Karasuları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı, ada işgalleri
ve Yunan Adalarının Silahlandırılması’ndan
oluşan Ege ‘sorunu’, özgünlüğü olan
bir konular bütünüdür. Yunanistan, arkasına aldığı uluslararası desteğe
dayanarak; Ege konusunu dilediği gibi yorumluyor, kararlar alıyor ve aldığı
kararları uyguluyor. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Dimitris Giannakopoulos, ‘Yunanistan,
karasularını 12 mile çıkarmıştır. Ulusal hakkımızı kimseyle müzakere etmeyeceğiz’
diyor. Yunanistan, Türkiye’deki yönetimi bir fırsat olarak görüyor ve arkasına
aldığı uluslararası destekle Türkiye’ye karşı siyasi üstünlük sağladığına
inanıyor. Ada işgal ediyor, karasularını 12 mile çıkarıyor. Yakın gelecekte, kıta
sahanlığı konusunu gündeme getirmeye hazırlanıyor.
Ege
Sorunu
‘Ege
sorunu’, coğrafi özelliği nedeniyle, uluslararası anlaşmaların genel
kurallarıyla çözülmesi mümkün olmayan ulusal bir sorundur. Dikkatlice ele
alınması gereken ve kazanılmış haklardan ödün verilemeyecek bir konudur.
Ege’nin karmaşık sorunları, daha doğrusu Yunanistan’ın
karıştırıp sorun durumuna getirdiği Ege konusu, iki ülkenin anlaşmasıyla
çözülebilecek nitelikte bir sorundur. Ancak, Yunanistan 19.yüzyıldan beri
takındığı tavrı sürdürmekte ve Ege’yi kendi mülkü sayan geleneksel anlayışıyla,
hareket etmektedir. Bugün zayıf gördüğü Türkiye’yi yok sayıyor; Girit, Selanik
ve Kıbrıs’ta yürüttüğü politikanın benzerini, 21.yüzyılda Ege’de uyguluyor.
Karasuları
Lozan’ın imzalandığı 1923 yılında,
Türk ve Yunan karasuları (Karasuları: Bir devletin sahip olduğu deniz kıyıları
boyunca egemenliği altında tuttuğu belli genişlikte su şeridi) 3 mildi.
Yunanistan karasularını 1936
yılında kimseye sormadan ve görüşmeden 6 mile çıkardı. 1936, savaşın yaklaştığı
ve Hitler Almanyası’yla birlikte
hareket eden İtalya’nın, Ege adalarının tümünü işgale hazırlandığı yıllardı.
Ankara-Atina ilişkileri en iyi dönemiydi ve Türkiye İtalya’nın saldırgan
tutumuna tepki duyuyordu. O günlerde 6 mil Türkiye için bir olumsuzluk
oluşturmuyordu.
Yunanistan, savaştan sonra
kararını değiştirmedi. Türkiye, bu tutuma karşı 1945-1960 arasındaki CHP ve DP
dönemlerinde herhangi bir adım atmadı. 27 Mayıs’ın getirdiği ulusalcı hava
sonucunda ancak 1964’de konuya eğilindi ve karasuları 6 mile çıkarıldı.
Yunanistan, istemlerini tırmandırmayı bırakmadı ve 12
Eylül Darbesi’nden sonra 12 milden söz etmeğe başladı. Avrupa Birliği’ne
girdikten sonra, sözlerini somut isteme dönüştürdü ve konuyu Avrupa Birliği’nin
sorunu durumuna getirdi.
Savaş
Nedeni
Uzun yıllar
uğraşıp hiçbir Cumhuriyet hükümetine kabul ettiremediği ve Türkiye’nin savaş
nedeni saydığı 12 mil konusunu sonunda AKP yönetimine kabul ettirdi. Hükümet,
Türkiye’nin ödünle sonuçlanan hemen her dış ilişkisinde imzası bulunan Ferudun Sinirlioğlu başkanlığındaki bir
kurul aracılığıyla Yunanistan’la anlaştı. Anlaşma koşulları açıklanmadı ama
basın ‘Yunanistan’ın 12 mil isteminin
kabul edildiğini’ yazdı.
Karasuları 6 mil iken, Ege Denizi’nin yüzde 48,85’i açık
deniz, yüzde 43,68’i Yunan karasuları ve yüzde 7,47’si ise Türk karasularından
oluşuyordu.1 Bundan sonra Ege’de Türkiye’nin karasuları herhalde
kalmadı. Çünkü Yunanistan, her adanın kendi kıta sahasının olmasını
istemektedir.
Ege’nin
Özgünlüğü
16 Kasım
1944’te yürürlüğe giren BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 3.Maddesi, genel bir
yaklaşım olarak ülkelere karasularını 12 mile dek genişletme yetkisi vermiştir.
Yunanistan bu maddeyi ileri sürerek karasularını 12 mile çıkarmıştır. Oysa, bu
isteğin yerine getirilmesi, Ege Denizi’nin özgün yapısı nedeniyle olanaksızdır.
Türkiye ve Yunanistan okyanusa kıyısı olan iki ülke
değildir. Anadolu’ya neredeyse dayanmış olan Ege adalarının tümüne sahip
Yunanistan, karasularını 12 mile çıkardığında, Ege Denizi’nde açık deniz alanı
hemen hemen kalmayacak ve Ege Denizi’nin tümü Yunanistan’ın olacaktır. Türk
Deniz Kuvvetleri’nin uluslararası sular aracılığıyla Ege’den Akdeniz’e çıkışı
olanaksız duruma gelecek, Hava Kuvvetleri Ege üzerindeki hava sahasında
tatbikat yapamayacaktır.
Uluslararası
Anlaşmalar
BM Deniz Hukuku
Sözleşmesi, açık denizlere yönelik olarak 12 mil yetkisi vermektedir ancak aynı
sözleşmenin 300. Maddesi, ‘Bu hakkın
istismar edilemeyeceğini’ söylemektedir.2 Yunanistan’ın bugünkü
tutumu, 300. Maddeye gösterilebilecek en iyi örnektir.
Yunanistan, karasularını 12 mile çıkarırken, Ege
Denizi’nin tümünü kendi malıymış gibi görmekte ve Doğu kıyılarındaki Türkiye’yi
adeta yok saymaktadır. Dayanaksız isteklerine gerekçe oluşturmaya çalışırken
ileri sürdüğü; ‘Karasularını azami
genişletme yetkisi kıyı devletinin egemenlik yetkisine girer’ savı bunun en
açık kanıtıdır. Oysa karşı kıyıda bir Türkiye vardır ve Türkiye’nin de
egemenlik hakları bulunmaktadır. Yunanistan, Türkiye’nin en yaşamsal egemenlik
hakkını bile yok sayabilmekte, Türkiye’yi yöneten insanlar da bunu kabul etmektedir.
Deniz Tabanı ve Hava Sahası
Yunanistan’ın
Ege konusundaki ihtiraslı istekleri deniz yüzeyi ve altındaki su hacmiyle
sınırlı değildir. Yunanistan, kendisini bir takımada devleti sayarak, deniz
tabanını, onun altındaki varlıkları ve deniz üstündeki hava sahasını da
denetimi altına almak istemektedir.
Yunanistan’ın
hava sahası (fır hattı) konusundaki tutum ve davranışları, akıl ve hukuk dışı
aykırılıklar içermektedir. Uluslararası hukuk, her ulusun hava sahasını o
ulusun kara suları ile sınırlamaktadır. Yunanistan, bu kurala uzun yıllar
uymamış, karasuları 6 mil olmasına karşın, hava sahasının 10 mil olduğunu iddia
etmişti. Şimdi, karasularını 12 mile çıkararak hava sahasını daha da
genişlemiştir. Artık, uluslararası hava sahasında uçan Türk uçakları, 12 mil
sınırı içine giremeyecektir. Yunanistan bu tür uçuşları hava sahasının ihlali
saymaktadır.
Ege konusunda araştırmalar yapan Burak Rende, kıta sahanlığı ve karasuları konusunda şunları
söylemişti: “Türk anakarasının doğal
uzantısı üzerinde bulunan adaların kıta sahanlığı ve kara suları olduğunu iddia
eden Yunanistan tüm Ege’nin deniz yüzeyini, deniz tabanı ve onun toprak altını,
ayrıca hava sahasını (fır hattı) denetim altına alarak tüm Ege’ye sahip olmak
istemektedir... Karasuları 12 mile çıkarsa Türkiye’de denize bile
giremeyeceğiz”.3
Kıta
Sahası
Yunanistan son
dönemlerde arttırdığı istek ve yarattığı sorunlara Kıta sahanlığı konusunu da
ekledi. Diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuda da haklı değildi. Ne taraf
ülke olarak Türkiye’nin kabul edeceği uygulanabilir bir öneriye, ne de hukuksal
dayanaklara sahipti. AB’ye girdikten sonra yoğunlaştırdığı Türkiye karşıtı
politikaya Kıta Sahanlığı konusunu, ‘yeni’
bir sorun olarak eklemişti.
1958 Cenevre
Sözleşmesi, Kıta Sahanlığı kavramını: “Kıyılara
bitişik ancak karasularının dışında kalan deniz yatağı ve onun toprak altında
oluşan deniz alanı” olarak tanımlamıştı. Kıta sahanlığı, uluslararası
hukuka göre, kara ülkelerinin doğal uzantılarıydı ve sınırları; uygulanabilir
sözleşme hükümlerinin bulunmaması durumunda, ülkeler arası eşitlik ilkesine
dayanılarak belirleniyordu.4
Ege Denizi, benzeri olmayan ilginç bir yapıya sahiptir.
Bu nedenle yapılmış tanımlara tam olarak uyum göstermemektedir. Ege Kıta
sahanlığının yarısından çoğu Anadolu Yarımadası’nın doğal uzantısı içinde
kalmaktadır. Kıta sahanlığı, uluslararası kararların da ortaya koyduğu gibi
anakaralarla ilgili bir sorundur. Ege, yarı kapalı bir deniz konumundadır. İki
yanı başka ülkelere ait yarı kapalı bir denizde, adaların kendi kıta
sahanlıklarına sahip olması gibi bir savın; geçerli ve haklı olması olanaklı
değildir.
Adalet
Divanı
Adalet
Divanı’nın, 1969 Kuzey Denizi, 1982 Tunus–Libya, 1974 ABD–Kanada, 1977
İngiltere–Fransa Davaları’nda aldığı kararlar ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi;
konuya yaklaşım biçimini ve çözüm yöntemlerinin dış çerçevesini açık bir
biçimde belirlemiştir.
Uluslararası hukukun geçerli kuralları ve Türkiye’nin bu
kurallara dayanan meşru hakları, herkesin anlayabileceği bir biçimde ortada
dururken; Avrupa Parlamentosu, 17 Eylül 1998’de şöyle bir karar alabilmektedir:
“Avrupa Parlamentosu, Türkiye’den;
Ege’deki, özellikle Kardak Adası’na ve kıta sahanlığı sınırlarının
belirlenmesine ilişkin olarak, farklılıkların giderilmesi çalışmalarında
uluslararası hukuk ilkelerine saygı göstermesini istemektedir”.5
Türkiye’nin
Tavrı
Türkiye, Kıta
Sahanlığı konusunun gündeme getirildiği ilk günden beri, uluslararası hukukun
geçerli kurallarına uygun olarak davranmış ve Yunan adalarının varlığını da
dikkate alarak soruna eşitlik ilkesi çerçevesinde çözüm getirilmesini
savunmuştur.
Ancak
Yunanistan, Türkiye’nin bu olumlu yaklaşımına karşın, hukuk dışı bir
yaklaşımla, Anadolu’ya yakın Yunan adalarına da Kıta sahanlığı tanınması
gerektiğini ileri sürmekte ve bu yolla Türkiye’nin Kıta sahanlığının 6 millik
dar bir kıyı şeridiyle sınırlanmasını istemektedir.
Yunanistan bu
garip isteğini, 1978 yılında konuyu, kendi isteklerini yansıtan biçimiyle Uluslararası
Adalet Divanı’na götürmüş ancak Divan, Türkiye’nin o günlerdeki kararlı
tavrının da etkisiyle; ‘Savaşa neden
olabileceği’ gerekçesiyle ‘yetersizlik’
kararı vermişti.6
Olasıdır ki AKP yönetimi bu konuda da ödün verecek, Doğu
Akdeniz’de İsrail’e kaptırdığı Münhasır Ekonomik Bölgesi gibi, Ege Denizi’nin
de denizaltı ve üstü varsıllığını Yunanistan’a kaptıracaktır.
Fırsatçılık
ve Bitmeyen İstekler
Yunanistan, Türkiye’nin bugün ulusal birlik ve bilinçten
uzak, dış etkilere açık ve güçsüz bir duruma düştüğüne inanmaktadır. Bu
nedenle, en kabul edilmez istekleri bile olağan hak istemi gibi ileri
sürebilmektedir. Bilinçli bir biçimde Türkiye’nin üzerine gelmektedir. Türk
adalarını işgal etmiş, 12 mili kabul ettirmiştir. Lahey kararına karşın kıta
sahanlığı konusunu, ısrarla yeniden gündeme getirmektedir. Öyle görünmektedir
ki, istekleri Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi bitmeyecek ve sürekli
yükselecektir.
Gelecek yeni istem, Ege Denizi’nin deniz, deniz altı ve
deniz üstü varlıklarıyla Türkiye ve Yunanistan arasında; sınırların
belirlenmesi, yani paylaşılması sorunudur. Bu sorunun çözümü, denize kıyısı
olan ülkelerin anakara uzantılarından oluşan kıta sahasının belirlenmesinden
geçmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, güçlü olması gereken bir dönemde, ne yazık ki
en güçsüz dönemini yaşamaktadır.
DİPNOTLAR
1 “Sorunun Kaynağı” Burak Rende,
15.01.1997, www.türk–yunan. gen.tr
2 a.g.y.
3 a.g.y.
4 “Büyük Larousse” Gelişim Yayınları,
sf.6734
5 Europan
Parliament, Resulution on the Commission Reports on developments in relations
with Turkey Since the entry into force of the Customs Union (COM (96) 0491–C4
0605/96 and COM (98) 0147–C4–0217/98), 17.09.1998, ak. Türk–İş, “Avrupa Birliği Türkiye’den Ne İstiyor”
sf.12
6 “Türk Yunan İlişkileri: Sorunlar
Argümanlar”, Ank., sf.14, ak.Burak
Rende a.g.y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder