“İdeal ele geçince, ideal olmaktan çıkar, yaşanır bir şey
olur... Bazı şeyler, kanunla, emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğunuz halde
düzelmezler. Adam fesi atar, şapkayı giyer ama alnında fesin izi vardır. Siz
sarıkla gezmeyi yasaklarsınız, kimse sarıkla dolaşmaz. Ama bazı insanlardaki
görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir.
Zihniyet binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz,
onunla boğuşursunuz. Yeni bir zihniyet, yeni bir ahlak yerleştirinceye kadar
boğuşursunuz ve sonunda başarılı olursunuz. Önemli olan boğuşmaktan yorulmamak,
umutsuzluğa düşmemektir. Milletler böyle ilerler. Yorulan, umutsuzluğa kapılan
yenilir. Biz biliyoruz ki, inandığımız şey doğrudur, yenidir, ileridir.
Öyleyse; eskiyi, geriyi, işe yaramazı mutlaka yeneceğiz demektir. Çünkü
ilerlemenin başka çaresi yoktur. Yaşamak kanunu budur”.(×) Mustafa
Kemal Atatürk 29 Ekim 1933
Ülkemizde toplumsal muhalefetin ve siyasi tartışmanın yoğunlaştığı bir dönem yaşanıyor. Kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlerin ve siyasi tartışmaların niteliğini yükseltmek amacıyla bu bloğu oluşturduk. Hiçbir parti, grup ve toplulukla bağımız yoktur. Yazar Metin Aydoğan'ın yazılarını yayınlayacağız. Düşünsel yaşamımıza katkı koyacağına inandığımız yazıların, bilimsel tartışmalara yol açmasını diliyoruz.
31 Mayıs 2019 Cuma
28 Mayıs 2019 Salı
“KÜRTÇE EĞİTİM” OLURSA NE OLUR
‘Kürtçe eğitim’, ek yabancı dil olarak Türkçeyi öğretmeyecekse, ‘anadilde eğitim’
Türkçe bilen Kürtlerin sayısını doğal olarak azaltacaktır. Oysa, Türkçe Kürt
kökenli yurttaşların gereksinimidir. Bu insanlar, Türkçe öğrenmediklerinde;
Türkiye pazarı içinde üretim ve yatırım yapma, çalışma, kamu hizmetlerinde
görev alma olanaklarını yitirecekler ve Doğuya sıkışacaklardır. Bu durum,
bölünmeden başka bir sonuç vermeyecektir. ‘Anadilde eğitim’ uygulaması
yaşamla çelişen, çözüm değil sorun yaratacak bir girişim olacaktır.
26 Mayıs 2019 Pazar
ABD VE ASKERİ İŞGAL
Adnan Menderes hükümeti, 5 Mart 1959’da, ABD’ye Türkiye’ye silahlı müdahale hakkı veren bir
anlaşma imzaladı. Anlaşma, “Türkiye, doğrudan ya da dolaylı olarak; tecavüz,
sızma, yıkıcı faaliyet ya da sivil saldırıya uğraması durumunda" ABD’ye
askeri müdahale hakkı tanıyordu. “Tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil saldırı”
gibi kavramların ne anlama geldiğini ve hangi durumda oluşacağını Amerikalı
yetkililer karar verecekti.
25 Mayıs 2019 Cumartesi
19 MAYIS 1919’DAN 19 MAYIS 2019’A
Ülkenin içinde
bulunduğu ve giderek ağırlaşan sorunlardan kaygı duyanlar, aynı soruyu soruyor
ve yanıt arıyor: ‘Ülkenin durumu iyi
değil, ne yapılmalı’. Tartışmalarda, üç eğilim öne çıkıyor. Bir kesim; askeri
işgal olmasa da siyasi ve ekonomik işgalin olduğunu, koşulların 1919
koşullarına benzediğini söylüyor. Ulus bütünlüğünü amaç edinen bir anlayışla;
toplumun her kesimini içine alan bir örgütlenmenin gerekli olduğunu ileri
sürüyor. Onlara göre, Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi; yerel örgütler kurulmalı, kurulu olanlar
birleştirilmeli ve ilerde kurulacak ulusal partinin kadrosunu oluşturacak halk
önderleri yetiştirilmelidir... İkinci eğilim, varolan siyasi partilere
girip çalışılmalı, bu partiler ülkenin ve halkın çıkarlarını savunan partiler
haline getirmelidir diyor... Üçüncü eğilim ise; yeni bir parti kurarak, halkın
karşısına oy vereceği yıpranmamış bir parti seçeneğiyle çıkmanın doğru olduğunu
kabul ediyor.
22 Mayıs 2019 Çarşamba
YURTSEVERLERİ BEKLEYEN GÖREV
Türkiye, bugün 1938’in değil,
1919’un koşullarını yaşıyor. Gizli işgal’e dönüşen dışa bağımlılık,
ulusal varlığı yok etmeye yönelen kalıcı sorunlar yaratıyor. Durumu görenler,
henüz yeterince örgütlü değil. Günümüzdeki olumsuzlukların sorumluluğunu
taşıyan politikacılar, yaşananları, ‘küresel çağın zorunlu sonucu’ ya da
‘karşılıklı bağımlılığın kaçınılmazlığı’ olarak meşrulaştırmaya
çalışıyor. Yoksullaşan örgütsüz halk, dostu düşmanı seçemiyor. Ekonomik
çöküntüyle yaratılan kavram kargaşası ve yoksullaşmayla Türkiye, göz göre göre dağılmaya
götürülüyor. Kamusal düzen çözülüyor, ulusal birlik bozuluyor. Aydınları görev
bekliyor.
19 Mayıs 2019 Pazar
19 MAYIS 1919: ÖZGÜRLÜĞÜN ŞAFAĞI
Başarılı olabilmek
için, büyük bir irade gücüne, nitelikli düşünsel donanıma ve sınırsız bir yurt
sevgisine gereksinim vardı. Bu nitelikler, ‘doğal sürükleyici bir güç’
olarak onun yaradılışında bulunuyordu. Aynı nitelikler, yoksul ve eğitimsiz
görünen Türk halkının mayasında vardı. İnançlı bir yurtseverin yapması gerekeni
yapacak; kendi gücünü, kaynağı olan millet gücüyle birleştirerek ülkesini
kurtaracak bir eyleme; ulusal bağımsızlık eylemine girişecekti. Bu girişim,
kendi adına bir şey istemeyen, ‘şan ve şeref peşinde koşmayan’, yalnızca
‘geleceğin Türkiyesi üzerinde tasarladığı yapıcı düşüncelere’ yönelmiş
olan bir yurtseverin tutkulu eylemiydi.
18 Mayıs 2019 Cumartesi
MUSTAFA KEMAL VE ‘KURŞUNA DİZDİRECEK’ RAPORLAR
Ordu komutanlığı döneminde yaptığı yazılı uyarılar
içinde, 20 Eylül 1917 ile 24 Eylül 1917 tarihini taşıyan iki rapor, çok başka
bir öneme ve yere sahiptir. Genelkurmay ile Sadrazam Talat Paşa’ya gönderdiği
raporlar, savaşın sonucunu, Mondoros Mütarekesi’nden 13 ay önce görmüş ve
hükümeti uyarmıştır. Kimi araştırmacının, ‘kurşuna
dizilmesine bile yol açabilecek’ kadar disiplin aşımı olarak değerlendirenbu raporlar, sorumluluktan kaçmayan bir komutanın, ulusal varlığa duyarlı bir aydının
görüşlerini içerir. Bilimsel donanımı ve kültürel düzeyi yüksektir. Ülke ve dünyayı
tanıyan bir anlayışla yazılmıştır.
15 Mayıs 2019 Çarşamba
İZMİR’İN İŞGALİ
15 Mayıs 1919
İzmir’in işgalini, yüksek rütbeli bir Fransız subayı not defterine şöyle
yazmıştı: “Yunan birlikleri, çılgınca ‘zito Venizelos’ diye bağıran yerli
Rumlarla birlikte, içinde direnmeme emrini alan çok sayıda Türk askerinin
bulunduğu büyük kışlanın (Sarı
Kışla) önüne geldiler. Bu sırada, tahrikçi bir Yunan ajanı tarafından
patlatılan bir tabanca sesi ortalığı çınlattı. Bu, beklenen bir işaretti. Yunan
askerleri hemen kışla karşısında mevzi aldılar ve bir ateş salvosu başladı.
Kışlanın içinde ölü ve yaralılar yere serildiler... Daha sonra ateş
yavaşlayınca, Türk komutan çıktı. Tehditler ve küfürler arasında, komutana bazı
emirler verildi. Türk subay ve erler, kışlayı terk edecekler ve derhal gemilere
bineceklerdi. Çıkış başladı, ayakta yürüyebilecek durumdaki yaralılar,
arkadaşlarının yardımıyla kafileye katıldılar. Limana doğru yürüyorlardı.
Hakaretler, tecavüz ve cinayetler başladı, Türk subaylar, tüfek dipçikleri ve
süngülerle hırpalandılar. Üstleri arandı ve soyuldular. Hayatta kalarak oraya
kadar gelebilmiş olanlara; Petris kruvazöründen, destroyerlerden, İzmir’deki
Yunan Bankası ve çevresinden ve civardaki Rum evlerinden ateş açıldı. Otuzdan
fazla subay vurularak, binecekleri geminin önünde rıhtıma düştü. Geri kalanlar,
türlü hakaretlerle bindikleri geminin ambarına, hayvanların yanına tıkıldılar”.1
11 Mayıs 2019 Cumartesi
KÜRESEL GERİLİM VE ÇİN’İN ‘İPEKYOLU’
Dünya 21. yüzyıl’a, yüzyıl öncesindekine benzer
koşullarla girdi. Yeniden çok kutuplu duruma gelen ve emperyalist devletlerin
azgelişmiş ülkeler üzerinde baskı kurduğu bir dünyada, etkinlik alanları için
savaşım giderek kızışıyor. ABD, Japonya, Almanya, Rusya ve Çin arasındaki
ekonomik rekabet şiddetleniyor. Amerikalılar gelişmelerden rahatsız. Dünya
liderliğini yitirmekte olduğunu görüyor ve çaresizliği nedeniyle dünya
önderliğini bir oranda paylaşmaya razı. Küresel etkinlikte, tek başına
girişimde bulunamıyor, bağlaşıklarının yardımına gereksinimi var. Ama onlar
artık müttefikten çok ekonomik rakip durumunda.
9 Mayıs 2019 Perşembe
DOLAR ARTIYOR, KÖPRÜ ZARARLARI BÜYÜYOR
Köprü, tünel ve otoyollarda, araç geçiş
ücretlerinde artış ABD tüketici endeksine (CPI) bağlanmış. Bu endeks, 2017-2018 için
yüzde 2,5 dur. Yani geçiş ücretleri, hem dolar olarak hem de Türk lirasının
değer yitimi nedeniyle artıyor. Araç geçiş garantileri yüksek tutulmuş.
Geçişler garantiyi karşılamıyor. ‘Alınmayan hizmet karşılığı’ adı
verilen uygulamayla, köprü ve otoyollardan geçmeyen araçlar için fazladan ödeme
yapılıyor. Avrasya Tüneli, Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden
geçmeyen araçlar; 2018 bütçesine 6,2 milyar, 2019 bütçesine 4,5 milyar lira
ödenek kondu. Geçişler az, dolar artışı fazla. Bu nedenle, her yıl 2
Ocak’ta, Türk lirası olarak belirlenecek geçiş bedelleri yüksek oluyor/olacak.
Gelir düzeyi düşen insanlar, köprü ve yolları daha az kullanacak. Artmakta olan
tepkiyi azaltmak için, geçiş ücretlerindeki KDV yüzde 18’den yüzde 8’e
düşürüldü. Yani, hazine gelirinden köprülere dolaylı olarak yeni bir kaynak
daha aktarılmış oldu.
6 Mayıs 2019 Pazartesi
GENÇLİĞİN İDAMI
Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972
günü idam edildi. 1968’den beri süren öldürmeler dönemi, en üst noktaya
taşınacak, anti-emperyalist gençliğin üç önderi, halka gözdağı vermek için
asılacaktı. Daha önce, 21 Mayıs 1971’de İbrahim
Öztaş, İzmir’de sarıldığı evde öldürülmüştü. On gün sonra, 31 Mayıs’ta; Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan
Özüdoğru Nurhak dağlarında; bir gün sonra da 31 Mayıs’ta, Hüseyin Cevahir İstanbul’da Mahir Çayan’la sarıldıkları evde
öldürüldü. 19 Şubat 1972’de Ulaş
Bardakçı, 4 Mayıs 1972’de Niyazi
Yıldızhan sarıldıkları evde öldürüldü. 30 Mart 1972’de; Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin,
Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin
Kurt, Ömer Ayna, Saffet Alp Kızıldere’de katledildi. Resmi şiddet, yalnızca
örgüt önderlerine değil, üniversite gençliğinin tümüne yönelmişti. Öğrenciler
fakültelerinde teker teker değil; gruplar, hatta sınıflar halinde
tutuklanıyordu. Türkiye açık hapishane haline getirilmiş, o güne dek görülmemiş
bir insan avı başlatılmıştı. Sokaklar, aranan öğrencilerin resimli afişleriyle
donatılmış, ihbar edilmeleri isteniyordu. Binlerce öğrenci, sığınıp saklanacağı
yer arar hale gelmişti. ODTÜ’nde, gözaltıların çokluğu nedeniyle öğrenciler
stadyumda toplanmış, orada sorgulanıyordu.
5 Mayıs 2019 Pazar
İNGİLTERE PARLAMENTOSU, ‘DERSİM’ VE ‘TERTELE’
HDP Genel Merkezi Twitter’da kısa bir yazı ve
İngiltere Parlamentosu’nda çekilmiş 4 fotoğraf paylaşmış. Yazıda, ‘Dersim’ HDP milletvekili Alican Önlü’nün, İngiltere
Parlamentosu’nda ilk kez yapılacak ‘1938
Dersim Tertelesi’ (tertele Zazaca soykırım demekmiş) anmasına katıldığı söyleniyor;
fotoğraflarda içlerinde İngilizlerin de bulunduğu bir grup insan yer alıyor. Alican Önlü, burada yaptığı konuşmada; “sadece Türkiye devleti değil bu katliama
sessiz kalan ve bir parçası olan bütün devletler bununla yüzleşmelidir” demiş.
4 Mayıs 2019 Cumartesi
‘FATSALI TERZİ FİKRİ’
Savaş donanımlı
askeri birlikler, 9 Temmuz 1980 günü Fatsa’yı kuşattı. Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, görevi olmamasına karşın, düşmanla savaşa giden bir
komutan edasıyla Karadeniz’in bu küçük ilçesine gelmişti. Burada, yeşermekte
olan halk dayanışmasını ezecekti. Bağımsız aday olarak katıldığı Belediye
Başkanlığını; Ecevit’in CHP’si, Demirel’in AP’sinin aldığı toplam oydan
yüzde 50 daha çok oy alarak kazanan Fikri
Sönmez, 11 Temmuz’da tutuklandı ve ağır işkence gördü. Beş yıl sonra, 4
Mayıs 1985’te tutuklu olduğu Amasya Cezaevi’nde öldü. Fatsa halkı, içinden
çıkardıkları bu halk önderini, bu alçakgönüllü devrimciyi unutmadı. Mezar
taşına, ‘ben ne yaptıysam halkım için, halkımla birlikte yaptım’ yazdı.
Saygıyla anıyoruz.
1 Mayıs 2019 Çarşamba
VİETNAM ULUSAL BAĞIMSIZLIK SAVAŞI
1 Mayıs
1975 günü, Vietnam Ordusu Vietkong birlikleriyle birlikte Saygon’a girdi ve
dünyanın süper gücü ABD’yi bozguna uğratan son noktayı koydu. ABD Ordusu,
savaşmak için getirdiği hava ve deniz araçlarının tümünü bu kez kaçmak için
kullandı ve Vietnam’da tarihinin en büyük askeri yenilgisini aldı. 1 Mayıs
1975, 20.yüzyılda Türk Kurtuluş Savaşı’yla başlayan ulusal bağımsızlık
savaşlarının doruk noktasıdır ve yoksul bir ulusun birliğini sağlaması
durumunda neleri başaracağını gösteren evrensel bir utkudur (zaferdir). Alttaki
yazıyı, Vietnam halkının yüz yıl süren ulusal bağımsızlık savaşımına
(mücadelesine) saygımızı göstermek için yayınlıyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)