11 Nisan 2016 Pazartesi

TÜRK BİLİMİNİN DAHİLERİ: HARİZMİ VE ZEKERİYA RAZİ



Harizmi, Türk matematik geleneğini temel alarak; Babil, Helenistik, İbrani, Hint metinlerini inceledi, kuramlar geliştirdi ve yapıtlarını üretti. Çağının çok ilerisinde olan Hisabü’l-Cebr ve L-Mukabele adlı yapıtı, Batıya matematiği öğretti. Logaritma terimi, Batılıların Harizmi’ye verdiği Algoritmi adından türedi. Bu tanım, tüm dillerde algebra, ya da bizdeki cebir biçimiyle kullanıldı... Avrupalılar’ın “gelmiş geçmiş tüm hekimlerin en büyüklerinden biri” dediği ve Paris Tıp Fakültesi’nin Büyük Anfisine (Auditorium Maximum), yontusu (heykeli) dikilen Zekeriya el-Razi (854-932), tıp başta olmak üzere feslefe, matematik, gökbilimi, kimya, eczacılık ve edebiyat dallarında yapıtlar veren bir düşünür, bir bilim dehasıydı.


Harizmi’nin Matematiği

16.Yüzyıl ünlü İtalyan matematikçisi Gerolamo Cardano’nun, dünyanın en büyük düşünürleri arasında saydığı 1 Musa el-Harizmi (780-850) bu tanımı hak eden bir bilim adamıdır. Türkistan’ın Harizmi (Harzem) bölgesindeki Hive’de doğan bu büyük düşünür; matematik, gökbilim ve coğrafya üzerine yapıtlar üretti ancak gerçek ününü matematikçi olarak yaptı. Yazdığı kitapla, cebire adını verdi ve bilimde ölümsüzler arasında yerini aldı.
Harizmi o denli büyüktü ki, Batı ve Arap tarihçiler, başka Türk bilim adamlarına yaptıkları gibi onu da Türk saymak istemediler, etnik kimliğini ya açıktan yadsıdılar ya da hiç söz etmediler. Kimileri, adını doğduğu bölgeden almasına karşın, Harizmi’li olduğunun şüpheli olduğunu söyledi ve dayanaksız bu savı kanıtlamak için, “Harizmi’de doğan bir insanın Bağdat’a gelmesinin çok zor olacağı” gibi akıl dışı gerekçeler ileri sürdü. 2  Harizmi’yi, kaynaklarına Arap-İslam bilgini olarak geçtiler.

Cebir ya da Algebra

Harizmi’yi ölümsüzlüğe eriştiren iki temel yapıttan birincisi, kuramsal yanı ağır basan “El Cebir v’almu-kabele” yani “Onarma ve Eşitleştirme”dir. Kitapta, matematiğin birçok konusunu ele alıyor ancak denklemlerin basitleştirilmesi konusunda olağanüstü bir başarı sağlıyordu. Yapıtın ilk sözcüğü olan el-Cebir, o günden bugüne, tüm dillerde algebra, ya da bizdeki cebir biçimiyle kullanıldı, kullanılmayı da sürdürüyor.

Matematikte Devrim

İkinci kitabı, ad olarak değil ama içerik olarak O’nu bir kez daha ölümsüzlüğe taşıdı. Bu kitapta, eski Türk matematiği ile Hint sayı dizgesinden yararlanılarak; “ondalık sayılar, sayı yazma, dört işlem (toplama, çıkarma, çarpma, bölme), kesir hesaplarının kuralları” bulunup geliştiriliyor ve her buluş, kuramsal bir bütünlüğe ulaştırılıyordu. Özgün yazılımı ele geçirilemeyen bu kitap, 12. yüzyılda Batıya ulaşmış ve çevirisi yapılmıştı. Eldeki kitap, Latince Liber Algoritmi adı verilen bu çeviridir.
Harizmi, Liber Algoritmi’yle Batıya, dokuz sayıyı ve sıfırı kullanmanın basitleştirilmiş yöntemlerini öğretti. Öğretisi, yalnızca matematikçiler çevresiyle sınırlı kalmadı ve hızlı bir biçimde halkın anlayacağı ve günlük işlerde kullanılan işlemler durumuna geldi. Çeşitli okullar, özellikle Algoritm Okulu, bu işlemleri yaymak için çaba harcadı. Alman Zerclaerli Thomas, 13.yüzyıl Almancasıyla yazılmış kitabında bu sayıları kullandı. Harizmi, Avrupalıları Romen rakamlarının kısırlığından kurtarmış ve “bilimin her dalında kullanılan bir matematiği Batılılara öğretmişti”. 3

Antik Çağ Matematiği

Helen uygarlığı ve Roma’da sayı yoktu. Eski Mısırlılar ise; bir, iki ve üçü dik çizgilerle gösteriyordu. Bir yatay çizgi dört, iki yatay çizgi sekiz anlamına geliyordu. On, yüz ve bin ise hiyeroglif harflerle gösteriliyordu. Babilliler sayı yazmayı, dik ve yatay çizgiler ile her iki çizginin açı oluşturacak biçimde kesişmesiyle sağlıyordu. Dik ve yatay çizgilerin sayısı ve kesişme açısı değişik sayı değerlerini gösteriyordu.
Helenler, sayıları, abecelerinin (alfabelerinin) 24 harfi ve Ortadoğu kökenli üç ek işaretle yazıyordu. Romalılarda sayılar, rakamla değil, harflerle gösteriliyordu. Roma’da sayılar, başlangıçta yalnızca dik çizgilerle anlatıldı. Beş dik çizgi beşi, sekiz çizgi sekizi, onbeş çizgi onbeşi gösteriyordu. Daha sonra on çizgiye bir deste denildi ve çapraz iki çizgiyle (X) gösterildi. Çaprazın alt kısmının atılmasıyla oluşan işaret (V), yarım deste beş demekti. Daha büyük sayılar için harfler devreye girdi ve elli (L), yüz (C), beşyüz (D) ve bin (M) harfi ile gösterildi.
Romalılar, örneğin 348 sayısını yazacaksa, bunu “yüz-yüz-yüz/on-on-on-on/beş/bir-bir-bir” olarak yani CCCXXXXVIII biçimindeki uzun yinelemelerle yazıyordu. Daha büyük sayıları yazmak, başlı başına bir sorundu. Çünkü yazması uzun, kapladığı alan büyüktü. M.Ö.260 yılında kazandıkları deniz zaferi anısına hazırladıkları kitabeye; 22 milyon sayısını yazmak için, taşa tam 220 kez yüzbin işaretini yan yana kazımışlar, bunun için birçok taş blok kullanmışlardı. Yüzbin’den yüksek sayılar için herhangi bir işaret yoktu. 4 Romen rakamları denilen bu işaretlerle, en basit bir hesap işlemi bile yapmak bile olanaklı değildi.

ÖnTürk Matematiği

Doğuda geliştirilen ve eski çağlarda yalnızca Hintliler, Türkler ve Mayalar’ın kullandığı, birler hanesinin birden dokuza dek her sayıyı ayrı işaretle göstererek yazma, insan zekasının gerçekleştirdiği en önemli buluşlardan biridir. Dört işlemi sayı yazısıyla yapılır duruma getiren, ondalık sayıları ve kat sayıları bulan ve Doğu matematiğini kuram haline getiren Harizmi’ye tüm insanlık özellikle Batılılar çok şey borçludur.
Harizmi’nin doğduğu topraklar, matematiğin çok eskiden beri, üstelik ayrıntılı olarak bilindiği yerlerdi. Ordu kurmayı ve varlığını ona bağlamayı bir yaşam biçimi yapan Türkler, ordularını onluk, yüzlük, binlik ve onbinlik birimler olarak örgütlüyor ve bu örgütlenmeye uygun sayı sistemleri geliştiriyordu. On-Oklar tanımı ve on-iki boyluk federasyonlar, Türklerin ondalık sistemi çok eskiden beri kullandıkları alanlardı. Ayrıca bu yalnızca ordu örgütlenmesinin anlatımında değil, günlük yaşamın her alanında yaygınca kullanılıyordu. Üstelik bir değil iki tür ondalık sisteme sahiptiler.

Özgün Biçim

Eski Türklerin sayı okuma ve yazmada kendilerine özgü yöntemleri vardı. Örneğin, otuz yedi sayısına bir yandan yedi kırk derken öte yandan otuz artık yedi diyorlardı. İlk yöntem ikincisinden daha eskiydi ve açıklaması şöyleydi: Otuz yediye yedi kırk diyebilmek için önce ondalık sistemin bilinmesi gerekiyordu. Çünkü otuzyedi, 3 x 10 (otuz) 4x10 (kırk) arasındadır.
Eski yöntemde otuz yediyi okumak için, önce onu içine alan onluk tam sayı yani kırk söyleniyor; daha sonra iki onluk tam sayı arasında kalan birlik sayı olan yedi okunarak üst onluğun önüne koyuluyordu. Yedi kırk dendiğinde, kırktan önceki otuzdan sonraki yedili sayı yani otuz yedi anlaşılıyordu. Türkler’in, çok eski olan (arkaik) ve grafik olarak belgelenmiş olan ilk ondalık sayı sistemi buydu. 5
İkinci sistem daha gelişkindir. Burada, bir sonraki tam sayı işlemden çıkarılmış ve artık (+) kavramı getirilmiştir. Otuz yedi, (3 x10 = 30 + 7) yani otuz artık yedi olarak okunmuştur. Türkler, bu iki sistemi uzun süre birlikte kullanmıştı. Daha gelişkini varken eskisinin de korunup kullanılmasının nedeni hala anlaşılamamıştır. 6

Harizmi’nin Değeri

Harizmi, Türk matematik geleneğini temel alarak, Babil, Helenistik, İbrani, Hint metinlerini inceledi, kuramlar geliştirdi ve yapıtlarını üretti. Çağının çok ilerisinde olan Hisabü’l-Cebr ve L-Mukabele adlı yapıtı, Batı matematiğini etkiledi ve uzun süre ona yön verdi.
Kolay kullanılabilir yöntemler içeren bu yapıtla, “doğrusal ve iki bilinmeyenli denklemlerin aritmetik çözümüne” ve “Eukleidesçi geometriye” yeni kurallar getirdi. Miras başta olmak üzere karmaşık hesaplarda dağılım oranlarının saptanmasını, basit ve sağlam kurallara bağladı. Logaritma terimi, Batılıların Harizmi’ye verdiği Algoritmi adından türedi.
Fî-Zîc adlı yapıtında gökbilim çalışmalarında kullanılacak cetveller (zîc) geliştirdi. Kitâbü’l-Amel bi’l Asturlab ve Kitâbü’l-Amel’il Asturlab adlı yapıtlarında, yıldızların dünyaya göre yükseklik derecesini saptayan aletin (usturlab) yapılış ve kullanışını anlattı. Yerin ve gökyüzünün haritalarını içeren atlas hazırlanmasına katıldı. Nil’in “Cennet’ten değil”, Doğu Afrika’daki bir gölden çıktığını belirten ilk kişi oldu. Bu görüşe bilim tarihinde Batlamyus-Harizmi Kuramı adı verildi. 7

Ardılları

Harizmi’nin attığı temel üzerinde birçok matematikçi ve gökbilimci yetişti. Bu insanlar, yaptıkları çalışmalarla birçok ilki gerçekleştirdiler. Evrensel bilime varsıllık katan, büyük bir bilimsel kalıt bıraktılar. Arap bilginleri el-Battani ve İbnYunis, gökbilim cetvellerini büyütüp geliştirdiler.
Batılıların Alfraganus adını verdiği el-Fergani, yeryüzü boylam dairelerinin uzunluğunu hesapladı ve ilk kez, “güneşin görünürdeki yörüngesinin, gezegenlerde olduğu gibi zamanla geri yöne doğru gittiğini” anladı. Yapıtları birçok kez Latince’ye çevrildi.
Sabit bin Kurra tarihte ilk kez, “güneşin öğle yüksekliğini ve güneş yılının süresini” hesapladı. Batıda Albategnıus adıyla ünlenen el-Battani, “dönencel yılı, yıldız yılı ve paralaksın” (yer merkeziyle gözlemevinin belirli bir yıldıza göre yaptıkları açı) sürelerini ve açısını saptadı. 8
Hasan İbn–Heysem (965-1039) gezegenlerin saydam olmayan tabakalar üzerinde devinmelerinin (hareket etmelerinin) kuramını oluşturdu. “Yıldız ve Güneş’in ışık verdiğini, Ay’ın güneşten aldığı ışığı yansıttığını” bulması, gökbilime yaptığı büyük bir katkıydı. 9
İbn-Heysem’in ışık olayları üzerindeki kuram ve hesapları, Batıda altıyüz yıl etkili oldu. Işığın kırılmasıyla ilgili bir buluşu, bilim dünyasında, hala “Alhazen Sorunu” adını taşır. Işığın gözden çıkmadığını, tersine nesnelerden göze geldiğini kanıtladı. “Felsefenin görevi açık ve kesin bilgi sağlamaktır, bu niteliği nedeniyledir ki, bütün bilimlerin anasıdır, felsefenin temelinde mantığın bulunması bu yüzdendir” diyordu. 10 Bin yıl önce yapılan bu saptamalar, çağdaş felsefe ve mantığın günümüzde temel aldığı düşüncelerdi.

 Zekeriya Razi ve Tıp

Avrupalılar’ın “gelmiş geçmiş tüm hekimlerin en büyüklerinden biri” 11 dediği ve Paris Tıp Fakültesi’nin Büyük Anfisine (Auditorium Maximum), yontusu (heykeli) dikilen Zekeriya el-Razi (854-932), tıp başta olmak üzere feslefe, matematik, gökbilimi, kimya, eczacılık ve edebiyat dallarında yapıtlar veren bir düşünür, bir bilim dehasıydı.
Horasan’ın Rey kentinde doğdu. İriyarı ve sarışın oldukları için Arapların, “Rey’in kızıl tilkileri” dediği 12, Güneybatı Orta Asya Türk boylarından geliyordu. 13 Bu sıradışı bilim insanı, yapıtlarına aktardığı kuram ve uygulamalarıyla yalnızca yaşadığı dönem de değil, günümüze değin, bilimle ilgilenen herkes tarafından saygı ve hayranlıkla anılmıştır.

Doğa Düşünürlerinin Öncüsü

Orta Çağ’da doğa bilimlerine yönelen araştırmalar, onunla başladı. İyi bir deneyci ve iyi bir tümevarımcı (özelden genele ya da etkiden etkene geçerek sonuç çıkarma yöntemi) olduğu kadar, Antik Grek felsefesini tümüyle inceleyen nitelikli bir düşünürdü. Anaksagoras ve Empedokles üzerinde kapsamlı incelemeler yapmıştı.
İslam felsefesinde Tabiîyyûn adı verilen doğa düşünürlerinin öncüsüydü. Ona göre; “bilginin kaynağı duyumlardır ve gerçek olan evrendir”; “ruh ve tanrı bu gerçeğe” yani “dünya işlerine karışmaz” bu işler ancak “akıllaçözülebilir”. “Sınırsız olan insan aklı, herşeyi öğrenebilir, iyiyle kötüyü birbirinden ayırabilir”, bu nedenle “felsefe ile doğa bilimleri arasında bütünleyici bir bağ kurulmalı” ve bu bağ, her zaman korunmalıdır. 14

Modern Tıbbın Öncüsü

Batılıların Rhases adını verdiği Razi, döneminde hiçbir hekimin erişemeyeceği bir tıp bilgisine ulaşmıştı. Yorulmak bilmez bir çalışmayla, bilgisini sürekli geliştirip yeniledi. Gençliğinde, deneyim kazanmak için uzun yolculuklar yaptı ve dönemin en ileri bilginleriyle ilişki kurdu. Yetkinleşip öğrenci yetiştirmeye başladığına, onlara herşeyden önce ve hiç bıkmadan, hekimlik mesleğinin yüksek ahlak değerlerini anlattı; şarlatanlıklarla, söz ve yazı yoluyla sürekli savaştı. Para ve malla hiç ilişkisi olmadı. Yoksulluk içinde öldüğünde, arkasında muazzam bir bilimsel kalıttan (mirastan) başka hiçbir şey bırakmadı.
Uzun süre sandıklarda kalan el yazmaları, Vezir İbn el-Amid’in ilgilenmesiyle düzenlenip basıldı. Basılacak kitap sayısı o denli çok ve o denli nitelikliydi ki, yalnızca el-Amid ve bilim adamları değil, kitabı basanlar bile şaşırıp kalmışlardı.
Continens adıyla çevrilerek Batıda uzun yıllar ders kitabı olarak okutulan ve yalnızca tıp konularını kapsayan ansiklopedik kitap, tam bir başyapıttı.  El yazmalarından oluşan öbür kitapları içinde; “Mıknatısın Demiri Çekmesinin Nedeni”, “Uzay Boşluğu Üzerine”, “İnancın Eleştirisi”, “İlahi Bilim”, “Evrenin Biçimi Üzerine”, “Tıbbı İçine Alan”, “Bir Saat İçinde Tedavi”, “Yakınında Hekim Bulunmayan Herkesin Kitabı” ve “Çiçek ve Kızamık Hastalıkları Üzerine” en dikkat çekici olanlarıydı. 15

Bilimin Erdemi

“İlahi Bilim” kitabında, kendinden sonraki bilim adamlarına bilimsel ahlakla ilgili, erdemli öğütler verdi. Bu öğütlerde, bilimle uğraşan insanların “dünyaya ait maddi ya da öbür dünyaya ait manevi” sözvermelere bağlanmamalarını, “bilim ve gerçek için karşılaşılacak zorluklara cesaretle göğüs germelerini” söylüyordu.
Çok tutulan, Yakınında Hekim Bulunmayan Herkesin Kitabı, halk sağlığı konusunda yazılmış belki de ilk kitaptı. Ansiklopedi biçiminde düzenlenen kitapta, her hastalık açık ve anlaşılır biçimde anlatılıyor; hastalıklardan korunmak için alınması gereken önlemler ve ilk müdahale yöntemleri öğretiliyordu. “Bir Saat İçinde Tedavi’nin önsözünde şunları yazmıştı; “Kimi hekimler, oluşan bir hastalığın ancak uzun süre içinde tedavi edilebileceğini söylerler. Bunu, yalnızca hastadan daha fazla ücret alabilmek için yaparlar. Vezir, bazı hastalıkların bir saatte iyi edilebileceğini söylemem üzerine heyecanlandı ve benden bu konuda bir kitap yazmamı istedi. İşte bu kitap odur”. 16
“Tıbbı İçine Alan” ve “Çiçek ve Kızamık Hastalıkları Üzerine” adlı kitapları, alanlarının şahaserleri kabul edilmiştir. Bunlar, özgün birer ilkyapıt (monografi) ve tıb bilimine konularında yön veren, temel yapıtlardı. Kitaplarda, eski görüşlerin etkisinde kalmadan tümüyle klinik saptamalara ve deneylere dayanılıyor, olay ve olgular doğal süreçler içinde ele alınıyordu. Yüzlerce yıl böyle şeyler, ne yazılmış ne de düşünülmüştü. “Çiçek ve Kızamık Hastalıkları Üzerine”,  o denli etkiliydi ki, Avrupa’da, 1495-1866 arasında tam kırk kez basılmıştı. 17

Çağını Aşan Uygulamalar

Razi, öbür yapıtlarında; ısı, rüzgar ve nem koşullarının insan sağlığı üzerinde yaptığı etkileri inceledi. Öğrencileriyle toplu deneyler yaptı, hasta başında klinik dersler verdi. Hastane başta olmak üzere yaşam ortamlarının tütsüleme yoluyla kötü kokulardan arındırılmasını, hasta odalarının havalandırılmasını, sıcak suyla sık sık yıkanılmasını ve temiz içme suyuna önem verilmesini önerdi. Önerilerinin kent yönetimlerince uygulanmasını sağladı.
Veba görülen yerlerde kızgın çakıllar üzerine sirke döktürerek elde ettiği formaldehit gazıyla evleri bulaşsızlaştırdı (dezenfekte etti); sülfürik asit ve formik asit’i tanımladı; cerrahide ilk kez koyun bağırsağından elde edilen iple dikiş yapılmasını uyguladı. 18
Konutların, sağlık koşullarına uygun olması için neler yapılması gerektiğini açıkladı. O dönem için, özellikle Batı insanına düş gibi gelen “her evde bir yıkanma yerinin gerektiğini” söylüyordu.
Bunların söylenip uygulandığı yıllarda, Avrupa’da insanlar “yılda bir ya da ençok iki kez, o da soğuk suyla” yıkanırlar, elbiselerini “bir kez giydiler mi, artık parçalanıp üzerlerinden dökülünceye dek” yıkamazlardı. Hıristiyanlık misyonerleri, “çıplak vücudu” insanlara; “arzu, tutku ve ahlaksızlığın kaynağı” olarak tanıttığı için; “banyo yapmak, yıkanmak hatta yalnızca soyunmak bile” günah sayılıyordu. Pislik bir tür “iffetlilik” göstergesi durumuna gelmişti. 19 Kilise, “Tanrı’nın eseri olan insan vücudunu” kutsal sayıyor, ona karışılmasını, yani ameliyat yapılmasını yasaklıyordu. 20

Hekimliğinin Tüzesi (Hukuğu)

“Doğuştan hekim olan” Razi, hekimlerin meslek ahlakına yönelik görüşler ileri sürmüş, hekim yetiştirme başta olmak üzere meslek sorunları üzerine önermelerde bulunmuştur. Ölümünden bir yıl sonra yasalaşan önerileri içinde; “hekimlerin çalışabilmek için sınavla ruhsat almaları, şarlatanlarla hekimlik taslayan (mutatabbip) kişilerin kavuşturulması, meslek kurallarını denetleyen tabib odasının kurulması, sahte hekimlik ve sahte ilaçcılıkla mücadele edilmesi, genç hekimlerin yetiştirilmesi için geliştirilecek yöntemler” gibi konular vardı.
Devlet hizmeti dışındaki her hekimin sınava tabi tutulması, bu sınavda başarılı olanlara hekimlik yetkisinin verilmesi ve bu hekimlerin tabibler odası gibi bir meslek örgütüne üye olmaları gibi kurallar, o güne dek görülmüş uygulamalar değildi. Razi’nin yaşadığı dönemde tıp o denli ileri gitmişti ki, yalnızca Bağdat’taki hekim sayısı, devlet memuru olanların dışında 860’tı. Aynı yıllarda Avrupa’nın, örneğin Rheingaud kentinde bir tek hekim bile bulunmuyordu. 21

DİPNOTLAR

1                            Ana Britannica, Ana Yayıncılık A.Ş. 14.Cilt sf.435
2                            “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” 1.Cilt, Remzi Kit., 1985, sf.221
3                            “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit. Yay., 2001, sf.49
4                            a.g.e. sf.37-38
5                            “Kök Türkler” Sencer Divitcioğlu, YKY 2000, sf.221
6                            a.g.e. sf.222
7                            Ana Britannica, Ana Yayıncılık A.Ş. 14.Cilt, sf.435
8                            “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit.Yay., sf.80-82
9                            a.g.e. sf.82
10                       “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” O.Hançerlioğlu, 1.Cilt, Remzi Kit., 1985, sf.268
11                       “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit.Yay., sf.116
12                       a.g.e. sf.117
13                       “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 6.Cilt sf.3496
14                       “Felsefe Ansiklopedisi-Düşünürler Bölümü” O.Hançerlioğlu, 2.Cilt, Remzi Kit., 1985, sf.184
15                       “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit. Yay., sf.121-122
16                       a.g.e. sf.121
17                       a.g.e. sf.122
18                       “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 6.Cilt sf.3496
19                       “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit. Yay., sf.33
20                       “Vücûd-u Beşer, Bir Fabrikaya Benzer” Attila İlhan, Cumhuriyet 13.08.2003
21                       “Allah’ın Güneşi Avrupa’nın Üzerinde” S.Hunke Altın Kit. Yay., sf.113-123






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder