4 Ağustos 2015 Salı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI FRANSA (1918-1939)



Fransa, Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldığında Ortadoğu’da kendisine, Irak ve Basra’ya göre çok daha ‘değersiz’ olan Suriye kalmıştı. Almanya’dan alınan küçük Alsace-Lorraine’den başka bir toprak kazancı olmamıştı. ABD, Japonya ve İngiltere Pasifik ve Çin için savaşım verirken Fransa, ‘verimli’ işletemediği Vietnam’da sıkışıp kalmıştı. Rusya’da yitirilen sermaye büyük boyutluydu. Yapılmak istenen askeri karışmalar başarılı olamıyor, Rusya’ya gönderilen savaş gemilerinde Sovyet yanlısı ayaklanmalar çıkıyordu.


Savaşın Götürdüğü

İki dünya savaşı arasındaki Fransa’nın durumu, İngiltere’yle benzerlik içindeydi. İtalya, Almanya ve İngiltere’nin, ayrımlı yöntemlerle gidermeye çalıştığı sorunlar, hemen aynısıyla Fransa’da da yaşanmıştır. Yaygın beslenme sorunları, ücret düşüklüğü, işsizlik, yüksek enflasyon, artan hazine borçları, grevler, orta sınıfın yoksullaşması, savaş karşıtlığından düzen karşıtlığına dönüşen halk devinimleri, dengesiz piyasa ortamı, kaynak yetersizliği... Çözüm bekleyen büyük boyutlu sorunlardı.
Savaştan yengiyle çıkmanın sağladığı konum üstünlüğünün kazanca dönüşmemesi, alınamayan savaş ödenceleri, sömürgelerdeki başkaldırılar, ‘can sıkıcı’ sorunlar olarak ortada duruyordu. Kazançlar için girilen savaş, yalnızca ‘umutlar’ı değil, eldekileri de alıp götürmüştü.

Kazanç Getirmeyen Yengi

Fransa, Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldığında Ortadoğu’da kendisine, Irak ve Basra’ya göre çok daha ‘değersiz’ olan Suriye kalmıştı. Almanya’dan alınan küçük Alsace-Lorraine’den başka bir toprak kazancı olmamıştı. ABD, Japonya ve İngiltere Pasifik ve Çin için savaşım verirken Fransa, ‘verimli’ işletemediği Vietnam’da sıkışıp kalmıştı. Rusya’da yitirilen sermaye büyük boyutluydu. Yapılmak istenen askeri karışmalar başarılı olamıyor, Rusya’ya gönderilen savaş gemilerinde Sovyet yanlısı ayaklanmalar çıkıyordu.
Savaş ödencelerinin toplanması, zararın karşılanması için en etkili yol olarak görüldü. Gerçekte, fazla seçenek de yoktu. İngiltere’nin ABD’ye borçlanarak çözmeye yöneldiği akçalı açmazı Fransa, savaş alacaklarına bel bağlayarak gidermeye çalıştı.
İngiltere ağır Versailles koşullarının, Almanya’yı bolşevikleştireceği kaygısını taşırken Fransa işin bu boyutuyla değil, daha çok hazinesine aktaracağı marklarla ilgileniyordu.

Umarsız Çabalar

Beklentiler boş çıktı. Bütün dayatmalara karşın ödencenin alınamayacağı belli olunca, gözkorkutma ve askeri eylem gündeme geldi. Başbakan Aristide Briand, 1921 yılında, ‘Fransa’nın hakkı olan her şeyi alacağını’ ve ‘borçlu inadında ısrar ederse polise başvurmak gerektiğini’ söylüyordu.1
1923 yılında Almanya’nın sanayi bölgesi Ruhr elegeçirildi. Ancak, gerek yerel halktan görülen direnç ve gerekse uluslararası kamuoyunun olaya sıcak bakmaması nedeniyle geri çekilmek zorunda kalındı. Yapılan askeri harcamalar, ödeme dengesizliği içindeki bütçede yeni açıklar oluşturmaktan başka bir işe yaramamıştı.

Canlanma Girişimleri

Ekonomik canlanma için uygulanan hükümet politikaları İngiltere’den ayrımlı değildi. Endüstriyel etkinlik devlet korumasına alındı. İç pazara yönelik üretimi arttırmak için büyük sanayi kuruluşları ve tarım yatırımları desteklendi. Ulusal paranın dengesini sağlamak için merkez bankasına ek yetkiler verildi. İşçi eylemleri ve sendikalar baskı altına alındı. Devlet yatırımları arttırılarak gerek iş kesimlerine ve gerekse işçilere yeni çalışma alanları yaratıldı.
Alınan önlemlerle 1920’lerin ortalarına doğru ekonomide göreceli bir iyileşme görüldü. İmalat sektöründe, petrol ve elektrik üretiminde önemli sayılabilecek artışlar oldu. Tarım ve ticarette (özellikle dış ticaret) aynı başarı sağlanamasa da 1926 yılında, Fransız Frankı’na denge kazandırılmış, işsizlik oranlarında az da olsa düşüş sağlanmış ve açlık sorunu büyük oranda çözülmüştü.

Siyasi Karmaşa

1924 yılında yapılan seçimleri Sol Birlik kazandı. Ancak, kurulan hükümet para darlığı nedeniyle başarılı olamadı. 1926 yılında Sosyalist ve Komünistlerin dışındaki tüm partilerin katıldığı Ulusal Birlik Hükümeti kuruldu.
1929 bunalımı Fransa’yı da derinden etkilemişti. Savaşın yol açtığı kalıcı sorunların üstesinden gelmeden, kapitalist sistemin yapısından kaynaklanan çözümsüz yeni sorunlarla karşılaşıldı. Tarım ürünleri fiyatları aşırı düştü, köylüler ve tarım çiftlikleri güç durumda kaldı. Dış ve iç ticaret durma noktasına geldi, şirket batkıları yayıldı, işsizlik arttı. Sömürgelerde ulusçu eylemler yayıldı.
1932 seçimlerini sosyalistlerin çoğunlukta olduğu sol güçler kazandı. İşçiler ve köylüler arasında düzen karşıtı politik örgütlenme artıyordu. Dünya bunalımının yol açtığı kaygı ve yılgınlıkla alınan birtakım kararlar emekçilerin tepkisini çekiyordu.
Fransız Frankının değerini korumak amacıyla sıkı biçimde uygulanan sıkıpara politikası, devlet desteği alamayan küçük işletme sahipleri ve işçiler arasındaki hoşnutsuzluğu arttırıyordu. İşçiler tepkisini, grevler ve fabrika işgalleriyle gösterdi ve bu eylemlerle yeni ekonomik ve demokratik haklar kazandı.
1936’da yapılan seçimleri radikaller, sosyalistler ve komünistlerin oluşturduğu Halk Cephesi koalisyonu kazandı. Halk cephesi, birçok toplumsal iyileştirme yasası çıkardı ancak bunlar hükümet içi çekişmeler ve 1936’da başlayan İspanya İç Savaşı nedeniyle uygulanamadı.

Dış Anlaşmalar

Fransa, Hitler’in 1933 yılında yönetime gelmesinden sonra kendisiyle birlikte davranacağı ülke aramaya başladı. Önce, 1935 yılında Mussolini ile Roma Antlaşması’nı imzaladı. Ancak, İtalya’nın Habeşistan’a asker çıkarması nedeniyle ondan uzaklaştı.
Sovyetler Birliği ile Karşılıklı Yardım Antlaşması imzaladı. Bu antlaşma nedeniyle bu kez Almanya’nın baskısıyla karşılaştı. Savaş sonrası tüm antlaşmaları reddettiğini açıklayan Hitler’in isteklerine boyun eğerek bu kez, Südetler’in Almanya’ya verilmesini kabul etti. Güçsüzlükten kaynaklanan dış siyaset tutarsızlıklarından kurtulamayan Fransa, sonunda Almanya’nın güçlenmesinin verdiği korkuyla eski bağlaşığı İngiltere’ye yanaştı.

Sömürgelerde Çözülme

Ülke içinde sorunların yeterince çözülememesi sömürgelerde de güç yitimine neden oldu. Uzakdoğu’daki tek sömürge Vietnam’ın, 1774’den beri işgal altında tutulmasına karşın, Fransa yerli halk tarafından hiçbir zaman kabul görmemişti.
1923 yılından sonra ulusçu örgütler ortaya çıkmış, bunlar Fransız sömürgeciliğine karşı savaşıma girişmişti. 1930 yılında yayılan köylü ayaklanmaları sömürge yönetimine güç anlar yaşatmıştı. Köylü ayaklanması bastırıldı. Ancak, yüksek maliyetli askeri giderin etkisi, Paris’teki hükümet yetkililerini güç durumda bıraktı. Fransa, sömürgelerdeki ayaklanmalarla başedemezken 1940 yılında Japonya Çinhindi’ne asker çıkardı ve Vietnam’da Fransız varlığına son verdi.
Sorunlu sömürge yalnızca Vietnam değildi. Cezayir ve Fas da Fransa’nın başını ağrıtmaya başlamıştı. 1840’dan beri elinde tuttuğu bu topraklarda, aynı Vietnam’da olduğu gibi, yerel halkın tepkisini hiçbir zaman önleyememiş, Hıristiyanlaştırma çabaları bu bölgelerde başarılı olamamıştı.
Cezayir’de ilk örgütlü karşı çıkış, 1926’da, Kuzey Hareketi adlı devrimci bir örgüt tarafından başlatıldı. Arkasından, 1935’de, Cezayir Ulemalar Birliği adlı bir başka örgüt ortaya çıktı. 1937’de Cezayir Halk Partisi kuruldu.
Fas’taki karşıtçılık, Cezayir’den daha eski ve daha ataktı. Fas’lı ulusçular 1921’de İspanya’yı zor durumda bıraktılar. Fransa, Fas’daki anti-sömürgeci eyleme karşı, İspanya’yla birlikte davrandı. 1933-1934 yıllarında Yukarı Atlas Berberileri, Fransa’ya karşı silahlı direnişe başladı. Bu gelişmeler, hükümetin Cezayir ve Fas’a daha çok asker ve para ayırmasına neden oldu. Oysa, Fransa’nın gücü bu giderleri karşılarken ülke içi sorunları çözecek düzeyde değildi.

Güçlüler Dünyası

1930’ların dünyası benzer sorunları yaşayan ve birbirlerine dişbileyen kararlı rakiplerin dünyasıydı. Genel ve değişmez davranış biçimi, saldırganlık ve çatışmaydı. Her ülke, çıkar sağlamaya diğerlerini alt ederek ayrı ayrı ulaşmak istiyordu. Acımasız bir yarış herşeye egemen olmuştu. Güçlü olan güçsüzü ezecek ve ayakta kalacaktı. Ve Fransa en güçlüler içinde yer almıyordu.
1913 yılında dünya sanayi ürünleri dışsatımındaki payı yüzde 12 iken bu oran, 1929’da yüzde 10,9, 1937’de ise yüzde 5,8 olmuştu.2 Sermaye ihraç eden ülke olarak dış yatırım payındaki düşüş daha çoktu. 1914’de tüm dünya dış yatırımlarının yüzde 22,2’sini gerçekleştirirken, bu oran 1930’da yüzde 8,4’e, 1939’da yüzde 7,3’e düşmüştü.3
O dönemde mali sermayenin, uluslararası dolaşım yeteneği yeterli düzeyde gelişmemişti. Şirketler denizaşırı pazarları ortak kullanma yöntemini henüz yeterince geliştirmemişti. Her ülke kendi sömürgesini kullanıyor, başka bir ülkeyi sömürgesine sokmuyordu. Yeni bir küresel çatışma kaçınılmaz görülüyordu. Güçlenen ve kararlı bir saldırganlık eğilimi taşıyan Almanya, Japonya ve ABD’ne karşı Fransa’nın tek başına herhangi bir şansı yoktu. Bu nedenle benzer konumdaki İngiltere’ye yanaştı ve 19.yüzyılın bu iki devi, gelecek savaşta birlikte davranarak şanslarını denemeye karar verdi.

DİPNOTLAR

1 “Fransa ve Almanya” Maurice Baumont, 20.yy Tarihi, sf. 566
2 “A. Maizels Industrial Growth and World Trade, Cambridge 1963”, ak. Harry Magdoff, Odak Yay., 1974, sf.74
3 “Impact of Western Man” William Woodruff, New York 1966, sf.150, ak. a.g.e. sf.75

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder