30 Nisan 2015 Perşembe

KEMAL DERVİŞ’TEN AKP'YE


Temelini Kemal Derviş’in attığı, yasal dayanaklarını 57.Hükümetin (DSP-MHP-ANAP) gerçekleştirdiği izlenceyi (proğramı) Recep Tayyip Erdoğan hükümetleri uyguladı. AB ve ABD’nin istediği “yasaların” ana bölümü Kemal Derviş döneminde çıkarılmıştı. Yasaların uygulanması ve yeni yasaların çıkarılması AKP döneminde gerçekleşti. Bu iki dönem, kişiler değişmiş olsa da, gerçekte birbirini tamamlayan tek bir süreci oluşturuyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısına son verecek tek bir süreç. 1838 Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması, nasıl Tanzimat ve Islahat uygulamalarını getirip Osmanlı’yı yıkıma götürdüyse, Güçlü Ekonomiye Geçiş izlencesi de AKP uygulamalarını getirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıma götürecekti.

27 Nisan 2015 Pazartesi

KEMAL DERVİŞ VE “GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ”


Kemal Derviş, yeniden ortaya çıktı. Küresel karar vericilerce 2001’de Türkiye’ye gönderilen ve Türk ekonomisini çökerten ekonomik-siyasi dönüşümü gerçekleştiren bu kişi, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğu günümüzde siyasi alanda yeniden boy gösteriyor. CHP Genel Başkanı; “çözüm sürecini sevindirici bulan”,Aptullah Öcalan'a hain denmemesini isteyen” Kemal Derviş’i yönetime geldiklerinde bakan yapacağını söylüyor. Alttaki yazıda, Derviş’in 2001’deki gelişinin ve yaptıklarının öyküsünü bulacaksınız.

23 Nisan 2015 Perşembe

23 Nisan 1920: "İSTİKLAL MECLİSİ"


Birinci Meclis, ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen, tutsaklığın her türüne karşı çıkan Müdafaa-i Hukuk anlayışının doğal sonucuydu. Ulusun yazgısına yön vererek toplumun her kesimini etkiliyor, güç aldığı halkı tam anlamıyla temsil ediyordu. Bağımsızlık savaşı yürütürken devlet kurmaya girişilmişti ve meşruiyetini ulusal varlığın korunmasından alıyordu. Dünya siyasi tarihinde örneği olmayan, gerçekten demokratik, savaşkan bir yönetim organı, benzersiz bir temsil kurumuydu. Yetkisini ve yaptırım gücünü, kabul ettiği anayasadan değil, millet istencini (iradesini) yansıtan, yazılı olmayan ve kökleri eskiye giden özgürlük tutkusundan alıyordu.

20 Nisan 2015 Pazartesi

ULUS DEVLET KARŞITLIĞI


Ayrıcalıklı üstünlüklerin ve toplumsal varsıllığın korunması ya da ele geçirilmesi, bu yöndeki istekleri eyleme dönüştürecek olan devlet aygıtının gücüyle ilgili bir sorundur. Her devlet kendinden güçsüz devletleri etkisi altına alır, güçlü olanlarca da etki altına alınır. Yaşambilimin (biyolojinin) doğal yasalarına benzeyen bu gerçek, etkili işleyişini ve kaçınılmaz sonuçlarını her zaman yürürlükte tutmuştur. Günümüzde uygulanan ulus-devlet karşıtı Yeni Dünya Düzeni politikaları, çok yönlü uygulama yöntemleri ve teknolojik olanaklarla devletlerarası çatışmanın en ileri türünü oluşturur.

16 Nisan 2015 Perşembe

AVRUPA BİRLİĞİ VE ERMENİ KARARLARI


1970’lerden beri biçim değiştiren ancak yoğunluğundan bir şey yitirmeyen ve bugün de yürürlükte olan Batının Ermeni politikası, kesin ve saltık (mutlak) bir biçimde Türkiye’den toprak istemeye yöneliktir. Olayların ortaya çıkışı, gelişmesi, gündemde tutulması ve alınan kararlar, bu savın açık kanıtlarıdır. AB organlarının aldığı kararlar ve bu kararların uluslararası bir boyut kazandırılarak yaygınlaştırılması, toprak talebinin ön hazırlıkları ve kamuoyu oluşturma girişimleridir.

13 Nisan 2015 Pazartesi

CUMHURİYET’İN TARIM DEVRİMİ


Cumhuriyet yönetimi kurulduğunda ülke topraklarının çok azı tarıma açılabilmişti. Tarımın verimliliği, hemen tümüyle doğa koşullarına bağlıydı. Eşkıyalık köylüyü rahatsız ediyor ve ağaya sığınma eğilimini yaygınlaştırıyordu. Ürünün onda birini oluşturan Öşür vergisi, üretici köylü üzerinde bir baskı aracıydı ve bu vergiyi toplayan mültezimler köylünün korkulu rüyası durumuna gelmişti. Onda birlik oran, kimi yerde gerekçe gösterilmeden, beşte bire kadar çıkarılıyordu. Ürün öncesi borçlanma ve tefecilik, kanayan toplumsal bir yara durumundaydı. Yol ve hayvan vergisi köylüyü huzursuz ediyor, geçimini hayvancılıktan sağlayan göçerler ve küçük çiftçilerin geliri, olumsuz yıllarda, vergi vermek bir yana kendini besleyemez düzeyde kalıyordu. Cumhuriyet yüzyılların birikimi olan bu dev gibi sorunlara ivedilikle çözüm bulmak zorundaydı. Ancak, elde ne para ne de yetişmiş kadro vardı.

9 Nisan 2015 Perşembe

OSMANLILARDA YÖNETİM BİÇİMİ VE EKONOMİ


Osmanlılar ele geçirdikleri Bizans topraklarında, derebeylerin (feodallerin) büyük çiftliklerini devlet adına kamulaştırıyor ancak Hıristiyan köylülerin topraklarını kendilerine bırakıyordu. Toprak işlerinde, halkı gözeten uygulamalar yapıldığı için, Rum köylüler Bizans yönetimine göre daha iyi bir yaşam sürüyordu. Feodal baskı altındaki köylüler, “ Türk yönetiminin sağladığı adaletin, yoksulları soyluların baskı ve zulmünden kurtardığını” söylüyor ve kendi istekleriyle Osmanlı uyruğuna geçiyordu.

6 Nisan 2015 Pazartesi

FENER RUM PATRİKHANESİ


Fener Rum Patrikhanesi, kendisine tanınan ayrıcalıklara karşın, Fatih’ten günümüze dek Türk düşmanlığını hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan kuşağa aktarılan kin ve nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek genlere işleyen bir kalıt (miras) olarak hep canlı tutuldu. Kendini güçsüz gördüğü dönemlerde susarak, güçlü gördüğünde ise saldırarak, yurtiçindeki bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürdü. Anadolu’da Türk egemenliğine son vermek isteyen Batı saldırısının, her dönemde gönüllü işbirlikçisi oldu. Fener Rum Patrikhanesi, bugün dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır ancak Hıristiyan dünyasında ekümen bir kilise olarak kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan Patrikliği”, “ekümenlik hakları”, “kızılhaç televizyonu”, “dinler arası diyalog” ve “Diyanet yanında temsil” gibi noktalara varmıştır.

2 Nisan 2015 Perşembe

BİLKENTLİ ÖĞRENCİLERLE 68 KUŞAĞI KONULU GÖRÜŞÜM (RÖPORTAJ)



68 Kuşağının en belirgin özelliği, eylem ve düşüncede toplum çıkarlarını önde tutan bir anlayışa sahip olması, olay ve gelişmelere kişisel değil toplumsal bir anlayışla bakmasıdır. Kaynağını ulusal bağımsızlık istencinden alan düşünsel yapısına, ilkelerine ve halkın değerlerine birinci derecede önem vermiştir. Savaşım biçimini Kemalizmden almıştır ancak yaşadığı dönemi ve bu dönemin özelliklerini inceleyerek, sürekli arayış ve yenileşme çabası içinde olmuştur... Düşünce ve davranışlara sorgulayıcı tutum egemendir; öğrenme ve bilinçlenme istemi yüksektir. 68’lilerde okumak, neredeyse yaşamsal bir gereksinim, bir tutku olmuştur. Okumak, öğrenmek, öğrendiğini uygulamak, o günlerin en geçerli ve en çok değer verilen davranış biçimiydi... Okuyup öğrenmek ve eylem içinde olmak, gençliğe yüksek düzeyli bir özgüven duygusu vermişti. Gençler okuyup öğrendikçe, çevresindeki insanlardan, özellikle de ülkeyi yöneten politikacılardan çok daha ileri bir konuma gelmişler ve bu durum onların, yaşlarından beklenemeyecek düzeyde özgüven kazanmasına yol açmıştı. O dönemdeki gençlik örgütlerinin genel kurulları, üniversitelerdeki açık oturum, panel ya da forumlar, yalnızca o günlerdeki değil, bugünkü parti kurultaylarından çok daha ilerdeydi. Konuşma ve tartışmalar, çok daha nitelikliydi; bilimsel içeriğe sahipti. Panel ya da forumlar 6–7 saat sürer, salonlarda oturacak yer kalmazdı. O dönemde yaşanan aşılması güç sorun, eylem düzenlemek değil düzenlenecek eylem için salon bulmaktı.