Merkez Bankası verileri; Haziran başında piyasalardaki
para miktarının 137 milyar liradan, Haziran ayı ortasında 160 milyar liraya
yükseldiğini gösteriyor. Tedavüle giren ilave banknot ve madeni para toplamı
son 1 yılda 32 milyar lira artmış. Görünen o
ki, seçim dönemlerinde artan para basımı, bu kez 3 olumsuz
olguyla birleşmiş. ABD’dedeki faiz artışı nedeniyle Türkiye’den başlayan
yabancı sermaye çıkışı, uzun süredir sancısı çekilen üretimsizlik ve borçlanma
ile çakıştı. Buna, Washington’un yapay taktik saldırısı da eklenince, üretmeyen,
tüketime ve borçlanmaya dayalı ekonomik yapı, üzerindeki dörtlü baskıya daha
fazla dayanamazdı. Dayanamadı ve dolar zincirlerinden boşandı.
Dolaşımdaki Para
2009
yılında dolaşımda 38,3 milyar lira bulunuyordu. 2018’de para miktarı 138,8 milyar
liraya çıktı. Dokuz yılda 100,3 milyar lira artış oldu.1
Ekonomi
bilimi, para bolluğunu gönencin artması olarak tanımlıyor. Ancak, bir koşul
koyuyor; para artışının ulusal gelir artışına yani üretime dayanması. Para
artışı, gayri safi milli hasıla (ülke sınırları içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin
para birimi cinsinden değeri) artışıyla uyumlu olmazsa,
ekonomiye olumsuz etki yapıyor ve risk oluşturuyor.
Türkiye’de bu oldu/oluyor.
Paranın fiziki artışı, ulusal üretim artışıyla uyumlu olmuyor ve yüksek oranda
artıyor. Buna, karşılıksız para basmak diyor ve ‘ekonomiye yıkıcı müdahale’ olarak tanımlanıyor.
Karşılıksız Para Basmak
Karşılıksız para basmanın doğal
sonucu, paranın değerini yitirmesi yani enflasyon oluyor. Enflasyon ise, ülkeyi
ekonomik bozulmaya ve mali yetmezliğe götürüyor. Bunalımlar sıraya giriyor.
Sıradan insanların bildiği bu gerçeği, kuşkusuz ülkeyi
yönetenler de biliyor. Bilindiğine göre, neden karşılıksız para basılıyor? Bu
davranış enflasyonu bilerek kabul etmek olmuyor mu?
Merkez Bankası
Kübra
Baltacı’nın haberine göre; Merkez Bankası, Haziran başından
seçimin yapıldığı 24 Haziran’a kadarki 15 günde 23 milyar TL para basmış. Baltacı, ‘Banka hükümetin seçimden önce verdiği sözler nedeniyle ihtiyaç duyulan
parayı karşılıksız basarak karşıladı’ diyor.2
Merkez Bankası
verileri, Haziran başında piyasalardaki para miktarının 137 milyar liradan, Haziran
ayı ortasında 160 milyar liraya yükseldiğini gösteriyor. Merkez Bankası ile
madeni paraların basılmasından sorumlu Darphane Genel Müdürlüğü verilerine göre,
tedavüle giren ilave banknot ve madeni para toplamı son 1 yılda 32 milyar lira
artmış olmuş.3
İpa adlı haber
bloğu, yayınladığı haber yorumda; seçimden hemen önce bu kadar yüksek tutarlı
para basma faaliyeti için; ‘hükümetin
seçim öncesi vaat ettiği emekliye bayram ikramiyesi bu şekilde mi ödendi?’
sorusunu soruyor. Ardından, Maliye Bakanı Naci
Ağbal’ın emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramlarında verilecek 1.000’er TL
ikramiyenin bütçeye maliyetinin 24 milyar 600 milyon TL olacağını söylediğini
aktarıyor.4
Görünen o ki, seçim
dönemlerinde artan para basımı, bu kez 3 olumsuz olguyla
birleşmiş. ABD’dedeki faiz artışı nedeniyle Türkiye’den ayrılmaya başlayan yabancı
sermaye çıkışı, uzun süredir sancısı çekilen üretimsizlik ve borçlanma ile çakıştı.
Buna, Washington’un yapay taktik saldırısı da eklenince; üretmeyen tüketime ve
borçlanmaya dayalı ekonomik yapı, üzerindeki baskıya, daha fazla dayanamazdı. Dayanamadı
ve dolar zincirlerinden boşandı.
Para Nasıl Basılır
Para basmak için her şeyden önce üretim
yapmak gerekiyor. Üretim yapılacak, üretilen mal dışarıya satılacak ve döviz
elde edilecek. Kazanılan döviz ne denli çoksa, para o denli değerlenecek
demektir. Para değerlendikçe dışalım ürünleri ucuzlayacak, toplumsal gönenç
yükselecektir. Olağan işleyiş budur.
Para basmanın, dünyanın her
yerinde kabul edilmiş evrensel kuralları var. Parayı devlet basar ama bunu keyfine
göre yapamaz. Para basmak için bir karşılık göstermek durumundadır. Yani para
basabilmek için, elinde (hazinede) altın rezervi olması gerekir. Mal ve
hizmetlerin değişim aracı olan paraya değerini veren şey, karşılığı olan
altındır.
Altın karşılığı olmayan paranın değeri olmaz. Dilediğiniz
kadar para basabilirsiniz ama bunu yaparsanız para pul olur. Almanya’nın Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonraki durumuna düşersiniz. Savaş tazminatlarını karşılamak
için sürekli para basan Almanya, mali dengesini tümüyle yitirmiş, Alman markı
kağıttan farksız hale gelmişti. Almanlar, pazara giderken alış veriş
yapacakları parayı bavulla götürüyordu; ‘ısınmak
için para yakıyordu’.
Türkiye’nin
Altınları Nerede
Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı iken yaptığı açıklamada,
Türkiye’nin 490 ton olan altın rezervinin 450 tonunun, İngiltere Merkez Bankası
Bank Of England’da emanette olduğunu söylemişti.5 Bu
açıklama, o dönemde yeterince ele alınmamıştı. Ne muhalefet partileri ne de
basın konuya yeterince eğilmişti.
Yeterli altını
olmadan para basmaya ‘bütçe avansı’ da
deniyor. Bunun anlamı, Hazinenin bütçeden basılan para kadar ‘avans’ alması yani ‘borçlanması’ oluyor. Basılan paranın,
ileride vergi toplayarak Hazineye ödenmesi gerekiyor.
Son dönemde, ‘Merkez
Bankası’ndan avans çekmek için’ yeni bir yasa çıkarıldı ve ‘avans’ için bir tavan kondu. Yasaya
göre ‘çekilen avansın bütçenin yüzde 15’ini
geçmemesi gerekiyor’.6
Karşılıksız
Para Neden Basılıyor
Ekonomist Ege Cansın, bu konuda şunları söylüyor. “24 Haziran ve emeklilere verilecek olan bayram ikramiyesi gibi seçim
ekonomisi paketleri var. Hükümetlerin seçim havasına girdiklerinde açıklanan
paketler bunu gösteriyor. Bu tür ortamlarda maliye bütçe açığı verir... Para
üretimi için Merkez Bankası’na para bastırmak bir yöntemdir. Ama bu adım
enflasyon yaratır. Enflasyonun kelime anlamı ‘şişme’dir. Burada şişen, para
miktarıdır. Açıklanan enflasyon rakamları da işte bu para şişmesidir”.7
İnternationel Press Agency, uzmanların bu durum için yaptığı
yorumu 2 ay önce şöyle aktarmıştı; “Merkez
Bankası ile Darphanenin, ilave para basarak iktisat teorisinin tam aksine
hareket ettiği görülüyor. Enflasyon yükselirken tedavüldeki para miktarının
artırılması ateşle oynamaktan farksız”.8
Yapılması Gereken
Türkiye’nin, ekonomik
saldırıyla karşı karşıya olduğu açık. Her ekonomik saldırının bir siyasi sonucu
olacağı da açık. Yeni bir Kemal Derviş dönemi
gelecekmiş gibi görülüyor. ’Sorun yaratıp çözüm önermek, ardından ödün koparmak’,
Türkiye’nin bilmediği bir şey değil. Bugün önemli olan, ulusal birliği sağlayıp
saldırılara karşı direnmektir...
Çok yazdım, çok söyledim. Yapılması gereken, uzun soluklu
bir mücadeleyi göze alarak, Türkiye’nin denenmiş ve başarıları kanıtlanmış Atatürkçü
politikaya dönmesidir. Ulusal egemenliğe ve bağımsızlığa dayanan bu politika, günün
koşulları gözetilerek uygulanabilir programlara dönüştürmelidir. Bu dönüşün
ayrıntıları kitaplarımda kayıtlıdır…
DİPNOTLAR
Bunları anlayacak beyinler şimdi tr de firarda aydoğan bey,
YanıtlaSilşu anki yönetim şekli hiç bir zaman Atatürkü baz almaz, zaten Atatürk'ün düşmanı hepsi...
Abd ve AB basıyor karşılıksız, ama içeride tutmuyor.
YanıtlaSilİktidar sahipleri neye dayanarak böyle hamleler yapıyorlar? Herkesin belini bükecek anlaşmalara imza atıyorlar? Daha önceden uygulanmış başarı kazanılmış eğitim sistemi ekonomi modeli varken sürekli bunlarla uğraşıp değiştirip oynayıp duruyorlar?
YanıtlaSil40 ton altında isviçre bankalarında diye bir takım yazılar paylaşılıyor hocam. Hazine tamtakır. damat enkaz devraldık diyor. 17 yıldır biz yönettik sanki ekonomiyi.
YanıtlaSilSayın Aydoğan üretimsizlik halindeki dışa bağımlı yönetim şeklinin kurtarıcılarına inanmamak olduğunu çözümün ise Atatürkçülük proğramı ve ılusal duruşla olacağını belirtirken konuyu net ve herkesin anlayabileceği şekilde açıklamıştır. Kendisini kutlarız. Yazıları ve yorumları bizler için ışık yol gösteci olmaktadır.
YanıtlaSil