için, ulusal üretimi destekleyen kararlar
alındı. 1925 yılında çıkarılan 688 sayılı yasayla, kamu kaynaklarıyla işçi ve
memurlara ücretsiz dağıtılan ayakkabı, kumaş, giysi ve donanım malzemelerinin yerli
ürünlerle karşılanması zorunluluğu getirildi.7
“Sanayileşme
Seferberliği”
Korumacı önlemlerin olumlu etkisi, sonuç vermekte
gecikmedi. Ulusal sermayeye dayanan yeni işyerleri, fabrikalar açıldı; işçi,
usta ve mühendis sayısı arttı. 1923’le 1933 arasındaki 10 yılda, 1087 fabrika
açıldı.8 1921’de 76 216 olan işçi sayısı, 1927 yılında yüzde 337
artışla 256 855 oldu.9 1927 sanayi sayımına göre, Türkiye’de “motorlu ya da motorsuz” büyük ya da
küçük “sanayi işletmesi” sayısı, 65 245’e ulaşmıştı.10
3 Haziran 1933’de, Sanayi ve Maadin Bankası ile Devlet
Sanayi Ofisi’nin yerine Sümerbank kuruldu. 1925 yılında kurulmuş olan Sanayi ve
Maadin Bankası 7 yıl içinde Hereke, Feshane, Bakırköy Mensucat, Beykoz Deri ve
Kundura, Uşak Şeker ve Tosya Çeltik fabrikalarını kurmuş veya kontrolü altına
almıştı. Ayrıca, Bünyan ve Isparta İplik, Maraş Çeltik, Malatya ve Aksaray
Elektrik, Kütahya Çini fabrikalarına ortak olmuştu.
Bu fabrikalar, 1933
yılında Sümerbank’a devredildi. Sümerbank, 1939’a dek 17 yeni fabrika kurdu,
birçok bankaya ortak oldu, bazı şirketlere sermaye yatırdı. 1935 yılında
kurulan Etibank, madencilik alanına yatırımlar yaptı, modern maden işletmeleri
kurdu. Emlak ve Etyam Bankası, 1926’da açıldı ve ciddi düzeyde konut kredisi
dağıttı, konut yatırımlarına destek verdi.11
Üretim Artışı
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’ndan en az zararla
kurtulunması için sanayide devletçilik politikası yoğunlaştırıldı. Birinci beş
yıllık planda madencilik, elektrik santralleri, ev yakıtları sanayii, toprak
sanayii, gıda maddeleri sanayii, kimya sanayii, makina sanayii ve madencilik
kollarında yatırımlar planlandı ve plan büyük oranda gerçekleştirildi.
1923 yılında, 3700 ton olan pamuklu dokuma 1932 yılında
9055 tona, 597 bin ton olan maden kömürü ise 1,593 milyon tona çıkarıldı.
1923’de hiç üretilemeyen şeker, 1927 yılında 5184 ton, 1932 yılında da 27 549
ton üretildi.12 1923’te 24 bin ton üretilen çimento, 1938’de 329 bin
ton, hiç üretilmeyen kağıt 9 bin ton, hiç üretilmeyen cam 5 bin ton üretildi.
Çimento, 24 bin tondan 129 bin tona, kösele 1974 tondan 4105 tona, yünlü
mensucat 400 tondan 1 695 tona, ipekli dokuma 2 tondan 92 tona çıkarıldı.13
Sanayi ve ticaretteki canlanma, firma sayısını arttırdı.
1929 yılında Sanayi Teşvik Kanunu’ndan yararlanan firma sayısı 490 iken, bu
sayı 1933 yılında 2 317’ye çıktı. Elde edilen yerli üretimle, 1923’de ithal
edilen kösele ve un 1932’de tümüyle içerde üretildi. Şeker dışalımı (ithalatı)
yüzde 37, deri dışalımı yüzde 90, çimento dışalımı yüzde 96.5, sabun dışalımı
yüzde 96.5, kereste dışalımı yüzde 83.5 oranında azaldı.14
1923 yılında, 145
milyon liralık dışalıma karşılık 85 milyonluk dışsatım (ihracat) yapılıyor,
dışalımın ancak yüzde 70’i dışsatımla karşılanıyordu. 1926’da, 235 milyon
liralık dışalıma karşılık, 186 milyon liralık dışsatım yapılarak, dışsatımın
dışalımı karşılama oranı yüzde 74’e yükseltildi. 1931 yılına gelindiğinde,
dışalımın tümü, yani yüzde 100’ü dışsatımla karşılanıyordu. 1931’den 1938’e
dek, 7 yıl dışsatım fazlası elde edildi. Bu fazla, 1936’da 25 milyon lira oldu.15
Türkiye, son 200 yıllık tarihi içinde ilk kez, dış ticaret fazlası veriyordu.
Sağlanan Gelişme
Ekonomide,
başlangıç koşulları gözönüne alındığında büyük boyutlu bir gelişme sağlanmış, herşey yoktan
varedilmişti. 1938’de, Türkiye henüz bir sanayi ülkesi değildi ama bu hedef
için tutarlı ve geçerliliği olan bir kalkınma stratejisi oluşturulmuş, bu
stratejiye uygun temel yatırımlar yapılarak hızlı bir gelişme sağlanmıştı.
Gelişmedeki gerçek başarı; sayısal artışların ötesinde;
ülke gerçeklerine uygun, bilimsel ve ulusal niteliğiyle, uzun erimli bir
uranlaşma izlencesinin ortaya çıkarılmış olmasıydı.
Türkiye Yatırım Haritası
Türkiye yatırım
haritası, büyük bir ileri görüşlülükle hazırlanmış ve bugün, Türkiye’nin en
önemli sorunlarından olan, ‘iç göç’ önlenmeye çalışılmıştı. Bu anlayışla ve dengeli bir dağılımla;
Iğdır, Nazilli, Malatya, Edirne, Isparta, Konya Ereğlisi, Bursa, İzmit,
Kayseri, Kastamonu, Keçiborlu, Kırıkkale, Uşak, Tosya, Maraş, Gemlik, Karabük,
Aksaray, Susurluk, Bünyan ve Kütahya gibi ülkenin değişik yörelerine fabrikalar
kuruldu.16
Sanayi
yatırımları, fabrika açmanın ötesinde bir amaç ve
anlayışa sahipti. Demiryoluna kavuşan kent ve kasabalar, işleyen madenler,
orman işletmeleri ve fabrikalar, yüzyılların yoksulluğunu taşıyan Anadolu
bozkırında açılan uygarlık vahaları gibiydi. Her fabrika, gerçekleştirdiği
üretim yanında; bakımlı bahçeleri, sağlıklı konutları, sosyal tesisleri ve
kültürel etkinlikleriyle çevresine aydınlık götüren okullar gibiydi.
Mustafa Kemal Atatürk,
ölümünden bir yıl önce,1 Kasım 1937’de, Meclis’te yaptığı
son konuşmasında uygulanan sanayileşme programı ve sonuçları konusunda şunları
söyleyecektir: “sanayi programımız olağan gidişini sürdürüyor. Bu gidişi
daha da hızlandırmalıyız. Sanayi kuruluşlarımız, teknik temeller üzerine
yerleşip yükseldikçe, yurdumuzun üretimi, çok daha fazla artacaktır...
Yaptığımız her yeni sanayi eseri, bulunduğu çevreye refah ve medeniyet, ülkenin
tümüne ise haz ve kuvvet vermektedir”.17
DİPNOTLAR
1 “Atatürk’ün 1.Kasım.1937
Meclisi Açış Konuşması”; ak. Prof.Dr.
F.Ergin “Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Yaşar Eği.Kül.-Vak.Yay., No:1,
1977, sf.17-18
2 “Atatürk’ün
Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa
Aysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.71-72
3 “Tek Adam”
Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit.,
8.Baskı, İst.-1981, sf.351
4 a.g.e. 3.Cilt,
sf.343
5 “Turkish Economic Development 1923-1950:
Policy and Achievements” Yahya S.Tezel, Cambridge Üniversitesi Ekonomi ve Siyaset Fakültesi’ne sunulan doktora
tezi; ak. Yahya S.Tezel, “Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi”
Tar.Vak.Yurt Yay., 3.Baskı, İst.-1994, sf.164
6 DIE Dış Ticaret
İst.; ak. a.g.e. sf.176
7 a.g.e. sf.388
8 “Tarih-IV-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay.,
3.Bas., sf.297
9 a.g.e. sf.297
10 a.g.e. sf.297
11 “Atatürk
Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.50-51
12 a.g.e. sf.34-38
13 a.g.e.
sf.34-38-62 ve “Cumhuriyet Döneminin İktisat Tarihi” Yahya S.Tezel,
Tar.Vak.Yurt Yay., 3.Baskı, İst.-1994, sf.286
14 a.g.e. sf.34
15 “Atatürk’ün
Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa
Aysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.176
16 “Atatürk’ün
1.3.1922 Tarihli Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.Cilt, sf.216-217, Seyfettin Turan “Atatürk’te
Konular Ansiklopedisi” Yapı Kredi Yay., 1995, sf.446
17 “1 Kasım 1937
Meclis Konuşması”; ak. Mustafa
A.Aysan, “Atatürk’ün Ekonomi Politikası”, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000,
sf.141
Çok güzel bir yazı.
YanıtlaSilİnanın halkımız Atatürk'ü bilmiyor, ayrıca bazı namusumuz yazarlar, yazarlar, çizerler, öğretmenler, yöneticiler, yerli taşeron işbirlikleri, ciğeri dışarıda olan kültür mühendisleri vs halkımızın öğrenmesini istemiyorlar. Ancak dışarıya göre ayarlanan Milli eğitimin çizdiği yoldan gitmeyen ,kendince okuyan, araştıran bir kısım Türk gençliği Atatürk'ün yolunda, onun çizdiği yolda ilerliyor ; ama bu da çok önemli. Çünkü donanımlı bir Türk kaç milyon cahile baş olmuş, nice başarılar elde etmiştir . Donanımlı ,tarihini ve Türk kültürü ile dilini bilen bir Türk Bunun Türk tarihinde, dünya tarihinde çok örneğini gördük ve göreceğiz de; bir Türk dünyaya yeğdir . Bu bilgiler sayesinde bu sayı artıyor ve artacaktır. Bundan kuşkunuz olmasın. Türk tarihini bilenler bilir, en umutsuz anna bile bir Türk çıkar hesabı toptan halleder. Bu genlerimizde vardır. Yabancıların ve yerli işbirlikçilerinin anlayamadıkları budur. Bir kurt çıkar ulur ve tüm itleri yok eder . Atatürk büyük insandır. Yaptıkları şey çok büyük şeyler. Ama bu değildir ki başkası çıkmaz diye, Allah Türkü dünyada adaleti tesis etmek, dünyadaki yanlışları düzeltmek, kendi coğrafyasındaki sorunları çözmek, dünyadaki insanlık düşmanlarından cihanı korumak için görevlendirmiştir. Bu genlerimizde vardır. Yüzyıllar geçse de değişmez. Tarihini ve kültürünü bilen bir Türk her şeydir. Bir Atatürk bir 100 yılda gelir ama asla bitmez. Üstüne koyarak eklenerek devam eder.
Teşekkürler Sevgili Dondu.
YanıtlaSilMuhteşem zamanlarmış...Elinize, kaleminize ve emeğinize sağlık.
YanıtlaSil