30 Temmuz 2014 Çarşamba

İTALYAN FAŞİZMİ


Faşist devinim tekelci sanayi sermayesi, büyük toprak sahipleri ve devlet örgütlerince desteklenmiştir. Faşistler akçalı yardım alamadığı ilk iki yılda, güç koşullar içinde yaşamaya çalışmıştı. Gösterişli bir kaç faşist eylemden sonra örgüte para akmaya başladı. 1920 sonunda fabrika işgallerinin başarısızlığa uğramasından sonra büyük iş çevreleri ve toprak sahiplerinin yardımları, faşist devinimi paraya boğdu. Bu paralarla silah alındı ve militanlar ile onları eğiten eski askerlere ödeme yapıldı. ‘Devrimci Eylem Mangaları’ böyle doğdu. Bunlar, Po vadisinin köylerinde silahlı eylemlere girişti ve gerçek bir askeri örgüt biçiminde birleşti. En savaşçı ve en güvenilir unsurlar, müfreze, takım, bölük ve alay biçiminde kümelere ayrıldı. Bunlara özel üniforma giydirildi. İlva, Ansaldo, Fiat, Breda vb. sanayi şirketleriyle, Banca Di Sconta, Credito D’İtalia gibi bankalar faşistleri açıktan destekledi.


1914 İtalyası

1914 yılında İtalya, güçlü rakipleri kadar varsıl olmasa da; yerleşik demokrasisi, özgürlükleri ve ekonomik atılımlarıyla sanayisi hızla gelişen bir ülkeydi. Yeniden paylaşılan dünyadan pay alabilmek için katıldığı savaştan, yengiyle çıkmasına karşın, hemen hiçbir şey elde edememişti. Anadolu’dan çıkarılmış, 12 Ada’yı alamamış, Adriyatik ve Balkanlarda herhangi bir etkinlik kuramamıştır. Adriyatikte bir liman olan ve İtalya’nın üzerinde yıllardır hak iddia ederek Versaille’da ısrarla istediği Fiume Limanı bile kendisine verilmemişti.
İtalyan halkı, savaş sonrasının sorunlarını yaşamanın ve istemlerinin elde edememenin kızgınlığını yaşıyordu. Savaşa girilmesine öncülük eden sanayi ve sermaye kümeleri savaş süresince büyümüş ancak kendilerine karşı güçlü bir toplumsal karşıtlığın de ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Savaş Sonrası

Enflasyon, İtalya’nın da en önemli sorunuydu. Ocak 1919’da 81 sm/altın olan İtalyan Lireti Haziranda 61’e, 1920'de ise 18 sm’e düşmüştü. 1919-1920’deki bir yıllık enflasyon yüzde 450 idi. Fiyatlar da aynı eğriyi izlemekteydi. 1914’deki fiyat ortalaması 100 olarak kabul edilirse bu ortalama, 1918’de 248, 1919’da 300’e yükselmişti. Buğday üretimi yüzde 24 azalmış ve tüm İtalya’da yiyecek, yakacak kıtlığı başlamıştı.1

Tekeller Güçleniyor

1920 de halka yiyecek karneleri dağıtılıyordu. Halkın yoksullaşmasına karşın, yıllık çelik üretimi 1914 ile 1918 arasında 200 bin tondan bir milyon tona çıkmış, 300 milyon liret sermayeli İlva ya da 500 milyon sermayeli Ansaldo gibi sanayi kümeleri mali ve sınai imparatorluklara dönüşmüştü. 1918’lerden sonra bir kartel içinde birleşen dört banka, İtalya’nın akçalı yaşamını hemen tümüyle denetim altına almıştı.2 Savaşa girişin gerekli kıldığı savaş ekonomisi sermayenin tekelleşmesini hızlandırmıştı.
Savaş süresince elde edilen hazine kaynaklı yüksek kazanç, savaş sonrasında kesildi ve sermaye kümelerinin çıkar beraberlikleri çözülmeye başladı. Yeni duruma ayak uyduramayan küçük şirketler battı, büyükler ayakta kaldı. Ancak, onlar da işçi çıkarma ve ücret düşürme yoluna gitti. Yağ, pamuk, tekstil vb. endüstri dallarında ücretler yüzde 25-45 oranında indirildi ve ücret düşürme iş yaşamının genel uygulaması durumuna geldi. İşsizlik ve yoksullaşma bütün İtalya’ya yayıldı.

İşçi Eylemleri

İşçilerin bu gelişmelere yanıtı beklenmeyen biçimde sert oldu. Grev ve genel grevler birbirini izledi, silahlı işçiler fabrikaları elegeçirdi. Her yer kızıl ve siyah bayraklarla donatıldı. Sendikaların öncülüğünde işçiler, fitili ateşlenecek bombaya dönüşmüştü.
1920 Ocak ayında posta ve demiryolu grevlerini bir dizi başka grev izledi. Fiat fabrikalarında başlayan grev bütün Piemonte’ye ve taşraya yayıldı. 1920 Eylül’ünde fabrika işgalleri başladı. Milano’da Romeo fabrikasındaki lokavt uygulaması olayların tüm İtalya’ya yayılmasına neden oldu.

Köylü Başkaldırısı

Şehirlerde fabrikalar işgal edilirken, kırsal alanlarda kendiliğinden gelişen gerçek bir tarım devrimi yaşandı. Büyük toprak sahiplerine karşı ayaklanan tarım işçileri ve köylüler, var olan toprak düzenini alt üst etti.
Büyük toprak sahiplerinin çiftlikleri işgal edildi, bir kısım topraklara el konuldu. Hükümet köylülerin istemlerini büyük oranda kabul etti ve kararnamelerle uygulamaya soktu.
Bu uygulamalarla, büyük toprak sahiplerinin kiracıları tarafından üretilen ürünlerin üçte ikisine el koyma hakkı (Terzeria) kaldırıldı. Tohum ve gübrenin toprak sahibi tarafından sağlanması kabul edildi. Kiracılık hakkına son verme yetkisi, toprak sahibinden alınarak kiracıların da katıldığı tarım komisyonlarına verildi. Gündelikçi işçiler ücret artışları ve asgari çalışma günü gibi haklara sahip oldu.

Faşizmin Koşulları

Şehir ve kırlardaki gelişmeler, ne büyük sanayi kümelerinin, ne de büyük toprak sahiplerinin kabullenebileceği türden gelişmeler değildi. Rus Devrimi’nden sonra her ülkeye yayılmış olan sol devrim korkusu, liberal demokratların dertlere çare olmayan politik tutumları ve savaşın yol açtığı sorunlar, yönetim erkini elinde bulunduran egemenleri yeni arayışlara itiyordu.
Bu eğilime geniş emekçi kitleleri üzerinde etkili olan parti ve sendikaların yanılgıları ve örgütsel parçalanmışlık da eklenince, faşizme yaşam veren toplumsal koşullar oluşmuş oldu. İşçi ve köylüler yaygın ve etkin savaşım içindeyken anarşistlerle sosyalistler, sosyalist parti içindeki bölekler (hizipler), birbirleriyle çekişip duruyorlardı. Gelişmekte olan halk eylemi öncü örgütünü bulamamıştı.
Sosyalist Parti, savaşın bitmiş olmasına ve savaşın acılarıyla geri dönen askerlerin moralsizliğine karşın, anlamsız ve yersiz savaş karşıtı bir siyaset uyguluyor onları adeta faşistlere doğru itiyordu. Oysa, Sosyalist Parti büyük bir partiydi. Mussolini’nin partisi yüzde 2 oy alıp parlamentoya milletvekili sokamadığı 15 Kasım 1919 seçimlerinde3, 156 milletvekilliği kazanmıştı. 1918’de 22 000 olan üye sayısı 1920 de 216 000’e yükselmişti.4 Aynı Sosyalist Parti, Faşist Partinin güçlenmeye başladığı 1921 yılının başlarında, 21 Ocak Livorno Kongresinde, Reformcular, Massimilisti’ler ve komünistler olarak üçe bölündü.

Mussolini

Mussolini, sosyalist bir demircinin oğluydu. Çelişkilerle dolu dengesiz yaşamına öğretmenlikle başladı. Duvarcı ustalığı ve gazetecilik yaptı, Sosyalist Parti’ye üye oldu. Para karşılığı Fransa’ya hizmet ettiği suçlamasıyla partiden atıldı. Önceleri İtalya’nın savaşa girmemesi gerektiğini savundu, sonra aşırı bir savaş yanlısı oldu.
Askerliğini er olarak yaptı ve 1917 yılında çürüğe çıkarıldı. 23 Mart 1919’da, savaşa katılmış askerler ve savaştan umduğunu bulamayan bir kümeyle Savaş Fascioları adlı bir örgüt kurdu. Fasciolar’ın programı, hem kimi sosyalist yaklaşımları hem de aşırı milliyetçiliği ve sermayenin kutsallığını savunan eğilimler içeriyordu.
Kasım 1921’de örgütün silahlı birimlerini koruyarak siyasal parti oldular. İşçi ve köylü eylemlerine silahlı baskınlar düzenlediler ve çok sayıda sendikacı ve köylü önderini öldürdüler. 1921’den sonra, sanayi tekelleri ve büyük toprak sahiplerinin desteğini aldılar ve hızla güçlendiler. 28 Ekim 1922’de 5000 kişiyle Roma’ya yürüdüler. İtalyan ordusu eyleme karışmadı ve kral beklenmedik biçimde Mussolini’yi, hükümeti kurmakla görevlendirdi.

Faşizmi Yaratanlar

Faşist devinim tekelci sanayi sermayesi, büyük toprak sahipleri ve devlet örgütlerince desteklenmiştir. Faşistler akçalı yardım alamadığı ilk iki yılda, güç koşullar içinde yaşamaya çalışmıştı. Gösterişli bir kaç faşist eylemden sonra örgüte para akmaya başladı. 1920 sonunda fabrika işgallerinin başarısızlığa uğramasından sonra büyük iş çevreleri ve toprak sahiplerinin yardımları, faşist devinimi paraya boğdu.
Bu paralarla silah alındı ve militanlar ile onları eğiten eski askerlere ödeme yapıldı. ‘Devrimci Eylem Mangaları’ böyle doğdu. Bunlar, Po vadisinin köylerinde silahlı eylemlere girişti ve gerçek bir askeri örgüt biçiminde birleşti. En savaşçı ve en güvenilir unsurlar, müfreze, takım, bölük ve alay biçiminde kümelere ayrıldı. Bunlara özel üniforma giydirildi.

Saldırı Birimleri

Önce büyük toprak sahipleri kendi aralarında örgütlenerek köylü eylemlerine karşı faşistleri yardıma çağırdı. Sayıları bazen 15-20 bine ulaşan binlerce silahlı adam, bir ilden öbürüne kamyonlarla taşınarak, ilçelere ya da köylere akın akın geliyor; her yerde köy kooperatiflerini, sendikaları, gazete matbaalarını yakıyordu. Belediyelere el koyuyor ve köylü eylemlerini çoğu kez devlet güçleriyle birlikte bastırıyordu.

Polis Ve Ordu Desteği

Polis ve ordu, faşistlere verdiği desteği gizlemiyordu. Faşist önderler, militanlarına devlette etkin olmanın tarlalar ve fabrikalarda etkin olmaktan daha önemli olduğunu söylüyordu.
Savaş Bakanı İvanoe Bonomi, 24 Eylül 1920 tarihindeki ünlü genelgesiyle, genelkurmaya ‘faşistlerle ilişki kurulmasını’ emrediyordu. Adalet Bakanı Giolitti ise 7 Nisan 1921 tarihli bildirisinde, yargıçlardan ‘faşistler hakkında açılan bütün kavuşturmaları durdurmalarını’ istemekteydi.
Polis örgütü, faşist kıtalar için adam topluyor ve kanun kaçaklarını bu birimlere katılmaya zorluyordu. 1922 Temmuz ve Eylül ayları arasında 11 general açık bir biçimde faşist eyleme katıldı. Fara ve Ceccherini adındaki iki general de, Roma Yürüyüşü’nü hazırlayan Savaş Konseyi’nde yer aldı. Ordu’da birçok faşist hücre kurulmuştu.5

Sanayi Tekelleri

Faşistlerin köylerdeki ‘başarısı’ büyük sanayi tekellerini de faşist devinime yöneltti. Kırlarda ‘ustalaşan’ saldırı birlikleri kentlerde; sendikalara, işçi birliklerine ve fabrikalara saldırdı. Milletvekilleri, sendikacılar, işçi önderleri ve çok sayıda işçi öldürüldü.
İlva, Ansaldo, Fiat, Breda vb. sanayi şirketleriyle, Banca Di Sconta, Credito D’İtalia gibi bankalar faşistleri açıktan destekledi.
Bunların istemi, yalnızca siyasal karışıklığın giderilmesi değildi. Savaş ekonomisinden olağan piyasa ekonomisine geçmede sıkıntı yaşıyorlardı. Yeni bir sermaye yapılanması o güne dek bir türlü oluşturulamamış, dış pazarlara hemen hiç açılınamamıştı. Güçlü ve baskıcı bir devlet istiyorlardı. “İtalyan sanayii iç pazarın darlığı ve dış pazarların da açılamaması yüzünden savaştan sonra bir çember içinde sıkışıp kalmıştı.”6 Avusturya’dan alınan bir kaç kasaba ile Arnavutluk üzerinde kurulan etkinlik, dış pazar gereksinimini karşılamaktan çok uzaktı.

Faşistler Yönetime Geliyor

Büyük sermaye ve büyük toprak sahipleri, sorunlarını çözeceğine inandığı Faşist Parti’yi, işçi ve köylü eylemlerinin canlılığını yitirdiği 1922 yılında yönetime getirmeğe karar verdi.
Ordu ve poliste üst düzey görevlilerin önemli bölümü elde edilmiş, kilisenin desteği sağlanmış ve faşist devinime sıcak bakmayan kral etkisizleştirilmişti. Ancak Faşistler yine de yönetime gelme gücünden uzaktı.
15 Kasım 1919 genel seçimlerinde Sosyalist Parti 156 milletvekili çıkarırken Faşist Parti hiç milletvekili çıkaramamıştı. İtalyan Halkı’ndan aldığı oy yalnızca yüzde 2’ydi. Faşistler 15 Mayıs 1921 seçimlerinde, sosyalist ve komünistlerin 138 milletvekiline karşılık 35 milletvekiliyle, parlamentoda küçük bir küme oluşturuyorlardı.
Yasal ve yasadışı desteklerle, hükümet Mussolini’ye verildikten sonra durum hızla değişti. Faşist parti üyesi Kara Gömlekliler, devlet güvenliğini sağlamakla görevli kamu hizmetlileri yapıldı. Yeni seçim yasası çıkarıldı. Yaygın şiddet eylemleri ve seçim hilelerinin uygulandığı, Nisan 1924’deki seçimlerde Faşist Parti 535 üyeli İtalyan Parlamentosunda 406 sandalye elde etti. Hileleri açığa çıkarıp belgeleyen Sosyalist milletvekili Matteotti, 10 Haziran 1924 de öldürüldü.
Cinayet tüm İtalya’da nefretle karşılandı, bir bölüm milletvekili meclisi terk etti. Siyasi bir bunalım başlamak üzereydi. Ancak, toplumun büyük bir bölümünden destek alan merkez ve sol partiler bir araya gelmedi ve Mussolini 3 Ocak 1925de, faşistleştirme yoluyla anayasal düzenden otoriter bir devlete geçildiğini ilan etti. 5 Kasım 1926da Faşist Parti dışında tüm partiler kapatıldı, gazeteler yasaklandı. Parlamentodaki faşist olmayan milletvekillerinin seçilme belgeleri ellerinden alındı. Aynı ay çıkarılan bir yasayla, devleti savunmakla görevli özel mahkemeler kuruldu. Bu mahkemeler 1927-1943 arasında 4700 kişiyi mahkum etti.7

Faşist Terör

Faşist Parti’nin uyguladığı ekonomik politika doğal olarak, kendisini destekleyen ve yönetime getiren kesimlerin gereksinimlerine göre biçimlendi. Öncelikli olarak, köylüler ve tarım işçilerinin savaşımla elde ettiği tüm kazanımlar yok sayıldı ve eskiye dönüldü. Köylü örgütleri dağıtıldı. Korporasyon türü örgütlenmelere gidilerek tarım işçilerinin ücretleri düşürüldü. Kiracılığa yeniden işlerlik kazandırıldı.
Aynı baskı işçilere de uygulandı. Sendikal örgütlenme ve grev yasaklandı. İşçi ücretleri önemli oranda düşürüldü. Toplu işten çıkarmalar yaşandı. 1926 ile 1927 arasında işsizlik yüzde 220 oranında arttı.8 1919-1921 döneminde elde ettikleri ekonomik-demokratik haklar ellerinden alındı ve işçiler yenilmiş, örgütsüz bir kitle durumuna getirildi. İşsiz bir işçi sınıfı, faşizmin sanayi tekellerine sunduğu en ‘değerli’ armağan olmuştu.
Faşistler, yalnızca işçi ve köylü örgütlerine değil; kentsoylu (burjuva) partilerine, liberallere, Katolik örgütlere ve cumhuriyetçilere de saldırmıştır. Aydınlar, sanatçılar yurt dışına kaçtı. İnsanlara iki seçenek bırakılıyordu; ya faşist olunacak ya da ülke terkedilecekti. İşçilere saldırılırken sessiz kalan liberaller zamanı gelince faşist terörden payına düşeni aldı. Bunların bir bölümü Faşist Parti’ye katıldı bir bölümü yok oldu.
Sol kesimin parçalanmışlığı ve bitmez tükenmez iç çekişmelerinin yanında, Liberal ve Hıristiyan Demokratların aymazlıkları da faşizmin yolunu açmıştır. Oysa, Mussolini Başbakanlığının daha ilk günlerinde, 16 Kasım 1922de hükümet programını Parlamento’da okurken şunları açıkça söylemişti: “İstesem bu pis ve sağır salonu, (parlamentoyu-y.n.) bir avuç askerin kışlası haline getirebilirim. Yapabilirim, ama hiç değilse bir zaman için bunu yapmıyorum.”9

Kamu Malları Şirketlere

Mussolini 1927’de ekonomik gerçeklere uygun düşmeyen bir kararla ve propaganda amaçlı olarak, liretin değerini yükseltti. Bu uygulamanın sanayicilerde yarattığı huzursuzluk nedeniyle, devletin ekonomik olanakları bu kesimin emrine verildi. Önemli kamu mal ve işletmeleri bu firmalara devredildi. Devlet yatırım fonları, kredi ve teşvikler şirket kasalarına akıtıldı.
Günümüzde yeniden güncellik kazanan ve faşizmin belirgin özelliği olan özelleştirme girişimleri, ilk sistemli uygulamasını Mussollini İtalyası’nda gerçekleştirdi. Ancak, özelleştirme bugün öylesine çekinmesizce yapılmaktadır ki, İtalyan Faşizmi’nin özelleştirme uygulamalarının, yasadışılık anlamında günümüzdeki uygulamalardan daha ‘demokratik’ olduğunu ileri sürmek olanaklıdır.
Tekelci şirketlerin devlet kaynakları ve kamu mallarını kullanarak gelişmesi, faşizmin temel özelliğidir.

Faşizmin Ekonomisi

Politik terörün egemen olduğu Faşist düzen, işgücü ile sermayeyi, endüstri ve tarımı, ulusal uyuşum (armoni) adı verilen ve büyük sermaye ile toprak sahiplerinin belirleyici olduğu korporasyon örgütlerinde bir araya getirdi. Hükümet, işçi-patron, kapitalist-emekçi gibi ayrımları örtmek amacıyla bunların tümüne birden “üreticiler”, oluşturulan örgütlere de “üreticiler birliği” adını verdi.
Otoyollardan, sulama kanallarına ve bataklık kurutma projelerine dek tüm devlet yatırımları büyük sermaye ile toprak sahiplerine, önce ihale edildi, daha sonra özelleştirme adıyla devredildi. Hükümet yetkilileri ve başta Popolo D’İtalia olmak üzere faşist basın, bu uygulamaları İtalya halkına abartılmış propagandalarla, “İtalya’nın güçlü kılınmasını sağlayacak çağın gereği gelişmeler” olarak duyurdu.
Mussolini’nin devletin ekonomideki yeri konusundaki görüşleri, günümüz Türkiyesi’ndeki üst düzey yöneticilerin görüşleriyle büyük oranda örtüşmektedir. Mussolini, Marcia du Roma’nın birinci yıldönümünde şunları söylüyordu: “Biz devleti, bütün ekonomik yetkilerin pisliğinden temizlemek istiyoruz. Demiryolcu, postacı, sigortacı devlet yeter”10 (Bizimkilere, demiryolcu, postacı, sigortacı devlet de çok geliyor).
Faşist diktatörlük altındaki İtalya’da; İlva Grubu, Ansoldo, Fiat, Breda, Pirelli, Burgo gibi sanayi kümeleriyle; Baco di Commerciale, Banco di Sconto, Credito D’İtalia, II.Cedito D’İtalia ve Banco di Roma gibi bankalar, devlet kaynaklarını ve kamusal işletmeleri devralan ya da sınırsız biçimde kullanan büyük sermaye kümeleriydi. Tekelci sermayenin tek amacı, baskıcı bir biçimde kamu yetkesini (otoritesini) kullanmaktı. Bu amaç, ayrıcalıklar ağının hizmetindeki faşist parti yönetimi ile gerçekleştiriliyordu.11

Özelleştirmeler

Mussolini, yönetime gelir gelmez, devletin elinde bulunan telefon, yaşam sigortası, belediye işletmeleri ve tüm devlet tekellerini özelleştirdi.
Devlet, 1924 yılında batan Banco di Sconto ve Banco di Roma’nın tüm borçlarını üzerine aldı. Bunlara, 1926 yılına dek süren bir dizi kurtarıcı destek verdi. Büyük şirket ağırlıklı olan nama yazılı hisse senetlerinin tümü devlete ödettirildi. Savaş sırasında yasadışı yollarla elde edilen varsıllıkları soruşturan Araştırma Kurulu, Mussolini yönetime geldikten 20 gün sonra kaldırıldı.
Toraksız köylülere toprak edinme olanağı veren Visocchi Kanunu iptal edildi. Tarıma yapılan devlet desteği üretici köylülere değil, büyük toprak sahiplerinin, L’associazione dei geogofili ve Federconsorzi adıyla oluşturdukları örgütler aracılığıyla tarım tekellerine verildi.
Anonim şirketlerin gelirlerinden alınan vergiler indirildi, fiyatların ve kazançların açık ve belirli olması yolu kaldırıldı.12 SIP adı verilen bir yapılanma ile kazançların büyük özel işletmelere, zararların ise devlete yüklendiği bir sistem oluşturuldu.
1933 yılında zorluk içinde olan işletmelere akçalı yardım yapmakla görevli IMI ve zarar eden kuruluşları devralan IRI adlı devlet örgütleri kuruldu. IRI, savaş sonuna dek (2.Dünya Savaşı) firmalara 8 milyar liret dağıttı. Bu para İtalyan halkının aynı dönem içinde ödediği vergilerin toplamı kadardı.13 Bunun açık anlamı halkın ödediği vergilerin hemen tümünün, bir avuç büyük endüstriciye ve bankere verilmesiydi.

Günümüze Miras

Faşist diktatörlükle yönetilen İtalya’daki ekonomik uygulamalarla günümüz Türkiyesi’ndeki özelleştirme uygulamaları arasındaki benzerlik birçok kişiye şaşırtıcı gelebilir. Ancak bunlar yaşanmış gerçeklerdir. Üstelik bugün ülkemizde gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları, Faşist İtalya’daki uygulamalardan çok daha olumsuz koşulları fazladan içinde taşımaktadır.
İtalya’da, özelleştirilen devlet işletmeleri ulusal şirketlere veriliyordu. Türkiye’de ise, stratejik üretim alanlarındaki devlet işletmeleri başta olmak üzere kamu işletmeleri doğrudan yabancı şirketlere ya da “yerli” ortaklı yabancı şirketlere verilmektedir. Bu çok önemli bir ayrımlılıktır. İtalya’da (Nazi Almanyası’nda da aynı) devlet destekleriyle güçlenen ulusal şirketler, başka gelişmiş ülke firmalarıyla rekabete girişip ülkelerine kâr transfer ederken, Türkiye’de kamusal varlıklar yabancı firmalara, devrediliyor ve ülke yarı-sömürge haline getiriliyor.
Mussolini sınırsız bir özgürlük içinde devlet kurumlarını özelleştirerek İtalyan halkını sonu kanla bitecek bir maceraya sürüklerken aynı yıllarda Atatürk, yoksul Anadolu’da devletçilik yoluyla mucizeler yaratıyor, sosyal bir halk devleti kuruyordu.

Herşey Pazar İçin

Yoğun devlet desteği ve yüksek gümrük duvarlarıyla korumaya alınan sanayi üretiminde belirli artışlar oldu ancak bu artışlar İtalya’yı güçlü bir sanayi ülkesi yapmaya yetmedi. Dış pazar yetersizliği, süreğen bir sorun halinde baskısını sürdürdü.
1923’de Fıume’nin Yugoslavya’dan alınması, 1927’de Arnavutluk’ta etkinliğin arttırılması, 1922-1933 yıllarında Libya’nın sömürgeleştirilmesi ve 1935 yılında Habeşistan’ın elegeçirilmesi tekellere yetmemişti. Dünya devleti olma isteğindeki İtalya, başka gelişmiş ülkeler gibi dünyadan daha fazla pay istiyordu. 1934’den sonra yoğun biçimde silahlanmaya gidildi. Bu hem ekonomiyi canlandırdı ve hem gelecek büyük çatışmaya hazırlanmayı sağladı.

Faşist Enternasyonal

Mussolini Montreux’de Faşist enternasyonali düzenleyerek, uluslararası faşist siyaset ve işbirliğinin yollarını aradı. 1936-1939 İspanya iç savaşında Franko’ya etkin destek verdi. Hollanda, Bulgaristan, Avusturya ve Macaristan Faşist Partileri başta olmak üzere, ortaya çıkan birçok faşist partiyle ilişkilerini geliştirdi.
İspanya iç savaşına yapılan yardımla, İkinci Dünya Savaşına yol açacak saldırılar dizisi başlatılmıştı. İtalya, 22 Mayıs 1939’da Almanya’yla yaptığı Çelik Paktı anlaşması ile geleceğini Nazi Almanyası’na bağladı ve Mussolini Haziran 1940 da Hitler’in yanında savaşa girdi.

DİPNOTLAR

1 “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi” Gelişim Yay., sf.258
2 a.g.e. sf.258
3 a.g.e. sf.255-257
4 a.g.e. sf.265-282
5 a.g.e. sf.253
6 “Büyük Lorousse” Gelişim Yay., sf.3990
7 “Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi” Gelişim Yay., sf.288
8 a.g.e. sf.284
9 “Direnen Faişzm I” Çetin Özek, İzlem Yay., 1966, sf.188
10 “Le Origini del Fascismo; In Fascismo, antı Fascismo 1” L. BASSO MİLANO, 1962 sf.10 ak. Çetin Özek, a.g.e. sf.189
11 “Direnen Faişzm I” Çetin Özek, İzlem Yay. 1966, sf.242-243
12 a.g.e. sf.247
13 “Devrimler Karşı Devrimler Tarihi”, Gelişim Yay., sf.308

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder