30 Kasım 2015 Pazartesi

ALTIOK- 2


Altıok, Türk Devrimi’nin yarattığı bir çağdaşlaşma izlencesi (programı) ve ezilen ulusların tümüne örnek oluşturan bir kalkınma yönetimidir. Temelinde, altı ilkenin tümüne tek tek ya da bütün olarak yön veren, tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik anlayışı vardır. Bu anlamıyla altıok, bir dünya görüşüdür. İlkeler, birbirinden kopuk, biçimsel belirlemeler değil, birbirini tamamlayan ve birlikte değerlendirildiğinde anlamı olan saptamalardır. Birbirinden koparılarak ele alınırsa ya da bir kaçı yok sayılırsa, Türk Devrimi’ni temsil etmez, somut bir başarı sağlayamaz.

29 Kasım 2015 Pazar

ALTIOK -1



Altıok, yaymaca amaçlı sıradan bir tanımlama değil; direniş içinde oluşan, yaşama bağlı ve geleceğe yön veren ilkeler bütünüdür. Geri kalmışlıktan kurtularak gelişmek isteyen bir ulusun, kalkınıp güçlenmek için izleyeceği yolu gösterir. Bu işin nasıl yapılacağını açıklar. İnsanı esas alır, bilime ve gerçeklere dayanır. Herşeyden önce, “çok yönlü, ileri ve çağın gereklerine uygun” belirlemeler; “halka verilen söz ve yükümlenmelerdir.” Toplumsal gelişimi temel amaç sayan, kendine güvenli ve devrimci bir yönetimin yapabileceği bir girişimdir. Türk ulusunun buluşudur ve evrensel bir boyutu vardır.

27 Kasım 2015 Cuma

KÜRESELLEŞME VE GELİŞMİŞ ÜLKELER



Dünya serbest ticaretinin kurucu ve koruyucusu olan ABD, artık bir azgelişmiş ülke ürünü olan tekstil ürünlerine sürekli olarak kota koyup, anti-damping vergileri getirmekte ve bu ülke mallarının ABD’ye girmesini önlemektedir. AB, 1999 yılında Türk demir-çeliğine anti-damping soruşturması başlattı. Oysa soruşturmayı gerektirecek herhangi bir tecimsel sorun yoktu. AB Komisyonu, Birliğin kurulmasında önemli yeri olan Avrupa Demir-Çelik Birliği’nin yakınmasının “haklı olduğu sonucuna vararak” soruşturma başlattı. Soruşturmanın gerçek nedeni, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine yaptığı filmaşin dışsatımını 1996-1999 arasında yüzde 529 arttırarak 24 741 tona çıkarmayı başarmış olmasıydı.

26 Kasım 2015 Perşembe

ORTADOĞU’DA NE OLUYOR; TÜRKİYE NE YAPIYOR


06 Temmuz 2015 tarihinde yayınladığımız bu yazıyı Ortadoğu’daki son gelişmeler nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.

“Türkler bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır. Kurulacak bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır”.
Ralph Peters -American Enterprise lnstitute Üyesi
Armed Forces Journal

25 Kasım 2015 Çarşamba

ORTADOĞU’DA SULAR ISINIYOR


12 Kasım’da yayınladığımız “Ortadoğu’da Sular Isınıyor” başlıklı yazımızı Suriye’deki gelişmeler nedeniyle yeniden yayınlıyoruz.

Rusya’nın Ortadoğu’ya inmesi, Suriye’yle sınırlı geçici bir girişim değil, geleceği etkileyecek önemli bir olaydır. Rusya, eski Sovyetler Birliği değildir; Çarlığa geri dönmüştür. Suriye onun “sıcak denize inmesinin” tek şansıdır. Dış politikasını, Ukrayna ve Kırım’dan sonra Ortadoğu’da eylemsel güce dönüştürmüştür. Küresel kapışmada artık ben de varım demektedir. İki büyük silahlı güç, Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’da, çatışma olasılığı bulunan bir konumda karşı karşıya gelmiştir. Nükleer silahların tehlikeli gücü, tarafları görüşmelerle sağlanacak bir uzlaşmaya zorlamaktadır. Olasıdır ki uzlaşacaklardır. Türkiye, Ortadoğu’nun en güçlü devleti olmasına karşın, yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle, olayların edilgen izleyicisi durumdadır. Kendini, ABD ve AB’ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında Rusya’ya da bağlamıştır. Batının istediği biçim ve doğrultuda hareket etmektedir. Bu tutumuyla, Rusya’yla ilişkilerini bozacaktır ama Batıdan ulusal yarar taşıyan en küçük bir ödün bile alamayacaktır. Çevresini saran ve giderek yükselen bir Kürt hareketiyle karşılaşacak, yüzyıl öncesini yeniden yaşayacaktır.


24 Kasım 2015 Salı

1923’LÜ BİR ÖĞRETMENLE SÖYLEŞİ



24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor ve bu yazıyı öğretmenlerimize saygı için yayınlıyoruz.

1928 yılında köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında okuma yazma oranı yüzde 86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu. Şimdi, aynı köyde benim okuttuğum çocuklar, elektrik kesilirse jeneratörlerini çalıştırıyorlar; üniversiteye giden pek çok öğrencim oldu; arıcılık, tütüncülük, orman reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan Gölcük bugün varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni elbette eğitime verilen önemdir. O zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ köyünden gelen muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren Atatürk vardı.
Necdet Eroğlu – 1923’lü Öğretmen

22 Kasım 2015 Pazar

ATATÜRK’ÜN DIŞ POLİTİKASI


Atatürk uyguladığı dış politika sonucunda, Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren ve Lozan'dan kalan sorunları çözdü ve Tuna boylarından Orta Asya'ya Rusya'dan Basra'ya dek geniş bir alanı, emperyalist devletlerin etkili olamadığı barış bölgesi durumuna getirdi. Bu başarı, aynı zamanda, Türkiye'nin dört bir yanının, dostluğa dayalı, sağlam bir güvenlik kuşağıyla çevrelenmesi demekti. Yunanistan'la olan göç ve azınlık sorunlarını çözdü, Boğazlar üzerindeki egemenlik sınırlarını Montreux'de kaldırttı. Hatay sorununu Türkiye'nin istediği biçimde sonlandırdı. Türkiye adına öyle bir saygınlık yaratmıştı ki, tüm çevre ülkeleri, aralarındaki herhangi bir sorunu çözmek için, Türkiye'nin hakemliğini severek kabul ediyordu. 

21 Kasım 2015 Cumartesi

CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–4 (1945-1980 DÖNEMİ)



“Türkiye, demokrasiyi karşılaştığı tehlikelerden dünya çapında korumak için kurulmuş olan Batı ittifak sistemine ve onun temel direği olan NATO’ya sarsılmaz bir sadakatle bağlıdır. Türkiye bu bağlılığı aynı zamanda kaçınılmaz bir ödev saymaktadır.”  CHP 16. Kurultay Bildirisi-1962

20 Kasım 2015 Cuma

CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–3 (ATATÜRK SONRASI)


 

Milletler, egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar milletin hayatına giderilmesi mümkün olmayan zararlar verebilir.” Mustafa Kemal Atatürk- Ocak 1923


19 Kasım 2015 Perşembe

CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–2 (ATATÜRK DÖNEMİ)

 

1923-1938 arasında geçerli olan siyasi düzen ve bu düzenin biçim verdiği parti yaşamı, yalnızca görünüşte tek partili sistemdir. Nüfusun yüzde seksenini köylülüğün oluşturduğu, çağdaş sınıfların oluşmadığı, sanayisiz bir toplumda yapılması gereken; olmayan sınıflara, bu sınıfların olmayan bireylerine, istemi olmayan özgürlükler getirmek değil, ulusal politikalar geliştirecek siyasi birliğin sağlanmasıydı. Bu ise ancak ulusun her kesimini temsil eden bir siyasi örgütün yaratılmasıyla olanaklıydı. Böylesi yaygın bir temsilin, tek bir partiyle gerçekleştirilmesi, bir istek sorunu değil, aynı zamanda bir zorunluluktu. Atatürk dönemi Cumhuriyet Halk Partisi’nde, çoğulculuğu temel alan bir anlayışa bağlı kalınarak, tek partiyle çok partililiği amaçlayan bir politika yürütülmüştür.

18 Kasım 2015 Çarşamba

CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN KISA TARİHİ–1 (KURULUŞ)



Cumhuriyet Halk Fırkası, hemen tümüyle, Sivas’ta ortaya çıkan ve Kurtuluş Savaş’ını gerçekleştiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri üzerine oturmuştur. Bu nedenle, yeni bir kuruluştan çok, Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin yeni bir yapıya dönüşmesini yansıtan bir girişimdi.  Bu o denli belirgindi ki, partinin gerçek kuruluşu olarak 23 Ekim 1923 değil, 4-11 Eylül 1919 yani Sivas Kongresi kabul edildi. Bugün kuruluş günü sayılarak kutlamalar yapılan 9 Eylül 1923 ise, Halk Fırkası tüzüğünün kabul edildiği gündür.

16 Kasım 2015 Pazartesi

KÜRESELLEŞME: 21.YÜZYIL EMPERYALİZMİ


Küreselleşme, tekelci şirket egemenliğidir. Gelişmiş ülkelerde, tekelci büyük şirketler, özellikle mali sermaye şirketleri, yalnızca ekonomiye değil; siyasetin temel gücü olan devlet örgütlerine de egemen olmuştur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerdeki devlet etkinliğinin belirgin özelliği, şirket istem ve gereksinimlerine göre yürütülmesidir. Rockefeller 1950’li yıllarda Başkan Eisenhower’a gönderdiği mektupta şunları yazıyordu: “Standart Oil için iyi olan Birleşik Devletler için de iyidir.” General Motors’un Başkanı Charles E.Wilson’da aynı şeyi başka tümcelerle anlatıyordu: “Şirketim için neyin iyi olduğunu biliyorum, dolayısıyla Birleşik Devletler için de neyin iyi olduğunu biliyorum.”

14 Kasım 2015 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL'İ İSTANBUL GÜNLERİ: KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIKLARI -2


Mustafa Kemal, İstanbul direnişini örgütlerken her sınıf ve kesimden çok değişik insanla dolaylı ya da doğrudan ilişki kurdu. İngilizler’in ünlü istihbaratçıları, onun Saray’dan Sirkeci kayıkçıklarına, kadın örgütlerinden yurt dışı yapılanmalarına uzanan bilgi toplama ağıyla baş edemiyordu. İşgal güçlerinin koyduğu idam cezasına karşın, milliciler; “büyük bir ustalıkla her yere sızıyor, Saray’dan girip elçiliklerden çıkıyor ve İngilizler’in haber alma servisleriyle adeta alay ediyorlardı”. Hemen her karşı girişimi, önceden öğrendiler, önlem alarak başarısız kıldılar. Kendilerini, tümden davaya adamışlardı. Ulusal direnişe katılanlar, “Bizim vücudumuz millete aittir, biz ulusal direnişin bir parçasıyız” diyordu.

13 Kasım 2015 Cuma

MUSTAFA KEMAL’İN İSTANBUL GÜNLERİ: KURTULUŞ SAVAŞI HAZIRLIKLARI -1


İstanbul’da bulunduğu altı ay boyunca, durmadan çalıştı. Hemen “her kapıyı çaldı.” Güvenilir bulduğu yetki sahiplerine, “askeri birlikleri terhis etmemelerini” ve işgal güçlerine olabildiğince, “örtülü engeller çıkarmalarını” söylüyordu. Dost bildiklerinden başka; düşman saydığı kişiler, düzeysiz ve yetersiz görevliler, hoşlanmadığı insanlar ve yabancılarla bile konuştu. İstanbul’da kaldığı süre içinde, Vahdettin’le dokuz, Sadrazam Damat Ferit’le iki, Harbiye Nazırları Şakir ve Abdullah Paşalarla birer ve Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’le bir kez görüştü. Sir W.Birdwood, Kont Sforza ve Rahip Frew’la bir araya geldi. “Türk milletini kurtarmak için giriştiği işte hiçbir şeyi gayrimeşru saymıyordu.” Ülkeyi esenliğe çıkarmada o denli kararlıydı ki, herşeyi göze almıştı. Gerçek düşüncelerini büyük bir sabırla saklı tutuyor, amacına katkı koyması koşuluyla herkesle, ilişki kurmaktan çekinmiyordu.

11 Kasım 2015 Çarşamba

ORTADOĞU’DA SULAR ISINIYOR


Rusya’nın Ortadoğu’ya inmesi, Suriye’yle sınırlı geçici bir girişim değil, geleceği etkileyecek önemli bir olaydır. Rusya, eski Sovyetler Birliği değildir; Çarlığa geri dönmüştür. Suriye onun “sıcak denize inmesinin” tek şansıdır. Dış politikasını, Ukrayna ve Kırım’dan sonra Ortadoğu’da eylemsel güce dönüştürmüştür. Küresel kapışmada artık ben de varım demektedir. İki büyük silahlı güç, Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’da, çatışma olasılığı bulunan bir konumda karşı karşıya gelmiştir. Nükleer silahların tehlikeli gücü, tarafları görüşmelerle sağlanacak bir uzlaşmaya zorlamaktadır. Olasıdır ki uzlaşacaklardır. Türkiye, Ortadoğu’nun en güçlü devleti olmasına karşın, yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle, olayların edilgen izleyicisi durumdadır. Kendini, ABD ve AB’ye olduğu kadar, özellikle enerji alanında Rusya’ya da bağlamıştır. Batının istediği biçim ve doğrultuda hareket etmektedir. Bu tutumuyla, Rusya’yla ilişkilerini bozacaktır ama Batıdan ulusal yarar taşıyan en küçük bir ödün bile alamayacaktır. Çevresini saran ve giderek yükselen bir Kürt hareketiyle karşılaşacak, yüzyıl öncesini yeniden yaşayacaktır.


KEMALİZMİN GÜNCELLİĞİ


Bu ülkede; ulusal değerler tümüyle yok olmadıysa, ulus yaşam yeteneğini tümden yitirmediyse, insanlar kendi haklarına yabancılaşmadıysa ve gelecek kuşaklara acı çekecekleri bir gelecek bırakılmayacaksa; Atatürk bugün her zamankinden çok önem kazanmış demektir. Kurtuluş Savaşı ve devrimler, öncesi ve sonrasıyla dikkatlice incelenmeli, güncelliğini koruyan bu büyük eylem, günün koşullarına uyumlu kılınarak aynı anlayışla uygulanmalıdır. Bu ülkenin parçalanmasını önlemek isteyen herkes, Mustafa Kemal’e başvurmak, savaşımından ders almak zorundadır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal uyanış, geçmişteki benzersiz deneyimden, kesin olarak yararlanmalı, bu konuda bilgilenmelidir. Atatürk, bugün ona en çok gereksinim duyan Türk halkına anlatılmalıdır.

9 Kasım 2015 Pazartesi

SONSUZLUĞA GİDERKEN


Atatürk, 10 Kasım’da son nefesini verdiğinde arkasında; 57 yıllık bir yaşam, bu kısa yaşama sığdırılan görkemli bir savaşım ve tarihin gördüğü en büyük yenileşme eylemini bıraktı. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk ulusu için anlamı; özgürlükle tutsaklığın, varlıkla yokluğun ya da gönençle yoksunluğun en yalın ve en belirgin ayrımıdır. Yaşam direncini yitirmiş kabul edilerek, yok edilmek istenen büyük bir ulusu ayağa kaldırmış, onu eskiden gelen ve değişime açık yeni değerlerle adeta yeniden yaratmıştı.

8 Kasım 2015 Pazar

SOVYETLER BİRLİĞİ NEDEN ÇÖKTÜ


Lenin’in, Ekim Devrimi’nin 71’inci günü coşkulu bir sevinçle oynadığı söylenir. Lenin’i oynatan folklorik ilgi değildi kuşkusuz. 70 gün süren ilk sosyalist yönetim deneyimi olan 1871 Paris Komünü’nün yaşam süresini, bir gün aştığı ve insanlığa daha uzun süreli bir sosyalist deneyim sunduğu için sevinmektedir. Olaya bu gözle bakarak 1991 de, yönetim rekorunu 74 yıla çıkarmanın sevincini yaşamak da olası kuşkusuz. Ancak, böylesi dar ve sığ bir iletiyi içermeyen bu öykü, sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma geçme ereğindeki yaşanmış tüm deneylerin birbirine aktarılmasını gerekli kılan, güç ve uzun bir tarihsel süreci kapsar.

7 Kasım 2015 Cumartesi

RUS DEVRİMİ VE SOVYETLER BİRLİĞİ


Rus Devrimi, Julyen Takvimine göre 25 Ekim, Miladi Takvime göre 7 Kasım 1917’de ortaya çıktı. 20.Yüzyılı her yönüyle etkilemiş olan bu büyük insanlık deneyimi, toplumsal savaşımda ders alınacak olaylarla doludur. Kısa bir özet niteliğindeki yazıyı bu amaçla yayınlıyoruz

13 Şubat 1917’de, Rusya’nın başkenti Petrograd’ta, açlık çeken ve eksi yirmi beş derecede ekmek kuyruklarında bekleşen halkın, fırınlara saldırmasıyla gelişen olayların, sosyalist bir devlet ortaya çıkaracağı kimsenin aklından geçmemişti. Günün özgün koşullarının ve iyi örgütlenmiş bir parti yetkesinin yarattığı yeni devletin, sosyalizmi ne düzeyde temsil edebileceği bugün yoğun olarak tartışılıyor. Ancak, gözardı edilemez bir gerçekliktir ki, Sovyet Devleti 20.yüzyıla damgasını vurmuş ve Sosyalizmi ‘kitap sayfalarından’ çıkararak, yaşamın içine taşımıştır.

5 Kasım 2015 Perşembe

20.YÜZYIL: ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞLARI ÇAĞI


Emperyalizme karşı bağımsızlığını elde edememiş azgelişmiş bir ülkede, ne ulusçu ne de toplumcu siyaset egemen olabilir. Ulusçuluk ve toplumculuk, günümüzde birbiri içine girerek, evrensel boyutlu bir siyasi savaşım türünü ortaya çıkarmıştır. Ezilen ülke devrimciliği; anti-emperyalist niteliği nedeniyle ulusçu, anti-feodal niteliği nedeniyle de demokratiktir. Bu özellik, ulusal bağımsızlık savaşlarını milliyetçiliğin dar kalıbından çıkarır ve ona uluslararası bir boyut kazandırır.

4 Kasım 2015 Çarşamba

GEÇMİŞTEN GELECEĞE: 20.YÜZYILIN SORGULANMASI


Dünya’nın bugünkü durumunu izlemek, yüz yıllık eski bir fotoğrafa bakmak gibidir. Etkinlik bölgeleri için çatışma, ülkeler ve bölgeler arası gerilim, askeri ve ekonomik savaşım, dün olduğu gibi bugün de yaşanıyor. Gücün belirleyiciliği, geçerli kural olmayı sürdürüyor. Yüzyıl başındaki İngiltere’nin yerini bugün ABD aldı. İngiltere–Fransa sömürgeciliğine karşı Alman tepkisinin yerinde şimdi, ABD–Japonya–Almanya çekişmesi var. Yüzyıl başında dünyanın temel paylaşım alanları ve çatışma bölgeleri, Ortadoğu ve Balkanlar (Türkiye) ile Uzak-Doğu (Çin) idi. Şimdi Çin’in yerini Batı Asya ülkeleri aldı. Türkiye kendisini Çin’den daha önce kurtarmıştı, ancak bugün aynı yere geri döndü.

2 Kasım 2015 Pazartesi

SEÇİMLER VE MECLİS




Bugün söylediğini yarın inkar etmeyi yöntem olarak kullanan çıkarcı siyaset, doğru bildiği yolda yürüyecek ve Türkiye’yi altından kalkması güç bir karmaşaya sürükleyecektir. Terörle savaşım geçicidir. Barış Süreci başka ad ve biçimlerle sürdürülecektir. ABD uyduluğundan çıkılmayacak, gerektiğinde sınır ötesi serüvenlere başvurulacaktır. Amerikalıların, 1950'lerde söylediği; “Türkiye’de iktidar da muhalefette bizden olacak”saptaması, daha tehlikeli koşullar altında sürecektir. Rusya Ortadoğu’ya inmiş, gerilim artmıştır. NATO, Türkiye’yi savunmaktan sözetmektedir. Cumhurbaşkanı, “Türkiye’nin hava sahası NATO’nun hava sahasıdır”diyor.