3 Nisan 2017 Pazartesi

BARZANİ “DEVLETİ", PYD-ABD İTTİFAKI VE TÜRKİYE


Kerkük’ü “Kürdistan”a bağlama hazırlığındaki Mesud Barzani, 27 Şubat’ta Türkiye’ye geldi ve devlet temsilcisi gibi karşılandı. Göndere Kürdistan bayrağı çekildi. Karşılama biçiminden duygulanan ve Türkiye’de ilk kez Kürdistan bayrağıyla karşılandığını söyleyen Barzani, ülke ayırımı yapmadan Kürtlerin tümünü kast ederek; “Kürdistan Bayrağı asıldığında her Kürt hangi duyguyu yaşadıysa bende aynı duyguyu yaşadım” dedi. Bu söze hükümetten herhangi bir tepki gelmedi... ABD, Ortadoğu’daki emperyalist çatışmada kullanmak üzere Kürtleri kümeler halinde ve ayrı ayrı örgütlüyor. Barzani’in KDP’si bu tür yapılanmaların tepe örgütüdür. Barzani Projesi’ni, Türk hükümetleriyle birlikte yaşama geçiren ABD bugün; KDP, PKK, KYB, PYDİ, YPG, GORRAN gibi, varlıkları kendisinin yardım ve desteğine bağlı Kürt örgütlerinin tümü üzerinde etkilidir. ABD ve AB, çıkarı için Kürtleri ve Kürtçülüğü Batı’da popüler kılmıştır. Basında ve siyasi çevrelerde, “21.Yüzyıl, Kürt yüzyılı olacak” sözü sıkça dile getirilmektedir. Kürt örgütleri, Ortadoğu’da yürütülen politikanın gereklerine uygun olarak kullanılıyor ve İsrail’den sonra ABD’nin Ortadoğu’daki tek “müttefiki” haline geliyor.

Türkiye-Barzani İlişkileri

Türkiye’nin Mesut Barzani’yle ilişkisi; PKK’nın ortaya çıkışından ve ABD’nin Birinci Irak karışmasından sonra, Turgut Özal döneminde gelişmeye başladı. AKP hükümetleri ise, “Kuzey Irak Kürt Bölgesi” adıyla gerçekleştirilen devletleşme girişimini, bugün neredeyse tanımış durumda. Örneğin, eski Dışişleri Bakanı, Ferudun Sinirlioğlu, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Erbil’e gitmiş, Barzani’yle basına kapalı görüşmeler yapmıştı. Türkiye’nin, Kuzey Irak Kürt Bölgesini; “kalkınmanın, ilerlemenin ve istikrarın faktörü” olarak gördüğünü söylemişti.1
Mesut Barzani, Nakşibendi Barzan Aşireti’nin reisidir ve Türkiye’nin Barzani sülalesiyle ilişkisi 20.yüzyıl başına dek gider. Barzanlar, 1909’da Osmanlı’ya karşı ayaklanmış, bu ayaklanma 5 yıl sürmüştü. Daha sonra, Türkiye’deki kimi Kürt ayaklanmalarını desteklemişler, bu nedenle Cumhuriyet hükümetleri tarafından tehdit unsuru olarak görülmüşlerdir. 1932 yılında Türkiye’ye sığındıklarında gereksinimleri karşılayıp kalmalarına izin verilmiş ancak, ayrı illere yerleştirilerek denetim altında tutulmuşlardı.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a gösterdiği dikkat ve duyarlılık, ABD ve İsrail’in Kürt hareketine yön vermeğe başladığı 1967’den sonra değişmiş, tehdit algısı gözyumma ve giderek destek politikasına dönüşmüştür. Bu destek bugün; Recep Tayyip Erdoğan’ın Mesut Barzani’yle Diyarbakır’da ortak miting yapmasına ya da Dışişleri Bakanı’nın Kuzey Irak’ı, “ilerlemenin ve istikrarın faktörü” ilan etmesine dek gelmiştir.
Mesut Barzani, son gelişinde, ilişkilerdeki gelişmeyi, büyük bir memnuniyet duyarak şöyle dile getiriyor: “1960 yılında Molla Mustafa Barzani, Birleşmiş Milletlere ve Türkiye’ye birer mektup yazmıştı. Ancak o dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı mektuba cevap vermemişti. Ama bugün Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda benimle resmi olarak görüşüyorlar. Bu büyük bir siyasi değişikliğin göstergesidir’’.2

ABD-Barzani İlişkileri

ABDnin Kürtlerle kurduğu ilişki, 200 yıllık Batı politikasının günümüzdeki sürümüdür. 20.Yüzyıl’ın başlarındaki İngiltere’nin yerini, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle de Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra ABD aldı. Bu nedenle, ABD’nin bölgeye yönelik politikası, Anadolu’daki Türk egemenliğinin kırılmasına dayalıdır. Bu ise, Kürtlerin kışkırtılması demektir. Barzani’yle kurduğu ilişki, bu politikanın gereklerine uygun olarak gelişmiştir.
Mesut Barzani’nin yıldızı, CIA ve MOSSAD’la çalışmaya başladığı 1967’den sonra parlamaya başladı. MOSSAD’ın devreye girerek para ve silah vermesi Barzani’yi güçlendirdi. ABD’nin Kürt politikasını, bizzat Dışişleri Bakanı Henry Kissinger yürüttü.
Barzani,1980’de başlayan Irak İran Savaşı’yla bölgede oluşan karmaşık ortamdan yararlandı ve partisi KDP’nin Kuzey Irak’ta güçlenmesini sağladı. Irak merkezi yönetimine karşı ayaklandı. Savaş bitince, Irak Ordusu’nun Kuzey’e girmesiyle güç durumda kaldı. Ancak ABD’nin 36.Paralel’in Kuzey’ini uçuşa yasak bölge ilan etmesiyle koruma altına alındı ve kurtarıldı.
İkinci Körfez Savaşı’yla ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra, KDP öncülüğünde, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi adıyla, gelecekte devlete dönüştürülecek bir yönetim birimi oluşturuldu. Barzani, Haziran 2005’te, Irak Kürdistan Özerk Bölge Meclisi tarafından Başkan seçildi.
ABD, Mesut Barzani’yi, Ortadoğu’da kurulacak Batı yanlısı Kürt devletinin güvenilir önderi olarak görmektedir. Babası Molla Mustafa Barzani, 1976’da ABD’ye yerleşmiş, 3 yıl sonra orada ölmüştür.

ABD-PYD İlişkileri

PYD (Demokratik Birlik Partisi), 2003 yılında kuruldu. Abdullah Öcalan, 2001 yılında, yayınladığı “Bir Halkı Savunmak” adlı kitapla, PKK’lılardan “Demokratik Konfederalizm” adını verdiği farklı bir örgütlenmeye gitmelerini istedi. Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da kurulacak ve onun tanımıyla “demokratik İslam esprisiyle” çalışacak bu örgütler, daha sonra bir üst örgütte biraraya gelerek “Kürt Konfederasyonu’nu” oluşturacaktı. PYD ve YPG (Halk Koruma Birlikleri) bu istek üzerine kuruldu.
Öcalan, “Demokratik Federalizm” önerisiyle; Suriye’de PYD, İran’da PJAK, Türkiye ve Irak’ta PKK’yla, geniş sınırlı bir Kürt devleti düşlüyor, bu yolla Barzani’ye karşı üstünlük sağlamayı hedefliyordu. PKK yayınları bu öneriyi, “çok ciddi, kesin ve tarihsel bir politika değişikliği” olarak açıklamıştı.
“Yeni politika”, 2005 yılında oluşturulan KKK (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) örgütlenmesiyle uygulamaya sokuldu ve 4 ülkedeki (Türkiye, Suriye, Irak, İran) Kürt hareketlerinin eşgüdümünü sağlanmaya çalışıldı. Bu örgüt, 2007’de KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) adını aldı. Murat Karayılan Yönetim Kurulu Başkanlığına, Abdullah Öcalan Onursal Başkanlığa getirildi.3

Özel İlgi

ABD, PYD’yle Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den sonra, bu oluşumla özel olarak ilgilenmeye başladı. Para ve silahla desteklediği terör grupları, Esad’ı deviremiyor, kendisi de asker getiremiyordu. BOP Projesi’nin önemli bir parçası olan, Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlama hedefi yani Büyük Kürdistan projesinde PYD’yi kullanmaya karar verdi. Suriye’nin yoksul Kürtlerini, eğitip silahlandıracak ve “kara gücü” olarak kullanacağı askeri bir güç durumuna getirecekti.
PYD, hızla güçlendi ve bugün, ileri teknoloji silahlarıyla donatılarak savaşa sürülecek küçük bir ordu haline getirildi. Güçlenmesine AKP hükümetinin de katkısı oldu. “Peşmerge eğitimi” adıyla Kuzey Irak’ta, bir bölümü Suriye’den gelen Kürt militanlarını eğitti. Bunların, “Kobani’ye yardım” diye Türkiye topraklarından silahlarıyla birlikte geçişine izin verdi. PYD Başkanı Salih Müslim’i kerelerce Türkiye’de ağırladı. Hükümet yetkilileri, onunla meşrulaşmasını sağlayan görüşmeler yaptı. Şimdi, yüz seksen derecelik bir dönüşle, PYD’nin terör örgütü olduğu söyleniyor.
ABD, PYD ve YPG’nin terör örgütü olduğunu kabul etmiyor, Suriye’deki müttefiki olduğunu söylüyor. PKK’yı terör örgütleri listesine koyuyor ancak Savunma Bakanı Ashton Carter’ın YPG-PKK arasında ilişki bulunduğunu açıklamakta bir sakınca görmüyor. Center for American Progress’in Türkiye uzmanı Michael Werz, “PYD Amerika’nın müttefiki, Türkiye buna göre hareket etmeli”  diyor.4

Paylaşılamayan PYD

ABD’nin PYD üzerindeki egemenliği kesin ancak bu örgütü yanına çekip kullanmak isteyen başka ülkeler de var. AB ülkeleri, Salih Müslim’e schengen vizesi verip başkentlerinde görüşmeler yapıyor. PYD’yi, CHP’nin de üye olduğu Sosyalist Enternasyonal Danışma Kurulu üyesi yaptılar.
Rusya, ilişki geliştirmeye çalışıyor. Moskova’da “Batı Kürdistan Temsilciliği” adıyla büro açmalarına izin verdi. Suriye’deki askerleri, basına PYD amblemleriyle poz veriyor.
İsrail PYD’ye para ve silah veriyor. Suriye yönetimi bile eski bağlarını yeniden kurmak istiyor. “Kürt koridoru” girişimi, silahlı güç olarak bölgede öne çıkan PYD’yi değerli kılıyor. Kuzey Suriye’de, ilginç bir işbirlikçi edinme yarışı var.

Kürt Devletine Giden Yol

ABD bugün için doğru adımın, Barzani’yi güçlendirmek ve Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlamak olduğuna inanıyor ve bunu yapıyor. PKK’nın 4 ülke politikasının, bu aşamada başarı şansı olmayan erken bir girişim olarak değerlendiriyor. PKK’dan, Türkiye’deki güçlerini çekerek; Irak’ta Musul operasyonuna katılmasını ve PYD’ye destek olmasını istiyor.5
PKK’nın Türkiye’de güç yitirmesine, geçici bir tutum olarak şimdilik göz yumuyor. Kadrolarının Suriye’nin Kuzeyi’ne çekmesi için onu zorluyor. PKK’yı canlı tutacak, uygun zamanda uygun biçimde ve farklı konumda yeniden güçlendirecektir.6

Ne Oluyor, Ne Olacak?

Ortadoğu, büyük çıkarların, soygun ve talanın, paylaşım çatışmalarının kan gölüne çevirdiği bir arena durumunda. Dünyanın egemenleri, sınır tanımayan bir saldırganlık içinde, bu zengin topraklarda yoksulluk içinde yaşayan halklara acı çektiriyor. İnsanlığın en gelişkin çağında, 21.yüzyılda, bir insanlık dramı yaşanıyor.
Ortadoğu’ya dolaylı ya da dolaysız karışmayan gelişmiş ülke kalmamış gibi. ABD, 2050’ye dek Ortadoğu’dan vazgeçmeyeceğini BOP ile açıklamış; AB’yi, İsrail’i, Türkiye’yi, kimi küçük Arap ülkelerini ve Kürtleri yanına alarak Ortadoğu’ya yerleşmiştir. Buna karşın Rusya; İran Suriye, Lübnan ve dolaylı biçimde Çin’le birlikte hareket etmektedir. ABD’nin hedefi; petrolü denetlemek, Katar doğalgazını Avrupa’ya ulaştırmak ve bu stratejik bölgenin denetimini elinde tutmaktır. Bunun için, Büyük Kürdistan Devleti’ni kuracak, bu devleti İsrail’le birlikte bölgenin iki güçlü devletinden biri yapacaktır. Rusya ise, bu plana karşı çıkarak; bölgeye yerleşmek, Katar doğalgazını önlemek ve dinci terörü Kafkasya’dan uzak tutmak istemektedir.

Türkiye Ne Yapıyor?

Türkiye, yönetimde bulunanların niteliği nedeniyle, ülke dışındaki gelişmelere etki yapacak durumda değil. Olaylar, yalnızca izleniyor ve kimsenin ciddiye almadığı açıklamalar yapılıyor. Yaptırım gücünden yoksunluk nedeniyle yapılan tek şey halka konuşmak oluyor. Recep Tayyip Erdoğan, “ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile mi berabersiniz?...”  biçiminde açıklamalar yapıyor.7
Türkiye içi boş sözlerle oyalanırken, “atı alan Üsküdar’ı geçiyor”. Örneğin, hükümet sözcüleri, ABD’nin; “Kürt koridorunu” tamamlayacak olan “Ceraplus-Azez arasındaki bölgeyi PYD’ye vermeyeceği konusunda Türkiye’ye söz verdiğini” açıklıyor. Ancak, bu açıklamadan hemen sonra, Suriye’de önemli muhalif gruplardan Şam Cephesi’nin sözcüsü Muhammed el-Ahmed; ABD’nin, 90×35 kilometrelik bu bölgeyi; “PYD’ye sözverdiğini” söylüyor.8 Oysa, Hükümet, bu bölgeye girişi Türkiye’nin kırmızı çizgisinin ihlali sayacağını ilan etmiş, kurusıkı açıklamalar yapmıştı.
ABD, PYD’yle birlikte koridoru tamamlayacak askeri harekat yürütürken, yani kırmızı çizgileri ihlal ederken, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş: “ABD’ye ortak operasyon yapma teklifini ilettik, teklif masada” diyordu. Aynı günlerde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklaması ise, siyasi çöküşün ve teslimiyetin itirafı gibiydi: “Azez-Cerablus hattındaki operasyona Türkiye havadan destek verebilir”.9

DİPNOTLAR

1      “Suriye’ye Giriyor muyuz?: Cevabı Cumhurbaşkanlığı’ndan”, Veda Özer, www. hurriyet. com.tr ve “Sinirlioğlu Barzani’yle Görüştü” Al Jazeera Türk, www.aljezeera. com.tr
2      "Barzani: Kürdistan Bayrağı asıldığında...", www.nerinaazad.net
3   “İkibuçuk Yıldır Gündemdeki ‘KCK’ Nedir” Biz net. com
4   Obama’nın Düşünce Kuruluşu: Türkiye İstese de İstemese de PYD ABD’nin Müttefiki
5   “PYD: ABD PKK’yı Suriye’de İstiyor” www.aljazeere.com.tr
6   “PKK-ABD-IRAK üçgeni”  www.birgün.net
7   “Türkiye-ABD Söz Düellosunun Perde Arkası”  www.bbc.com
8   “ABD PKK’YA Bölgesini Sözü Verdi” www.haberyakala. com
9   “Son Dakika Cerablus Harekatı” www.sondakika.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder