19 Haziran 2016 Pazar

OLAĞANÜSTÜ KURULTAY VE MHP


MHP’deki gelişmelerin ne anlama geldiği, yönetim değişikliğinin ne sonuçlar doğuracağı ve yeni başkanın neler yapacağını anlamak için; partinin geçmişine gözatmak gerekir. Bu yapıldığında geleceğe dönük sonuç çıkarmak güç olmayacaktır. Adaylar içinde, MHP’nin geçmişinden, özellikle Kemal Derviş uygulamalarından, değişik oranlarda sorumlu olanlar vardır. Ne yapacağını söylemeyen, yaptıkları ise yakın tarihte kayıtlı olan siyaset aktörleri, gerçek nitelikleriyle değerlendirilmeli ve sonu düş kırıklığıyla sonuçlanacak sanal umutlar yaratılmamalıdır.


MHP’nin Bugünü

MHP Hareketi’nin 1965’te başlayan siyasi serüveni; iniş çıkışlar, kanlı boğuşmalar, hapishaneler, ölüm ve öldürmelerle dolu 51 yıllık çatışmalı bir süreçtir. 1965-1980 arasında, ülkücü ya da devrimci yurtsever gençliği mahveden emperyalist politikaya alet olan iki ana akımdan biridir.
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini ve Atatürk’ü yadsımış, ABD kaynaklı Türk-İslam Sentezi adı verilen Türk ulusçuluğuyla çelişen bir siyaset uygulamıştır. Kendine özgü tutarlı bir ekonomik programdan yoksundur. Parti programı, önceki ve sonraki başka partiler gibi, Batı’nın liberal görüşlerinden oluşmuştur. DSP, ANAP ve Kemal Derviş’le birlikte hükümet olduğunda; Türkiye’yi Batı sermayesine teslim eden işbirlikçi politikada payı vardır.
Devletin ekonomik gücünü yok eden; Sanayi Yatırımları Yasası, Borçlanma Yasası, Kamulaştırma Yasası, Kamu İhale Yasası, Merkez Bankası Yasası, Telekom Yasası, Şeker Yasası, Tütün Yasası, Doğalgaz Yasası... başta olmak üzere, çıkmasına katkı koyduğu ve bugün uygulanmakta olan 400 sömürge tipi yasanın tarihsel sorumluluğunu taşımaktadır...

Küçülme ve Çatışma

Devlet Bahçeli’nin kişisel mülkü gibi kullandığı ve AKP’ye örtülü destek veren MHP, küçülmeye başlamış ve yeni başkan adayları ortaya çıkmıştır. Adayların, hiçbiri, siyasi ya da ekonomik bir program ortaya koymamış, içte ve dışta nasıl bir politika uygulayacaklarını açıklamamıştır. Buna karşın; ülkenin geleceğinden kaygı duyan kimi çevreler; MHP’deki iç çekişmeyi, “ülkeyi kurtuluşa götürecek yol” ya da “AKP’den kurtuluşun tek yolu” olarak görmektedir.
Kolaycılığa kaçış ya da kısa yoldan kurtuluş arayışı olan bu yaklaşım, halkın örgütsüzlüğü ve umarsızlığının bir göstergesidir. Meral Akşener’in her konuşmasını “Ne mutlu Türküne diyene” özdeyişiyle bitirmesini, onun “aranan ulusal önder” olduğunun göstergesi sayanlar ortaya çıkmaktadır. Bahçeli, siyasi çoraklık içeren o denli kötü bir miras bırakmıştır ki, bu tür yakıştırmalar yapılabilmektedir.

İlk Dönem

MHP’nin ortaya çıkışı, yeni bir parti olarak kurulmayla değil, Alparslan Türkeş’in arkadaşlarıyla birlikte, başka bir partinin yönetimine gelmesiyle başlar. Türkeş’in ele geçirdiği bu parti, Osman Bölükbaşı’nın uzun yıllar genel başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’dir (CKMP). Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’nin desteğiyle gerçekleşen bu değişimle, ılımlı bir karşıtçı parti olan CKMP, savaşkan bir siyasi örgüt haline geldi.
Dört yıl bu adla çalışan parti, 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi adını aldı ve 12 Eylül yönetimi tarafından kapatıldığı 16 Ekim 1981’e dek varlığını sürdürdü. Milliyetçi Hareket Partisi, gençlik üzerinde etkili olan ve bu etkiyi Meclis’ten çok Meclis dışında kullanan, eyleme dönük bir örgüt oldu. 1983’te Muhafazakar Parti adıyla yeniden kuruldu. 1985’te Milliyetçi Çalışma Partisi, 1993’te ise yeniden Milliyetçi Hareket Partisi adını aldı.

Dokuzışık

CKMP’nin eylem ve ideolojisine her zaman Genel Başkan Alparslan Türkeş yön verdi. Türkeş 1965’de, daha sonra niteliği önemli oranda değişerek kitaplaştırılan Dokuzışık İlkesi adlı bir broşür çıkardı. CKMP’nin programına temel oluşturan bu broşürde; Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlakçılık, İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük, Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Girişimcilik, Endüstri ve Teknikçilik başlıklarıyla partinin temel görüşleri ortaya konuyor ve Türkiye’nin gelişip güçlenmesi için bu görüşler doğrultusunda ilerlenmesi gerektiği söyleniyordu.
Dokuzışık İlkesi temel alınarak hazırlanan parti programında, “Kemalizmin partiye yol gösterdiği” açıklanıyor, CKMP’nin “Milliyetçi, demokratik, laik ve yasalara saygılı” bir parti olduğu söyleniyordu. “Özgürlük, milliyetçilik, ahlakçılık, toplumculuk, gelişme ve halkçılık, köycülük ve sanayileşme” partinin temel ilkeleriydi. İlkeleri açıklayan bölümlerde “milliyetçilik” ilkesine özel vurgu yapılıyor ve şunlar söyleniyordu: “Türk milliyetçiliği anti-emperyalist, barışçı, özgürlükçü ve demokratik bir görüştür. Bu nitelikler Türk tarihinden, Türk halkından ve Atatürk’ün düşüncelerinden alınmıştır”.1

Adana Kongresi: Türkçülükten İslamcılığa

1965’te kabul edilen program, 1969’a dek, parti eylemine yön veren belge olarak önemini korudu. Ancak, 1969 Adana Kongresi’nde alınan kararlarla, yeni bir yöneliş içine girildi ve parti politikası önemli oranda değiştirildi. Örgüt ideolojisine yön veren Alparslan Türkeş; ABD’ne gitmiş, “Yahudi lobisiyle görüşmeler yapmış”2 ve dönüşte, daha önce dile getirmediği görüşler ileri sürmüştü.
Yeni yönelişle; milliyetçilik, Türkçülük, laiklik, devletçilik gibi temel konularda, içeriğe yönelik anlayış değişikliği yaşanıyor ve Atatürkçülük artık anılmıyordu. Türkçülüğün yerini önemli oranda İslamcılık alıyor, etnik yapıyla dini inancı birbirine karıştıran Türk İslam Sentezi gibi bilimselliği olmayan ve Türk etnik kimliğiyle çelişen yeni bir kavram getiriliyordu.
Adana Kongresi’nden hemen sonra başlayan süreçle, yönetiminde Adalet Partililerin olduğu Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin yürüttüğü eylem türü, yani saldırganlık onlardan devralındı ve bu eylemler yaygınlaştırılarak sürdürüldü. ABD’nin Yeşil Kuşak kuramını geliştirdiği ve Türkiye’de anti-Amerikan savaşımın yükseldiği döneme denk gelen bu değişim, çarpıcı sonuçlarıyla MHP’nin kapatılmasına dek sürdü.

Türkeş’in Değişimi

Alparslan Türkeş, 1961 yılında Cumhuriyet gazetesinden Cevat Fehmi Başkurt’la yaptığı görüşmede şunları söylemişti: “Atatürk devrimleri yerinde saymadı, aksine geriledi. Din, kıyafet ve en önemlisi anlayış olarak geriledi... Son zamanlarda Anadolu’yu hiç dolaştınız mı? Çarşafın nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını gördünüz mü? Gerileme yalnız bu alanlarda olmadı. Örneğin Türkçecilikte oldu. Türkçecilik Atatürk’ün bu millete en yararlı armağanlarından biriydi. İhaneti önce, ezanı Arapça okutmakla başlattılar... Türk camilerinde Türkçe Kuran okunur, Arapça değil”.3
Ülkücü kesimden Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket adlı yapıtında, Dündar Taşer ve Ahmet Er gibi “milli-İslami hassasiyetleri olan kişiler”in, “Türkeş’i de yönlendirerek”, CKMP’yi “Kemalist yapıdan milli ve manevi ağırlıklı bir siyasi çizgiye” getirdiğini söyler. Bu savın doğruluk payı yüksektir. Çünkü Alparslan Türkeş, 1969 Adana Kongresi’nde yaptığı konuşmada, eski düşüncelerini değil, Ahmet Er’in bir yıl önce açıkladığı ve “üçüncü yol” adını verdiği görüşleri yansıtmıştı.
Ahmet Er, 1968’deki İstanbul İl Kongresi’nde şunları söylemişti: “İslam, kişi ve toplum hayatında olduğu gibi, dünya ve kainatta da dengeyi hedef almaktadır. İslam bir ideoloji değil, bir hayat nizamıdır. Kaynağı İslam ve hak olmayan bir hareket başarıya ulaşamaz. Bizim milli hareketimizin kaynağı ve anlayışı da Kuran ve sünnete dayanmaktadır”.4

Ahmet Er ve ABD

Ahmet Er’in dile getirdiği görüşlerle, o dönemde ve daha sonra Washington’dan yapılan açıklamalar ve Türkiye’ye önerilen politikalar arasında büyük benzerlikler vardır. Temelinde Atatürk’e karşıtlığa dayanan “ılımlı İslam” anlayışının bulunduğu bu politika, bugün artık toplumsal yaşamın hemen her alanını etkisi altına almıştır.
CIA Ortadoğu Direktörü ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanı Graham Fuller’ın yaptığı şu değerlendirmeyle, Ahmet Er’in sözleri arasındaki benzerlik şaşırtıcıdır. “Kemalizm bitti. Dünyadaki bütün liderler gibi o da sonsuza dek yaşayacak ürün veremedi. Oysa İncil ve Kuran hala veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki yerini almasını yeniden düşünmelidir”.5

Yeni Çizgi

Yeni çizgi, Adana Kongresi’nde partinin temel ideolojisi haline getirildi. Adana’daki ideolojik değişim, aynı kongrede biçimsel yeniliklerle tamamlandı.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi. Parti amblemi, Osmanlı’nın üç hilalli bayrağı oldu. “Tanrı Türkü korusun” sloganının yerine, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” sloganı getirildi. Bu tür sloganlar daha sonra “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Çağrımız İslam’da dirilişedir” ve “Ya Allah bismillah Allah-ü ekber” biçimini aldı.6
Değişiklikler, doğal olarak sancısız olmadı. Nihal Atsız başta olmak üzere birçok eski Türkçü, değişime tepki gösterdi ve partiden ayrıldı.7 Ancak, tepki ve ayrılmalar sonucu değiştirmedi ve MHP giderek artan biçimde “İslamcı” yanı ağır basan bir parti durumuna geldi.

“Eğitim” Kampları

Yeni politika, parti eylemine yön veren girişimler olarak hızla uygulamaya sokuldu. Üyelerin eğitimi, özellikle gençlere yönelik parti eğitimi, Türkçülüğü değil “İslamcılığı” öğreten kurslar biçimindeydi. Parti yöneticilerinin “Gençlik Eğitim Kampları”, basının ise “Komando Kampları” adını verdiği etkinliklerde, Kurtuluş Savaşı’ndan, Atatürk’ten, emperyalizmden değil, daha çok din konularından, Osmanlı’dan, Komünizme karşı savaşım zorunluluğundan söz ediliyordu.
Yerleşim yerlerinden uzak yerlerde yapılan ve 21 gün süren bu kampların, sıkıdüzenle (disiplinle) uyulan günlük programı şöyleydi: “Sabah ezanı ile uyanış, temizlik ve toplu namaz-sabah sporu, dinlenme ve kahvaltı-mehter ve milli marşlarla yürüyüş, öğle namazı-seminer ve konferans, toplu ve bireysel çalışmalar, boks, güreş, judo, karate-ikindi ezanı ve toplu namaz, dinlenme, uyku-kısa yürüyüş, gece tatbikatı için hazırlık, akşam namazı ve akşam yemeği-günlük olaylar, basının eleştirilmesi ve kitap okuma-yatsı namazı ve yatış-belirsiz zamanlarda gece eğitimi için alarm”.8

Anadoluculuk Akımı

Kimi ülkücü yazar, 1969’daki değişimin ideolojik kaynağının, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve Anadoluculuk Akımı adı verilen düşünsel devinim olduğunu söyler. Bu yargı yanlış değil, eksiktir. 1969 değişimine yön veren temel etmen yerel düşünsel akımlar değil, küresel politikaların Türkiye’ye yaptığı etkidir. “İslamcı” görüşlere dayanan Anadoluculuk Akımı, yapılmak istenen politik değişime uygun düştüğü için ideolojik bir araç durumuna getirilmiştir.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Mustafa Şakip, Mehmet Erişirgil gibi isimlerin çıkardığı Dergah dergisiyle başlayan, Mükrimin Halil İnanç, Hilmi Ziya Ülken, İsmail Hami Danişment’in çıkardığı Anadolu Mecmuası ile süren Anadoluculuk Akımı, Nurettin Topçu’yla gelişmiş ve dizgeleştirilmiştir (sistemleştirilmiştir). Nurettin Topçu, ülkücü yazar Hakkı Öznur’a göre, “Türkiye’de çeşitli fonksiyonları bulunan milliyetçilik anlayışına karşı çıkan” ve “İslam’ın sınırları ve ölçüleri içinde, İslam’a mecz olmuş (bağlanmış, erimiş, içine çekilmiş y.n.) bir Türk milliyetçiliği anlayışını ortaya koyan” düşünce adamıdır.9

Türklüğü Yadsıyan “Milliyetçi”

Nurettin Topçu, gerçekte kararlı bir Atatürk düşmanıdır. Ziya Gökalp’i şiddetle eleştirir, onu Auguste Comte ve Emile Durkheim’in öykünmecisi (taklitçisi) sayar; “Ziya Gökalp’e karşı olmayı” ilke edinir. Hareket Dergisi’nde yazdığı yazılarda, “Türk milletinin hayat ve kuvvet kaynağı İslam’dır” der ve İslam öncesi Türk tarihini yadsır. Ona göre, “Türk milliyetçiliğinin başlangıç tarihi ne 1923’tür ne de milattan öncedir”. Bu tarih, “Anadolu’nun vatan olmasına yol açan” 1071’le başlar; “milli tarih bilinci” bu tarihten sonra oluşur.
Nurettin Topçu, Hareket dergisinde şunları yazar: “İslam’la mecz olmuş Anadolu milliyetçiliğinin baş düşmanı Kemalizmdir. Altıok milliyetçiliği; kaba, bozuk, maddeci bir realizmdir (gerçekçilik y.n.). Halkçılığı gerçekte halka düşmanlıktır. Köycülüğü, köylünün üzerinde kurduğu saltanattır. Devrimciliği ilkesizliktir. Laikliği ise din düşmanlığıdır... Irkî tarihimizin bin yıldır İslam’la yoğrulmuş Anadolu Türkü için bu tarihten bir ideal çıkarmak imkansızdır... Kendini asırlardır İslama adamış bir milletin çocuklarını, kısır, içi boş Türkçülükle şaşırtmak, koca bir maziyi sonunda bir ırk gurubuna bağlamak, Anadolu Türküne yapılmış en büyük haksızlık olur...”10

12 Eylül ve MHP

Milliyetçi Hareket Partisi, 12 Eylül’den sonra tüm partilerle birlikte kapatıldı (16 Ekim 1981) ve mallarına el kondu. Alparslan Türkeş başta olmak üzere parti yöneticileri tutuklandı; binlerce parti üyesi gözaltına alındı, işkence gördü; Türk Ceza Yasası’nın “149 ve 146. maddelerindeki cürümleri işlemek” suçundan dava açıldı ve Türkeş 11 yıl hapse mahkum oldu. Beş kişiye idam, dokuz kişiye ömür boyu, iki yüz yirmi bir kişiye de 10 ayla 36 yıl arasında çeşitli hapis cezaları verildi. Karar, Yargıtay Birinci Ceza Dairesince onaylandı (1995).11

Tutuklamalar; Cezalar

Yıllarca devleti savunmuş olan MHP, devlet tarafından, üstelik ağır biçimde cezalandırılmıştı. Bu durum, Sıkıyönetim Mahkemesi iddianamesine, verilen cezalardan daha ağır biçimde yansıtılmıştır.
MHP yönetici ve üyeleri, hiç hak etmedikleri bir davranışla karşılaştıklarına inanıyor ve kullanılmışlığın ezikliğini yaşıyordu. Uzun yıllar savaşmışlar, acı çekmişler, buna karşın ceza evlerine doldurulmuşlardı.
Onca savaşım (mücadele) bir anda anlamını yitirmişti. İddianamede yapılan suçlamalar o denli ağırdır ki, devlet tarafından yapılan bu suçlamalar MHP’liler için, maddi olmaktan çok ruhsal çöküntüye yol açacak tinsel bir cezaydı. Şöyle suçlanıyorlardı: “Anayasal düzenin Cumhuriyetçilik ve demokrasi ilkelerine aykırı olarak, devletin tek kişi tarafından yönetilmesi amacına yönelik değiştirilmesine zor yoluyla kalkışmak, Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak toplu kıyıma yönlendirmek, toplu kıyıma neden olmak, bu cürümlere katılmak, TCK’nın 149 ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı örgüt oluşturmak”.12

Kimlik Bunalımı

12 Eylül’ün, kendilerini “Komünizm tehlikesine karşı devleti koruma” gibi bir özgörevle (misyon) tanımlayan MHP’yi mahkum etmesi, tabanda yaygın bir kimlik bunalımına yol açtı. Parti yönetimine güvenerek ülke yararına olduğuna inandığı ağır bir savaşım içine giren üyeler, özellikle genç olanlar, büyük bir düş kırıklığı yaşayarak siyasetten çekildiler.
Alparslan Türkeş ve parti yöneticileri, mahkemedeki savunmalarında kendilerini, “düşüncesi iktidarda, kendisi zindanda bir kadro”13 olarak tanımlıyordu. “Komünizmi ezmek” adına, politik malzeme olarak kullanılmışlar, yıprandıkları anda da bir kenara konmuşlardı. Başını ABD’nin çektiği küresel merkezler, Türkiye’de artık, başka amaçlar için başka güçlerle çalışacaktı. Tabanında milliyetçilerin bulunduğu MHP’nin, bu çalışma içinde şimdilik yeri yoktu.

ABD ve MHP

MHP yönetimlerinin yürüttüğü politikalar ve 12 Eylül uygulamalarının sonucu, binlerce yurtsever insan yanlış bir siyasi savaşım içinde yok olup gitti. Parti yöneticileri, ABD’yle ilişkilerin Türkiye için ne denli çekinceli olduğunu görmüyor, tersine onun öngördüğü politikaları yürütmenin hem parti, hem de Türkiye açısından yararlı olacağına inanıyordu. ABD, Türkiye’nin vazgeçilmez dostu kabul ediliyordu. Alparslan Türkeş’in Brzezinski’nin 1980’de Türkiye’ye gelişiyle ilgili yaptığı değerlendirme, bu anlayışın çarpıcı örneklerinden biriydi.

Brzezinski ve Alpaslan Türkeş

Brzezinski, ABD Başkanı Carter’in Ulusal Güvenlik Danışmanı’dır. 1980 yılında, 12 Eylül darbesinden hemen önce Türkiye’ye gelmiş, hükümetle değil Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren ve TÜSİAD üyeleriyle görüşmüştü. Kenan Evren’e kendisiyle Amerika Birleşik Devletleri adına görüştüğünü söylemiş ve “Türkiye’de istikrarlı bir yönetim istiyoruz” demişti.14 “İstikrar”dan kast edilenin ne olduğu, hem 12 Eylül uygulamalarında hem de Brzezinski’nin daha sonra yayınladığı anılarında görülecektir.
Alparslan Türkeş, Brzezinski’nin Türkiye’ye geldiği günlerde, Bunalımdan Çıkış Yolu adlı bir kitap yayımladı. Bu kitapta, ABD ile ilişkiler konusunda görüşlerini açıklıyor, ABD adına “istikrarlı bir yönetim” isteyen Brzezinski konusunda şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Resmi görevinin yanında kuvvetli bir ilim adamı olan Brzezinski bazı gazetecilerle yaptığı görüşmede, ’Ortadoğu ülkelerini yalnız bırakarak onları galiba Ruslara yem haline getirdik. Bundan o ülkeler gibi biz de ızdırap duyuyoruz. Fakat Batı, özellikle Amerika, bundan sonra geçmişteki hatalarını tekrarlamayacaktır. Bütün gücümüzle hürriyetçi ülkelerin, gelişme ve güçlenmelerine yardımcı olacağız...’ demiştir. Batının, hatalarını Brzezinski kadar görmüş olmasını ve Brzezinski gibi çözüm yollarını farketmiş bulunmasını arzu ediyoruz”.15
Türkeş’in “kuvvetli bir bilim adamı” dediği Brzezinski, Türkiye’deki hemen tüm karışık işlerde parmağı olan ve herhalde MHP davasıyla da yakından ilgilenmiş bir kişidir. Türkiye’ye gelip, Kenan Evren ve TUSİAD üyeleriyle görüştükten kısa bir süre sonra, 12Eylül olmuştur.

Bahçeli Dönemi

MHP, hükümete ortak olduğu 1999'den beri ulus devlet karşıtı bir politika izlemiştir. Bülent Ecevit’in DSP’si ve Mesut Yılmaz’ın ANAP’ıyla birlikte, Washington ve Brüksel’in bütün isteklerini yerine getirmiş, AKP’nin bugün uyguladığı ulusal egemenliği yok eden yasal zemini hazırlamıştır. “On beş günde onbaşı yasa” diye tanımlanan girişim, tarihe şimdiden Türkiye’yi çökertme belgesi olarak girmiştir.
Bahçeli’nin 19 yıl aralıksız genel başkanlığını yaptığı MHP, yöneticilerinin niteliği ve düşünsel yapısıyla partiden çok; kişiye bağlı, ilkesiz ve eylemsiz bir örgüt görünümündeydi. Parti çalışması, O’nun Meclis salonlarında yaptığı konuşmalar ve sözcüsünün medyaya yaptığı açıklamalarla sınırlandırılmıştı.
Yıllarca savunduğu Türk milliyetçiliği saldırı altındayken, ülkede tehlikelerle dolu bir dönem yaşanırken; parti örgütleri sessiz ve eylemsiz bir tutum içinde, ulusal değerlerin yok edilişini yalnızca izlemiştir. Partilere yaşam veren kitlesel eylem adeta yasaklanmıştı. Genel başkanın uygun göreceği yer ve zamanda yapılacak ve yalnızca kendisinin konuşacağı mitingler, kitle eylemi sayılmıştır.

Yönetim Değişikliği

MHP’de genel başkanlığa kim gelirse gelsin, hükümet olunduğunda, Batı’da belirlenen politikadan başka bir politika izlemeyecektir. Kişiye bağlı olmayan ve MHP’nin yapısından kaynaklanan bu durum, 51 yıllık parti tarihinin bize gösterdiği nesnel bir sonuçtur. Yeni genel başkan ve onun MHP’si, ANAP ve DSP ile birlikte yer aldığı 57.Hükümette yaptıklarının dışına çıkmayacaktır.
AKP’ye karşıtlık ve ondan kurtulma isteği, sanal umutlar ve yapay önderler yaratılmasına neden olmamalıdır. Gerçek dışı sanlar, yeni düş kırıklıkları ve yeni yılgınlıklara yol açacaktır. Buna izin verilmemelidir.

DİPNOTLAR

1       “Ülkücü Hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996,  sf.148, 149
2       TÜRKÇÜ, ümmetçi ülkücü SORUNLARI  WWW.turkcuturanci.com
3       a.g.e.  sf.147
4       a.g.e.  sf.154
5       “12 Eylül’de İrtica”, Prof.Dr.Çetin Yetkin, Ümit Yay., Ank.– 1994, sf.43
6       “Ülkücü hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996,  sf.156 ve 227
7       “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Yay., 8.Cilt,  sf.2115
8       “Fırtınalı Yıllarda Ülkücü Hareket”, Turhan Feyizoğlu, Ozan Yay.  2000,  sf.65 ve 66
9       “Ülkücü Hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1996, sf.106
10     a.g.e. sf.108–110
11     “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Yay., 15.C.,  sf.1276
12     Büyük Larousse, Gelişim yayınları, 13.Cilt,  sf.8185
13     “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Yay., 15.C.,  sf.1276
14     “Ülkücü Hareket – I”, Hakkı Öznur, Akik – 1999, sf.260
15     “Bunalımdan Çıkış Yolu”, Alparslan Türkeş, Yeni Y., 2.Bas.–1980, sf.37, 38








15 yorum:

  1. Son derece doğru ve yerinde saptamalar yapılmış. Sayın Metin Aydoğan'ı kutluyorum.

    YanıtlaSil
  2. Karşıt görüşün bazı olayları kendince yorumlaması ve olayı kum torbasına(karşı koyan yok) çevirmesi...

    Evet MHP bazı dış akımlara karşı uyanık olamamıştır, lakin hangi siyasi parti karşı durabilmiştir? 3. Dünya ülkesiyiz ve kapalı kapılar(ardındaki görüşmeler) Türkiye aleyhine olduğu için kapatılmıştır.

    Atsızın ayrılığına değinip, Yazıcıoğluna değinmeyiş ise koşullu/şartlanmış makalenin atmosferinden olsa gerek.

    YanıtlaSil
  3. Ümit Özdağ'ı hiç dinlemediniz herhalde ne yapacağını söylemeyen ekonomiye dair konuşmayan adaylar söyleminde bulunurken

    YanıtlaSil
  4. kopyala yapıştır bilgilerle dolu art niyetli bir MHP eleştirisi

    YanıtlaSil
  5. çok sığ bir yazı ezberden öte bir şey değil tam bir Atatürkçü görünen komünist emperyal uşağı materyalist analizi. neden o sloganlar içinde en önemlisinin her dönem geçerliliğini koruyan 'NE AMERİKA NE RUSYA NE ÇİN HERŞEY TÜRKLÜK İÇİN' sloganını yazmamış MHP liler Atatürk ü Başbuğ görür Türkçüdür, Milliyetçidir Milletinin dinine de bağlıdır kısacası Milli düşünür...

    YanıtlaSil
  6. Bunları yazanın neci olduğunu anladık ta kemalizmi bitiren mhp değil tam da Atatürk ün partisindeki yobazlardır o yüzden gidin kendinizi eleştirin mhp Müslüman Türk evladıyım diyen insanların partisidir bazıları gibi Türklüğü bazıları gibi Müslümanlığı aşağılamaz

    YanıtlaSil
  7. Adsız, kendini kaybetmişsin. Dilinle değil beyninle yorum yap.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında sen benimle yazsan daha mantıklı olur. Partimiz hakkında bir komünistin yorum yapması komedi hatta trajedi.

      Sil
    2. Aslında sen benimle yazsan daha mantıklı olur. Partimiz hakkında bir komünistin yorum yapması komedi hatta trajedi.

      Sil
  8. SAYIN METİN AYDOĞAN,
    YAZINIZI OKUDUM,SIĞ GÖRÜŞLERİNİZDEN DOLAYI TENKİT EDİLECEK BİR BÖLÜMÜN OLMADIĞINI SÖYLEMELİYİM.
    ÜLKÜCÜ FİKRİYATIN GELİŞİMİNDE VE DERİNLİĞİNDE HÜRRİYET VE İSYAN VARDIR.ORTA ASYADAN ORHUN ABİDELERİNDEKİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKRİYATI,KUVA-İ MİLLİYE VE CUMHURİYETİN DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKAN BİR HAREKETTİR.1980 ÖNCESİ RUSYA,ÇİN,YUGOSLAVYA,ARNAVUTLUK,KÜBA SEVİCİLİĞİNE KARŞI,ABD VE AB SEVİCİLİĞİNE KARŞI DİK DURUŞU TEMSİL ETMİŞTİR.ABD DIŞ İŞLERİ BAKAN YARD JOE BIGALİDEN İSTANBULDA GÖRÜŞENLER FİKRİ SAĞLAR,GALİP ENSARİOĞLU,ZANA,SEZGİN TANRIKULU,HASAN CEMAL,CENGİZ ÇANDAR,SOROZ DESTEKLİ TESEV BAŞKANI CAN PEKER,CİA AJANI MARC PARRİS BURADA ÜLKÜCÜLER YOK.
    BU SEBEPLE ÜLKÜCÜ İRADENİN TEK BAĞLI OLDUĞU YER TÜRK MİLLETİDİR.TÜRK -İSLAM DAVASINI İDEALLEŞTİREN 2023 HAZIRLIĞINDAKİ BU HAREKET"NE AMERKA,NE RUSYA ,NE ÇİN HERŞEY TÜRK MİLLETİ İÇİN"DİYEREK TÜRK DÜNYASI İLE BİRLİKTE "DİLDE,FİKİRDE,İŞTE BİRLİK"GELECEĞİ KURACAKLARDIR.

    YanıtlaSil
  9. Atatürkün ama gerçek Atatürkün ilke ve inkılaplarını kabul eden savunan tek parti şu an MHP dir.chp yarı hdp yarı inönü biraz da ulusalcı eser miktarda Atatürkçülerden oluşmuş bir yapıda.Meral Akşener ekibi ile gelecek.Mehmet gül Koray aydın gibi isimler ve bu zihniyetteki isimler yer bulamayacak yönetimde.onlar geçen hüküette haklarını heba ettiler.

    YanıtlaSil
  10. Alparslan Türkeş'in Yahudi lobisi ile görüştüğüne kaynak olarak alelade bir internet sitesini göstermeniz, bilimsel bir yazın türü olan makale için oldukça bilimsel bir tutum olmuş, kutlarım.

    YanıtlaSil
  11. herkes herkesle görüşüyo olm siz boşuna burda kafa sikiyonuz amk. gidin tatil yapın amk salakları.

    YanıtlaSil
  12. Bu kadar net, anlaşılması kolay, iyi araştırılmış, gerçeklere ve tarihe dayanan bir yazının altında bu kadar beyinsizce, nefrete dayalı yorumların olması akpkk'nın nasıl hala iktidarda olduğunun en iyi göstergesi.

    YanıtlaSil
  13. SAYIN ATICI, YANIT VERİLECEK TEK ELEŞTİRİ SİZİNKİ DİĞERLERİ KÜFÜR EDEBİYATI. TÜRK İNSANI NE HALE GELMİŞ HAYRET DOĞRUSU. ADAM, ÜLKÜCÜYÜM, TÜRK MİLLİYETÇİSİCİM DİYOR AMA TÜRK TÖRESİNDEN, EDEBİNDEN HABERİ YOK; İNSAN GİBİ KONUŞMAKTAN HABERİ YOK. BU SİTEDE, TÜMÜ BANA AİT, TÜRK TARİHİYLE İLGİLİ ONLARİCA ARAŞTIRMA VAR. OKUSALAR BELKİ BİRŞEYLER ÖĞRENİRLER. SİZİN ELEŞTİRNİZE GELİNCE. YAZIDA ÇOK SOMUT VE BELGELİ GÖRÜŞLER VARKEN, BUNLARA YANIT OLACAK BİRŞEY SÖYLEMİYORSUNUZ, ÜLKCÜLÜĞÜ VE MHP'Yİ GÖKLERE ÇIKARIYOR, EDEBİYAT YAPIYORSUNUZ.TÜTÜN KANUNUNA, BANKALAR YASASINA,PANCAR YASASINA HİÇ DEĞİNMİYORSUN UZ. BUNLARI MHP ÇIKARMADI MI? ÖCALAN'IN İDAMINI MHP ÖNLEMEDE Mİ? TELEKOM YASASINA KARŞI ÇIKAN ENİS ÖKSÜZ'ÜNİVERSİTESİ BAKANLIKTAN İSTİFA ETTİREN MHP DEĞİL Mİ? ALPASLAN TÜRKEŞ'İN, TÜRKİYE'NİN BAŞBELASI BREZİNAKİ İÇİN YAPTIĞI DEĞERLENDİRME UYDURMA MI.
    YAZIYI MHP'NİN BAŞINA GELECEKLERE VE BU GELİŞTEN ÇOK ŞEY BEKLEYENLERE UYARI İÇİN YAZDIM.BÖYLE YAPMAYIN GERÇEK MİLLİYETÇİLER OLUN, BAŞINIZA NE GELİRSE GELSİN ULUSAL HAKLARDAN ÖDÜN VERMEYİN DİYE YAZDIM.ÜMİT HOCAYI TANIYORUM VE DEĞERİNİ BİLİYORUM. MHP ÖNEMLİ BİR ÖRGÜT, ATATÜRKÇÜ ÇİZGİYE GELMESİ ENDOKRİN BENİ SEVİNDİRİR. ANCAK SAYIN ATICI,TÜRKİYE'NİN SORUNLARINI PARTİLERİN ÇÖZEMEYECEĞİNİ SİZLER DE GÖRECEKSİNİZ. 1946'DAN BERİ TÜRKİYE'Yİ BU HALE GETİRENLER, İNSANLARI ÇIKAR ÇATIŞMALARI İÇİNDE BİRBİRİNE DÜŞMAN EDENLER PARTİLERDİR.GÖRÜYORSUN BİR ELEŞTİRİ YAZDIM DİYE SİNKAFLI KÜFÜRLERLE KARŞILAŞIYORUM.PARTİCİLİK BİR VİRÜS GİBİ İNSANLARIN BEYNİNE GİRMİŞ. DÜŞÜNCEYE DÜŞÜNCEYLE YANIT VERMİYOR, KÜFÜR EDİYOR. YAZDIKLARIM, BİR YURTSEVER OLARAK BENİM AYDIN GÖREVİDİR. TARİHE NOT DÜŞÜYORUM. YAŞAYACAKSINIZ VE GÖRECEKSİNİZ.SAĞLICAKLA KAL.

    YanıtlaSil