1923
yılında Türkiye’de; Cumhuriyetin tarihsel evrimini, evrensel boyutunu ve gerçek
niteliğini kavramış, aydın kesim yok gibiydi. O güne dek, Türkiye’de, cumhuriyetçilik
adına, bir düşünce akımı gelişmemiş, herhangi bir örgütlü eylem gerçekleştirilmemişti...
Mustafa Kemal, zaferden sonraki bir yıllık yoğun çalışmasıyla,
Türkiye’yi, düşündüğü yenileşme yoluna sokmuştu. 11 ay içinde; saltanat
kaldırılmış, hilafet varlığına izin verilen edilgen bir duruma
getirilmiş, Lozan imzalanmıştı. Artık elinde, Müdafaa-i Hukuk örgütlerine
dayanan Halk Fırkası, yenilenmiş bir Meclis, önerilerini yapmaya hazır bir
halk, güvenilir bir ordu ve dar ancak inanmış bir kadro vardı. Çok önceden
karar verdiği ve ‘vicdanında ulusal bir sır gibi’ sakladığı düşüncesini
uygulayacak, Devlet’in yönetim biçimini belirleyecekti; Cumhuriyet’i ilan
etmenin zamanı gelmişti.
Batıda cumhuriyet, Avrupa
aydınlanmasıyla bütünleşen uzun ve güçlüklerle dolu bir savaşımın birikimi
üzerinde gelişmişti. Fransız Devrimi’ne temel oluşturan bu birikim, cezaevleri
ve giyotinlerden geçerek toplum yaşamına girmişti.
Avrupa’da, J.J.Rousseau’yla başlayan Devrim’le
somutlaşan cumhuriyetçilik düşüncesi, 250 yıllık bir evrimden geçerek bugüne
gelmişti.
Kararlılık ve İstenç
Batı’da yoğun savaşımlarla birkaç
yüzyılda getirilebilen yönetim biçimi, Türkiye’de birkaç hafta içinde
gerçekleştirildi. Bu güç işi başarmak için eskiden gelen bir savaşım birikimi
yoktu, ancak toplumsal dayanağı kuşkusuz vardı.
Yaşam süresini dolduran kişi egemenliği,
çürümüşlüğüyle yönetim işleyişini bozmuş, Türk halkına büyük zarar vermişti.
Halk; eskiden kurtulmak, gelişip gönencini arttırmak istiyordu. Durumunun
düzelmesi için bir şeyler yapılması gerektiğini anlıyor, ancak bu eğilime bir
ad koyamıyordu.
Cumhuriyet ve İslamiyet
1923 başlarında çıktığı yurt
gezilerinde, yönetim biçimi sorununu, cumhuriyet sözcüğünü kullanmadan ancak
onu anlatarak dile getirdi. Herkesin anlayacağı dilden konuşuyor, halk
egemenliğine dayanan yönetim biçimi konusunda; tarihsel, toplumsal ve dinsel
açıklamalarla halkı aydınlatıyordu.
Konuşmalarında,
yönetim sorununu irdelemeyi, İslam
hukukuna dek genişletti. Hz. Muhammet’in
sözlerinden aktarmalar yaparak İslamiyet’in konuyu nasıl ele aldığını anlattı. “Yüce
Peygamber devletlere gönderdiği peygamber bildirimlerinde, ‘Allah birdir, hak
din, İslam dinidir, onu kabul ediniz’ buyurmuşlar ve fakat hemen eklemişlerdir;
‘ben size hak dinini kabul ettirmekle sanmayınız ki, sizin milletinize, sizin
yönetiminize el koyacağım. Siz hangi yönetim biçimini koyuyorsanız, o hakkınız
saklıdır.’... Şimdi şunu açıklamalıyım ki, din esasında yönetimin şu ya da bu
biçimde olacağına dair, hiçbir ifade kesin olarak yoktur. Yalnız hükümetin
hangi esaslara dayanması gerektiği bellidir, bu açık ve kesindir. Bu esaslardan
biri şûrâdır (danışma organı). Danışma en kuvvetli esastır. Bu esas, Yaradan
tarafından doğrudan doğruya Muhammet Mustafa’ya da emrolunmuştur. Peygamber
olan yüce kişi bile, kendiliğinden iş yapamayacaktır. Danışarak (müşavere)
yapacaktır... Diğer bir esas adalet esasıdır. Şûrâ, insanlara ait işleri yerine
getirirken adil davranacaktır. Çünkü adaletsiz şûrâ, Allahın emrettiği şûrâ olamaz;
adalet dağıtmaya yetkili olabilmesi için de uzman olması, bilgili (vâkıf)
olması gerekir. Bilgili olan, uzman kişilerden oluşan bir yönetim, ancak
değerli ve saygın olur. Adalet dağıtımında, ancak böyle bir şûrâya inanılır ve
güvenilir”.1
İnceleme, Araştırma
Yurt gezilerinden her dönüşünde,
çalışma odasına çekilip araştırmalarını sürdürüyor, Türkiye’ye uygulanacak
cumhuriyet düşüncesini, kuramsal ve eylemsel boyutuyla olgunlaştırıyor,
uygulama hazırlıkları yapıyordu. Önce, kimseye açılmamıştı. Tasarımını bitirip,
davranış biçimini belirlediğinde, güvendiği kişilere açılmaya, görüşüp konuyu
birlikte irdelemeye başladı.
Oluşumu ve doğurduğu sonuçlarıyla
birlikte Fransız Devrimi’ni (bir
kez daha) inceledi. J.J.Rousseau’yu okudu. Çankaya’da akşam yemeklerinde, ‘seçilmiş’ konuklarıyla
tartıştı, katılımcı yönetim biçiminin adının Türkiye ve Türkçe’deki
karşılığının ne olabileceğini araştırdı. Fransızca’da kamusal varlık, toplum (la chosepublique) anlamına gelen republique
sözcüğünün, Türkçedeki karşılığının cumhuriyet olabileceğini
düşünüyordu.2
Eyleme geçeceği günlerin yakın olduğunu
çevresindekiler anlamıştı. Uygun zaman ve girişim gücünü arttıracak somut bir
olay, bir gerekçe bekliyordu. Neve Freie Presse yaptığı açıklamadan
yaklaşık bir ay sonra böyle bir olay ortaya çıktı. Meclis İkinci Başkanlığı ve
Dahiliye vekilliği seçimiyle başlayıp, hükümet bunalımına dönüşen siyasi
gelişmeler, ona bu fırsatı verdi. Nutuk’ta, “uygulamaya geçmek için
uygun zamanın geldiğine karar verdim”3 dediği bu gelişmelere
dayanarak harekete geçti.
Bunalımdan Yengi Çıkarmak
Meclis
İkinci Başkanı ve Dahiliye Vekili seçimin sonuçlanmaması nedeniye oluşan siyasi tıkanma, harekete geçmesi için ona bir
fırsat yakalattı. Tıkanma, 28 Ekim’e dek
aşılamadı. ‘Kargaşa yayılarak sürüyor, içinden çıkılmaz tartışmalarla’4
hükümet kurma çalışmaları, sonuçsuz kalarak tümüyle tıkanıyordu.
Halk Fırkası Meclis Kümesi
(Gurubu), 29 Ekim sabah 10’da toplandı. Uzun tartışmalardan sonra, durumun çıkmaza girdiğini ve hükümet işlerinin yüzüstü
kaldığını gören birçok milletvekili, Genel Başkan olarak
onun,“soruna çözüm bulmak için” çağrılmasına karar verdi.5
Toplantıya geldi ve çözüm
önerisini sunması için bir saat izin istedi. Uygun gördüğü ve kendi deyimiyle,‘gereken
kişileri’6, Meclis’teki odasına çağırdı. Onlara, önceki gece İsmet
Paşa’yla birlikte yaptığı Anayasa değişiklik önerisini göstererek, biraz
sonra Genel Kurul’da yapacağı konuşma konusunda bilgilendirdi.
Bir saat sonra kürsüye çıktı ve önerisini; “çözülmesinde
güçlüğe uğradığımız sorun, uygulamakta olduğumuz yöntem eksikliğindendir.
Yürürlükteki Anayasamız gereğince, bakanları ayrı ayrı seçmek zorunda
kalıyoruz. Bu güçlüğün giderilmesinin zamanı artık gelmiştir. Yüce kurulunuz bu
sorunun çözülmesi için beni görevlendirdi. Bilginize sunduğum görüşlerden
esinlenerek, çözüm olacağını düşündüğüm bir biçim saptadım. Onu önereceğim.
Önerim kabul edilirse, güçlü ve dayanışma içinde olan bir hükümet kurabiliriz” sözleriyle
dile getirdi. Hemen ardından hazırladığı dört maddelik Anayasa değişikliğini okudu.7
Çözüm
Meclis Anayasa Komisyonu tasarıyı
ivedi olarak ele aldı. Komisyonda, konunun Meclis’te hemen
görüşülmesini önerdi. Görüşmeler, saat 20.30’da, ‘yaşasın cumhuriyet’ alkışlarıyla
kabul edildi. On beş dakika sonra, 20.45’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve
milletin ruhunda ‘zaten çoktan seçilmiş’8 olan Mustafa
Kemal, oturuma katılan 158 milletvekilinin oybirliğiyle, Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı oldu. 100 milletvekili oylamaya katılmadı.9
Seçim üzerine, teşekkür konuşması yapmak için kürsüye
çıktı ve şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti dünyadaki yerine yaraşır
olduğunu, başaracağı işlerle kanıtlayacaktır. Her zaman milletin güvenine
dayanarak, hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, muvaffak
ve muzaffer olacaktır”.10
Halkın Coşkusu
Türk halkı, Cumhuriyet’i ve ilk Cumhurbaşkanını
coşkuyla karşıladı. “Duyulan sevinç her yerde, parlak gösterilerle açığa
vuruldu”11 ve Cumhuriyet’in kabul edilmesi, 29 Ekim gecesi
ülkenin her yerinde, yüzbir top atışıyla kutlandı. Halk sokaklara dökülmüş
sevinç gösterileri yapıyor, Meclis’e ve Cumhurbaşkanı’na telgraflar çekiyordu.
29 Ekim, daha o gece halk tarafından “milli bayram durumuna getirilmişti”.12
İstanbul Basını
İstanbul basını, halkın sevincine
katılmadı ve gizlemeye gerek görmediği sert bir karşıtlıkla saldırıya geçti. Cumhuriyet’in
ilanına öncülük edenleri, doğal olarak en başta onu, isim vermeden hedef
almışlardı. ‘Sıkboğaza getirilmiş bir durum’, ‘birkaç saatlik Anayasa
değişikliği’, ‘Meclis’te bir büyü yapıldı ancak Cumhuriyet bir tılsım
değildir’13 gibi değerlendirmeler yapılıyordu.
Gazetelerde, Ankara’da yapılan iş,“uygarlık
dünyasını anlamış, okumuş, incelemiş, devlet yönetiminde yeterlilik kazanmış
kafaların”14 yapacağı bir iş değildir; “dün ilan edilen
cumhuriyetin ileri gelenleri ve ona bağlı olanlar, bunu yürütebileceklerine
güveniyorlarsa, biz de onlara ‘öyleyse cumhuriyetiniz mübarek olsun baylar!’
deriz” diyerek alaycı yazılar yazılıyordu.15
Doğru Bildiği Yolda Yürümek
Suçlama içeren sözlere, düzeysiz
karamalara aldırmadı ve doğru bildiği yolda yürüdü. Giriştiği işi, gelecek
tepkileri ve alınacak önlemleri önceden düşünmüş, hazırlığını yapmıştı. Gerek
saldıranlar gerekse kendisi, gelecek adımın Hilafetin kaldırılması olduğunu
biliyordu. Cumhuriyet üzerinden yapılan tartışmanın merkezinde yer alan bu
olası girişim, tutucularla devrimcileri ister istemez karşı karşıya
getirecekti.
Tutucular neyi savunduklarının, o neyi kaldıracağının
bilincindeydi. O günkü ortamı Nutuk’ta şöyle anlatacaktır: “Bir
ülkede, bir toplumda devrim yapıldığında, devrimin gerekçesi elbette vardır.
Ancak devrimi yapanlar, inanmak istemeyen inatçı (anut) düşmanlarını ikna etmek
zorunda mıdır? Cumhuriyet’in de taraftarı ve karşıtları elbette vardır.
Taraftarlar, Cumhuriyet’i hangi inanç ve düşüncelerle neden kurduklarını,
karşıtlarına anlatarak onlara yaptıkları işin doğruluğunu anlatmak isteseler
de, onları bağnaz inatçılıklarından vazgeçirmeleri mümkün müdür?
Cumhuriyetçiler elbette, güçleri yeterliyse inançlarını herhangi bir yolla;
ayaklanmayla, devrimle ya da toplumun onaylayacağı başka yollarla
gerçekleştirirler. Bu ülkü, devrimcilerin görevidir. Buna karşı direnmeler,
yaygaralar ve geriletici girişimler, karşıtların yapmaktan geri durmayacakları
hareketlerdir”.16
DİPNOTLAR
1 “Mustafa
Kemal Eskişehir İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., sf. 201-203
2 “Atatürk”
Lord Kinross, Altın Kit, 12 Baskı, İst.-1994, sf. 444
3 “Nutuk”
M.K.Atatürk, II.Cilt, TTK 4.Baskı, Ank.-1999, sf.1063
4 “Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.151
5 “Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.151
6 “Nutuk”
M.K.Atatürk, II.Cilt, TTK, 4.Baskı, Ank.-1999, sf.1077
7 a.g.e.,
II.Cilt, sf.1077
8 “Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.153
9 “Atatürk”
P.Paruşev,Cem Yay., İst.-1981, sf.277
10 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, TTK, 4.Baskı,
Ank.-1999, sf.1085
11 a.g.e. , II.Cilt, sf.1085
12 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay.,
3.Bas., 2001, sf.154
13 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, TTK, 4.Baskı,
Ank.-1999, sf.1087
14 a.g.e. sf.1087
15 a.g.e. sf.1089
16 “Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt,
TTK, 4.Baskı, Ank.-1999, sf. 1087
Hocam emeğinize sağlık. Bir bunu okudum birde sinan meydanın yazdığı 3 yazılı 29 ekim yazısını. Ikiside birbirini tamamlayan nitelikte.
YanıtlaSil