29 Ağustos 2014 Cuma

30 AĞUSTOS ZAFERİ VE BÜYÜK “BARIŞ SÖYLEVİ”


Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitimle, bilgiyle, insanlıktaki üstün niteliklerin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz...”                                                                                                                                                                  30 Ağustos 1924, Mustafa Kemal Atatürk

27 Ağustos 2014 Çarşamba

KURTULUŞ SAVAŞI’NI KAVRAMAK


Yabancıların, Kurtuluş Savaşı’nın Türkler için anlamını gerçek boyutuyla kavraması güçtür. Gerçekleştirilen sıradışı eylemi anlayabilmek için, Türk insanının yapısal özelliklerini, alışkanlıklarını ve geçmişten gelen birikimini bilmek gerekir. Topluma karşı duyulan sorumluluk duygusu, yurda ve toprağa bağlılık, kimliğini koruma becerisi ya da kendiliğinden harekete geçen savunma güdüsü kavranmadan Kurtuluş Savaşı kavranamaz. Dayanıklılık, direnç gücü, örgütlenme yeteneği ve dayanışmacı gelenekler de Türklerin ortak değerleridir.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

KURTULUŞ SAVAŞ’INDA SON NOKTA: DUMLUPINAR-BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI


25 Ağustos akşamı, Anadolu’nun dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesti. Karargahını Şuhut yakınlarındaki dağlık bölgeye, oradan Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı. 26 Ağustos sabahı, gün doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye geldi. “Düşüncelerine gömülmüş, konuşmuyordu. Durmadan doğuya, güneşin doğacağı ufka bakıyordu. Orada kızıl pırıltı belirip, Anadolu yaylasına güneş doğarken birden, gürleyen bir gök gibi, topçu baraj ateşi başladı. Yunan Ordusu uykusundan uyandı. Birçok komutan, o gece Afyon’da gittikleri balodan ancak iki saat önce dönmüştü.”

22 Ağustos 2014 Cuma

TÜRKİYE’DE BANKA SATIŞLARI


Bir Alman Profesör “Türkler ulus olamamıştır” yargısında bulunarak nedenini, “bankalarını yabancılara bu denli kolay satan bir toplum ulus olamamış demektir” biçiminde açıklamış. Bankaların ulusal varlık açısından önemini belirtmek için söylenen bu sözler, gerçekte çok şey anlatıyor. 19.Yüzyılda girişimcilere borç veren basit aracılar olan bankalar; 20.yüzyılda para satmanın yanında yatırımları olan, şirket satın alan ve dışa açılan büyük bir mali-sınai güç durumuna geldiler. Ekonominin belirleyici unsuru oldular. Ulus için ekonomi her şeydir, ekonomi için de para her şeydir. Paraya yön veren ekonomiye, ekonomiye yön veren de ulusal pazara yön verir. Alman profesör haklıdır; banka-ulus ilişkisi ulusun varlığıyla ilgili bir sorundur.

20 Ağustos 2014 Çarşamba

TÜRKİYE’DE ŞİRKET SATIŞLARI


Dünya sigara devi Philipe Morris, İsviçre’nin çikolata ve kahve şirketi Jakop Suchard’ı satın aldığında, İsviçre’nin önemli gazetelerinden Bund; “İsviçre’nin bir parçasını yitirdik” manşetiyle çıkmıştı. Bund haklıydı. Bir ülkede kamu ya da özel her ulusal şirket, yaratılmış bir değerdir ve o değer yabancılaştığında ulusun bir parçası yitirilmiş demektir. İsviçre’de yalnızca bir şirketin satışına tepki gösterilirken, Türkiye’de yüzleri bulan şirket satışına ise ses çıkarılmadı. Ulusal çözülmenin yabancılaşmanın ve açık pazar olmanın göstergesi olan bu durum, üretimsizliğin ve bağımlılığın yolunu açtı. Gerek, kamu talanına dönüşen kamu malı KİT satışları, gerekse ayrı nitelikte olsa da özel kesim satışları aynı sonucu doğurdu. Türkiye, Osmanlı’nın son dönemindeki gibi üretim yapılmayan, dışarıya dışa bağımlı bir ülke oldu.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

TÜRKİYE’DE YABANCILARA TOPRAK SATIŞI


Yabancılara toprak edinme hakkının tanınması, Avrupalılar’ın 19.yüzyıl boyunca İstanbuldan istediği, çoğu kez dayattığı, siyasi-ekonomik isteklerin değişmez maddelerinden biriydi. Bu istek, 1856’da Islahat Fermanı’yla kabul edilmiş ve 1867 yılında çıkarılan Tebaa-i Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun adlı yasayla uygulamaya sokulmuştu. Yasada şunlar söyleniyordu: “Yabancı devletlerin uyrukları, Osmanlı ülkesinin Hicaz dışında kalan her yerinde, devletin uyrukları gibi ve başka bir şarta bağlı olmaksızın; şehir ve kasabaların içinde ya da dışındaki her yerde toprak satın alma ve mülk edinme hakkına sahip olacaktır.”

13 Ağustos 2014 Çarşamba

ORTADOĞU’YA YENİ HARİTA


ABD Silahlı Kuvvetler Resmi Yayın Organı Armed Forces Journal’de, Ortadoğu’da sınırları değiştiren bir harita yayınlandı. Harita’da, yalnızca kurulacak Kürt devletine toprak veren dört ülkenin değil, “Büyük Ortadoğu Projesi”nde öngörüldüğü gibi, Ortadoğu’da yer alan ülkelerin tümünün sınırları değişiyordu. Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den koparılan parçalarla büyük “Özgür Kürdistan Devleti” kuruluyor, bundan başka; Irak’ın ortasında “Sunni Irak Devleti”, Güneyinde “Şii Arap Devleti”, İran’ın Güneyinde “Özgür Belucistan Devleti”, Suudi Arabistan’ın Batısında “Kutsal İslam Devleti” oluşturuluyordu. Ürdün ve Yemen Suudi Arabistan’dan; Afganistan, İran ve Pakistan’dan toprak alarak büyüyor; Lübnan, Suriye’nin Akdeniz’le ilişkisini kesecek biçimde, Türkiye sınırına dek uzatılıyordu.

8 Ağustos 2014 Cuma

PARTİLERDE PROGRAM VE TÜZÜĞÜN ÖNEMİ


Programlar, parti kurulurken açıklanan “güzel sözlerle” yüklü, gerçekleşmesi olanaksız sözverilerde bulunulan, daha sonra “rafa kaldırılan” propaganda sözleri değil; parti çalışmalarına yön veren, toplumsal yapıyı çözümleyen ve yaşamın gerçeklerine dayanması gereken belgelerdir. Değişime açık, canlılığı olan, sağlam ve tutarlı programları olmayan partilerin, başarısız olması kaçınılmazdır. Partilerde eylem temeldir, ancak eyleme yön veren program ve tüzüktür.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

PARTİLERDE ÖNDERLİK SORUNU


Parti önderleri, ülke ve dünya koşullarını temelden kavramış, halkını tanıyan, savaşım ve örgütlenme yeteneği yüksek, en ileri unsurlardır. Kolay ve bol olarak yetişmezler. Onlar doğal yeteneklerini, örgütlü savaşımın eylemi içinde geliştirerek; güçlü bir istenç (irade) sağlamlığına, yüksek bilince ve sarsılmaz bir inanca yükselmiş insanlardır. Halkın sorunlarını ve ülkenin koşullarını bilirler. Parti başkanının gerçek önder duruma gelmesi için bu niteliklere ulaşması gerekir.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

PARTİ DİSİPLİNİ VE DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİLİK


Parti birliği ve sıkıdüzeni (disiplini) merkezden gönderilen emir ve kararnamelerle sağlanamaz. Gerçek sıkıdüzen, kararların özgür tartışma ve gönüllü katılımla oluşturulması ve uygulanmasıyla sağlanır. Karar almada demokratik işleyiş, uygulamada merkeziyetçilik öne çıkar. Bu iki eğilimin, birbirini tamamlayan bir bütünlüğe ulaştırılarak parti işleyişinde geçerli yöntem durumuna getirilmesi, demokratik merkeziyetçilik ilkesini ortaya çıkarır.


1 Ağustos 2014 Cuma

ALMAN NAZİZMİ


Alman nazizmi, tekelci büyük sermayenin en gerici, en saldırgan kesiminin açık diktatörlüğüdür. Hitler, “Para! Para gerek bana! Parasız hiçbir şey olmaz!” diyordu. Bu isteği yanıtsız kalmadı. Başta petrol kralı Henri Deterding, potasyum kralı Arnold Rechberg, kömür kralı Kirdorf ve Vereinigte Stahlwerke, çelik tröstünün başkanı Fritz Thyssen ve Vögler, kimya tröstünün önde gelenlerinden Georg Schnitzler, Potos, endüstri kümesinden August Rostberg, deniz işletmelerinden Cuno ve banker Kurt Von Schröder olmak üzere birçok büyük sermaye sahibi Hitler’i destekledi ona para akıttı. Thyssen, Vögler, Reusch, Krupp, Von Bohlen, Siemens, Frowein, Cuno gibi sanayi tekelleri ile bankalar nazizme yardım etti.