31 Mayıs 2019 Cuma

FESİN KAVUKLA, ŞAPKANIN FESLE MÜCADELESİ



“İdeal ele geçince, ideal olmaktan çıkar, yaşanır bir şey olur... Bazı şeyler, kanunla, emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğunuz halde düzelmezler. Adam fesi atar, şapkayı giyer ama alnında fesin izi vardır. Siz sarıkla gezmeyi yasaklarsınız, kimse sarıkla dolaşmaz. Ama bazı insanlardaki görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir. Zihniyet binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz, onunla boğuşursunuz. Yeni bir zihniyet, yeni bir ahlak yerleştirinceye kadar boğuşursunuz ve sonunda başarılı olursunuz. Önemli olan boğuşmaktan yorulmamak, umutsuzluğa düşmemektir. Milletler böyle ilerler. Yorulan, umutsuzluğa kapılan yenilir. Biz biliyoruz ki, inandığımız şey doğrudur, yenidir, ileridir. Öyleyse; eskiyi, geriyi, işe yaramazı mutlaka yeneceğiz demektir. Çünkü ilerlemenin başka çaresi yoktur. Yaşamak kanunu budur”.(×)                                                                                                                                                                                           Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1933

28 Mayıs 2019 Salı

“KÜRTÇE EĞİTİM” OLURSA NE OLUR



‘Kürtçe eğitim’, ek yabancı dil olarak Türkçeyi öğretmeyecekse, ‘anadilde eğitim’ Türkçe bilen Kürtlerin sayısını doğal olarak azaltacaktır. Oysa, Türkçe Kürt kökenli yurttaşların gereksinimidir. Bu insanlar, Türkçe öğrenmediklerinde; Türkiye pazarı içinde üretim ve yatırım yapma, çalışma, kamu hizmetlerinde görev alma olanaklarını yitirecekler ve Doğuya sıkışacaklardır. Bu durum, bölünmeden başka bir sonuç vermeyecektir. ‘Anadilde eğitim’ uygulaması yaşamla çelişen, çözüm değil sorun yaratacak bir girişim olacaktır.

26 Mayıs 2019 Pazar

ABD VE ASKERİ İŞGAL



Adnan Menderes hükümeti, 5 Mart 1959’da, ABD’ye Türkiye’ye silahlı müdahale hakkı veren bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, “Türkiye, doğrudan ya da dolaylı olarak; tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet ya da sivil saldırıya uğraması durumunda" ABD’ye askeri müdahale hakkı tanıyordu.  Tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil saldırı” gibi kavramların ne anlama geldiğini ve hangi durumda oluşacağını Amerikalı yetkililer karar verecekti.

25 Mayıs 2019 Cumartesi

19 MAYIS 1919’DAN 19 MAYIS 2019’A



Ülkenin içinde bulunduğu ve giderek ağırlaşan sorunlardan kaygı duyanlar, aynı soruyu soruyor ve yanıt arıyor: ‘Ülkenin durumu iyi değil, ne yapılmalı’. Tartışmalarda, üç eğilim öne çıkıyor. Bir kesim; askeri işgal olmasa da siyasi ve ekonomik işgalin olduğunu, koşulların 1919 koşullarına benzediğini söylüyor. Ulus bütünlüğünü amaç edinen bir anlayışla; toplumun her kesimini içine alan bir örgütlenmenin gerekli olduğunu ileri sürüyor. Onlara göre, Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi; yerel örgütler kurulmalı, kurulu olanlar birleştirilmeli ve ilerde kurulacak ulusal partinin kadrosunu oluşturacak halk önderleri yetiştirilmelidir... İkinci eğilim, varolan siyasi partilere girip çalışılmalı, bu partiler ülkenin ve halkın çıkarlarını savunan partiler haline getirmelidir diyor... Üçüncü eğilim ise; yeni bir parti kurarak, halkın karşısına oy vereceği yıpranmamış bir parti seçeneğiyle çıkmanın doğru olduğunu kabul ediyor.

22 Mayıs 2019 Çarşamba

YURTSEVERLERİ BEKLEYEN GÖREV



Türkiye, bugün 1938’in değil, 1919’un koşullarını yaşıyor. Gizli işgal’e dönüşen dışa bağımlılık, ulusal varlığı yok etmeye yönelen kalıcı sorunlar yaratıyor. Durumu görenler, henüz yeterince örgütlü değil. Günümüzdeki olumsuzlukların sorumluluğunu taşıyan politikacılar, yaşananları, ‘küresel çağın zorunlu sonucu’ ya da ‘karşılıklı bağımlılığın kaçınılmazlığı’ olarak meşrulaştırmaya çalışıyor. Yoksullaşan örgütsüz halk, dostu düşmanı seçemiyor. Ekonomik çöküntüyle yaratılan kavram kargaşası ve yoksullaşmayla Türkiye, göz göre göre dağılmaya götürülüyor. Kamusal düzen çözülüyor, ulusal birlik bozuluyor. Aydınları görev bekliyor.

19 Mayıs 2019 Pazar

19 MAYIS 1919: ÖZGÜRLÜĞÜN ŞAFAĞI



Başarılı olabilmek için, büyük bir irade gücüne, nitelikli düşünsel donanıma ve sınırsız bir yurt sevgisine gereksinim vardı. Bu nitelikler, ‘doğal sürükleyici bir güç’ olarak onun yaradılışında bulunuyordu. Aynı nitelikler, yoksul ve eğitimsiz görünen Türk halkının mayasında vardı. İnançlı bir yurtseverin yapması gerekeni yapacak; kendi gücünü, kaynağı olan millet gücüyle birleştirerek ülkesini kurtaracak bir eyleme; ulusal bağımsızlık eylemine girişecekti. Bu girişim, kendi adına bir şey istemeyen, ‘şan ve şeref peşinde koşmayan’, yalnızca ‘geleceğin Türkiyesi üzerinde tasarladığı yapıcı düşüncelere’ yönelmiş olan bir yurtseverin tutkulu eylemiydi.

18 Mayıs 2019 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL VE ‘KURŞUNA DİZDİRECEK’ RAPORLAR



Ordu komutanlığı döneminde yaptığı yazılı uyarılar içinde, 20 Eylül 1917 ile 24 Eylül 1917 tarihini taşıyan iki rapor, çok başka bir öneme ve yere sahiptir. Genelkurmay ile Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdiği raporlar, savaşın sonucunu, Mondoros Mütarekesi’nden 13 ay önce görmüş ve hükümeti uyarmıştır. Kimi araştırmacının, ‘kurşuna dizilmesine bile yol açabilecek’ kadar disiplin aşımı olarak değerlendirenbu raporlar, sorumluluktan kaçmayan bir komutanın, ulusal varlığa duyarlı bir aydının görüşlerini içerir. Bilimsel donanımı ve kültürel düzeyi yüksektir. Ülke ve dünyayı tanıyan bir anlayışla yazılmıştır.

15 Mayıs 2019 Çarşamba

İZMİR’İN İŞGALİ



15 Mayıs 1919 İzmir’in işgalini, yüksek rütbeli bir Fransız subayı not defterine şöyle yazmıştı: “Yunan birlikleri, çılgınca ‘zito Venizelos’ diye bağıran yerli Rumlarla birlikte, içinde direnmeme emrini alan çok sayıda Türk askerinin bulunduğu büyük kışlanın (Sarı Kışla) önüne geldiler. Bu sırada, tahrikçi bir Yunan ajanı tarafından patlatılan bir tabanca sesi ortalığı çınlattı. Bu, beklenen bir işaretti. Yunan askerleri hemen kışla karşısında mevzi aldılar ve bir ateş salvosu başladı. Kışlanın içinde ölü ve yaralılar yere serildiler... Daha sonra ateş yavaşlayınca, Türk komutan çıktı. Tehditler ve küfürler arasında, komutana bazı emirler verildi. Türk subay ve erler, kışlayı terk edecekler ve derhal gemilere bineceklerdi. Çıkış başladı, ayakta yürüyebilecek durumdaki yaralılar, arkadaşlarının yardımıyla kafileye katıldılar. Limana doğru yürüyorlardı. Hakaretler, tecavüz ve cinayetler başladı, Türk subaylar, tüfek dipçikleri ve süngülerle hırpalandılar. Üstleri arandı ve soyuldular. Hayatta kalarak oraya kadar gelebilmiş olanlara; Petris kruvazöründen, destroyerlerden, İzmir’deki Yunan Bankası ve çevresinden ve civardaki Rum evlerinden ateş açıldı. Otuzdan fazla subay vurularak, binecekleri geminin önünde rıhtıma düştü. Geri kalanlar, türlü hakaretlerle bindikleri geminin ambarına, hayvanların yanına tıkıldılar”.1

11 Mayıs 2019 Cumartesi

KÜRESEL GERİLİM VE ÇİN’İN ‘İPEKYOLU’



Dünya 21. yüzyıl’a, yüzyıl öncesindekine benzer koşullarla girdi. Yeniden çok kutuplu duruma gelen ve emperyalist devletlerin azgelişmiş ülkeler üzerinde baskı kurduğu bir dünyada, etkinlik alanları için savaşım giderek kızışıyor. ABD, Japonya, Almanya, Rusya ve Çin arasındaki ekonomik rekabet şiddetleniyor. Amerikalılar gelişmelerden rahatsız. Dünya liderliğini yitirmekte olduğunu görüyor ve çaresizliği nedeniyle dünya önderliğini bir oranda paylaşmaya razı. Küresel etkinlikte, tek başına girişimde bulunamıyor, bağlaşıklarının yardımına gereksinimi var. Ama onlar artık müttefikten çok ekonomik rakip durumunda.

9 Mayıs 2019 Perşembe

DOLAR ARTIYOR, KÖPRÜ ZARARLARI BÜYÜYOR



Köprü, tünel ve otoyollarda, araç geçiş ücretlerinde artış ABD tüketici endeksine (CPI) bağlanmış. Bu endeks, 2017-2018 için yüzde 2,5 dur. Yani geçiş ücretleri, hem dolar olarak hem de Türk lirasının değer yitimi nedeniyle artıyor. Araç geçiş garantileri yüksek tutulmuş. Geçişler garantiyi karşılamıyor. ‘Alınmayan hizmet karşılığı’ adı verilen uygulamayla, köprü ve otoyollardan geçmeyen araçlar için fazladan ödeme yapılıyor. Avrasya Tüneli, Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçmeyen araçlar; 2018 bütçesine 6,2 milyar, 2019 bütçesine 4,5 milyar lira ödenek kondu. Geçişler az, dolar artışı fazla. Bu nedenle, her yıl 2 Ocak’ta, Türk lirası olarak belirlenecek geçiş bedelleri yüksek oluyor/olacak. Gelir düzeyi düşen insanlar, köprü ve yolları daha az kullanacak. Artmakta olan tepkiyi azaltmak için, geçiş ücretlerindeki KDV yüzde 18’den yüzde 8’e düşürüldü. Yani, hazine gelirinden köprülere dolaylı olarak yeni bir kaynak daha aktarılmış oldu.

6 Mayıs 2019 Pazartesi

GENÇLİĞİN İDAMI



Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 günü idam edildi. 1968’den beri süren öldürmeler dönemi, en üst noktaya taşınacak, anti-emperyalist gençliğin üç önderi, halka gözdağı vermek için asılacaktı. Daha önce, 21 Mayıs 1971’de İbrahim Öztaş, İzmir’de sarıldığı evde öldürülmüştü. On gün sonra, 31 Mayıs’ta; Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özüdoğru Nurhak dağlarında; bir gün sonra da 31 Mayıs’ta, Hüseyin Cevahir İstanbul’da Mahir Çayan’la sarıldıkları evde öldürüldü. 19 Şubat 1972’de Ulaş Bardakçı, 4 Mayıs 1972’de Niyazi Yıldızhan sarıldıkları evde öldürüldü. 30 Mart 1972’de; Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna, Saffet Alp Kızıldere’de katledildi. Resmi şiddet, yalnızca örgüt önderlerine değil, üniversite gençliğinin tümüne yönelmişti. Öğrenciler fakültelerinde teker teker değil; gruplar, hatta sınıflar halinde tutuklanıyordu. Türkiye açık hapishane haline getirilmiş, o güne dek görülmemiş bir insan avı başlatılmıştı. Sokaklar, aranan öğrencilerin resimli afişleriyle donatılmış, ihbar edilmeleri isteniyordu. Binlerce öğrenci, sığınıp saklanacağı yer arar hale gelmişti. ODTÜ’nde, gözaltıların çokluğu nedeniyle öğrenciler stadyumda toplanmış, orada sorgulanıyordu.

5 Mayıs 2019 Pazar

İNGİLTERE PARLAMENTOSU, ‘DERSİM’ VE ‘TERTELE’



HDP Genel Merkezi Twitter’da kısa bir yazı ve İngiltere Parlamentosu’nda çekilmiş 4 fotoğraf paylaşmış. Yazıda, ‘Dersim’ HDP milletvekili Alican Önlü’nün, İngiltere Parlamentosu’nda ilk kez yapılacak ‘1938 Dersim Tertelesi’ (tertele Zazaca soykırım demekmiş) anmasına katıldığı söyleniyor; fotoğraflarda içlerinde İngilizlerin de bulunduğu bir grup insan yer alıyor. Alican Önlü, burada yaptığı konuşmada; “sadece Türkiye devleti değil bu katliama sessiz kalan ve bir parçası olan bütün devletler bununla yüzleşmelidir” demiş.

4 Mayıs 2019 Cumartesi

‘FATSALI TERZİ FİKRİ’



Savaş donanımlı askeri birlikler, 9 Temmuz 1980 günü Fatsa’yı kuşattı. Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, görevi olmamasına karşın, düşmanla savaşa giden bir komutan edasıyla Karadeniz’in bu küçük ilçesine gelmişti. Burada, yeşermekte olan halk dayanışmasını ezecekti. Bağımsız aday olarak katıldığı Belediye Başkanlığını; Ecevit’in CHP’si, Demirel’in AP’sinin aldığı toplam oydan yüzde 50 daha çok oy alarak kazanan Fikri Sönmez, 11 Temmuz’da tutuklandı ve ağır işkence gördü. Beş yıl sonra, 4 Mayıs 1985’te tutuklu olduğu Amasya Cezaevi’nde öldü. Fatsa halkı, içinden çıkardıkları bu halk önderini, bu alçakgönüllü devrimciyi unutmadı. Mezar taşına, ‘ben ne yaptıysam halkım için, halkımla birlikte yaptım’ yazdı. Saygıyla anıyoruz.

1 Mayıs 2019 Çarşamba

VİETNAM ULUSAL BAĞIMSIZLIK SAVAŞI



1 Mayıs 1975 günü, Vietnam Ordusu Vietkong birlikleriyle birlikte Saygon’a girdi ve dünyanın süper gücü ABD’yi bozguna uğratan son noktayı koydu. ABD Ordusu, savaşmak için getirdiği hava ve deniz araçlarının tümünü bu kez kaçmak için kullandı ve Vietnam’da tarihinin en büyük askeri yenilgisini aldı. 1 Mayıs 1975, 20.yüzyılda Türk Kurtuluş Savaşı’yla başlayan ulusal bağımsızlık savaşlarının doruk noktasıdır ve yoksul bir ulusun birliğini sağlaması durumunda neleri başaracağını gösteren evrensel bir utkudur (zaferdir). Alttaki yazıyı, Vietnam halkının yüz yıl süren ulusal bağımsızlık savaşımına (mücadelesine) saygımızı göstermek için yayınlıyoruz.