28 Temmuz 2015 Salı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONUÇLARI


Birinci Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914’te, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırbistan’a girmesiyle başladı ve Avrupa’ya yayıldı. Bu savaş ve 21 yıl aradan sonra ortaya çıkan 2.Dünya Savaşı, 20.yüzyıla biçim veren emperyalist paylaşım savaşlarıydı. Etkisi günümüzde de sürmektedir. Seksen milyon insanın öldüğü bu iki savaşı ele alan altı yazıyı, birer gün arayla yayınlayacağız.


Ekonomik dayanakları olmayan bir savaş bugüne dek görülmedi. Tecimsel yarışın siyasete taşınarak askeri eyleme dönüşmesi, büyük küçük tüm savaşların ortak özelliğidir. 20.yüzyıl başında dünyanın genel bir çatışmaya gittiği görülüyordu. 1898-1914 arasında yerel ölçekli çatışmalar sürmekteydi. 28 Temmuz 1914’te başlayan ve 1918’de bittiğinde 32 ülkenin galip konumda olduğu genel savaş, düşük yoğunluklu yerel savaşların, yoğun ve kapsamlı bir çatışmaya dönüşerek tüm dünyaya yayılmasıydı. Savaşın sorumluları, uzlaşmaz bir ekonomik yarış içine girmiş olan beş emperyalist ülkeydi: Almanya, İngiltere, Fransa, ABD ve Japonya.



1900-1914: Savaşa Hazırlanan Dünya

19.yüzyıl biterken Avrupa devletleri arasında sürüp giden ekonomik yarışa, iki yeni kavgacı güç katıldı. Avrupa biçiminde gelişmiş tek Avrupa dışı ülke Japonya ve ABD. Ekonomik egemenlik ve siyasi etki alanları için oluşan gerilimler, ekonomik yarışı hızla çatışmaya hazır düşmanlıklara dönüştürmüştü. Dünyanın hemen her yerinde ekonomik çekişme ve siyasi gerilim vardı.
İngiltere ve Fransa eldekileri korumak ve olabilirse güçsüz gördüğü Belçika ve Portekiz’in sömürgelerini de ele geçirme peşindeydi. ABD, Orta ve Güney Amerika’ya daha çok açılmak istiyordu.
Japonya, Kore ve Mançurya’ya, Almanya ise elde edebileceği her yere göz dikmişti. Varsıl yoksul dünyanın tüm ülkeleri o güne dek görülmemiş bir silahlanma yarışı içindeydi. Bloklaşma eğilimi artmış, dünya yeni bir paylaşım çatışmasının eşiğine gelmişti.

20.Yüzyıla Girerken

1898 yılında Çin’de ortaya çıkan Boxer ayaklanması “yabancı düşmanlığı” temelinde gelişti ve Avrupalılar tarafından ortaklaşa bastırıldı. 1899 yılında Güney Afrika’daki Boer ayaklanması İngiltere karşıtıydı ve İngiliz ordusunca bastırıldı. Bu iki ayaklanmanın önemi, başarısızlıkla sonuçlanmasına karşın, büyük devlet işgaline ilk ciddi karşı çıkış, 20.yüzyılın çatışmalarla dolu olacağının habercisiydi. Ancak, kimi değerlendirmelerin aksine bilinçli anti-emperyalist devinimler değildi.

ABD Saldırıya Geçiyor

1899 Yılında ABD, Havana’da demirli bir savaş gemisinde, nedeni anlaşılamayan bir patlamayı gerekçe yaparak İspanya’ya savaş açtı ve kısa sürede savaşı kazandı. Küba’yı etki alanına aldı, Porto Riko’yu kendine bağladı ve Filipinler’i ele geçirerek Çin kıyılarına dek uzanan bir Pasifik gücü durumuna geldi.
20.yüzyılın hemen başındaki bu çatışmayla, Bağımsızlık Bildirisi’yle temelini attığı barışçı demokrasisiyle çok övünen ABD, güç kullanıp başka ülkeler üzerinde egemenlik kurmaya başlayarak emperyalist devletler arasına eylemli olarak katılmış oldu.
1899 yılında, Theodor Roosevelt konuyla ilgili olarak açık konuşuyordu: “Size, ülkemize rahat bir hayatın değil, mücadelelerle dolu bir hayatın gerektiğini söylüyorum. Yirminci yüzyıl önümüze, pek çok ulusun kaderini belirleyecek muazzam bir ufuk açıyor. Yerimizde oturursak... Sert mücadelelerden uzak durursak... Bizden daha cesur ve daha güçlü olanlar bizi geçeceklerdir”.1
1912 yılında Başkan olan Thomas Woodrow Wilson’ın (ve sonraki bütün başkanların) söylem ve eylemleri de aynı nitelikteydi. Tüm dünyaya ‘Ezilen Ulusların dostu gerçek bir demokrat’ olarak tanıtılan ve 14 başlamlık (maddelik) ‘prensipleriyle’ ünlenen Wilson şunları söylüyordu: “Amerikan Kapitalizmi’nin temel hedefi, bütün zayıf ülkelerin hammaddeleri ve ulusal pazarlarını kendisi için açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır”.2

Japonya Yarışa Katılıyor

1868 yılında genç imparator Meiji, çağcıl (modern) Japon devletinin temelini attı. İmparator, ordu ve aydınların başlattığı yenileşme ve sanayileşme atılımı, yoğun iç çatışmalara karşın başarılı oldu ve 19.yüzyıl sonlarında Japonya, şaşırtıcı bir güce ulaştı.
Güçlenmenin hükümet üzerinde oluşturduğu dışa açılma baskısıyla Japonya, 1894 yılında Çin’e savaş ilan etti. Japon ordusu, kısa sürede büyük başarı sağladı ve Çin donanmasını yok ederek, hem denizde ve hem de karada egemenliğini gerçekleştirdi. Kore’yi etki alanına aldı, Formoza ve Peskadar adalarını elegeçirdi ve Uzakdoğu’nun Kuzey’inde buz tutmayan tek limanı olan Port Arthur’a girdi.
Almanya, Fransa ve Rusya Port Arthur işgaline karşı çıkarak Japonya’nın buradan çekilmesini sağladılar. Ancak, bölgedeki etkinlik savaşımı durmadı ve gerilim 1904 yılında Rus-Japon savaşının çıkmasına yol açtı. Rus Çarlığı’nın, gerek Sibirya demiryolunu başlatıp Mançurya’ya yaklaşması ve gerekse boşaltılan Port Arthur’u işgal ederek burayı Pasifiğe açılan liman olarak kullanması üzerine bu kez Japonya Rusya’ya savaş açtı ve bu savaşı kazandı.
Ekonomik ve sosyal gücünün ötesinde politik ereklere yönelen Rusya tarihinde o güne dek gördüğü en etkin halk ayaklanmasıyla karşılaştı. 1905’de kendiliğinden başlayan ayaklanma, düzene yönelik politik başkaldırı eylemine dönüştü. 1917’nin denemesi 1905’de yaşandı.

İngiltere ve Fransa

Sömürgelerde en büyük paya sahip İngiltere ve Fransa arasında da çelişkiler yaşanıyordu. İngiltere’nin Mısır’a asker göndererek Süveyş kanalına ve Kuzey Mısır’a tek başına sahip olması Fransa’yı rahatsız etmişti. İngiltere de Fransa’nın Rusya’yla anlaşarak bu büyük pazara yatırımlar yapmasından rahatsızlık duyuyordu.
Bu iki ülke arasında Uzakdoğu’dan Afrika’ya dek bir dizi tartışmalı konu vardı. İngiltere, Mısır’a yerleştikten sonra Ruslar’ın İstanbul’u elegeçirme isteklerine pek ses çıkarmıyordu ancak Fransa buna karşı çıkıyordu. Fas’ın paylaşımı belirsizliğini sürdürüyordu.
Mısır ve Süveyş’e odaklanan gerilim, İngiltere ve Fransa’yı 1898 yılında, Faşoda Bunalımı adı verilen olayla silahlı çatışmanın eşiğine getirdi. Ancak, 1903 yılında anlaştılar; Fransa Mısır’ı İngiltere’ye bıraktı buna karşılık Fas’dan önemli bir pay aldı.
İngiltere, 1902’de Japonya 1907’de de Rusya ile kendisine yarar sağlayan anlaşmalar yaptı. İngilizler; dünyanın her yerinde sömürgelere, askeri üslere ve büyük bir deniz gücüne sahipti. Ancak, yine de kuşku ve gerilim içindeydi. Almanya büyük bir donanma inşa etmekteydi ve İngiltere Alman atılımının çok yakında kendisine meydan okuyacağını biliyordu. Almanya’nın sahip olduğu sömürgeler, endüstriyel gücünün gereksinimlerine yanıt vermiyordu.

Fransa-Almanya Gerilimi

Bir dizi anlaşmazlık da Fransa ve Almanya arasında vardı. Fransa, 1870’de Almanya’ya kaptırdığı sanayi bölgesi Alsace-Lorraine’i geri almayı siyasi gündemden hiç çıkarmıyordu. Bu iki ülke 1905 yılında Fas’ın paylaşılması nedeniyle çatışmışlardı.
Osmanlı İmparatorluğunun geleceğine yönelik hesaplar başlıbaşına gerilim kaynağıydı. Almanya, Bağdat demiryolu imtiyazlarıyla bölgede etkinliğini arttırmayı başarmıştı. Bu etkinlik dünya savaşına dek artarak sürecektir.

Balkanlar

Balkanlar, yüzyıl başında gerçek bir barut fıçısı durumundaydı. Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altında yaşayan çeşitli milliyetler arasında, ulusçu düşünceler yayılmış ve Balkanlarda birçok devlet ortaya çıkmıştı. Bu devletler, emperyalist ülkelerin kendi çıkarlarına bağlı yönlendirmeleriyle, bitmez tükenmez bir çatışma içindeydiler.
Avrupa’nın büyük devletlerinden biri olmasına karşın denizaşırı ülkelerde hiç sömürgesi olmayan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’e göz dikmişti ve bu ülkeyi 1908 yılında ilhak etti.
Bu işgale karşı çıkan Rusya Sırbistan’ı kışkırtıyor, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile yakınlaşan Almanya, Rusya’ya karşı tavır alıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalan tek büyük kara parçası Makedonya, Arnavut, Türk, Rum, Yahudi ve Slovaklar’dan oluşan etnik yapısıyla sürekli bir iç çatışma içindeydi.

Uzakdoğu, Güney Amerika

Uzakdoğu’da İngiltere Hindistan’ı, Hollanda Endonezya’yı Fransa da Vietnam’ı egemenliği altında tutuyor, buralarda yoğun baskı uyguluyordu. Orta ve Güney Amerika’da, ABD kışkırtmasıyla; 1898’de Küba, Porto Riko ve Kolombiya, 1903’de Panama, 1909’da Nikaragua ve 1914’de Meksika, siyasi ve silahlı çatışmalarla çalkalanıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu

Büyük devletler arasındaki çatışmalardan en çok etkilenen Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908, Çin İmparatorluğu’nda ise 1911 yılında, başarıya ulaşmayan demokratik devrime yönelik girişimler oldu. Bitkisel yaşama girmiş bu iki imparatorlukta bu tür girişimler, çözülmeyi durduramadığı gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden oldu.
1911’de İtalya Trablusgarp’a (Libya) girdi. 1912 yılında Osmanlı İmparatorluğunu çok güç durumda bırakan Balkan Savaşı başladı. Türkiye için yıkım olan bu savaşta, Bulgarlar Edirne’yi alıp Çatalca’ya dek geldi ve büyük devletlerin uyarılarıyla durduruldu. Osmanlı İmparatorluğu bir kaç yıl içinde Trablusgarb’ı ve Balkanlar’da elinde kalan tüm toprakları yitirdi.

Çatışma

20.Yüzyılın ilk yıllarındaki bu gelişmeler, dünyanın sert çatışmalara gebe olduğunu açıkça gösteriyordu. Ekonomik büyüme, yaratılan varsıllık ve ulaşım olanaklarındaki artış, uygarlığın gelişmesi için yeterli olmuyordu. Paylaşım anlaşmazlıkları ülke yöneticilerini, günlük yaşamın uysal değerlerinden koparıp milyonlarca insanın ölümüne neden olan kanlı çatışmaların sorumlusu durumuna getirebiliyordu.
Güçlü-güçsüz, varsıl-yoksul ve gelişmiş-azgelişmiş ayrımının arası, her geçen gün daha çok açılıyordu. Bu durum, acımasız bir sürecin sonuçları olarak, insanlığa ağır bir bedel ödetecekti. Dünya, en gelişkin çağında kanlı bir çatışmaya hazırlanıyordu.

Bahanesi Aranan Savaş

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliahtı Arşidük Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914’de Saraybosna’da, Gavrilo Princip adlı Bosnalı bir milliyetçi tarafından öldürüldü. Düzenleyenlerin 20 yaşından küçük öğrencilerin oluşturduğu amatörce hazırlanmış bu suikast, Birinci Dünya Savaşı’nın görünen gerekçesi oldu. 28 Temmuz’da Avusturya Sırbistan’a, 1 Ağustos’ta Almanya Rusya’ya, 3 Ağustos’ta Fransa Almanya’ya, 4 Ağustos’ta İngiltere Almanya’ya savaş ilan etti. Avrupa’nın büyük güçleri tüm dünyaya yayılacak kanlı bir çatışmayı başlattı.
Bosna’daki bir suikastla Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasının ne gibi bir ilişkisi olabilir? Fransa’nın 40 yıllık Alsace sorunu Avusturya’yı, Sırbistan’ın geleceği Fransa’yı, Alman-Rus çatışması İngiltere’yi neden ilgilendiriyor? Dağılma noktasındaki Osmanlı İmparatorluğu, ‘devler’ savaşına niçin katıldı? Kitleleri felakete sürükleyen karar vericiler bu gücü nereden alıyor?

Ekonomik Yarış

Ekonomik dayanakları olmayan bir savaş bugüne dek görülmedi. Tecimsel yarışın siyasete taşınarak askeri eyleme dönüşmesi, büyük küçük tüm savaşların ortak özelliğidir. 20.Yüzyıl başında dünyanın genel bir çatışmaya gittiği görülüyordu. 1898-1914 arasında yerel ölçekli çatışmalar sürmekteydi. 1914 yazında ortaya çıkan ve 1918’de bittiğinde 32 ülkenin galip konumda olduğu genel savaş, düşük yoğunluklu yerel savaşların, yoğun ve kapsamlı bir çatışmaya dönüşerek tüm dünyaya yayılmasıydı.
Savaşın gerçek sorumlusunun, uzlaşmaz bir ekonomik yarış içine girmiş olan beş emperyalist ülke olduğu karşı çıkılamayan bir gerçektir. Almanya, İngiltere, Fransa, ABD ve Japonya.
Bunlar “büyük oyun”un baş oyuncularıydı. Rusya, İtalya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu yardımcı oyuncular, öbürleri ise figüranlardı. Savaş çıkarmak için gerekçe arayanlar bu gerekçeyi bulmada gecikmez. Bu nedenle, Bosnalı Milliyetçi Gavrilo Princip savaşın çıkmasının nedeni değil, kimsenin inanmadığı aranedeni (bahanesi) olarak tarihe geçti.

Büyük Saflaşma ve Yitik

İngiltere, Fransa, Japonya, İtalya, Rusya ve sonradan ABD bir yanda, Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan öbür yanda yer aldı. Savaşta yalnızca Avrupa ve Ortadoğu’da 14 742 296 sivil, 9 120 208 asker öldü. Bu sayı, elli ay süren savaş süresince her gün 15 699 insanın ölmesi demekti.3
Ekonomik ve toplumsal yitikler, insan yitiği kadar ağırdır. Yitirilen maddi servet hesaplanamamaktadır. Fransa’nın yalnızca Alman işgaline uğrayan bölgelerinde 300 bin ev tümüyle yıkılmış, 6 bin fabrikanın makinaları sökülerek Almanya’ya taşınmış, Lilli ve Sedan’daki bütün tekstil makinaları parçalanmış, 112 maden ocağı çalışamaz duruma getirilmiş, 2000 bira fabrikası tahrip edilmiş, 1000 köprü ve 2000 km tren yolu havaya uçurulmuştur.
Buna karşılık savaş sonunda galip devletlerinin Almanya’yı kuşatma altına almaları nedeniyle 500 000 Alman açlıktan ölmüştü. Almanlar da savaş sırasında beş hastane gemisini torpillemiş, 12 milyon tonilatonluk yüzlerce silahsız gemiyi habersiz batırmıştı.4
Bu savaşta ilk kez kimyasal silah yaygın biçimde kullanıldı. Bu silahlarla yalnızca insanlar değil tüm canlı türleri öldürüldü. Geniş tarım toprakları verimsiz alanlara dönüştü. Denizaşırı ülkelerden getirilen sömürge askerleri kavrayamadıkları bir savaşın içinde yok olup gittiler. ‘Uygarlığın beşiği’ Avrupa vahşi bir çatışmanın merkezi haline geldi.

Savaşın Sonuçları

Birinci Dünya Savaşı kendisinden çok, doğurduğu sonuçlarla önem kazandı. Hükümetler alışılmadık bir devingenlik ve yaygınlıkla yönetimlerden uzaklaştırıldı; güçlü ve hiç yıkılmayacakmış gibi görünen yönetimler, ard arda ortadan kalktı. Yalnızca eski ve yaşam süresini doldurmuş imparatorluklar değil, köklü yönetim gelenekleri olan devletler de derinden sarsıldı. Üç yüz yıllık sömürgecilik, ulusal tepkilere direnemez duruma geldi ve yerini günün koşullarına uygun yeni bir egemenlik düzenine bırakarak tarih sahnesinden çekildi.
1917 Rus Devrimi, Çarlığı bütün toplumsal boyutlarıyla ortadan kaldırmakla kalmadı, küçük ölçekli Paris Komünü’nden sonra, ilk sosyalist devlet girişimini başlattı. 76 yıl ayakta kalabilen Sovyet Devleti, 20.yüzyıl dünya siyasetine her aşamada ağırlığını koydu ve dönemin iki büyük gücünden biri oldu. Sosyalist bir düzeni gerçekleştiremedi ancak yönetimi altında bulunan ulus ve topluluklarda toplumsal ilerleme yönünde dikkat çekici bir gelişme sağladı.
Savaş sonunda ABD dışındaki tüm ülkelerin ekonomik göstergeleri 1914’ün gerisine düşmüştü. Üretimde görülen büyük boyutlu gerilemeler, dünyanın en varsıl kıtasında yaygın bir açlık sorununun yaşanmasına neden oldu. Fransa ve İngiltere 7 milyar dolar borçlandı. Batı Avrupa ülkeleri savaş öncesinde dünya ticaretinin üçte ikisini elinde tutarken, savaş sonrasında bu oran beşte iki’ye düştü. Para her ülkede değer yitirdi. Savaş sonrasında dünya altın stoğunun yüzde 50’sini elinde tutan ABD önemli bir akçalı üstünlük sağladı.5

Türklerin Etkisi

Türklerin dünya savaşındaki etkinliği bilinenden çok olmuştur. İngiltere ve Fransa, askeri gücünün önemli bir bölümünü Mısır, Ortadoğu, Kafkasya’ya ayırmak zorunda kaldı. Çanakkale Savaşı, I.Dünya savaşının yazgısını belirleyen sonuçlara kaynaklık etti.
Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın kapatılmasıyla Rusya’nın, Karadeniz Limanlarından yaptığı buğday dışsatımı sona erdi ve dünyayla ilişkisi kesildi. Bağlaşıkları Rusya’ya yardım yapamadı. Rusya’nın dışsatımı yüzde 98, dışalımı yüzde 95 azaldı.6 Nüfusu kalabalık, öz kaynakları yetersiz büyük bir ülkenin bu duruma dayanması güçtü. “Türkiye’nin boğazları kapatması, Rusya’da ihtilalle sonuçlanacak ortamın oluşmasını sağlayan nedenler arasında yer aldı”.7
1919-1923 Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşımı, dünya savaşının amaçlarına ters düşen başarısıyla herkesi şaşırttı ve beklenmedik bir boyut kazandı. O güne dek hiçbir yerde başarısızlığa uğramamış emperyalist işgalciler, Anadolu’da yenildi ve ulusal bağımsızlık devinimleri dünyanın her yerine yayıldı. Türk devrimi kazanılmış ilk anti-emperyalist savaş olarak yoksul uluslara örnek oldu ve evrensel bir boyut kazandı.

Almanya’nın Durumu

Savaşın yitiklerinin yükü altındaki Almanya, Versailles Antlaşması’yla ödenmesi olanaksız ağır savaş ödencesine (tazminatına) mahkum edildi. Savaş suçlusu ilan edildi, sömürgeleri elinden alındı, toprakları küçüldü, orduları dağıtılarak silah üretmesi ve satınalması yasaklandı.
İngiliz Politikacı Sir Abckland Geddes’in sözleri o günlerdeki Almanya’ya bakış açısını yansıtmaktadır; “Almanya’yı bir limon gibi son damlasına kadar sıkacağız. Ellerinden son kuruşlarını alana dek ceplerini arayacağız”.8

İngiltere ve Fransa

İngiltere ve Fransa savaştan yengiyle çıkmış görünüyordu. Ancak, bu yengi onlar için gerçek bir Pirus (Pyrrhus) zaferiydi. (Pyrrhus Zaferi: Epeiros kralı Pyrrhus, İ.Ö.280 yılında kazandığı Herakleia zaferinden hiç bir biçimde yararlanamadı. Bu terim siyasi söylemde kazananı olmayan savaş anlamında kullanılmaktadır.)
Savaş öncesi yapılan paylaşım anlaşmaları büyük oranda uygulanamadı. Ortadoğu petrol bölgesinde elde edilen yeni etki alanları dışında bir kazanç söz konusu olmadı. Buna karşın, Sömürgelerde kurulmuş olan yönetim yetkesi (otoritesi) sarsıldı. 22 milyon kilometrekarelik Rusya “yitirildi”, Osmanlı İmparatorluğu yeterince paylaşılamadı. ‘Üzerinde güneş batmayan’ İngiliz Sömürge İmparatorluğu çöküş sürecine girdi.

Toplumsal Tepki

İdeolojik temele dayalı politik tepki, Rusya ile sınırlı kalmadı. Almanya’da donanma askerlerinin de katıldığı bir sosyalist ayaklanma ortaya çıktı ancak bastırıldı.
Macaristan’daki ayaklanmada ise, 1919 Mart’ıyla Temmuz’u arasında sovyetik bir hükümet kuruldu.
İtalya’da yoğun toprak işgalleri ve geniş kapsamlı genel grevler ortaya çıktı. Toplumsal sorunlarını çözemeyen İtalya, 1922 yılında Faşist yönetim altına girdi.
1924’de İngiltere tarihinde ilk kez, işçi sınıfını temsil ettiğini söyleyen İşçi Partisi, hükümette yer aldı. Buna karşın 1926 yılında yaygın işçi grevleri yaşandı.

Bitmemiş Savaş

1918’de silahlar bırakıldığında sonuçtan, yenilenler kadar yenenler de hoşnut değildi. Savaş gerçekten bitmiş miydi? Yoksa süresi belirlenmemiş bir ‘ateşkes’ miydi sözkonusu olan? Savaşa neden olan istem ve eğilim sahipleri sonuçtan hoşnut muydu? Yenilenler düştükleri konumu uzun süre kabullenecekler miydi?... Soruların yanıtları kısa bir süre içinde ortaya çıktı. 1920’lerde başlayan hazırlıklardan sonra 1939’da ikinci büyük paylaşım savaşının gündeme gelmesiyle, 1918 silah bırakışmasının 21 yıllık bir ‘ateşkes’ olduğu ortaya çıktı.

DİPNOTLAR

1              “The Strenuous Life” Hamilton Clup, Chicago IL, 10 Nisan 1899, ak. Jeffry E.Garten, “ Soğuk Barış” Sarmal Yay., sf.261
2         “History of the American People” Thomas Woodrow Wilson 5.Cilt sf.296 ak; Yağmur Adsız, “Bir Hürriyet Havarisinin Sabıka Dosyası” Boyut Yay., sf.281
3              “1.Dünya Savaşının Dökümü”, 20.yy Tarihi, sf.451
4              “Avrupa 1919” Martin Gilbert, 20.yy Tarihi, sf.458 ve Larousse sf.3446
5              “Larousse” sf.3448
6              “Dünya 1914-1916” General J.L.Moulton, 20.yy Tarihi, sf.345
7              “Türkiye 1914” Richard Humble, 20.yy Tarihi, sf.345

8              “Avrupa 1919” Martin Gilbert, 20.yy. Tarihi, sf.458


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder