Fener
Rum
Patrikhanesi,
kendisine
tanınan
ayrıcalıklara karşın,
Fatih’ten
günümüze
dek
Türk düşmanlığını hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan
kuşağa aktarılan kin ve nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek
genlere işleyen bir kalıt (miras) olarak hep canlı tutuldu.
Kendini güçsüz gördüğü dönemlerde susarak, güçlü
gördüğünde ise saldırarak, yurtiçindeki bir tehdit unsuru
olarak varlığını sürdürdü. Anadolu’da Türk egemenliğine
son vermek isteyen Batı saldırısının, her dönemde gönüllü
işbirlikçisi oldu. Fener
Rum Patrikhanesi, bugün
dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü
yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır
ancak Hıristiyan dünyasında ekümen
bir kilise olarak
kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan
Patrikliği”,
“ekümenlik
hakları”,
“kızılhaç
televizyonu”, “dinler arası diyalog” ve
“Diyanet
yanında temsil”
gibi noktalara varmıştır.
Fatih
Kanunnamesi ve Patrikhane
II.Mehmet (Fatih) İstanbul’u
aldığında, Hıristiyan
dünyası Doğudaki ikinci büyük merkezinin dini açıdan
Müslümanlarca yok edileceğine inanıyor, buna karşı yeni bir
haçlı
seferinin hesabını
yapıyordu. Ancak Fatih,
hiç ummadıkları bir tutumla, Patrikhane’yi
kapatmak bir yana, onlara hiçbir zaman görmedikleri özgürlükler
ve haklar verdi. Türklerin egemen oldukları yerlerde dini baskı
uygulamama genel tutumu yanında, Fatih,
Hıristiyan dünyasının bölünmüşlüğünün sürmesini
amaçlamış, Patrikhane’yi
adeta koruması altına almıştı.
Fatih
Kanunnamesi’yle
II.Gennadios ekümenik
(evrensel) Patrik yapıldı ve vezir ünvanı verilerek, devletin
önemli işlerinin görüşüldüğü divan’a
alındı. Patrik
ve Patrikhane’ye
bağlı kişiler vergiden
bağışık tutuldu. Patrik, Hıristiyan halkın tartışmasız
önderi sayıldı, Ortodoks topluluğunun yargılama ve cezalandırma
işlemlerinde tam yetkili kılındı. Bu haklar, Patriğin
Bizans
dönemindeki haklardan
daha ileriydi.1
Kimi padişahlar, Patrikhane’ye
tanınan
hakları bir miktar
kısıtlasa da, ayrıcalıklar Cumhuriyet’e dek sürdü. 1856
Islahat Fermanı’yla,
Patriğin görevi
ömürboyu sürecek
biçimde uzatıldı.
Yargılama ve cezalandırma konusundaki yetkileri arttırıldı.2
Türk
Düşmanlığı
Fener
Rum
Patrikhanesi, kendisine
tanınan ayrıcalıklara
karşın, Fatih’ten
günümüze
dek Türk düşmanlığını
hiçbir dönemde bırakmadı. Kuşaktan kuşağa aktarılan kin ve
nefret, siyasi ereklerle birleştirilerek genlere işleyen bir kalıt
(miras) olarak hep canlı tutuldu. Kendini güçsüz gördüğü
dönemlerde susarak, güçlü gördüğünde ise saldırarak,
yurtiçindeki bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürdü.
Anadolu’da Türk egemenliğine son vermek isteyen Batı
saldırısının, her dönemde gönüllü işbirlikçisi oldu.
17.Yüzyılda yaşayan
III.Parthenios,
en gözükara Patriklerden biriydi. Balkanlarda devlet karşıtı
çalışmalar yapıyor, Ortodoksları ayaklandırmaya çalışıyor,
Patrikhane’nin
olanaklarını
bu amaçla kullanıyordu.
Padişah IV.Mehmet, 1657
yılında idamına karar verdi ve Paşakapı’da
idam edildi. Suçu; Eflak
Voyvodası Costantin’i
ayaklanmaya teşvik etmek ve İstanbul yangınında kargaşa çıkarıp
yağma yaptırmaktı.3
Patrikhane, III.Parthenios’un
asılmasından sonra uzun bir süre sessiz kaldı. Ancak, 18.Yüzyılın
sonlarına doğru Yunanistan’da gelişmeye başlayan ulusçu
devinimlerle ilişki kurdu. Ayaklanmaya hazırlanan örgütlere para
ve silah yardımı yaptı, tinsel (manevi) destek verdi. 1821 yılında
ortaya çıkan ve Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan
ayrılmasıyla sonuçlanan Mora
Ayaklanması’na
önemli etkisi oldu.
Patrik II.Gregorios,
Rum çetelere verdiği destek nedeniyle 1821’de Patrikhane’nin
orta kapısında idam edildi.
O tarihten günümüze dek
orta
kapı hiç açılmadı.
Patrikler ve metropolitler, "burada
bir sultan ya da bir Türk devlet adamı asılmadan”
ana kapının açılmamasına karar vermişlerdi.4
Rus
Çarı’na
Mektup
Patrik II.Gregorios’un
Rusya'nın İstanbul
Büyükelçisi aracılığla Rus
Çarı’na gönderdiği
mektup, Patrikhane’nin
yüzlerce yıl sürdürdüğü
politikanın özeti gibidir. Mektupta şunlar söyleniyordu: ”Çar
Cenapları, siz Türk milletini yok etmenin tek yolunun savaş
olduğunu düşünüyorsunuz. Bu görüşünüz doğru değildir.
Türkleri hazırlıksız yakalayıp yenseniz bile, bununla yok
olmazlar. Oturup düşünürler, yanlışlarını giderir,
eksikliklerini tamamlar ve karşınıza çıkarlar... Onları yok
etmenin tek yolu, uzun vadeli çalışarak inanç ve geleneklerini
sarsmak, yaşam biçimlerini bozmaktır... Bunlar; yalan,
ikiyüzlülük, rüşvet gibi kötülükleri bilmeyen bir ahlaka
sahiptir. Güçleri buradan gelir. Bunu bozmak gerekir. Bu yönde
başarılı olmanın kolay bir yolu vardır. Türkler, sonradan
Müslüman olanları, doğuştan Müslüman olanlardan daha çok
sever, bağırlarına basar; ırk farkı gözetmezler. Bunların
arasına yalandan din değiştiren adamlar sokun. Yüksek yerlere
gelmelerini sağlayın. Ahlakları zaafa uğradımı, çürük bir
ağaç gibi kırılırlar, yeniden büyüyemezler. Türkleri
ahlakları sağlamken yenseniz bile, sağlam ağaç budaması gibi
daha gür dallanırlar ve yeniden ağaç olurlar.”5
I.Dünya
Savaşı’nda Patrikhane
Yunanistan bağımsızlığına
kavuştuktan sonra, Patrikhane
Yunanistan’ın “ikinci
büyükelçiliği” gibi
çalıştı. 1904 Türk-Yunan Savaşı’nda Osmanlı ordusu yengiyle
çıkmasına karşın, Batılıların karışmasıyla masa başında
yenik duruma düşürüldü. Devletin güçsüzlüğünü gören
Patrikhane bu
tarihten sonra tümüyle Yunan hükümetinin buyruğu altına girdi.
İlerde başbakan olacak Venizelos
1910’da gizlice İstanbul’a geldi ve Patrikhane’de
toplantılar yaptı.6
Patrikhane
Birinci
Dünya Savaşı süresince
Anadolu ve Rumeli’de onlarca örgüt kurdu. Osmanlı
İmparatorluğu’nun savaştan yenik çıkacağını düşünerek,
olası Yunan işgaline destek olacak yerel yapılar oluşturdu.
Etnik-i Eterya Cemiyeti,
Rum Matbuat Cemiyeti, MaRum Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Trakya Rum
Cemiyeti, Rum Muhacirin Cemiyeti, Rum Tüccar Cemiyeti, Rum Küçük
Asya Cemiyeti, Rum Edebiyatçılar Cemiyeti, Rum İzcilik Teşkilatı,
Rum Pontus Cemiyeti, Mavri Mira Cemiyeti kurulan
örgütlerin bir bölümüydü. Pontus
Cemiyeti’ne
bağlı çeteler,
Karadeniz bölgesinde Türk köylerini basarak toplu öldürmeler
yaptı.7
Osmanlı Devleti’nin savaştan
yenik çıkacağı anlaşılınca, 1918’de Patrikhane’nin
dış kapısısına
bağımsızlık anlamına gelen çift
kartallı Bizans bayrağı
çekildi. Patrikhane,
bağımsızlık
istemini bayrak çekmeyle
sınırlamadı ve işgal güçlerinin kendisine verdiği desteğe
dayanarak, Yunanistan'a bağlanma yönünde kararlar aldı. Önce,
Osmanlı uyruğundan olmayan ve Türk düşmanlığıyla tanınan
Atina Metropoliti Meletios,
8 Aralık 1921’de Patrik ilan edildi. Yasal dayanağı olmayan bu
atamayı hükümet kabul etmedi ancak Meletios
Patrik olarak çalışmalarını sürdürdü.
Patrik vekili Nikola
şu açıklamayı yaptı:
“Fener Rum Patrikhanesi,
Başkan Wilson
tarafından milletlerin kendi kaderlerine hakim olması presibine
dayanarak 6 Mart 1919
günü, Türk esaretinden
kurtulduğunu ve anavatan Yunanistan’a ilhak edildiğini ilan
etmiştir.” Bu
açıklama, Osmanlı
hükümetine ve büyük devletlerin elçiliklerine bildirildi.8
Yunanistan’a bağlanma kararı,
Metropolitler aracılığıyla Türkiye’nin her yerine ulaştırıldı.
İl ve ilçelerde toplantılar ve yeni duruma uygun hazırlıklar
yapıldı. İzmir Metropolitinin kaleme aldığı ve kiliseleri
tümünde okunan ve bölgeye dağıtılan bildiride şunlar
söyleniyordu: “İstanbul
ve civar Rumları, kiliselerde toplanarak anavatan Yunanistan ile
birleşme kararını ittifakla kabul etmişlerdir. Anadolu Rumları,
25 yüzyıldır kendilerine ait olan bu topraklarda, her
bakımdan üstün
durumdaki barbar Türklerin
yönetimi altında yaşamak istemediklerinden, Türkler ve onların
yönetimiyle bağlarını koparma kararı almışlardır. Beşyüz
yıldır sürekli bir biçimde Türkler tarafından barbarca imha
edilmiş, sürgünlere yollanmış Rum milleti, Dünya Savaşı’nın
daha ilk günlerinden itibaren müttefik devletlerin hizmetine girmiş
ve bu nedenle de ayrıca zulme uğramıştır. Türkiye Rumları,
üzerinde 25 yüzyıllık hakları bulunan topraklarla birlikte
anavatanları Yunanistan’a bağlanmayı ve bu uğurda bütün
güçleriyle mücadeleye girişeceğini tüm dünyaya bildirir.”9
Kurtuluş
Savaşı
Fener
Rum
Patrikhanesi’ne
bağlı papazlar, Kurtuluş
Savaşı’nın
başından sonuna dek Yunan Ordusunu destekledi. Batı ve Orta
Anadolu ile Doğu Karadeniz bölgelerindeki hemen tüm Rum
ayaklanmalarında etkin biçimde yer aldılar. Kiliselerin bodrumuna
silah depoluyor, çeteler oluşturuyor ve Yunan ordusuna asker
topluyorlardı. Aynı işi, Doğu Anadolu Bölgesinde Ermeni papazlar
yapıyordu. Meletios,
Yunan Ordusu Başkomutanı Papulas’a
gönderdiği telgrafta, “Patrikhane’nin
ve Anadolu’daki Rum milletinin, Yunan Ordusu’nun arkasında”
olduğunu
söylüyordu.10
İzmir Metropoliti Hrisostamos,
kendine bağlı papazları toplayarak, 16 Mayıs 919’da bir bildiri
hazırladı. Bir gün önce Yunan Ordusu İzmir’i işgal ederek
kırım (katliam) yapmış, başta Vahdettin’in
buyruğuyla silahlarını bırakan subaylar olmak üzere 300 Türk’ü
öldürmüştü. Bunca vahşetin yaşandığı İzmir işgalini,
kilisede yaptığı ve daha sonra bildiri olarak dağıtılan
konuşmasında şöyle kutsuyordu: “Bugün
sizleri, muhteşem ve ilahi bir törene davet ettik. Bu öyle bir
törendir ki, milletler uzun yüzyıllar boyunca, ancak bir kez
gerçekleştirme şansına sahip olabilirler. Huşu ve saygıyla
eğiliniz ama başlarınızı dik tutunuz. Kardeşler, beklenen an
gelmiştir. Yüzyıllık arzular yerine gelmektedir. Olağanüstü
yıllar yaklaşmıştır. Irkımızın büyük umudu, anamız
Yunanistan’la birleşmek yolunda, bağrımızı kızgın demir gibi
yakan ve kavuran o şiddetli, derin ve yakıcı arzumuz, işte bugün,
tarihi minnetle anılması gereken 15 Mayıs günü gerçekleşiyor.
Bugünden sonra, büyük vatanımız Yunanistan’ın ayrılmaz bir
parçası oluyoruz. Yunan tümenleri, Küçük Asya sahillerine
çıkmaya başlamıştır. Yaşasın Helenizm.”11
Mustafa
Kemal’in Tavrı
Mustafa
Kemal,
dinî görünümlü emperyalist kışkırtmaya ve bu kışkırtmanın
araçlarından biri olan Patrikhane’ye
karşı önlem almakta gecikmedi. Kuvayı Milliye’nin silahlı
gücünü kullanarak, Rum çetelerini önce etkisizleştirdi sonra
ortadan kaldırdı. Kilise bodrumlarındaki silahlara elkoydu.
Papazların Yunan yaymacası (propagandası) yapmasını önledi.
Mustafa
Kemal,
Le
Journal
muhabiri Paul
Herriot’a,
25 Aralık 1922 günü Patrikhaneyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Bir
fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık
tohumları saçan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı
için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni
artık topraklarımızda barındıramayız. Bu tehlikeli örgütü
ülkemizde tutmamız ne gibi gerekçe ve nedenle ileri sürülebilir?
Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için topraklarında bir sığınak
göstermeye ne zorunluluğu vardır? Bu fesat yuvasının gerçek
yeri Yunanistan değil midir?”12
Papa
Eftim
Atatürk,
yalnızca Türk olduğu için değil, ülkenin işgaline ve
Patrikhane’nin
ihanetine karşı savaşım verdiği için Papa
Eftim’i
destekledi, çalışmalarına yön verdi. Hıristiyan Türkler içinde
olduğu kadar, Müslüman Türkler ve Hıristiyan Rumlar içinde de
saygınlığı olan Papa
Eftim,
bu üç kesim arasında oluşabilecek olumsuz olayları önleme ve
Ortodoks Cemaatini ulusal savaşıma kazanma ya da yansızlaştırma
yönünde başarılı çalışmalar yaptı.
Atatürk’ün
istemi üzerine Türk
Ortodoks Patrikhanesi’ni
kurdu. 72 Ortodoks ruhban temsilcisiyle kurduğu Türk
Patrikhanesi,
Fener
Rum Patrikhanesi’ni
etkisizleştirmek için çalışmalar yaptı. Anadolu’yu dolaşarak,
Ortodoksları Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmamaya, onu
desteklemeye çağırdı. Dini topluluklara ve tüm kiliselere
bildiriler yolladı. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkanların,
ülkenin ve kendilerinin felaketine neden olacağını belirterek;
bunu yapanların, hoşgörü ve adaletle davranan Türk Ulusu’na
karşı suçlu olacaklarını söyledi.
Sivas
Kongresi’ne katıldı. 23 Nisan 1920’de, Büyük Millet
Meclisi’nin açılış duasını okuyan din adamlarının arasında
o da vardı. Burada yaptığı ve çoşkuyla karşılanan konuşmayı,
“yaşasın
Türk Ordusu ve milleti” diyerek
bitirdi.13
Ortodoks
Türkler
Papa
Eftim,
Karamanlılar
adı
verilen ve Tokat,
Niğde, Ürgüp, Ihlara, Mersin, Tarsus, Karaman, Burdur, Aydın
dolaylarında
yaşayan Hıristiyan Türklerdendi. Karahanlılar,
Fuat
Köprülü’ye
göre, Anadolu’ya Selçuklulardan önce gelen Oğuz boylarının
bir koluydu. Türkçe konuşuyor, Rumca bilmiyorlardı.14
Soyadı
yasasıyla Zeki
Erenerol adını
alan Papa
Eftim, Yunanistan’ın
ve onun Türkiye’deki uzantısı Patrikhane’nin
hiçbir sözüne güvenilmemesi gerektiğini söylüyordu.
Düşünceleri ve eylemleri nedeniyle suçlandı, mahkemelere
verildi, “aforoz
edildi” ancak
doğru bildiği yoldan sapmadı. İstiklal
madalyalı
tüm Kurtuluş Savaşı gazileri gibi, önce unutturulmaya çalışıldı,
daha sonra değişik biçimlerde cezalandırıldı. Patrikhane’nin
kini
o denli yoğun, eli o denli uzundu ki, Papa
Eftim’in
ölümünden kırk yıl sonra, torunu ve Türk
Ortodoks Patrikliği
Basın Sözcüsü Sevgi
Erenerol,
düzmece Ergenekon davasıyla altı yıl iki ay hapis yatırıldı.
Eskiye
Dönüş
Her
konuda olduğu gibi Patrikhane konusunda da, 1938’den sonra “eskiye
dönüş”
süreci başladı. İlk ödünü veren İsmet
İnönü’ydü.
CIA adına çalışan Athenagoras,
1948 yılında, ABD Başkanı Truman’ın
özel uçağıyla İstanbul’a geldi. Ankara Ekspresi’ne eklenen
özel bir vagonla Ankara’ya götürüldü, burada ayrıcalıklı
bir protokolle karşılandı.
Medrese
çıkışlı CHP’li Başbakan Şemsettin
Günaltay,
Fener
Rum
Patrikhanesi’nin
isteğine uygun olarak, Papa
Eftim’in
kurduğu Türk Ortadoks Kilisesi’nin dağıtılmasını istedi.
Daha sonra, Yunanistan uyruklu Athenagoras,
Bakanlar Kurulu Kararıyla Türk vatandaşlığına geçirildi ve
Fener Patriği yapıldı.
1950’de
Başbakan olan Adnan
Menderes,
Athenagoras’ın
ayağına dek gitti ve elini öptü. Milli Eğitim Bakanlığı,
Heybeliada Ruhban Okuluna “Teoloji
Yüksek Okulu”
adını vererek ilahiyat fakültesi konumuna getirdi. Turgut
Özal
Hükümeti, Patrikhane tarihinde görülmeyen bir ayrıcalıkla
Kültür Bakanlığı Bütçesinden para yardımı yaptı.15
Bugünkü
Durum
Türkiye’nin
güçlü dönemlerinde susan, güçsüz dönemlerinde hareketlenen
Fener
Rum Patrikhanesi’nin
sesi
bugünlerde gür çıkıyor. İstekler yerine getirildikçe yeni
istekler ileri sürülüyor.. Dinle örtülen siyasi erekler, alan ve
eylem çeşitliliğiyle yayılıyor, iletişimin etkili gücüyle
toplumu etkisi altına alıyor.
Patrikhane’nin
söz
ve
eylemleri;
ülkenin her yöresinde çalışan misyonerler
ve
ilçelere dek yayılan “apartman
kiliseler”le
birlikte
değerlendirilmeli; azınlıklara ait vakıf mallarının geri
verilmesi, ruhban okulu ve yabancılara taşınmaz satışları
gözönünde tutularak ele alınmalıdır.
Bu
yapıldığında, 19.Yüzyıla, Tanzimat
sonrasına
geri
dönüldüğü
görülecektir. Cemaatsiz kalan Fener
Rum Patrikhanesi, Batıdan
aldığı
desteğe
güvenerek
sonuçsal
(nihai) ereğe, “Helen
Birliğine”
ulaşmak için dayanacağı kitle yaratmanın peşindedir. Ruhban
okulu onun
için önemlidir. Yabancılara taşınmaz satışı ise, bulunmaz bir
fırsattır.
Yabancılara
Taşınmaz Satmak
Yabancıların
toprak alabilmesi, 19.yüzyılda, Tanzimat döneminde yasallaşmıştı.
Ancak, yabancılar yaygın olmamakla birlikte, daha önce de padişah
fermanıyla taşınmaz edinmiş, Batı Anadolu’da kimi yerleşim
birimleri bu yolla Rum kolonileri konumuna gelmişti. Ayvalık,
bu oluşuma verilebilecek çarpıcı bir örnektir.
18.yüzyıl sonlarında küçük bir
köy olan Ayvalık’ta
doğan ve Fener
Rum Patrikhanesi’ne
bağlı bir papaz, İstanbul’daki “resmi
çevrelerin gözüne girmeyi”
başarmış ve 1773’de Padişah III.Mustafa’dan,
“köy sınırları
içinde hiçbir Müslüman’ın oturamayacağını”
kabul eden bir ferman almıştı. Kısa bir süre içinde
Yunanistan’dan yoğun göç alınmasına yol açan bu ferman, aynı
zamanda, Osmanlı Devleti’nde “Yunanlılar’a,
araziye dayalı olarak verilen ilk kendi kendine yönetim”
olanağıydı.16
1773’de kimsenin bilmediği küçük bir köy olan Ayvalık, “Yunan
İhtilali’nin patlak verdiği 1821 yılında, köyleriyle birlikte
30 bin Rum’un yaşadığı, Batıyla ticari ilişkileri olan”
ve Yunan parası kullanılan büyük bir merkez durumuna gelmişti.17
Islahat Fermanı’na dek (1856)
Ezine’de
tek bir Rum yoktu. Ferman’dan sonra, önce üç Rum kente yerleşti
ve arkası geldi. “1909
yılında Ezine’de Rum nüfus 380 haneye”
yükseldi. Edremit’de olanlar ayrımlı değildir. 1856’de her
ikisi de “birer Türk
zengininin yanında çalışan”
yalnızca iki Rum aile vardı. 1909 yılında ise, Edremit’de “1500
haneden çok” Rum
vardı. “Edremit
köylerinde vaktiyle bir tek Rum yokken, Tanzimat-ı Hayriye
sayesinde Rumlar, Türkler’e göre, Edremit kıyı köylerinde
çoğunluğu sağlamıştı. Kiliseler, okullar yapmışlar,
Türklerden sözü geçen kişileri eşkiyalıkla bölgeden
kaçırmışlardı.”18
Yabancıyı
Kitleselleşmek
AKP
Hükümetleri 2003-2012 arasındaki 9 yılda, 26 190 adet toplam 132
milyon metrekare (132 bin dönüm) taşınmaz sattı. Bunların 126
milyon metrekaresi tarım arazisi, 11 milyon metrekaresi kat iyeliği
(mülkiyeti) biçimindeki taşınmazlardır. Ayrıca, 150 bin
kilometrekare alanın maden arama hakkı 29 ve 49 yıllığına
yabancı şirketlere verilmiştir.19
Yunanlılar,
Türkiye’den taşınmaz alan yabacılar içinde ilk sırayı
oluşturuyor.20
Yabancılar, Türkiye’de çevrili
bölgeler (anklav) oluşturmuş,
bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti topraklarıyla çevrili
yabancılaştırılmış
topraklar yaratılmıştır.
Buralara yabancı uyrukların yerleşmesi uzak bir olasılık
değildir.
Devşirme
Papazlar
Bakanlar
Kurulu, Ekim 2010’da aldığı bir kararla, Yunanistan yurtdaşı
13 üst düzey papazı Türk yurtdaşı yaptı. Fener
Rum Patrikhanesi’nin
buyruğunda
çalışmaya başlayan bu papazlardan ikisi, Çanakkale ve Isparta’ya
metropolit yapıldı.21
Bakanlar
Kurulu, dört ay sonra, Şubat 2011’de metropolit düzeyinde yedi
Yunanlı papazı daha Türkiye Cumhuriyeti yurtdaşı yaptı.
Arkasının geleceği belli olan bu girişimler basında yer almadı
ve Patrikhane’ye
Yunanistan’dan
kadro
aktarımı
Türk halkından gizlendi. 20.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Teolji
Araştırma Merkezi adlı özel araştırma kuruluşu konuyla ilgili
şu açıklamayı yaptı: “Fener
Rum Patrikhanesi Bizans döneminin kadrosunu topluyor. Bir tek
Ortodoks’un olmadığı illere metropol atanıyor. Gereksinim
duyulan kadrolar için Yunan papazlar, ağır ağır yürütülen bir
programla Türk vatandaşı yapılıyor.”22
Clinton
ve Ruhban Okulu
ABD
Başkanı Bill
Clinton,
14 Kasım 1999’da eşi ve kızıyla birlikte Türkiye’ye geldi.
Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’le
yaptığı görüşmede şaşırtıcı bir istekte bulundu.
Heybeliada
Ruhban
Okulu’nun,
Fener
Rum Patrikhanesi’ne
bağlı
olarak
açılmasını istedi.
Bu
istem, konuyla ilgili gelişmeleri bilenler için şaşırtıcı
değildi. Yirminci Yüzyılın son on yılında, ABD başta olmak
üzere hemen tüm Batı ülkelerinde, “dinler
arası diyalog” adı
altında bir devinim başlatılmış, emperyalist siyasetin önem
verdiği bu devinimde, “dünya
Ortodokslarının dini merkezi”
kabul edilen Fener
Rum
Patrikhanesi öne
çıkarılmış ve onun ekümenik
patriklik olduğu
ilan edilmişti.
ABD’de
bu yönde yoğun çalışımlar (kampanyalar) düzenleniyor, Türkiye
Cumhuriyeti yasalarına ve Lozan Anlaşması’na aykırı olan bu
tutum sürekli gündemde tutuluyordu. Fatih Kaymakamlığı’nın
denetimine bağlı bir dini birim olan Patrikhane,
uluslararası
siyasetin
Türkiye’ye
yönelen unsuru durumuna getiriliyor, bu tutumla yüzyıl öncesine
adeta geri dönülüyordu. Clinton’un
istemi bu sürecin üst düzeydeki sonuçlarından biriydi.
Patrikhaneyi
Ziyaret Edenler
Clinton’dan
sonra, Türkiye’ye gelen büyük devlet yetkililerinin hemen tümü,
Patrikhane’yi
“ziyaret”
etti, Bartholomeos’u
ekümenik
patrik
kabul ettiklerini gösteren görüşmeler yaptı. Almanya
Cumhurbaşkanı Johannes
Rau, ABD
Dışişleri Bakanı Hillari
Clinton, Yunanistan
Başbakanı
Kostas
Karamanlis,
Papa
16.Benedik,
ABD Başkan Yardımcısı Joe
Biden, Almanya
Başbakanı Gerhard
Schröder ve
Angela
Merkel,
Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz
Fischer,
Yunanistan Başbakanı Antonis
Samaras,
Papa
Francesco;
Patrikhane’yi
“ziyaret” eden
yabancıların bir bölümüdür.
Papa-Patrik
Birlikteliği
“Yirminci
Yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapılmıştır” diyen23
Papa
Francesco
ile
Patrik Bartelemeos
arasındaki
ilişki,
dikkat çekecek kadar yoğun ve öncekilerden ayrımlı özellikler
taşıyor. Bartelemeos,
Francesco’nun
Mart 2013’te Vatikan’da yapılan göreve başlama ayinine
katılmıştı. Ortodoks Patriğin Katolik Papa’nın bu nitelikte
bir ayinine katılması, Hıristiyanlık tarihinde ilk kez
yaşanıyordu.
Papa
ve Patrik, Mayıs 2013’te Kudüs’te, Haziran 2013’te Vatikan’da
olmak üzere iki kez daha biraraya geldi. Francesco
altıncı yurtdışı gezisini Kasım 2014’te Türkiye’ye yaptı
ve gezisini Ortodoks kilisesinin kurucusu Aziz
St.Andreas adına
düzenlenen dinsel törene (ayine) denk getirdi. Törene; Süryani
Kilisesi İstanbul Metropoliti Yusuf
Çetin,
Hahambaşı İsa
Haleva,
amacı ne ise Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos
Venizelos katıldı.
AKP, ayine Özlem
Zengin Topal başkanlığında
bir kurul gönderdi.
Törende
herkesi şaşırtan ilginç bir olay yaşandı. Papa
Francesco, Bartelemeos’a;
“beni
ve Roma Kilisesini kutsar mısınız”
demesi üzerine Bartelemeos
Francesco’nun
başını öptü ve eliyle okşadı.24
Bu olay da Hıristiyanlık tarihinde ilk kez oluyordu.
Vatikan
gazetesi Avvanire’nin,
“inanç
ve ümit kardeşleri” dediği25
Papa
ve
Patrik,
törenden sonra kimsenin alınmadığı “özel”
bir toplantı yaptı; ardından ortak bir bildiri yayınlandı.
Siyasi içerikli bu bildiride; “Hıristiyanların
birliğine yönelik gayretlerin kararlılıkla yoğunlaştırılacağı”,
“Suriye,
Irak ve Ukrayna’daki olaylardan kaygı duyulduğu”
belirtiliyor, “Hıristiyanların
olmadığı bir Ortadoğu’ya razı olamayız” deniyordu.26
Papa
Francesco’nun
Türkiye’yi ziyareti konusunda, Cizvit
Cemaatı Papazı
Antuan
Ilgıt, BBC’ye
şu açıklamayı yaptı: “Papa’nın
Türkiye’yi ziyareti, Ortadoğu ve İslam dünyasına olan
hassasiyetinin bir göstergesidir... Sayın Erdoğan’ın,
Petrus
ve Andreas
kardeşlerin
şahsında
Roma
ve Rum ekümenik patriğini İstanbul’da kucaklaştırması,
Türkiye’nin başarısıdır. Bu buluşma güncel konjonktürde
Türkiye’nin oynayabileceği kuvvetli rolün sağlam bir
işaretidir.”27
Heybeliada
Ruhban Okulu
ABD
Başkanı Barack
Obama,
Nükleer
Güvenlik Doruğu için
geldiği Seul’de Recep
Tayyip Erdoğan’la
görüştü
ve gazetecilere Doruk’la ilgisi olmayan şu sözleri söyledi:
“Türk
hükümetinin dini özgürlükler konusundaki girişimleri
memnuniyetle karşılıyorum. ABD yönetimi Heybeliada Ruhban
Okulu’nun açılmasını dilemektedir.”28
Düzeysizlik
içeren bu söylemin dikkat çekici iki özelliği vardı.
“Türkiye’de
dini
özgürlükler konusunda girişim”, mezhepçilik
siyaseti
yürüten AKP tarafından değil, laikliği getiren Cumhuriyet
tarafından yapılmıştı. İkinci özellik, bir okulun açılmasıyla
ilgili “sıradan”
bir konu büyük bir devletin başkanı tarafından önemli bir
etkinlikte dile getirilmesiydi.
Yansız
bir gözün “sıradan”
olarak
değerlendireceği
Ruhban
Okulu
konusu, gerçekte yalnızca Obama’nın
değil hemen tüm Batılı devlet yetkilisinin aynı biçimde
dillendirdiği ortak bir istem durumundadır. Politikacılar, dini
önderler ve medya, sürekli aynı şeyden sözediyor; kimi zaman
dilekte bulunarak, kimi zaman buyrukçu söylemlerle, Heybeliada
Ruhban Okulu’nun
açılmasını istiyorlar. ABD’de çalışımlar düzenleniyor.
Konu, Yunan hükümetinin gündeminden çıkmıyor. Batının Ruhban
Okulu'na
verdiği sıradışı önem, Türkiye’yi bekleyen tehlikenin bir
göstergesi durumundadır.
Tapu
Devri, Kullanıma Açılma
Ortadoğu
ve Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğu söylenen okul
binanın tapusu, Kasım 2010’da Patrikhane’ye
devredildi.
Bina
kısa
bir süre içinde elden geçirildi ve eğitim alanında olmasa da
kullanıma açıldı. 22 Eylül 2013 günü, “Dini
Müzik Sempozyumu”
düzenlendi. Aynı günün akşamı, Türk ve Yunanlı sanatçıların
katıldığı, “Yunanistan’dan
Türkiye’ye Kültür Yolculuğu” adlı
etkinlik yapıldı.
Yurtdışından
gelen istem yoğunluğu, içerdeki medya desteği ve hükümet
uygulamalarıyla birlikte değerlendirilirse, Ruhban
Okulu’nun,
“uygun
bir ortam oluştuğunda”
açılacağı görülmektedir. Hükümet sözcüsü Bülent
Arınç bunu
açıkça dile getiriyor ve “gerçekleşmesi
için bir takım iç ve dış gelişmelerin oluşması lazım”
diyor.29
Patrikhane’nin
Gücü
Fener
Rum Patrikhanesi, bugün
dokunulmazlığı olan bir dükalık gibidir. Uluslararası etki gücü
yüksektir. Destekçisi çoktur. Türkiye’de cemaati çok azdır
ancak Hıristiyan dünyasında ekümen
bir kilise olarak
kabul edilmektedir. Türkiye’den istedikleri artık; “Cihan
Patrikliği”,
“ekümenlik
hakları”,
“kızılhaç
televizyonu”, “dinler
arası diyalog” ve
“Diyanet
yanında temsil”
gibi noktalara varmıştır.
Patrikhane’nin
sonuçsal (nihai) erekleri, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki
haklarından daha ileri götğrülmüş durumdadır. Emperyalizmin
yarattığı güce dayalı egemelik ve bu egemenliğin yarattığı
küresel karmaşa, Türkiye’nin güçsüzlüğüyle birleşince,
Patrikhane bu
cesareti kendisinde bulmaktadır.
Fener Rum Patrikhanesi’nin
sonuçsal erekleri
şunlardır:
1-Dışardan
getirtilerek ya da içerde kazanılarak Hıristiyan nüfusun
artırılması,
2-Değiştirmeyle
(mübadeleyle) giden Rumların geri dönmelerinin sağlanması,
3-
Heybeliada Ruhban
Okulu’nun
açılması ve yabancı
uyruklu öğrecilerinin de eğitim görebilmesi,
4-Patrik
olmada Türk yurttaşı olma koşulunun kaldırılması,
5-Ayasofya’nın
kilise olarak ibadete açılması,
6-Tarihi
Yarımada
adı verilen suriçi bölgenin, özerk ekümenik
Patriklik için
ayrılması,
7-Katolikler
ve Protestan kiliseleriyle birlikte hareket ederek Dünya
Hıristiyanlarının birliğini sağlamak.
DİPNOTLAR
- tr.m.wikipedia.org
2 a.g.s.
3 www.e-tarih.org
5 “General
Ignatgev’in Hatıratı ve Patrik Gregorios’un Mektubu”
www.talhaturhal.com
6 a.g.s.
7 a.g.s.
8 “Papa
Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”,
Turan Yay., 2.Baskı, 1995, sf.7
9 “Papa
Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”,
Turan Yay., 2.Baskı, 1995, sf.438
10 m.milligazete.com.tr
11 “Sancılı
Yıllar: 1918-1922”,
Engin
Berber,
Ayraç Yay., sf.218
12 “Atatürk’le
Konuşmalar Ansiklopedisi”,
S.
Turan,
Y.K.Yay., 2.Bas, 1995. sf.438
14 Ayşe
Hür,
arsiv.taraf.com. tr
15 “Papa
Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi”,
Turan Yay. 2. Baskı, 1995, sf.439
16 “The
Western Question in Greece and Turkey”, A.J.
Toynbee,
sf.121-126; ak.Doğan
Avcıoğlu
“Milli
Kurtuluş Tarihi”,
III.
Cilt, 1974, sf.1057
17 a.g.e.
18 “Aydın
Milli Cidali”, Ş.Akar,
IC, sf.66,
ak. Doğan
Avcıoğlu,
1029
19 Meclis
Tutanakları, 21.04.2005, www.tbmm.gov.tr
21 blog.
Milliyet.com.tr
23 “Washington
Post’dan Beş Konu Başlığı Altında Papa’nın Türkiye
Ziyareti”,
t24.com.tr
26 “Bartelemeos
ve Papa’dan Ortak Bildiri”,
www.gazetevatan.com
27 “Papanın
Türkiye Ziyareti Ne Anlama Geliyor”,
www.bbc.co.uk
28 “Obama’dan
Heybeliada Düzeltmesi”,
www.hurriyet.com.tr
29 www.radikal.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder