23 Nisan 2016 Cumartesi

“İSTİKLAL MECLİSİ”



Birinci Meclis, ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen, tutsaklığın her türüne karşı çıkan Müdafaa-i Hukuk anlayışının doğal sonucuydu. Ulusun yazgısına yön vererek toplumun her kesimini etkiliyor, güç aldığı halkı tam anlamıyla temsil ediyordu. Bağımsızlık savaşı yürütürken devlet kurmaya girişilmişti ve meşruiyetini ulusal varlığın korunmasından alıyordu. Dünya siyasi tarihinde örneği olmayan, gerçekten demokratik, savaşkan bir yönetim organı, benzersiz bir temsil kurumuydu. Yetkisini ve yaptırım gücünü, kabul ettiği anayasadan değil, millet istencini (iradesini) yansıtan, yazılı olmayan ve kökleri eskiye giden özgürlük tutkusundan alıyordu.

Ulusa Bildirim

Mustafa Kemal, 21 Nisan 1920’de, Heyeti Temsiliye adına; tüm valiliklere, sancaklara, belediye başkanlıklarına ve kolordu komutanlıklarına, “çok aceledir”  uyarısıyla gönderdiği genelgeyle 23 Nisan Cuma günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılacağını bildirdi.
21 Nisan genelgesi, ulusal direnişi temsil eden halk eyleminin yeni ve ileri bir aşamaya geldiğini gösterir. Nutukta, “o günün hissiyat anlayışına ne derece uyulmak mecburiyetinde bulunulduğunu gösteren bir belge” 1 olarak tanımlanan genelge, vatan ve din duygularına seslenen uhrevi bir anlatımla kaleme alınmıştı. Ancak, öz olarak, “milletin kendi geleceğine kendisinin egemen olması için” 2 girişilen, köklü ve büyük bir siyasi değişimin devrimci özüne sahipti.
Ulusal direniş, artık yalnızca halk hareketi olmaktan çıkacak ve halk devleti kurmaya yönelerek toplumsal devrim niteliği kazanacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bağımsızlığın sağlanmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu yönelişin gelişip olgunlaşan doğal ürünleri olacaktır. 3

Benzeri Olmayan Girişim

Amasya Genelgesinde açıklanan, Erzurum ve Sivas Kongreleri’yle meşruiyet kazanan ulusal eylem, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisini ortaya çıkardı. Mustafa Kemal’in “Selahiyeti fevkaladeyi haiz (olağanüstü yetkili)4 dediği ve İstanbul Meclisi’nin kapatılmasından yalnızca 34 gün sonra toplanan bu Meclis, ulusun gerçek ve tek temsil gücünü oluşturuyordu. Ankara Meclisi; yasama, yürütme ve yargı erkini dolaysız kendi elinde toplayarak, büyük bir devrim gerçekleştiren, benzersiz bir yönetim organı, gerçek bir halk meclisiydi.

Seçimler

Meclisi oluşturacak milletvekillerinin seçimlerinde; ulusun tüm kesimlerini kapsayan, ulusal bilince sahip, savaşım azmi yüksek, kararlı ve direngen halk temsilcilerinin seçilmesine, özel dikkat ve önem verilmişti.
Mustafa Kemal, İstanbul Meclisi’nin kapatılmasından üç gün sonra, 19 Mart 1920’de tüm valiliklere, sancaklara ve kolordu kamutanlıklarına çektiği telgrafla; ulusal bağımsızlık savaşımını “yürütmek ve denetlemek için” Ankara’da “olağanüstü yetkili bir meclisin” toplanacağını, bunun için yapılacak seçimlerde “her sancak bölgesinin bir seçim bölgesi” olacağını, “her sancaktan beş temsilci” seçileceğini ve seçim sürecinde “yasal koşullara uyulacağı”  nı bildirmişti.
Seçimlere, her yerde en yüksek sivil yöneticinin başkanlık edeceğini; başkanın, seçimin “doğru ve yasaya uygun yapılmasından” sorumlu olacağını belirtmişti. Meclis üyeliğine “her, dernek ve toplulukça aday gösterilebileceğini” ve “bu kutsal savaşa eylemli olarak katılmak için bağımsız adayların istediği yerden” aday olabileceğini açıklamıştı.

Güçler Birliği”

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama, yürütme ve gerek gördüğünde yargı yetkisini (İstiklal Mahkemeleri) elinde toplamıştı. 1921’de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu (Anayasa), meclisin yalnızca bir yasama organı değil, onunla birlikte bir kurucu organ olduğunu ve egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin olduğunu kabul ediyordu. 5
Birinci Meclis, bir Batı parlamentarizmi ya da ona benzemeğe çalışan ve sınıfsal üstünlüklere dayanan göstermelik bir kurum değildi. Ortaya çıkışını, niteliğini ve amaçlarını; toplum üzerinde egemenlik kuran sınıflar ya da sınıflar bağlaşmasının (ittifakının) temsilcileri değil, doğrudan ve gerçek anlamda halkın temsilcileri belirliyordu.

Milletvekilleri

Milletvekilleri; kılıkları, giysileri, yaşları, kültürleri, düşünsel düzeyleri ve görgüleriyle, başka başka ve çok değişik çevrelerin insanlarıydılar. Beyaz sarıklı, aksakallı, cüppeli, eli tesbihli hocalarla, üniformalı genç subaylar; yazma ya da şal sarıklı aşiret beyleri, külahlı ağalar ve kavuklu çelebiler; Avrupa’daki yüksek öğrenimlerini bitirip yeni dönmüş, Batı kültürüyle yetişmiş nokta bıyıklı aydınlar; Kuvayı Milliye kalpaklı yurtsever gençler yan yana oturuyordu. 6
Alışkanlıklarından eğlencelerine, özel toplantılardan resmi davetlere, tartışma biçimlerinden inançlarına dek, ayrımlı değer yargılarına sahiptiler. Birbirleriyle sert tartışmalara, yumruklaşmalara, hatta silah çekmeye varan çatışmalara girebiliyorlardı. Buna karşın, ulusal haklar, halkın geleceği ve ulusal savaşımın yararları sözkonusu olduğunda derhal birleşiyor, “birbirlerinin üzerine yürümüş olan bu insanlar”, bir başarı haberinde, “çocuklar gibi gözyaşlarıyla kucaklaşabiliyordu”. 7
Milletvekili sayısı 115’le başlayan, daha sonraki katılımlarla 380’e çıkan Birinci Meclis’te; 115 memur ve emekli, 61 sarıklı hoca, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 10 aşiret reisi, 8 tarikat şeyhi, 6 gazeteci ve 2 mühendis bulunuyordu. 8

Özveri Girişimi

Meclis’e katılarak girişilecek eylem, kişisel çıkar sağlanacak bir uğraş değil, ölümü ve yargılanmayı göze alan ve yalnızca ulusal varlığını korumayı amaçlayan bir özveri girişimiydi. Batı parlamentoları gibi ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarını değil, doğrudan halkın ve ulusun haklarını savunuyordu. Bu meclis, geldikleri yörede sayılıp sevilen ve varlıklarını toplumun geleceğine adamış önder konumdaki kişilerin, yurt savunması için oluşturduğu bir halk meclisiydi.
Milletvekillerinin çoğunluğu Ankara’ya, atları, bir bölümü kağnılarıyla gelmişti. Meclis önündeki parmaklıklar, “atların bağlandığı bir tavla” gibiydi. Von Mikush, Mustafa Kemal adlı kitabında, 1920 Ankara Meclisi’nin önündeki görüntüleri, Kuzey Amerikalı çiftçilerin Bağımsızlık Bildirisinden sonra yaptıkları toplantılara benzetmişti. 9

Yüksek Temsil, Özgür Tartışma

Okul-medrese, yenilik-tutuculuk, cumhuriyetçilik-meşrutiyetçilik, Türkçülük-saltanatçılık, ırkçılık-ümmetçilik gibi siyasi tartışmanın hemen her türü; Birinci Mecliste, üstelik yoğun ve sert biçimde yaşandı. Sertliğin giderilmesinde, ulusal davada kararlı milletvekilleri kadar, Meclis’in Mustafa Kemal gibi bir başkan tarafından yönetilmesinin de önemli etkisi vardı.
Düşünsel çatışmalarla dolu, ölümüne savaşım veren ve “yetkilerinde çok kıskanç” bir meclisin başkanı olarak, “çoğu zaman insana hayret veren bir sukûnet ve olgunlukla, uzun, sinirli ve ağır tartışmaları” yönetmiş, kendisine ve hükümete yönelik eleştirileri “ciddiyetle yanıtlamış”, oturum yönetirken yansız davranmış, “gensoru sonuçlarını soğukkanlılıkla uygulamıştı”. 10

Dayanışma ve Paylaşım

Gelecek umutlarını, üzüntülerini, sevinçlerini ve yazgılarını birleştiren milletvekilleri, hemen her şeylerini kardeşçe paylaşıyordu. Taşıdıkları ağır sorumluluğa karşın, umut ve neşelerini hiç yitirmiyor, Türkler’e özgü iyimser bir kararlılık içinde görevlerini eksiksiz yerine getiriyorlardı.
Her şeyi göze almışlar, “Muallim Mektebi” nin yatakhanesinde, “yastıklarının altında silahlarıyla uyuyorlardı”11 Yemeklerini kendileri yapıyor, çamaşırlarını kendileri yıkıyor ve herhangi bir maaş almıyorlardı. Daha sonra, Hazine’ye para girince, ailelerine para gönderebilmeleri için yüzer lira aylık almışlar, ancak yemek masraflarını kendileri karşılamayı sürdürmüşlerdi. 12

Yoksunluk ve “Yalın Yaşam”

Ankara’ya, bu devrim merkezine gelenler, olumsuzluklara aldırmayarak, her zaman yaptıkları olağan bir işle uğraşıyormuşçasına, yoksunluklara katlandılar; yakınmadan, inançla mücadele ettiler. Kuvayı Milliyeci’nin bir tanımı da buydu zaten. “Karaoğlan Çarşısı’nın bir sokağına açılan Hükümet Binası’nın birer odasına sığınan ‘Bakanlıklar’da, masa yoktu. Memurlar yazılarını gaz sandıklarının üzerinde yazıyor, mürekkep hokkası yerine fincan kullanıyorlardı. Devlet kayıtları, resmi defter yerine okul defterine yazılıyordu”. 13
Binasızlık nedeniyle, Bakanlık olarak kullanılan yerler, son derece küçük ve yetersizdi. Bu sorunu aşmak için, odalar, tavana doğru ahşapla ortadan ikiye bölünmüştü. Böylece kat yüksekliği az da olsa, “ikinci katına tahta bir merdivenle” çıkılan iki oda elde edilmiş oluyordu. Bunlardan birinde, örneğin alt bölüm Ordu Dairesi, üst bölüm Levazım Dairesiydi. Bir yerlerden bulunmuş bir tahta masanın, dört yanında dört memur birlikte çalışıyordu. 14

Destansı Direniş

Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Birinci Meclisin, hükümet ve ordunun görev yaptığı koşullar, bugün birçok insana inanılmaz gibi gelebilir. Türk Kurtuluş Savaşı; inancın güce, kararlılığın teknolojiye ve ulusal direncin emperyalizme üstün geleceğini gösteren somut bir örnek, destansı bir direniştir. Kazanılmış olan ilk anti-emperyalist savaştır. Bu savaş; yapımı henüz bitmemiş, değişik yerlerden toplanmış kırık dökük eşyalarla donatılmış, memur olarak lise öğrencilerinin çalıştığı ve milletvekili sıralarının Ankara Lisesi’nden getirildiği bir binadan yönetilmiştir. 15
Meclis tutanaklarının basılacağı kağıt yoktu, tutanaklar dilekçe kağıtlarına, mektup kağıtlarına, hatta kese kağıtlarına basılıyordu. Birçok akşam, “bir kahveden ödünç alınan” 16 petrol lambalarına gaz bulunamadığı için Meclis mum ışığında çalışıyor, milletvekilleri sabahlara dek süren “ateşli tartışmaları”, birbirlerini tam olarak görmeden yapıyordu. 17

Tartışma ve Danışma

Birinci Meclisteki kürsünün hemen arkasında, Hz.Muhammet’in Arapça yazılmış bir hadisi vardı. “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur” tümcesiyle örtüşen bu hadiste “işlerinizde meşveret ediniz” yani “biribirinize danışarak karar veriniz” deniliyordu. 18 Milletvekilleri, bu uyarıya sadık kaldılar ve düşüncelerini özgürce açıklayıp tartıştılar; “birbirlerine danışarak” kararlar aldılar.
Mecliste yapılan konuşmalar, o dönemde ulus bağımsızlığı için mücadeleye atılan insanların düşüncelerini yansıtan, inançla örgütlenildiği takdirde nelerin başarılabileceğini ortaya koyan, yol gösterici belgelerdir. Günümüzde yararlanılması gereken, çok değerli ulusal birikimlerdir.

Özveri ve İstenç

Birinci Meclise katılanlar; yaşlarına, olanaksızlıklarına ve toplumsal konumlarına bakmadan, “yurdun tehlikede olduğunu” görerek, sonuçlarını göze alıp ailesini ve işini bırakarak Ankara’ya koşan yurtseverlerdi. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmamış olsaydı, hepsinin yazgısı aynı olacak, birer birer yakalanıp ya öldürülecekler ya da “Padişah’a isyan” suçundan tutuklanacaklardı.
Hiçbiri kişisel çıkar peşinde değildi. Birçoğu, kurtuluştan sonra devlet görevlerinde yer almadı. Sıradışı bir alçak gönüllülükle yaşadıkları yerlere döndüler ve kendileri için hiçbir şey istemediler.

Bağımsızlık Kürsüsü

Birinci Mecliste yapılan konuşmaların ortak özelliği, kararlı bir anti-emperyalist duruş göstermesidir. Sözde bırakılmayıp uygulamaya geçirilen konuşmalar, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de geçerli olan ve tam bağımsızlığı amaçlayan tarihsel belgelerdir. Sinop Milletvekili Şeref Bey’in en yaşlı üye olarak 23 Nisan 1920’de, Meclis’i açarken yaptığı konuşma ile Mustafa Kemal’in yaptığı konuşmalar çok anlamlıdır.
Meclisin açıldığı 23 Nisan Cuma günü, Küçük toplantı salonuna giden koridor ve merdivenler, yer kalmamacasına doluydu. Meclis’in önündeki duyarlı kalabalık dağılmamıştır. Şerif Bey, “vakarlı ve yaşına göre çok dik bir yürüyüşle ağır ağır kürsüye çıkar”. 19
Yaşlı ve titrek sesiyle yaptığı sakin konuşma, çok etkileyicidir. Birçok milletvekilinin gözyaşlarını tutamadığı, duygu ve kararlılık yüklü bu ortamda, Şerif Bey şunları söyler: “Tam bağımsız olarak yaşama konusunda kesin kararlı olan ve çok eskiden beri özgür ve bağımsız yaşayan milletimiz, tutsaklığı şiddetle ve kesin olarak reddetmiş; millet, vekillerini hemen toplayarak meclisini oluşturmuştur. Bu büyük meclisin, içte ve dışta tam bağımsızlık içinde kaderini bizzat ele aldığını ve ülkeyi yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum”. 20

Mustafa Kemal’in Konuşması

Mustafa Kemal, aynı gün Meclis’in oluşumu hakkında kısa bir konuşma yapar, temel görüşlerini ertesi gün, yani 24 Nisan’da açıklar. Nitelikli hukuksal yorumlarıyla, kürsüde 39 yaşında bir general değil, sanki bir hukuk ya da toplumbilim kuramcısı vardır. “Oldukça zayıf ve yorgun” 21, ancak bilince dayalı bir kararlılık içindedir. Yaptığı açıklamalar; tarih, siyaset, uluslararası ilişkiler, ekonomi ve askerlik alanlarında iyi yetişmiş bir yurtseverin ve devrimci bir kişiliğin tüm özelliklerini yansıtmaktadır.
Üç uzun konuşmayla, ülkenin durumuyla ilgili olarak geçmişten gelen ve o günü ilgilendiren hemen tüm konuları ele alır. Değerlendirmeleri, anayasa hukuku açısından derinliği olan görüş ve yorumlar içerir. Yönetimle ilgili önermeleri ve kullandığı hukuk dili, son derece ileridir.
Konuşmasının başında Samsun’dan Meclis’in açılışına dek geçen olay ve gelişmeleri anlatır. Kendisini, “milletin bağrındaki savaşçılardan biri olarak” 22 tanımlayıp, mücadeleye atılma nedenlerini açıklar. “Yaşam ve kişiliğim, yüce milletin malıdır; benim için artık en kutsal görev, milli iradeye boyun eğmeyi her şeyin üzerinde görmektir” der ve konuşmasını şöyle sürdürür: “Geçirmekte olduğumuz şu hayat ve ölüm günlerinde, büyük umut ve çabalarla, sağlanmaya çalışılan milli istiklalimiz uğrunda, bütün varlığımla çalışacağımı, millet önünde açıklarım. Bu kutsal amaç uğrunda, milletle beraber, sonuna kadar mücadele edeceğime bütün kutsal inançlarım adına söz veriyorum”. 23
Başkan seçildiği oturumdaki dört saatlik 24 konuşmasının sonraki bölümlerini, yönetim biçimiyle ilgili hukuksal-siyasal konulara ayırır ve özet olarak şunları söyler: “Ülkeyi parçalanma ve dağılmadan kurtarmak için, bütün milli kuvvetlerin derhal, köklü bir kurum içinde birleştirilmesinden başka çare yoktur. Bunun biçimi ne olmalıdır? İşte sorun budur. Millet vicdanına dayanan ve yüce meclisinizde toplanan yüksek milli irade, saygıdeğer kurulunuza meşruiyet ve yasallık kazandırmıştır. Millet vicdanının yargısına bağlı kalmak bakımından, sorumluluğu belirlenen bir gücün işleri yönetmesi zorunludur. Bu gücün doğal biçimi ise hükümettir... Yüce meclisiniz, milletin yargısına karar vermenin sorumluluğunu, yalnızca yasa yapma ve yasa koyma ile görevli olarak değil, milletin yazgısıyla doğrudan uğraşarak taşıyacaktır... Ülkemizin şimdiye kadar geçirdiği bunalımlara, felaketlere; kimi zaman Avrupa’yı taklit etmek, kimi devlet işlerinin yönetimini kişisel görüşlere göre düzenlemek, kimi zaman da anayasayı bile kişisel duygulara oyuncak etmek gibi, acı sonuçlarını yaşadığımız basiretsizlikler neden olmuştur... Ulusun yazgısını kayıtsız ve koşulsuz elinde tutan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hızla yeni bir devlet kurmaktadır. Bu işi yaparken en karışık hukuk ve toplumbilim kuramları ile anlatılan sistemleri, değerlerini tam vererek gözden geçirmektedir. İki düşünce derhal kendini göstermiştir: Yeni bir hükümet oluşturmak ve Meclis’in komisyonları aracılığıyla ülkeyi bizzat yönetmek...” 25

Gelecek Kuşaklara Bırakılan Miras

Türkiye Büyük Millet Meclisi, açılışından 3 yıl sonra, 1 Nisan 1923’te, milletvekili yenilemesi için seçim kararı alarak kendisini feshetti. 120 milletvekilinin imzaladığı önergede; “ülkeyi savunma amacıyla toplanan” Büyük Millet Meclisi’nin, üç yıllık bir uğraşla amacına ulaştığı; bu nedenle, “tarihsel bir övünç kazanarak gelecek kuşakların takdirini hak ettiği”, artık ülkenin önünde, “barış sorunlarını çözmek ve ekonomik ilerlemeyi sağlamak” gibi, iki “önemli ve mukaddes” amacın bulunduğu belirtiliyor, bu aşamada yeniden halkın oyuna başvurmanın “milletin geleceğinde daha büyük gelişmeler sağlayacağı” söyleniyordu. 26
Önergeyi kabul eden milletvekilleri, başarmış oldukları işin büyüklüğünden olacak, son derece olgun ve özverilidirler. Pek çoğu, kazanılan zaferin ve milletin kurtuluşunda pay sahibi olmanın iç huzuruyla, kent ya da köylerine dönüp yaşamlarını sessizce sürdürmeye, kendi yerlerine gelecek gençlerin yapacağı işleri izleyerek, “vatan yeni bir görev isteyene kadar”  işleriyle uğraşacaklardı.

Alçakgönüllülük

Birinci Mecliste görev alan milletvekillerinin önemli bir bölümü bir daha aday olmadı ve yaşadıkları yerlere geri döndüler. Kendilerine, ne bir ayrıcalık ne de devlet görevi istediler. Başka gelirleri olmadığı için almak zorunda kaldıkları milletvekili maaşlarını, Kurtuluştan sonra devlete geri vermek isteyenler bile vardı. Yöresinin Kuvayı Milliye önderi ve Uşak Milletvekili Hoca İbrahim Efendi (Tahtakılıç) bunlardan biriydi.
Birinci Meclisteki görevi bitince köyüne (Uşak-Bozkuş) geri döndü, çocuklarına, aldığı milletvekili aylıklarını geri ödemelerini vasiyet etti. Kendisini ziyarete gelen Şevket Süreyya Aydemir’e şunları söylemişti: “Çocuklarım adına bir ahdım (yeminim y. n.) var. Büyüsünler adam olsunlar, son santime kadar hesabını çıkarıp, şu fakir milletten mebus maaşı diye aldığım paraları devlet hazinesine geri versinler. Böylece bizim de bir hizmetimiz geçmişse, bari hak yolunda hizmet sayılsın”. 27

Tarihteki Onurlu Yer

Mustafa Kemal, Meclis’in kendini yenileme kararı aldığı 1 Nisan 1923 günü, oylamadan hemen sonra kürsüye geldi ve dakikalarca alkışlanan şu konuşmayı yaptı: “Burada, büyük bir tarihin içindeki ibret verici gezintimizi sona erdiriyoruz. Beynimiz ve kalbimiz, yakın geçmişin bu muhteşem ve yüksek örneği karşısında saygı ve hayranlıkla doludur. Tarihte her zaman özgür ve bağımsız yaşamış bir milletin, dıştan ve daha çok içten gelen yıkıcı darbelerle boğaz boğaza çarpışarak, büyük bir düşmanlık alemini yenen kudreti karşısında diz çökelim. Temiz ve açık vatanseverliğin, sağduyunun, yüzyıllarca süren acıların, haysiyet ve şerefin ve özgür millet içinde özgür insanın temsilcisi olan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun şimdi bir kısmı sonsuzluğa göçmüş olan üyeleri; torunlarımız için, tarihin sisleri arkasında gittikçe devleşen, efsane insanlardır. Bu insanların anıları, Türk milletinin karanlık, endişeli, bunalımlı günlerinde birer umut ve hayat ışığı olarak parlayacaktır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüzyıllarca sonra da görev başında olacaktır. O, kuvayı milliye ruhunun kendisidir. Kuvayı milliye ruhuna muhtaç olduğumuz her zaman, onu karşımızda ve başımızda göreceğiz”. 28

DİPNOTLAR

1.                 Nutuk” M.K.Atatürk, I.Cilt, T. T. K. Yay., 4.Bas., 1989, sf.475
2.                 Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.252
3.                 a.g.e. sf.259
4.                 TBBB Zabıt Ceridesi Devre I, Cilt I, sf.8-3
5.                 Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 19.Cilt, sf.11 873
6.                 İlk Meclis” Prof.H. Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.15
7.                 Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kül.Bak. Yay., Ank.-1981, sf.15-16
8.                 Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.339
9.                 Atatürk” L. Kinross, Altın Kit. Yay., 12. Bas., İst.-1994, sf.262
10.            Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kül.Bak. Yay., Ank.-1981, sf.246
11.            Atatürk” L. Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.262
12.            a.g.e. sf.266
13.            Atatürkçü Olmak” C.A. Kansu, Bilgi Yay., 3.Bas., Ank.-1996, sf.139
14.            Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin İç Alemi” E.B.Şapolyo, İnkilap ve Aka Kit., İstanbul-1967, sf.104
15.            İlk Meclis” Prof.H.Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.15
16.            Atatürk” L.Kinross, Altın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf.262
17.            İlk Meclis” Prof.H.V.Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.12-13-15
18.            Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.262
19.            İlk Meclis” Prof.H.Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yay., 2.Bas., sf.17
20.            Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kültür Bak. Yay., Ank.-1981, sf.31 ve “İlk Meclis” sf.18
21.            Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.262
22.            a.g.e. sf.262
23.            a.g.e. sf.262-263
24.            a.g.e. sf.263
25.            Atatürk’ün Bütün Eserleri” 8.Cilt, Kaynak Yay., İstanbul-2002, sf.72 ve “Kuvayı Milliye Ruhu” sf.32-40
26.            Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kül.Bak. Yay., 1981, sf.286
27.            Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt., Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf.166
28.            Kuvayı Milliye Ruhu” S.Ağaoğlu, Kül. Bak. Yay., Ank.-1981, sf.292




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder