5 Mart 2017 Pazar

AVRUPA GÜMRÜK BİRLİĞİ VE SONUÇLARI



22 yıl önce, 6 Mart 1995’te Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Protokolü imzalandı. Protokol, coşkulu söylevlerle bir bayram havasında kutlandı ama bu girişim Türkiye’den çok şey götürdü. Üye olmadığımız, söz ve oy hakkımızın bulunmadığı bir dış örgüt, hiçbir yükümlülük üstlenmeden Türkiye’nin içişlerine karışmış; ekonomiden kültüre, yönetim işleyişinden dış siyasete dek her alanda ulusal varlığı törpüleyen istemlerde bulunmuş ve istemlerini yaptırmıştır. Osmanlı’yı çöküşe götüren 1838 Türk-İngiliz Serbest Ticaret Anlaşması’nın hemen aynısı olan Gümrük Birliği Protokolü, Türk ekonomisini mahvetmiş, ülkeyi kendi üretimiyle ayakta duramaz hale getirmiştir. Türkiye’nin, 22 yıl içinde AB ile yaptığı ticarette verdiği açık 273 milyar dolardır. Bunun açık anlamı, yoksul Anadolu halkının ticaret yoluyla muazzam bir serveti, Avrupa’nın varsıllığına katmasıdır.

Artık Avrupalıyız

Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi, 6 Mart 1995 günü, Türkiye’nin Avrupa Gümrük Birliği’ne katılmasına karar verdi. Bu karar Türk kamuoyuna gerçek bir zafer gibi duyuruldu. Devlet ve hükümet yetkilileri, iş çevreleri, köşe yazarları bu kararla, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıldığını, bunun için çok çaba harcandığını”  söylediler. Gazeteler, “Artık Avrupalıyız”, “Kutlu Olsun”  başlıklarıyla çıktı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: “Bu sonuç Atatürk’ün çağdaşlaşma reformlarıyla başlayan gelişmenin tabii bir sonucudur. 30 yıllık bir davadır. Bu neticenin alınmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum”1 dedi.
Başbakan Tansu Çiller, “Bu bir başlangıçtır. Türklüğü çağa taşıyoruz. Kollarınızı herkese, Doğuluya Batılıya, Kuzeyliye Güneyliye; hangi düşünceye, inanca olursa olsun açın. Bu bir milli mücadeledir... Haydi Türkiyem ileri”2 biçiminde açıklama yaptı.
Başbakan Yardımcısı ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal “Türkiye’nin işçisi, çiftçisi, esnafı, sanatkârı ve sanayicisi bundan böyle yalnızca 60 milyonluk Türkiye için değil, 400 milyonluk Avrupa için üretim yapacaktır... Bu zafer şu ya da bu partinin değil milletin zaferidir. Bu zaferin sahipleri önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes ve Turgut Özal’dır”3 dedi.

Almadan Vermek

Olayın Avrupa’dan görünüşü hiç de Türklerin “bayram” yapmasını gerektirecek gibi değildi. Avrupalılar, bir yandan kazançlarının hesabını yaparken, bir başka yandan anlaşmanın kendilerine verdiği “haklara” dayanarak Türkiye’den isteyecekleri siyasi ödünleri belirliyordu. Uğruna savaşlar çıkarılan uluslararası pazar edinme gereksinimi; Türkiye’de çok kolay giderilmiş, üstelik Türkler bunu “bayram” yaparak kutlamıştı.
Gümrük Birliği, Avrupa Birliği’ne üye olmak için verilen bir ödündü ve hiçbir AB üyesi ülke, tam üye olmadan Gümrük Birliği’ne katılmamıştı. Türkiye, nimeti almadan külfeti kabul etmişti. Bu nedenle olacak, mutlu bir şaşkınlığa uğrayan AB, daha önce hiçbir üye ülkeye uygulamadığı bir yöntemle, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılımını Avrupa Parlamentosu’na da onaylattı. Avrupa Parlamentosu’ndaki görüşmeler sırasında söz alan bir parlamenter, şunları söylemişti: “Türkiye’yi fazla ucuza satın alıyoruz. Bu bizim yararımıza olmayacaktır”.4

Avrupalılar Ne Diyor

Avrupalılar o günlerde, arka arkaya açık sözlü açıklamalarda bulundular. Avrupa Parlamentosu sosyalist grup sözcüsü Anne Van Lencker; “GB, Türkiye’de orta ve küçük işletmeler düzeyinde iş kaybına neden olacak ve Türkiye sıkıntı yaşayacaktır”5, Avrupa Parlamentosu’nun Yunanlı üyesi Yannos Krranidiotis; “GB, ekonomi ve ticarette Türkiye’nin değil, Avrupa’nın yararına işleyecektir”6, 1968 gençlik hareketi liderlerinden Avrupa Parlamentosu üyesi Daniel John Bendit; “GB Türkiye için kötü bir hediye. Ekonomik alanda güçlük çekecek olan Türkiye, politik birliğin nimetlerinden de yararlanamayacak”.7
Türk Hükümeti, ülkesini açık pazar durumuna getiriyor ve bunu bayram” yaparak kutluyor; bu pazardan yarar sağlayacak olan Avrupalı parlamenterler ise Türkiye açısından ortaya çıkacak zararları irdeliyordu. Bu işte,  bir gariplik vardı.

Asyalılar Ne Diyor

Garipliğin ayırdına varanlar yalnızca Avrupalılar ve az sayıdaki yerli araştırmacılar değildi. Japonya’da iktidardaki Liberal Demokrat Parti Genel Sekreteri Kanezo Muraoka, Japon Hükümetinin, Türk-Japon ilişkilerine büyük önem verdiğini belirterek, Türkiye’nin Gümrük Birliği macerasıyla ilgili olarak şunları söylüyordu: “Bayan Başbakanınıza coğrafya dersi vermek isterdim. Çünkü ona göre Ankara’nın Doğusunda hiçbir ülke yok. Hep Batı hep Batı. Türkiye Batı'ya yaklaşmak için hep Batı’dan gitmek istiyor. Oysa Batı'ya Doğu’dan da gidilebilir. Örneğin Japonya, Çin gibi ülkelerle işbirliği yapıp, kendi ekonomik durumunu düzelttikten sonra ‘Avrupalı’ olmak için çaba göstermek daha iyi değil mi?”8
Türkiye’nin tek yanlı bağımlılık doğuran AB politikası konusunda bir başka açıklamayı Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı yaptı. Türkmenbaşı, 57.Hükümetin Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, 22 Ekim 2001 günü Türkmenistan’a yaptığı resmi gezide şunları söyledi: “Sürekli olarak Avrupa’ya yaranmaya çalışıyorsunuz. Orada itibarınızı sarsmayın. Siz gitmeyin onlar size gelsin. Sizin onlara değil, asıl onların size ihtiyacı var. Tamamen Avrupa’ya yöneldiniz. Sürekli Avrupa’ya gidiyorsunuz. Bir de Ortaasya’ya gelin”.9

İstekler Başlıyor

Gümrük Birliği Protokolü'yle Türkiye’nin uğradığı yitikler, çok çabuk ortaya çıktı. Siyasi istekler, oylamasıyla birlikte gelmişti. Avrupa Parlamentosu’nda aynı gün yapılan bir oylamada, Türkiye ile ilgili 9 maddelik bir karar oybirliğiyle kabul edilmiş, “Kürt sorunundan” Kıbrıs’a, demokrasiden azınlık haklarına dek birçok istemde bulunulmuştu.

Erken Gelen Yitikler

Ekonomik göstergeler, kısa süre içinde siyasi istemlerden, çok daha kötü bir gidişi haber vermeye başladı. Ucuzlayacak denilen hiçbir ürün ucuzlamadığı gibi, gerçek bir dışalım (ithalat) patlaması yaşandı. Türkiye beyaz eşya, elektrikli ev araçları, otomobil, TV, müzik seti başta olmak üzere her türlü tüketim malları akınına uğradı. Türkiye’nin en iddialı üretim dalı tekstil ve konfeksiyonda dışsatım (ihracat) azaldı.
Üçüncü ülkelerden ucuz hammadde elde etme olanağını yitiren ilaç üretimi, hızlı ve yüksek fiyat artışlarına uğradı. Ağaç işleri, deri sanayii, tarım, mobilyacılık zor duruma düştü. Tekstilde dışalım bir yıl önceye göre yüzde 56 artarken, dışsatım yüzde 4.6 geriledi. Müzik seti dışsatımında yüzde 219’luk bir düşüş yaşandı.10
Dışsatım-dışalım dengeleri alt üst oldu. Altı ay içinde; Almanya’dan yapılan dışalım yüzde 77,5, Fransa’dan yüzde 88.3, İtalya’dan yüzde 86.8, İsveç’den yüzde 92.9 arttı.11

AB Ülkeleri Protokol Kurallarına Uymuyor

Türkiye, Avrupa kökenli mallarla dolarken Avrupa Birliği’ne üye ülkeler, Gümrük Birliği Protokolü’nün koşullarına da uymadılar. Türkiye’nin tarımsal ürün ve tekstil ağırlıklı az sayıdaki dışsatım ürününe tarife dışı engeller ve kotalar koydular, anti-damping soruşturmaları açtılar. Avrupa Birliği’nin karar organlarında yer almayan dolayısıyla karar süreçlerine katılamayan Türkiye, alınan kararlara itiraz da edemedi.
Türkiye’nin, Gümrük Birliği nedeniyle üçüncü ülkelerle olan dış ticaret dengeleri de kısa süre içinde bozuldu. Türkiye, yalnızca AB ile kendi arasındaki gümrükleri sıfırlamakla kalmamış, buna ek olarak; AB dışındaki ülkelere uyguladığı gümrük tarifelerini de, AB’nin kendi dışındaki ülkelere uyguladığı ortak gümrük tarifesi ile eşitlemeyi (yani düşürmeyi) kabul etmişti. Bu üstlenme, hem dış dünyaya açılabilen sınırlı sayıdaki dışsatım ürününü korumasız kılıyor hem de AB üyesi olmadıkları için gümrük tarifelerini değiştirmeyen üçüncü ülkelere, Türkiye ile yaptıkları ticarette açıktan bir kazanç sağlıyordu. Bu kazanç Türkiye’nin yitiğiydi.

Dışsatımında Dışalımı Karşılama Oranı Düşüyor

Dış ticaret dengelerinin hızlı bir biçimde dışalım lehine bozulması ve dışsatımın dışalımı karşılama oranının sürekli düşmesi, dış borcun artmasına ve yerli üretimin güç durumda kalmasına,  giderek ortadan kalkmasına yol açtı.
Türkiye, Gümrük Birliği’ne girdiği 1995 yılından 2016’ya dek aradan geçen 21 yılda Avrupa Birliği ile yaptığı ticarette 273 milyar dolar açık verdi. Bunun açık anlamı, yoksul Anadolu halkının ticaret yoluyla muazzam bir serveti, Avrupa’nın varsıllığına katmasıdır.12

Dışardan Yönetim

Türkiye, Gümrük Birliği’yle; dış ilişkilerini belirleme yetkisini, Avrupa Birliği’ne devretmiştir.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin üye olmayan üçüncü ülkelerle (tüm dünya ülkeleri) yaptığı ve yapacağı bütün anlaşmaları önceden kabul etmiştir (16. ve 55. Madde).
Türkiye, GB ile herhangi bir dünya ülkesiyle Avrupa Birliği’nin bilgi ve onayı dışında ticari anlaşma yapmamayı kabul etmiş, yapması durumunda Avrupa Birliği’ne bu anlaşmayı engelleme yetkisi vermiştir (56.Madde).
Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB’nin GB ile ilgili olarak alacağı bütün kararlara paralel kanunlar çıkarmayı önceden kabul etmiştir (8.Madde).
Türkiye, GB anlaşmasıyla; AB Adalet Divanı’nın bütün hukuki kararlarına tam olarak uymayı önceden kabul etmiştir (64.Madde). Türkiye, GB ile ulusal pazarını, rekabet etmesinin mümkün olmadığı Avrupa mallarına açıyor, gümrük vergilerini sıfırlıyor ve tüm fonları kaldırıyordu.13
Gümrük Birliği uygulamaları konusunda Prof.Dr.Erol Manisalı şunları söylüyor: “Bir ülkenin, dünyanın herhangi bir yerinde bir gümrük birliğine bağlı olması için ‘eşit statüde bir üye’ olması gerekir. Türkiye’nin AB ile ilişkisi ise bir sömürge ile onu yöneten ülke arasındaki ilişkidir. Eskiden Avrupa ülkelerinin Afrika ve Asya’da uyguladıkları örneklerde olduğu gibi”.20

DİPNOTLAR

1       Hürriyet 14.12.1995
2       Sabah 14.12.1995
3       a.g.g. 14.12.1995
4       Zafer Çağlayan “Lake’e Ankara’da Düş Kırıklığı” Cumhuriyet 16.01.1996
5       “Ekonomik Kriz Yaşanacak” Cumhuriyet 02.01.1996
6       a.g.g. 02.01.1996
7       a.g.g. 02.01.1996
8       “Ankara Doğu’ya Dönsün” Aze Marşan Cumhuriyet, 23.03.1999
9       “Türkmenistan’dan Tokat”, Cumhuriyet 23.10.2001
10     “Gümrük Birliği’nde İlk Raund Avrupa’nın” Gözcü 30.11.1996
11     “Gümrük Birliği’nde Rüzgar Tersten Esti” N.Yalçın Cumhuriyet 22.08.1996
12     Türkiye- AB Arasındaki Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı” B.Ali Eşiyok, researchturkey.org
13     “Gümrük Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Birliği” Prof. Dr. E. Manisalı, Bağlam Y. 1995. sf. 65, 66
14     “Gümrük Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Bedeli” Prof. Dr. Erol Manisalı Bağlam Yay. sf. 57




1 yorum:

  1. hocam merhaba,
    yazılarını çok aydınlatıcı, hepsi için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. ancak metin de kullandığınız font'u değiştirmenizi rica ediyorum. çok zor okunuyor.
    iyi çalışmalar.

    YanıtlaSil