3 Eylül 2019 Salı

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNÖNÜ’NÜN DIŞ POLİTİKASI



İnönü’nün Türkiye’yi 2. Dünya savaşına sokmadığı, ‘30’lar kuşağının çocuklarını babasız bırakmadığı’ söylemi; yaygın olarak bir dış siyaset başarısı olarak ileri sürülmüştür. Türkiye, savaşa girmedi ve çocuklar “babasız kalmadı”; bu sonuç yaşanan bir gerçek. Gerçeği yansıttığı için bu söylem doğrudur. Doğru olmayan, bu söylemin 2. Dünya Savaşı’na yönelik İnönü politikasının doğruluğunu gösteren kanıt olarak kullanılmasıdır. İnönü’nün savaş süresince ‘ustalıklı bir politika’ uyguladığı yargısı, ancak konuyu yeterince incelemeyenlerin ileri sürebileceği bir savdır. Konunun, gerçek boyutuyla anlaşılması için; Türkiye’nin 1938-1945 arasında uyguladığı dış politikanın ele alınması gerekir. Savaş sonrası politik yönelişi ve günümüze dek gelen uygulamaları anlamak için bu gereklidir. Aşağıdaki yazı, bunu yapıyor.


Sorun Yaratan Anlaşma

Türkiye, Atatürk’ün ölümünden altı ay sonra, 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23 Haziran 1939’da Fransa ile iki ayrı bildiriye (deklarasyona) imza attı. Bu iki deklarasyon 19 Ekim 1939’da, yani 2.Dünya Savaşı sürerken; İngiltere-Fransa-Türkiye arasında, Üçlü İttifak Anlaşması’na dönüştürüldü. Atatürkçü dış politikayla çelişen bu yöneliş, Türkiye’yi savaş süresince ve savaştan sonra çok güç duruma düşürdü.
Atatürk döneminin değişmez Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras konuyla ilgili olarak daha sonra şunları söyleyecektir: “İkinci Dünya Savaşı içinde tarafsız kalmak, mümkündü. İngiltere ve Fransa ile ittifakın gereğini, yararını ve kimlere karşı olduğunu hala anlamış değilim. Zararları ise meydanda idi”.1

Anlaşmaya İlk Tepki

İngiltere ve Fransa’yla imzalanan bildiriye ilk tepki, daha önce yansızlık sözü verilen ve bu ülkelerle savaşa hazırlanan Almanya’dan geldi. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen, Berlin’e gönderdiği 20 Mayıs 1939 tarihli raporda, Türkiye’nin yansızlıktan ayrılışını ‘vahim bir olay’ olarak nitelendirdi ve şunları yazdı: “Türkiye daha önceki tam tarafsızlık biçimindeki politik çizgisinden ayrılmış, İngiltere gurubu devletlerin müttefiki olmuştur. Bu adım Doğu Akdeniz’deki kuvvet dengesinin tamamen değişmesi anlamına gelmektedir”.2
Bu gelişmeden sonra, Hitler Türkiye’yi ‘ikinci derecede işgal edilecek ülkeler’ arasına aldı ve Türkiye yöneticileri için şu sözleri söyledi: “Türkiye’yi, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra, budala ve aptallar yönetmektedir”.3

İngiliz Politikası

Türkiye, İngiltere’ye güvenerek yansızlıktan ayrılmış, İngiltere’nin safına geçmiş ve Almanya’yı karşısına almıştı. Ancak, savaş anında yardım sözü veren İngiltere, Türkiye’ye yardım yapacak durumda değildi. İngiltere’nin amacı Almanya’nın düşmanlığını Türkiye, Balkanlar ve Sovyetler Birliği’ne çekmektir. Anlaşmaya önem vermesinin gerçek nedeni, Türkiye’nin askeri gücünden yararlanmak değil, Almanya’nın saldırı alanını genişleterek Doğu’da yeni bir cephe açmasını sağlamaktı.
İngiltere’nin savaş ve savaş sonrası gelişmelerle amacına ulaştığı görülecektir. Hitler Türkiye’ye yapılan mal karşılığı silah satışlarını durdurdu ve komutanlarına Türkiye’yi işgal planı hazırlattı. Ancak, Kuzey Afrika’da beklediği başarıyı sağlayamayınca bu plan uygulanmadı.

Balkanlar’dan Gelen Tepki

Anlaşmaya ikinci tepki, Balkan devletlerinden geldi. Yıllarca uğraşılarak Atatürk’ün ‘Balkan Paktı’ ile yarattığı saygınlık bir anda yok oldu. 2 Şubat 1940’ta Belgrad’da yapılan Balkan ülkeleri toplantısında Türkiye, ‘Balkan devletlerini İngiltere ve Fransa’nın safına çekmek amacıyla kışkırtıcı manevra yapmakla’ suçlandı.
Balkan devletleri, ‘Türk tehdidine karşı, Bulgaristan’ı içine alan yeni bir Balkan Paktının yapılmasını’ ciddiyetle düşündü.4 O günden sonra Balkan Devletleriyle ilişkiler hiçbir zaman, Atatürk dönemindeki düzeye erişemedi.

Türk-Sovyet İlişkisinde Bozulma

Anlaşmaya üçüncü tepki, Atatürk’ün, karşılıklı güven ve iyi ilişkilerin korunmasına büyük önem verdiği Sovyetler Birliği’nden geldi. Sovyetler Birliği emperyalist kuşatma altında olduğuna inanıyor ve Fransa’yla İngiltere’ye güvenmiyordu. Yaklaşan savaşın sanayileşmiş Batı ülkeleri arasındaki çıkar çatışmasına dayandığını saptamış ve bu savaşta taraf olmamayı hedeflemişti.
İngiltere ve Fransa, Sovyetler Birliği’nin Almanya’ya petrol satmasını kendileri için tehlikeli görüyor ve 1940 yılında Bakü’nün Türkiye’deki üslerden havalanacak uçaklarla bombalanacağına, buna Türkiye’nin onay verdiğine yönelik uydurma haberler yayıyordu. Türk Hükümetinin böyle bir durum olmadığını sürekli açıklamasına karşın; Sovyetler Birliği Türkiye’nin açıklamalarına, İngiltere ve Fransa’yla ittifak yaptığı için inandırıcı bulmuyordu.

Yalan Politikası

İngiltere, o günlerde Türkiye’deki bir kısım basını da kullanarak, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye karşı savaş hazırlığı içinde olduğuna yönelik haberler yaymaya başladı. Bu haberlerde Türk hükümetinin savaş durumunda, İngiliz ve Fransız donanmasının Karadeniz’e çıkmasına izin vereceği özellikle vurgulanıyordu. Bu haberlerden, Almanya ile saldırmazlık antlaşması yapan ve savaştan uzak durmağa çalışan Sovyetler Birliği tedirgin oluyor ve Prof. Ahmet Şükrü Esmen’in deyimiyle; “Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin yolları birbirinden ayrılıyordu”.5
Bu gelişmelerle başlayan olumsuz süreç, Sovyetler Birliği ile Türkiye’yi güvenilir komşular olmaktan çıkaracak ve giderek tehdit oluşturan düşman iki ülke haline getirecektir.
Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov, üçlü bağlaşmayı kınarken; “Türkiye ihtiyatlı tarafsızlık politikasını bir yana iterek Avrupa Savaşı çerçevesine girdi... İngiltere ve Fransa en yüksek sayıda tarafsız ülkeyi savaşa sürüklemeye çalıştıklarından, herhalde hoşnutturlar. Türkiye’nin bir gün pişman olup olmayacağını ise ileride göreceğiz”6 diyecektir.

Karmaşık Sorunlar

Anlaşma Türkiye’nin başına daha başka karışık sorunlar da çıkardı. İngiltere Türkiye’ye herhangi bir yardım yapmadığı gibi; 10 Haziran 1940’ta İtalya’nın Fransa’ya savaş ilan etmesi üzerine, bağlaşma anlaşmasının ikinci maddesi gereğince, Türkiye’nin İtalya’ya savaş ilan etmesini istedi.
İngiltere’nin Türkiye’yi savaşa sokma baskısı sürerken, 28 Ekim 1940’da İtalya Yunanistan’a saldırdı. İngiltere, Türkiye’nin 9 Şubat 1933’de Yunanistan ile yapmış olduğu dostluk anlaşmasını ileri sürerek Türkiye’nin savaşa girmesini bir kez daha istedi. Oysa, bu anlaşmaya göre Türkiye Yunanistan’ı bir balkan devletinin özellikle de Bulgaristan’ın saldırması durumunda savunacaktı. İngiltere bu maddeyi, Almanların Bulgaristan’ı elegeçirip Yunanistan’a girmiş olması nedeniyle, Yunanistan’ın Bulgaristan’dan gelen bir saldırıyla işgal edildiğini, buna bağlı olarak Türkiye’nin Yunanistan’ı savunması gerektiği biçiminde yorumluyordu.

Yaptığı Anlaşmadan Kurtulma Çabası

Türkiye, yaptığı anlaşmanın doğurduğu sıkıntılardan bunalmışken, Fransa Almanya tarafından işgal edilerek savaş dışı kaldı ve İngiltere’yle ilişkisi kesildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu fırsat bilerek, bu durumun kendisine yansız kalma hakkı verdiğini ileri sürdü.
Türkiye, kendisinin yaptığı anlaşmadan kurtulmak istiyordu. Ancak bu artık kolay bir iş değildi. İngiltere bu isteği görüşmedi bile. Üstelik Türkiye’yi, Alman ya da Sovyet saldırısına uğradığında yardım yapmamakla tehdit etti.

Almanya’ya Yanaşma

Almanya’nın Batı Avrupa ve Balkanlardaki başarısı üzerine; Türkiye, bu kez Almanya ile anlaşma yolları aramaya başladı. 18 Haziran 1941 günü Türk-Alman Saldırmazlık Paktı imzalandı.
Uluslararası ilişkilerde görülmeyen garip bir durum ortaya çıkmıştı. Türkiye, Almanya’nın savaştığı İngiltere ve Fransa’yla ittifak anlaşması yapmıştı. Onların müttefikiydi ama müttefikleriyle savaşan Almanya’yla ‘Saldırmazlı Paktı’  imzalıyordu.
Örneği olmayan bu ilginç durum, Türkiye’yi tehlikeli bir açmaz içine sokmuştu. O günlerde İngiltere, savaştığı Almanya ile saldırmazlık antlaşması bulunan Sovyetler Birliği’ne tepki duyuyordu. Türkiye ise, İngiltere ile ‘müttefik’ olduğu için, hem Almanya’dan hem de Sovyetler Birliği’nden tepki alıyor, Almanya ile anlaştığı için de İngiltere’ye yaranamıyordu.

Karmaşadan Arapsaçına

Türk-Alman saldırmazlık antlaşmasından dört gün sonra, Almanya Sovyetler Birliği’ne saldırdı ve dost-düşman ilişkileri daha da karıştı. Rusya’ya yönelen Alman saldırısı, Almanya’yla savaşan İngiltere’yi Sovyetler Birliği’nin ‘dostu’ yaptı; Almanya’yla saldırmazlık anlaşması olan Türkiye’yi, Sovyetler’in güvenilmez komşusu durumuna getirdi.
Sovyetler Birliği ile savaşa giren Almanya, aynı İngiltere’nin yaptığı gibi, haber ve propaganda araçlarını etkili bir biçimde kullandı ve Türkiye’yi Bolşevik Ruslar’ın ‘kötü amaçları’ konusunda ‘bilinçlendirmeye’ girişti.
Rusların Boğazları istediğini, Führer’in vermediğini yaydı. 1915’de olduğu gibi, İngiltere’nin Rusya ile birleşerek İstanbul Bölgesini Ruslara vereceğini ileri sürdü. 1941 Temmuz ve Ağustos aylarında Alman ve İtalyan yardımcı savaş gemileri Montreux Anlaşması’na karşın, boğazları geçerek, Karadeniz’e açıldı. Bu eylem savaş sonrasında Sovyetler Birliği’nin, Türkiye’den boğazlar konusunda isteklerde bulunmasına gerekçe oluşturacaktır.

Yaptığı Anlaşmayla Kendini Bağlamak

Almanya, yüksek kaliteli çelik yapmak üzere silah karşılığında Türk kromu istiyordu. Oysa, 1939 yılında Türkiye tüm kromunu İngiltere’ye satmayı kabul etmişti. Bu koşula ve anlaşma süresinin dolmamasına karşın Türkiye Almanya’ya krom sattı. Türkiye Almanya’nın, İran ve Afganistan’a, Türkiye üzerinden askeri malzeme, Suriye’ye de uçak benzini taşımasına gözyumdu.
Türkiye, savaşın Almanya aleyhine döndüğü anlaşıldığında, bu kez Almanya’ya karşı tavır aldı. Türkiye’deki Alman yandaşları tutuklandı, Alman elçisine suikast düzenleme gerekçesiyle tutuklanmış olan iki Sovyet diplomatı serbest bırakıldı. Daha sonra Almanya’ya savaş ilan edildi.

İlkesizliğin Kaçınılmaz Sonucu

Tevfik Rüştü Aras, üçlü bağlaşma anlaşması ile ilgili olarak şunları söyleyecektir: “Sovyetler Birliği ile ilişkilerimiz 1939’daki İngiliz-Fransız ittifakını imzalamamızdan sonra bozuldu. Bu ittifakı yapmamalıydık. Atatürk, bu ittifakın yapılmasına asla taraftar değildi... Sonuna kadar tarafsız kalacaktık. İngiliz ittifakından hiçbir yararımız yoktu. Sovyetler Birliği’ne tarafsız kalacağımızı anlatmış, Nazi saldırısına karşı yardım sağlamıştık. Hitler’e de tarafsızlığı kabul ettirmiştik. Balkan anlaşmasına uymaya devam edecektik. Hatta Hitler bile top ve kredi verecekti. Hitler’in en güçlü döneminde, İngiliz ittifakı hatalı ve tehlikeli oldu. Anlaşmayla önce Hitler ve Stalin’in, daha sonra da hatta İngilizlerin düşmanlığını üzerimize çektik. 1944’de Balkanlar’da Türkiye’nin sözü olmalı, aktif davranmalıydı. Balkan Antantı böylece yok oldu gitti. Tarafsız kalmalı ve Balkanlarda aktif bir rol oynamalıydık”.7

DİPNOTLAR

1    “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu İst.Mat. 1974 3.Cilt sf. 1489
2    a.g.e. sf. 1484
3    “Olaylarla Türk Dış Politikası” Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay. sf. 150 ak. D.Avcıoğlu “Milli Kurtuluş Tarihi” 3.Cilt sf. 1487
4    “Olaylarla Türk Dış Politikası” Siy.Bil.Fak.Yay. sf.156 ak., a.g.e.sf. 1488
5    “Olaylarla Türk Dış Politikası” Siy.Bil.Fak.Yay. sf.154 ak.,a.g.e. sf. 1499
6    “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu 3.Cilt sf. 1504
7    Aydınlık, 23.12.2001

4 yorum:

  1. AKP'nin bugünkü Suriye politikasıyla benzerlikler taşıyor. Örneğin Rus uçağının düşürülmesinden sonra, emri ben verdim, bir daha olurda yine düşürürüz diye atıp tuttuk, birkaç gün sonra ise, araya elçiler koyup Putin'e mektup yazarak, özür diledik...gibi.

    YanıtlaSil
  2. Nefis bir çalışma, Metin Aydoğan Bey'i yürekten kutluyorum.

    YanıtlaSil
  3. Değerli kardeşim,Metin Aydoğana teşekkür ediyorum.Güzel çalışmalarla bizi aydınlatıyor.
    Teoman Alptürk

    YanıtlaSil
  4. İsmet İnönü hata mı yaptı yoksa satın mı alındı?

    YanıtlaSil