12 Şubat 2016 Cuma

ŞEYH SAİT AYAKLANMASI VE EMPERYALİZM


Hınıs’lı aşiret reisi Nakşibendi Şeyh Sait, 13 Şubat 1925 günü ayaklandı. Ayaklanma, 62 gün içinde 15 Nisan’da bastırıldı; yargılamalar ise 74 günde 28 Haziran’da tamamlandı. Doğu İstiklal Mahkemesi, Şeyh Sait başta olmak üzere 48 kişiyi idama mahkum etti. Cezalar, birgün sonra 29 Haziran’da infaz edildi. Cumhuriyet, henüz 1,5 yaşındayken ve olanaksızlıklar içindeyken, dış kaynaklı kalkışmayı yalnızca 137 günde; bastırdı, yargıladı ve cezalandırdı. Bu başarı, ilkeli ve kararlı bir yönetimin neler yapabileceğini gösteren tarihi bir örnektir. Yazıyı, 91 yıl önce meydana gelen bu olaydan ders çıkarılması dileğiyle yayınlıyoruz.

Hakkâri’de yaşayan Nasturi papazlardan Nastoris tarafından kurulan Nastur tarikatına bağlı Hıristiyanlar, 7 Ağustos 1924’de ayaklandı. Ayaklanma, İngiltere’nin Musul sorununun ele alınması için Milletler Cemiyeti ’ne başvurmasından bir gün önce başlamıştı. İngiliz subaylar Nastur halkını örgütleniş, İngiliz uçakları ayaklanmacıları desteklemişti. Şeyh Sait ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği, subay izinlerinin kaldırıldığı, birliklerini Musul’a taşıdığı günlerde ortaya çıktı. O günlerde Büyük Britanya Sömürgeler Bakanı, Musul’a gelerek denetlemelerde bulunmuş, güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket etmişti.


Toprak Ağası Şeyh Sait


Bir Jandarma birliği, altı asker kaçağını yakalamak için, 13 Şubat 1925’te Bingöl’ün Eğil Bucağı’na bağlı bir köy olan Piran’a geldi. Birlik komutanları Teğmen Mustafa ve Teğmen Hasan Hüsnü, her zaman yaptıkları işin Piran’da, Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından birini başlatacağını kuşkusuz bilmiyorlardı.
Piran, Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Abdurrahman’ın köyüydü ve ayaklanma hazırlığı içindeki Şeyh Sait, üç yüz atlısıyla birlikte o gün oradaydı. Şeyh Sait, kaçakları vermek istememiş, teğmenler görevlerini yapmak zorunda olduklarını bildirince, subay ve askerler üzerine ateş açılarak, iki teğmen esir edilmişti. “Birkaç ay sonra başlatılması”düşünülen ayaklanma, bir rastlantı sonucu 13 Şubat’ta başlatılmıştı. 3
Şeyh Sait, bölgedeki Nakşibendi Tarikatı’nabağlı Sünni müridlerin önderi, okuma yazma bilmez “ilginç görünüşlü” bir toprak ağasıydı. 4 Koyun sürülerini, aşiretine bağlı köylerin arazilerinde otlatır, köylülere ücretsiz çobanlık yaptırırdı. Dinsel konumunu kullanarak, onların sırtından büyük bir servet kazanmıştı.
“Ankara’nın Türkleşmiş yeni hükümeti” 5 onu rahatsız ediyor, Osmanlı döneminden alıştığı ayrıcalık haklarını yitirerek “derebeyliğinin” zarar göreceğine inanıyordu. Bu “tehlikeyi” önlemek için, dini etkisini kullanarak, Kürt aşiretlerini “Kemalist hükümetin kafirce siyasetine karşı” ayaklanmaya çağırdı; “Allah’ın emriyle cihat ilan etti”. 6
Ayaklanma, Şeyh Sait’in “kız alıp vermelerle genişlettiği etki alanıyla” sınırlı kaldı ancak o bölgeler içinde hızla yayıldı. Aşiretlerin büyük bölümü, özellikle Varto ve Dersim’in (Tunceli) Alevi aşiretleri ayaklamaya katılmadılar, hatta karşı koydular. Savaşçılığıyla ünlü, Vartolu Hormek Aşireti’nin reisi Alevi Veli Ağa, kendilerini ayaklanmaya çağıran Cıbranlı Kürt Miralay Halil Bey’e şöyle söylemişti: “Halil Bey, erkekçe konuşalım. Biz Kürt değiliz. Nemrut’la akrabalığımız yoktur. Siz Hamidiye alayları oldunuz, yıllarca birbirimizi kırdık. Bu kez sultan olmak isterseniz, biz size kul olmayız. Biz beylik istemiyoruz. Bırakın kardeş gibi yaşayalım”. 7

Nakşi Ayaklanma

Şeyh Sait’in adamları, “ellerinde yeşil sancak, göğüslerinin üzerinde Kur’an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkanları basıp soyarak” 8 ilerlediler. Kürdistan’ın geçici başkenti yapmayı düşündükleri Bingöl ve Elazığ’ı ele geçirdiler; Lice’yi, Ergani’yi ve birçok köyü işgal ettiler. 9
Çatışmalar Diyarbakır’da “gerçek bir savaş” durumunu aldı. 10 24 saat süren sokak çarpışmalarında, “silahlı Kürtler, cami şerefelerinden Türklerin üzerine ateş açtı”. 11
Nakşi hocalar, Şeyh Sait’in yanında savaşanlara, “Cennet’te ödüller vaadediyordu”. Kent ve köylerde, bildiriler dağıtılıyor, bu bildirilerde “hilafetsiz Müslümanlık olmaz; saltanat ve hilafet geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten, kadınları yarı çıplak gezdiren Kemalist hükümetin başı ezilmelidir”deniyordu. 12

“Bağımsız Kürdistan”

Şırnak Aşireti Reisi AbdurrahmanAğa, Bağdat’taki İngiltere Başkomiserliğine gönderdiği mektupta; “Kürt milletinin hukukunu elde edip hükümetini kurmasına kadar, savaş mühimmatı konusundaki eksikliklerimizi, yapacağınız gizli yardımlarla giderebiliriz” 13 diyordu.
Ayaklanma sanıklarından Kemal Feyzi, yakalandıktan sonra mahkemede “Ben bağımsız bir Kürdistan kurulması için çok çalıştım. Bu çaba için yıllarca aşiretler içinde yaşadım... Şimdi, birçok kimse gibi, önceden var saydığım ve uğruna mücadele ettiğim şeyin bir hayal olduğunu anlamış bulunuyorum. Ortada millet denilecek bir Kürt topluluğu yokmuş” dedi.  14

Şeyh Sait ve İngilizler

Şeyh Sait’in başlattığı ayaklanma, tüm Kürt ayaklanmalarında olduğu gibi dışarıyla bağlantılıydı. İngilizler, zengin petrol yatakları nedeniyle Musul ve Kerkük’ten çıkmak istemiyor; Kürtleri, kurulmakta olan yeni Türk devleti üzerinde baskı oluşturacak bir araç olarak kullanıyordu. Mustafa Kemal, 1919’da Sivas Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “İngilizlerin amacının, parayla ülkemizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurma sözü vererek, bize karşı suikast düzenlemek olduğu anlaşılmış ve gerekli önlemler alınmıştır”demişti. 15
Zafer’den sonra 14 Ocak 1923’te Eskişehir’de yaptığı konuşmada, Musul-Kerkük sorununa değinirken, bu soruna bağlı olarak Kürt devleti konusunu da ele almış ve şunları söylemişti: “Musul-Kerkük kadar önemli olan ikinci konu, Kürtlük sorunudur. İngilizler orada (Kuzey Irak’ta y.n.) bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Bunu engellemek için sınırı güneyden geçirmek gerekir”. 16
Mutki Aşireti Reisi Muşlu Hacı Musa, “Kürt Azadi (İstiklal) Cemiyeti” adlı gizli örgütün ilk başkanıydı. Bu örgüt 1923’te, Erzurum’da kurulmuş, ilk kongresini 1924 yılında yapmıştı. Şeyh Sait, “1925 Mayısı'na dek ayaklanma düzenlenmesine, gerekli dış yardımın İngiltere ve Fransa'dan alınmasına” karar verilen bu kongrede, örgüte üye olmuştu. 17

İngiliz Politikası

İngiltere’nin İstanbul Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım 1919’da Londra’ya gönderdiği yazanakta (raporda), “Kürtlere ne kadar güvenmesek de, onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” diyordu. 18 İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, 19 Mayıs 1920’de San Remo’da yapılan Konferans’ta “Kürtlerin arkalarında büyük bir devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremezler” diyor, bölgeye yönelik İngiliz politikası için şunları söylüyordu: “Türk yönetimine alışmış olan Kürtlerin tümüne yeni bir koruyucu kabul ettirilmesi güç olacaktır... İngiliz çıkarlarını, dağlık kesimlerinde Kürtlerin yaşadığı Musul ve içinde bulunduğu Güney Kürdistan ilgilendirmektedir. Musul bölgesinin, öteki bölümlerinden ayrılarak yeni bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği düşünülmektedir... Ancak bu konuyu anlaşma yoluyla çözmek çok güç olacaktır”. 19
İngiliz Hükümeti, “anlaşma yoluyla çözmenin güç olduğu” bu sorunu aşmak için, doğal olarak silahlı çatışma yolunu seçti. Bu iş için, para ve siyasi koruma önererek kimi Kürt aşiretlerini kullandı. Musul ve Kerkük bölgesini, Misakı Milli sınırları içinde gören yeni Türk Devleti’ni güç durumda bırakmak için, Doğu ve Güneydoğu’da karışıklıklar çıkarmaya yöneldi.
6 Mart 1921’de başlayan Koçgiri Ayaklanması, Yunanlıların Bursa’dan saldırıya geçmelerinden iki hafta önce ortaya çıktı. 7 Ağustos 1924’te başlayan  Nasturi Ayaklanması, İngiltere’nin Musul sorununun ele alınması için, Milletler Cemiyeti’ne başvurmasından bir gün önce başladı. 20
Şeyh Sait ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği, subay izinlerini kaldırdığı, birliklerini Musul’a taşıdıkları günlerde ortaya çıktı. O günlerde, Sömürgeler Bakanı Musul’a dek giderek denetlemelerde bulunuyor ve güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket ediyordu. 21
Ayaklanmaya verilen İngiliz desteği için, Fransız tarihçi Benoit Méchin şu yorumu yapmıştı: “Şeyh Sait ayaklanması yeni devletin tekil (üniter) yapısına ve yasaların ülkenin tümünde uygulanabilirliğine bir meydan okumaydı... Kemalist rejimin güçlenmesini önleyeceği düşüncesiyle, İngiltere, olayları kışkırtmak için Kürt başkaldırısını körüklüyordu. Bu cerahatlı yarayı, ayaklanmacılara yiyecek ve silah yardımı yaparak, Türkiye’nin ensesinde tutuyordu”. 22

Fransız Yazanağı

Ayaklanmanın başladığı günlerde, Bağdat’taki Fransız Komiserliği Paris’e 40 sayfalık bir yazanak gönderdi. Ortadoğu’da, birbiriyle çelişen Fransız-İngiliz çıkarlarını ve buna bağlı olarak Kürt-İngiliz ilişkilerini irdeleyen yazanakta, Şeyh Sait’ten de söz ediliyor, şunlar söyleniyordu: “Şeyh Sait, 1918 yılından beri amacı İngiliz Mandası altında bir Kürt devleti kurmak olan İstanbul Kürt Komitesi’ne bağlı olarak çalışmaktadır. Şeyh Sait, 1918’de, Kürdistan Bağımsızlığı Türkiye Komitesi lideri Abdullah Bey tarafından, İngilizlerin Kürt politikasındaki temel unsurlardan olan Binbaşı Noel’le ilişkiye geçirildi...” 23
Şeyh Sait ayaklanması sürdüğü günlerde Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiserliği, Paris’e gönderdiği bir başka yazanakta şunları söylüyordu: “Kürt ayaklanması, birdenbire kendiliğinden ortaya çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteğiyle ayaklandı. Bölgede çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e ve Ankara’daki Meclis’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır... Kürt ayaklanması bundan daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki iddialarını araştıran Komisyon’da, Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler arasında bile huzuru sağlamayacağını gösterecekti”. 24
Şeyh Sait ayaklanmasını İngilizlerle birlikte, devrik Padişah Vahdettin de destekledi. San Remo’daki villasında, Kürt Teali Cemiyeti üyesi ve Serbesti Gazetesi sahibi Mevlanazade Rıfat’tan “Kürdistan olayları” hakkında sürekli bilgi alıyor ve aldığı bilgiyi Bükreş’te kurulmuş olan Hilafet Komitesi'ne iletiyordu. Bu komite, Damat Ferit ve eski İçişleri Nazırı Mehmet Ali önderliğinde, Türkiye’de hilafetçi bir darbe hazırlanıyordu. 25

Atatürk ve Ayaklanma

Atatürk, ayaklanma haberi geldiğinde, Aşar vergisinin kaldırılması ve Türk Teyyare Cemiyeti’nin kurulması gibi önem verdiği iki konu üzerinde çalışıyordu. Doğu ve Güneydoğu’da, dış desteğe dayalı bir kalkışma onun için beklenmeyen bir durum değildi. İngiltere Musul’u ve petrolünü istiyordu, o ise Musul’un Misaki Milli Sınırları içinde olduğunu dünyaya duyurmuştu. İngiltere, “gizli faaliyetlerle Türkiye’yi Musul’dan vazgeçirmeye” çalışacak26, bunun için kimi Kürt aşiretlerini kullanacaktı.
Elli yıl sonra açıklanan İngiliz gizli belgelerinde yazılı olan bu durumu, Mustafa Kemal o günlerde sanki belgeleri okumuş gibi açıkça görmüştü. İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde görevli Kidston, 1919’da “Kürtleri kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” derken, Elçilik Müsteşarı Hohler, “Kürt sorununa verdiğimiz önem Kuzey Mezopotamya (Kuzey Irak y.n.) bakımındandır. Kürtlerin ya da Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmiyor” diyordu. 27

Hükümet Olayın Boyutunu Göremiyor

Meclis ve Fethi (Okyar) Bey’in başbakanlığını yaptığı hükümet, olayın önemini kavrayamamış ve yerel bir eşkiyalık hareketi gibi görmüştü. Birkaç ilde ilan edilecek sıkıyönetim ve küçük boyutlu bir askeri eylemcenin (harekatın), ayaklanmayı bastırmak için yeterli olacağı düşünülüyor, “bastırılacak olan, birkaç cahil Kürt çetesinden başka bir şey değildir” deniyordu. 28
Oysa, ayaklanmanın boyut ve niteliği, birkaç ilde sıkıyönetim ilan etmekle çözülebilecek türden değildi. Ona yakın devrimci milletvekileri; ayaklanmanın dış kaynaklı karşıdevrim girişimi olduğunu, başka bölgelere de sıçrayabileceği niye, bu nedenle sıkıyönetimin yalnızca Doğu’yu değil, ülkenin her yerini kapsamasını ve etkili yeni yasaların çıkarılmasını istedi. Onlara göre, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, yürüttüğü politika nedeniyle sorumluydu.“Alevlendirici bir dini propagandayla, ayaklanmanın patlamasına yol açmıştı”. 29
Başbakan Fethi Bey, bu görüşlere katılmıyor, önerileri kabul etmiyordu. Mustafa Kemal, önlemlerin sertleşeceğini sezdiği için, Kazım ve Ali Fuat Paşa’larla Rauf Bey’i çağırdı ve “kan dökülmeye dek varabilecek” 30 olayların önemini anlatarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapatmalarını istedi. Ali Fuat Paşa’nın gelmeyip yerine Adnan (Adıvar) Bey’i gönderdiği toplantıda Fethi Bey, Terakkiperver  Fırkaya tepkinin giderek genişlediğini, “güç kullanımına her zaman karşı olan bir kişi olarak” gelişmelerden kaygı duyduğunu ve bu anlayışıyla “azınlıkta kalmaktan korktuğunu” söyledi. 31

Önlemler Sertleşiyor

Terakkiperver yöneticileri öneriyi kabul etmediler, Fethi Bey’in de “ılımlı politikası uzun sürmedi”. Ayaklanma yayılıyor, sonuç getirecek etkili önlemlerin alınması gerekiyordu. Dış destekli etnik ve dinsel ayaklanma kısa sürede bastırılmazsa, “yer altında pusuya yatmış” eski düzen yanlılarını yüreklendirebilir, henüz tam olarak yerleşmemiş olan genç Cumhuriyet için tehlike oluşturabilirdi. Sorun, bölgesel değil, uluslararası boyutu olan ulusal bir sorundu. Alınacak önlemler, sorunun niteliğine uygun, yani ülkenin tümünü kapsayacak biçimde olmalıydı.
Ayaklanmaya, niteliğine uygun tanı koyamayan Fethi Bey, 3 Mart 1925’te Başbakanlıktan çekildi ve İsmet Paşa yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi. Meclis’te ve Cumhuriyet Halk Fırkası kümesinde, “silah çekmeye varan öfkeli tartışmalar” 32 oldu.
Sonunda, parti ve devlet başkanı olarak onun toplantıya çağrılmasına ve görüşünün alınmasına karar verildi. Ayaklanmanın, kapsam ve niteliğini ortaya koyan, aydınlatıcı bir konuşma yaptı. Ayaklanmanın, ulus varlığına ve onun devlet örgütüne yönelen bir hareket olduğunu, bu nedenle “milletin elinden tutulması gerektiği”ni söyledi ve konuşmasını şu ünlü sözüyle bitirdi: “Devrimi başlatan tamamlayacaktır”. 33
İsmet Paşa Hükümeti, ilk iş olarak, daha önce çıkarılmış olan Hıyaneti Vataniye Kanunu’na bir başlam (madde) ekleyerek, vatan hainliği kavramını genişletti. Meclis bu tasarıyı 25 Şubat 1925’te yasalaştırdı. Bir hafta sonra 4 Mart 1925’te Takriri Sükûn Kanunu çıkarıldı. Üç gün sonra 7 Mart’ta, biri Doğu illerinde öbürü Ankara’da görev yapacak iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Hemen ardından tikel (kısmî) seferberlik ilan edildi.

Takrir-i Sukun ve İstiklal Mahkemeleri

Meclis, Takrir-i Sukûn Kanunu’nu, 22 red oyuna karşılık 122 oyla kabul etti. Üç gün sonra İstiklal Mahkemelerinin savcı ve yargıçlarını seçti. 34 Türkiye, yeni bir döneme giriyordu. İki yıllık geçici bir süre için (bir kez uzatılacaktır) çıkarılan Takrir-i Sukûn Kanunu, yeni devletin yerleşip güçlenmesi uğraşısına yaşamsal önemde katkı sağlayacak, Türk Devrimi’nin doğal akışını kolaylaştıracaktı. Cumhuriyet, demokrasi ya da insan hakları adına, kendi varlığına yönelen karşı devrime izin vermeyecekti.
Vatana İhanet kavramını genişleten yasa değişikliği, “dinin ve dinin kutsal saydığı kavramların siyasi amaçla kullanılması” suçunun açık tanımını yaparak yasakladı. Bundan böyle, “dinin siyasi çıkar için kullanılması” amacıyla; örgüt kurulması, kurulmuş olanlara üye olunması ve halk içinde çalışma yapılması, yönetim biçimini ve devlet güvenliğini çekinceye atan bir eylem sayılacak ve vatana ihanetle suçlanacaktı. 35
Son derece kısa olan ve iki başlamdan (maddeden) oluşan Takrir-i Sükûn Kanunu, Hükümete ve İstiklâl Mahkemelerine yüksek yetkiler veriyor, bağımsız karar verme sınırları genişletiliyordu. Kanun’un özünü oluşturan Birinci Başlam şöyleydi: “İrtica ve isyana ve ülkenin sosyal düzeniyle huzur ve güveni bozmaya neden olan bütün örgütler, kışkırtma girişimleri, kuruluşlar ve yayınlar; hükümetin kararı ve cumhurbaşkanının onayıyla faaliyetten men edilebilirler. Bu tür eylemlere katılanlar İstiklal Mahkemelerine gönderilebilirler”. 36

Karşı Devrime Önlem

Mustafa Kemal, Türkiye’nin gelişmesi önünde engel oluşturan sorunları, Şeyh Sait ayaklanmasından başlayarak kökünden çözmeye karar vermişti. Meclis’in, Takrir-i Sükûn Kanunu’yla yürütmeye verdiği yüksek yetki, asal olarak Şeyh  Sait Ayaklanması’nın bastırılması için verilmişti. Ancak, bu yetki aynı zamanda, ülkenin gelişimi yönünde, önemli bir yaptırım gücü yaratmıştı.
Bu gücün kullanımı, Şeyh Sait Ayaklanması’nın bastırılmasıyla sınırlı tutulmayacak, ayaklanmaya kaynaklık eden geriliğin köküne inilecek, ülke bunlardan tümüyle kurtarılacaktı; sonuç değil, nedenler üzerinde durulacaktı.
7 Mart 1925’te, ulusa ve orduya bir bildiri yayınladı. Bildiride, “Kamu huzurunu bozan olay, yalnızca Doğu’daki yurttaşlarımızı değil, ülkenin her yerini etkiliyor; milletin rahatına, mutluluğuna, çalışma yaşamına, ekonomi ve üretimine zarar veriyor” diyor; kamu görevlilerine ve orduya, “yüksek  memurlardan ve geçmişi şan ve şerefle dolu olan Cumhuriyet Ordusu mensuplarından, vatanın iç ve dış bütünlüğü için, fedakarlık ve görev duyguları beklerim” diye sesleniyordu. 37
12 Mart 1925’te, İstanbul'da yayımlanan ve Ankara'ya karşı çıkmayı neredeyse varlık nedeni durumuna getiren; Tevhidi Efkâr, Son Telgraf, İstiklal gazeteleriyle, solcu Orak Çekiç, Aydınlık ve dinci Sebilürreşat dergileri kapatıldı. Aynı gün Ankara İstiklal Mahkemesi çalışmaya başladı. 38 Daha sonra Terakkiperver Fırka'ya desteğini arttıran Tanin gazetesi kapatıldı, sahibi Hüseyin Cahit (Yalçın) tutuklandı, Ankara İstiklâl Mahkemesi Hüseyin Cahit'i üç yardımcısıyla birlikte, “Çorum’da yaşam boyu sürgün cezasına”  çarptırdı. (iki yıl sonra affedildi). 39
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 3 Haziran 1925’te, bir hükümet kararnamesiyle kapatıldı; parti binaları arandı. Yöneticileri hakkında soruşturma açılmadı, ama kimi üye ve yöneticileri tutuklandı. Tarikatı Salâhiye Cemiyeti üyeleri, Aydınlık yazarları, üniversite ve basından kimi tutucu kişiler, eski ittihatçılar, “Ankara  İstiklâl  Mahkemesi’ne verildiler”.  40

Ayaklanma Bastırılıyor

Mustafa Kemal, ayaklanma konusunda Genel Kurmay’da yapılan toplantılara katıldı; hazırlıklardan sürekli bilgi aldı, görüş ve önerilerini iletti. Belirlenen tasara (plana) göre, ayaklanmacılar dokuz tümenlik bir orduyla kuşatılacak, eylemceye hava gücü de katılacaktı. Ancak, bu iş zaman alacaktı çünkü bölgede araç kullanımına elverişli yol yoktu ve gidilecek hemen her yer sarp kayalıklarla doluydu.
Kış olduğu için, geçitler kar yığınlarıyla kapanıyor, takviye birlikleri cepheye varana dek yüzlerce kilometre yürümek zorunda kalıyordu. Bağdat demiryolunun Güneydoğu bölümüne ait işletme hakkını elinde bulunduran Fransızlar, Türklerin demiryolundan yararlanmasına, “askeri birliklerin İngilizlere karşı kullanılmaması koşuluyla” 41 izin vermişti.
1925 Mart sonunda askeri hazırlık tamamlanmış, bütün ayaklanma bölgesi çember içine alınmıştı. Olanakların sınırlılığına karşın hızlı davranılmış; bir ay içinde İran, Suriye ve Kuzey Irak’a giden tüm kaçış yolları kesilmişti. Nisan ortasında, Şeyh Sait ve yanındakiler kuşatıldı. Durumu umutsuz gören Şeyh Sait, yenilgiyi kabul ederek kendi isteğiyle teslim oldu. Üzerinde “çeşitli belgeler” ve yetkilileri şaşırtacak kadar çok altın çıktı. 42
Doğu İstiklâl Mahkemesi’ne, ayaklanmayla ilgili olarak 389 sanık getirildi. Savcı, iddianamesinde; yönetici konumda olan sanıkların, “din perdesi altında, dinle ilgisi olmayan” eylemleriyle, “vatana ihanet” suçunu işlediklerini, bu nedenle ölüm cezasıyla cezalandırılmaları gerektiğini belirtti.
Kırk sekiz kişi, “idama mahkum oldu”; bir bölüm sanık hapis cezasına çarptırıldı, bir bölümü suçsuz bulundu. Kimi aşiret reisleri ve ağalar, Batı bölgelerinde oturmaya zorunlu kılındı; Doğu’da, kimi bölgelere göçmen yerleştirildi. 

DİPNOTLAR

1             “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas., 1995, sf.67-68
2              a.g.e. sf.68
3              Dersimî, sf.155; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması”, sf.69
4              “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.465
5               a.g.e. sf.465
6               a.g.e. sf.465
7              “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas., İst.-1995, sf.54
8              “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.467
9              “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas., 1995, sf.71-72
10          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.220
11          “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.468
12           a.g.e. sf.467
13         Örgeevren, Dünya, 4-5 Haziran 1957; ak. Uğur Mumcu a.g.e. sf.116
14          Dünya, 05.06.1957; ak. Uğur Mumcu, a.g.e. sf.117
15          “Sivas Kongresi Tutanakları” Uluğ İğdemir, TTK, Ank.-1969 sf.78; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” 19.Basım, sf.21
16          “Eskişehir İzmir Konuşmaları” Kaynak Yay., İst.-1993, sf.95
17      “Şeyh Sait İsyanı” Martin Van Bruinessen, Özgür Gelecek, Şubat 1969, sf.28-29; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” 19.Baskı, sf.56
18       “İngiliz Belgelerinde Türkiye” Erol Ulubelen, Çağdaş Yay., 1982, sf.195; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19. Bas., 1995, sf.24
19       “Sevr Anlaşmasına Doğru” Osman Olcay, SBF Yay., Ank.-1981, sf.121; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Bas. 1995, sf.28
20          “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas., İst.-1995, sf.51
21         “Türkiye Cumhuriyetinde Anlaşmalar 1924-1938” Genelkurmay Yay., Nak.-1972, sf.43-44; ak. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” sf.53
22         “Mustafa Kemal” Benoit Méchin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.268
23        “Fransız Dışişleri Bakanlığı Gizli Belgeleri”, E-Levant (1918-1929) Kürdistan Caucase Servisi, Vol.101, sf.25; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı, İst.-1995, sf.168
24      “Fransız Dışişleri Bakanlığı Gizli Belgeleri”, E-Levant (1918-1929) Kürdistan Caucase Servisi, Vol.101, sf.25; ak. Uğur Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı, İst.-1995, sf.97
25     “Osmanoğullarının Son Padişahı Vahdettin Gurbet Cehenneminde” Mümtaz Tarık Göztepe, Sebil Yay., sf.158; sk. U.Mumcu, “Kürt-İslam Ayaklanması” Tekin Yay., 19.Baskı, İst.-1995, sf.59
26          “Bozkurt” H.C. Armstrong, Arba Yay., İst-1996, sf.191
27          “Kürt-İslam Ayaklanması” U.Mumcu, Tekin Yay., 19.Bas. İst.-1995, sf.24
28          “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.465-466
29           a.g.e. sf.466
30          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.217
31          “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.466
32          a.g.e. sf.467
33          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.219
34          “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri IV” Kaynak Yay., 3.Bas., 2001, sf.193
35          “İkinci Adam” Ş.S.Aydemir, Remzi Kit. 6.Baskı, İst. 1984, sf.301
36          “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.Dr.U.Kocatürk, İş.Bank.Yay., sf.260
37          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.224
38          “Atatürk” Lord Kinross, Altın Kit., 12.Baskı, İst.-1994, sf.471
39          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.225
40           a.g.e. sf.468
41           a.g.e. sf.469
42          “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Yay., 8.Basım, İst.-1983, sf.226





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder