12 Eylül 2017 Salı

12 EYLÜL NEDİR, NE YAPMIŞTIR


1980 yılı Türkiye için, ekonomi ve siyaset başta olmak üzere, toplumsal yaşamın her alanında büyük bir çöküşün yaşandığı bir kırılma yılıdır. 1980’den söz edilince herkesin aklına doğal ve haklı olarak, silahlı bir hareket yani darbe gelir. Bu, olayın gerçek boyutunu ortaya koymayan eksik bir yaklaşımdır. 1980 olayları, bir bütün olarak ve biraz dikkatlice ele alınacak olursa, yaklaşımın yetersizliği kolayca görülecektir. 12 Eylül sabahı uygulamaya sokulan eylem, sanıldığı ya da uygulayıcılarının söylediği gibi; terör olaylarının’ zorunlu kıldığı bir sonuç değildir. Ülkeyi küresel isteklere sınırsızca açarak, ulus devlet varlığını ortadan kaldırmaya yönelen dış kaynaklı bir tasarımdır.

‘Parçalanma’

Kenan Evren, 12 Eylül için, 1983’de kaleme aldığı anılarında şu saptamayı yapıyor: “12 Eylül harekatının başarılı olmaması demek, bir iç savaş sonucu Türkiye’nin parçalanması ve bin seneye yakın bir zamandır bizim olan bu toprakların değişik ellere geçmesi, başka bir deyişle Türklüğün ve Türklerin, Asya’daki diğer Türkler’in durumuna düşmesi demekti”.1
Bunları söyleyen Kenan Evren, darbeyi yerleştirip anayasal düzene bağlayınca ilk işi, Türkiye’yi parçalanmaya götürecek bir çalışma başlatmak oldu. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı’na bir yazanak (rapor) hazırlattı. Başkan olarak Tümgeneral Mahmut Boğuşlu’nun imzaladığı yazanakta şunlar söyleniyordu: Türkiyemiz bugün tek merkezden idare edilebilme imkanlarını yitirme sınırına gelmiştir... Her il merkezi; yasama, yürütme ve yargı yetkileriyle donatarak, 67 il merkezimizde millet meclisleri kurulmalıdır... Yunanlılar eski Osmanlı vatandaşlarıdır, Yunanistan ile de bir federasyon kurulmalıdır”.2
Tekçi (üniter) devlet yapısını federasyonculuğa dönüştürmek isteyen darbeciler, yönetime el koyarken, ülkenin ‘kan gölüne’ döndüğünü söylemişlerdir. 1980’de, siyasi çatışmanın Türkiye’yi kan gölüne döndürdüğü doğrudur. Darbe’nin amacının, “kardeş kanının akmasını ve terörü önlemek” olarak açıklandığı da doğrudur. Doğru olmayan, 12 Eylül’ü Türkiye’ye yönelik küresel politikadan bağımsız, yerel bir sorunmuş gibi ele almaktır. 12 Eylül’le gerçek darbe; Türkiye’nin ekonomisine, siyasetine, aydınlarına ve anlamını Atatürkçülükte bulan ulusal bağımsızlık geleneklerine yapılmıştır. Darbe’nin başlangıcını, 12 Eylül’den değil, 24 Ocak 1980’den başlatmak yanlış olmaz. 12 Eylül, gerçek darbenin askeri ayağıdır. Askerler, çalışan kesimlerin ve aydınların 24 Ocak Kararları’na tepki gösteremez duruma getirmiştir.

24 Ocak Kararlarının Önemi

1979 yılında Başbakan olan Süleyman Demirel, Başbakanlık Müsteşarlığına getirdiği Turgut Özal’a, yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi verdi. Program, IMF’de hazırlanmıştı. Kısa süre içinde devreye sokuldu ve 24 Ocak 1980’de kamuoyuna açıklandı.
Açıklandığı günlerde uygulanamayan program; darbeciler tarafından eksiksiz uygulandı. Bu program; Türkiye’yi tek taraflı olarak yabancı sermayeye açıyor, tarım, ticaret ve sanayide ulusal hedeflerden vazgeçiyor ve günlük kur uygulamasına geçilerek Türk lirasındaki değer yitimi sürekli hale getiriyordu. Milli kambiyo rejimi bırakılıyor, dışalım serbest kılınıyor, kotalar kaldırılıyor ve kamu yatırımları kısılıyordu. KİT’lerin özelleştirileceği, temel ürünlerde destek fiyatlarının kaldırılacağı, ücret artışlarının düşük tutulacağı, tarım ürünlerindeki taban fiyatlarının sınırlanacağı açıklanıyordu.3
24 Ocak Kararları ancak 12 Eylül gibi, bir diktatörlükle uygulanabilirdi. Emek örgütleri başta olmak üzere mesleki kuruluşlar, dernekler ve partiler kapatılmalı, yasama ve yürütme gücü, sınırsız yetkiyle donatılmış bir yönetime verilmeliydi.
ABD başta olmak üzere Avrupa Birliği’nin demokratik!’ desteği altında; beş kişilik Milli Güvenlik Konseyi’nin her kararı yasa sayıldı. Tüm siyasi partiler, dernekler, meslek örgütleri kapatıldı, yüzbinlerce insan gözaltına alındı, binlercesi tutuklandı, 50 kişi idam edildi.
12 Eylül’ün hedefi, bu iki uygulamada somutlaşan girişimde saklıydı. Cumhuriyet’le kurulan devlet yapısı, bu yapıya biçim veren yönetim anlayışı ve tümünü içine alan siyasi işleyiş, sönüme götürülecek, ulus devlet yapılanması dağıtılacaktı. ‘Tererü önleme’, adıyla ileri sürülen yapay gerekçe, halkı kandırmaya yönelikti. Terör, terörü önleme savıyla yönetime el koyanları oraya getiren küresel güç tarafından yaratılmıştı. Bağımsız iç ve dış politika, sosyal devlet ve ulusal hakları koruma istenci yok edilecekti. Darbenin amacı buydu.

ABD ve Darbe

Amerikan Silahlı Kuvvetleri, yayın organı U.S. Armed Forces, Evren’in yazdığı bu nottan bir hafta sonra çıkan Haziran 1980 sayısında şunları yazıyordu: “Türkiye’deki gelişmeler, öyle bir noktaya gelmiştir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahalesinden başka bir çıkış yolu görülmemektedir.4
Ulusal değerlerin yaşatılmasında öncülük edecek aydınlar ayırımsız bir biçimde ve benzeri az görülen bir şiddetle ezildiler. Ülkeyi ve ulusu sevmek, onun için bir şeyler yapmaya çalışmak, bağımsızlıktan yana olmak, örgütlenip halka öncülük etmek, en ağır suç olarak görüldü. Sonuçta ortada, ulusal hakları savunan, ülke sorunlarına duyarlı insan kalmadı. Çıkarcılar, işbirlikçiler ve vatan satıcılar, köşe başlarına yerleştiler. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en karanlık ve en sahipsiz dönemine girdi.
ABD Türkiye sorumlusu Paul Henze, 11 Eylül gecesi, yani darbeden bir gün önce, dünyadaki önemli gelişmelerin anında bildirildiği The White House Station adlı birim tarafından arandı ve kendisine Türkiye’de beklenen darbenin o gece yapılacağı bildirildi.5 Bir gün sonra ABD Dışişleri Bakanı Muskie, Başkan Carter’a, “herhangi bir kaygıya gerek olmadığını, Türkiye’de müdahale yapması gerekenlerin müdahale ettiğini” haber verdi.6

12 Eylül ve Aydın Kırımı

Pek çok aydın, 12 Eylül döneminde yaşamını yitirdi, pek çoğu bedensel ya da tinsel olarak sakat kaldı. Türkiye, yalnızca aydınlarını değil, geleceğini de yitirdi. Bağımsızlıktan yana olan bilim adamları, yazarlar, gazeteciler sürekli olarak tehdit altındaydılar. Aydınlar azalıyor, toplumsal değerler yıpranıyor ve herşeyden önemlisi, ülkenin temel dayanağı orduyla aydınlar arasında köklü bir yabancılaşma yaşanıyordu. 1960’da “ordu-millet elele” diyerek eyleme geçen genç aydınlar, artık çok ayrı şeyler söylüyor, ülke eğitimsiz ve duyarsız insanların yaşadığı bir yer oluyordu.
12 Eylül uygulamalarıyla 650 bin kişi gözaltına alındı ve bunların hemen hepsine işkence yapıldı. İşkenceler, yalnızca konuşturmak, bilgi sağlamak amacıyla değil, kişilikleri ezmek, direnme gücünü yok etmek için yapılıyordu. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, fişlenenler kamusal alanlar başta olmak üzere birçok haktan yoksun kılındı. Açılan 21 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişinin idamı istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, 259 idam dosyası Meclis’e gönderildi. Devrimci ve ülkücüleri içeren 50 kişi idam edildi.7
Halkevleri, mühendis ve tabip odaları, sendikalar başta olmak üzere çalışanlara ait tüm kitle örgütleri kapatıldı; yöneticileri tutuklandı. 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak”, 71 bin kişi örgüt yönetmek suçlarından yargılandı. 23 bin 677 dernek kapatıldı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi mülteci olarak yurtdışına kaçtı. 300 kişi kuşkulu biçimde öldü, 171 kişinin sorgu sırasında “işkenceden öldüğü” belgelendi.  43 kişi “intihar” etti.8
Öğretmen örgütlenmesinde görev alan, önder konumdaki 5 bin 854 öğretmenin işine birkaç ay içinde son verildi. Üniversitelerde 120 profesör ve doçent, Adalet Bakanlığı’ndan 47 hakim atıldı. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi ve bunlara 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı, üçü silahla öldürüldü. Zararlı görülen gazeteler, toplam 300 gün yayın yapamadı. 39 ton kitap ve dergi imha edildi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.9
Cumhuriyet’in biçim verdiği okullar ve üniversiteler, geleneksel yurtsever çizgisinden uzaklaştırılırken, eğitim açık ve yoğun biçimde dinselleştirildi. Kenan Evren, “imam-hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarakanlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum” diyordu.10

Darbe’ye Avrupa Birliği Desteği

12 Eylül Darbesi’yle yalnızca Amerikalılar ilgilenmediler. Başta Almanya olmak üzere Avrupa Topluluğu (Avrupa Birliği’nin o zamanki adı) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) içindeki gelişmiş ülkelerin tümü, Türkiye’deki gelişmelerle yakından ilgileniyordu. Birleştikleri nokta, yönetim yapısının değiştirilmesi ve Türkiye’nin küresel güçlerin kullanımına açılmasıydı. Batı başkentlerinde, “Türkiye’nin çok tehlikeli bir yere doğru, hızlı adımlarla” gittiği konuşuluyor, “gidişi durduracak kesin çözümlerin gerektiğinden” söz ediliyordu. Avrupa’nın kararlı ‘demokratları’, konu Türkiye olduğunda darbe destekleyen ‘demokratlar’ haline gelmişti.11
Türkiye’nin Bonn Büyükelçisi olan Vahit Halefoğlu, o günlerdeki siyasi yaklaşımlar konusunda şöyle söyler: “Türkiye’deki olaylar o kadar çığrından çıkmıştı ki, Almanya’daki insanlar dahi bunun bir müdahale ile halledilmesinin doğru olacağına inanıyordu... Türkiye’yi düştüğü badireden kurtarmanın, Batılıların yararına bir hareket olacağına karar verdiler. OECD içinde bir konsorsiyum kurarak, Türkiye’ye her yıl 1 milyar dolardan fazla bir yardım yapma kararı aldılar. Yardım işini yürütmek için de Almanya’yı görevlendirdiler...”12
Dönemin Almanya Başbakanı Helmut Schmidt, darbenin üzerinden henüz 48 saat bile geçmeden bir açıklama yapıyor, “Türkiye artık dipsiz kuyu değil”13 diyerek duyduğu mutluluğu dile getiriyordu.
Schmidt’in açıklamasından bir gün sonra, 15 Eylül’de Avrupa Topluluğu, Türkiye ile “normal ilişkilerin sürdürüleceği”ni açıklıyor, aynı gün Frankfurter Allgemeine Zeitung, Bonn’un Türkiye’ye açık destek vereceğini birinci sayfadan duyuruyordu. Gazetede yer alan haber-yorumda; “Almanya’nın tutumunun her durumda Türkiye’nin iç işlerine etki yapacağı” söyleniyor, “yapılacak mali yardım ödemeleri, generalleri güçlendirecektir” deniyordu.14 Almanya’nın en etkili gazetelerinden Die Zeit’in başyazarlığını yapan Theo Sommer, “Boğaziçi’nde reform şansına yatırım yapıyoruz” diyor, açıksözlü bu yaklaşımıyla, 12 Eylül’ün ekonomiye dayanan ana hedefinin ne olduğunu, belki de en iyi anlatan Batılı oluyordu.15
Almanya, 12 Eylül’ün sıkı biçimde uygulamaya soktuğu 24 Ocak Kararları’nı, büyük bir dikkatle izledi, uygulamaları yönlendirdi. Turgut Özal sık sık Almanya’ya gidiyor, Alman hükümetiyle “garantisiz ticari borçlar, kredi ertelemesi ve yeni ödeme kuralları” ve AB üyeliği gibi konularda görüşmeler yapıyordu. Turgut Özal, 1988 yılında verdiği AB başvuru dilekçesine eklediği kitapcıkta şunları söylüyordu: “Bizi Türk sanarak dışlıyorsanız, bilin ki Türk denecek bir yanımız yoktur. Uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık. Bizim kültürümüz Yunan kültürüdür... Biz, başımızda Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz. Örneğin, ben Kürt kökenliyim”.16

Son Ve Kesin Vuruş

12 Eylül’le başlayan ekonomik uygulamalar, ulusal pazarı küresel sermayenin kullanımına tümüyle açan süreci başlattı. Silahla kazanılan ve tarihin her döneminde her ülkede gerektiğinde silahla korunan ulusal haklar, küreselleşme ya da serbest ticaret adına ve hemen hiçbir sınır konmadan yabancılara devredildi. Türkiye, Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi bir açık pazar, bir yarı-sömürge durumuna getirildi. Temelinde Kurtuluş Savaşı bulunan ulusal bağımsızlık, savaşsız ve çatışmasız bir biçimde yitirildi. Türkiye, silah gücüyle değil, ekonomi ve siyaset yoluyla egemenlik altına alınarak, silahlı işgalin yapacağı hemen tüm işler, işbirlikçiler aracılığıyla ‘arış içinde’ gerçekleştirildi. Türkiye gizli işgal olgusuyla karşı karşıya kaldı.
Türkiye Cumhuriyeti, ulus-devlet olarak varlığını, artık yalnızca görünüşte koruyan ve parçalanma çekincesi yaşayan bir ülke durumundadır. Bütünlüğünü koruması, artık kendi gücüne değil, küresel güç merkezlerinin kararına bağlıdır. Günümüzde, üstelik yoğun biçimde sürmekte olan uygulamalar durdurulup bağımsızlık yönünde köklü dönüşümler gerçekleştirilmezse, görünüşte sürdürülmekte olan bugünkü kamusal varlık, uzun sürmeyen bir zaman içinde eylemsel olarak da yitirilecektir.

DİPNOTLAR

1              “Kenan Evren’in Anıları” Kenan Evren, Milliyet Yay., 1.Cilt, 4.Bas., 1990, sf.19
2              Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Şubat 1997, ak.Mehmet Birol Şahin, blog.milliyet.com.tr
3              Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 19.Cilt,  sf.11 827
4              “12 Eylül Saat 04:00” Mehmet Ali Birand, Karacan Yay. 1984,  sf.33
5              “Ülkücü Hareket – I” Hakkı Öznur, Akik, Ankara–1996,  sf.267
6              “12 Eylül Saat 04:00” Mehmet Ali Birand, Karacan Yay., 1984,  sf.34
7              Darbenin Bilançosu, Cumhuriyet 12.09.2000
8              a.g.g. 12.09.2000
9              a.g.g. 12.09.2000
10           “Haftaya Bakış” Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet 03.03.1986
11           “Almanya Bize Yardımcı Oldu” Osman Çutsay, Cumhuriyet 17.09.2000
12           “Almanya Bize Yardımcı Oldu” Osman Çutsay, Cumhuriyet 17.09.2000
13           “Darbeye Sosyal Demokrat Destek” Osman Çutsay, Cumhuriyet 20.09.2000
14           a.g.g. 20.09.2000
15           “Darbeye Sosyal Demokrat Destek” Osman Çutsay, Cumhuriyet 20.09.2000
16           a.g.d. 1 Mart 2007








12 yorum:

  1. Turgut Özal sık sık Almanya’ya gidiyor, Alman hükümetiyle “garantisiz ticari borçlar, kredi ertelemesi ve yeni ödeme kuralları” ve AB üyeliği gibi konularda görüşmeler yapıyordu. Turgut Özal, 1988 yılında verdiği AB başvuru dilekçesine eklediği kitapcıkta şunları söylüyordu: “Bizi Türk sanarak dışlıyorsanız, bilin ki Türk denecek bir yanımız yoktur. Uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık. Bizim kültürümüz Yunan kültürüdür... Biz, başımızda Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz. Örneğin, ben Kürt kökenliyim”.

    YanıtlaSil
  2. .Makale baştan aşşağı ideolojik çarpıtmadır.Darbenin amacını:"Terörü Önleme" adıyla ileri sürülen yapay gerekçe halkı kandırmaya yönelikti" demektedir.Bu makale sahibi 12 Eylül öncesinde Türkiye dışında yaşayan kripto Türklerdendendir....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarihi vesikalar ve sonradan ortaya çıkan gerçekler; Bize göstermiştir ki Türkiye'deki tüm darbeler Amerikan merkezli ve irtibatlı olarak yapılmıştır.

      1945 İkinci Paylaşım Savaşı'ndan müteakip kendisi için tehlikeli olarak gördüğü ve hedef seçtiği ülkelerde 10-15 yılda bir darbe düzenleyen İnsanlık düşmanı Amerika, ağzında salya ile Türkiye'de de kendi seçtiği Bize benzeyen, Türk-Müslüman görünen; ama ciğeri dışarıda olan yerli işbirlikleri ile darbeler tertip etmiş ve salyalarını topraklarımıza bulaştırmıştır.

      Bu İnsanlığın düşmanı Azmanistan, yapacağı veya yaptıracağı darbelerin tam anlamıyla başarıya ulaşması için darbe öncesi büyük sahte kaos ortamı oluşturuyor, yaşanan olumsuz bir ortam varsa bile bunu daha da artırıp geriye dönüşü olmayan bunalıma ve yangın yerine dönüştürüyordu. Sözgelimi mevcut olan siyasi ve iktisadi sorunlar birdenbire büyük ekonomik ve politik kaoslara evrilerek, ülkenin her yerine yayılıyor; istikrarsızlık yaratılıyor; sahte kavramlar oluşturuluyor, bu kavramlar ile karşı karşıya zıt gruplar birdenbire biraraya geliyordu. Sahte sol oluşturulup karşısına sahte sağ, sahte Sünni grupları karşısına sahte Alevi; kominist sözcüğünün karşına faşist sözcüğü konuluyor; milliyetçilik kavramı yerini faşist kavramına bırakıyor;, faşist kavramının karşısı anti -faşist kavramı konuluyor; OCULUK-BUCULUK ile insanlar birbirine kırdırılıyordu.

      Olayları kızıştıran Propagandacılar devreye sokuluyor. Sokak ortasında sebepsiz yere insanlar öldürülüyor, boğazlar kesiliyor, intiharlar yaşanıyor....İnsanlarımız ne olduğunu bilmediği içi boşaltılmış sahte kavramlar ile kardeş kardeşe, birbirine düşman ediliyor, birbirlerini öldürüyorlardı.

      İnsanî, ideolojik, siyasî ve iktisadî sorunların artırılmasından sonra Amerika üst kademelere yerleştirdiği adamlarına : "Artık düğmeye basın." diyordu. Ayarlı darbeler böylece başarıya ulaşıyordu. Nitekim Amerikan istihbarat görevlisi P.Henza, Amerikan Başkanı J.Cartır'a 12 Eylül 1980 darbesi akabinde Kenan Evren'in başarılı bir darbe ile yönetime el koyduğunu anlattıktan sonra: "Bizim çocuklar başarılı oldular." diyerek her şeyi özetliyordu.

      "Kenan Evren, bir kriptoydu; Amerika'nın politikalarına âlet olmuş, bir kuklaydı. Bu yüzden Amerikan darbelerini ve uygulayıcılarını savunmayın.

      Sil
    2. Tarihi vesikalar ve sonradan ortaya çıkan gerçekler; Bize göstermiştir ki Türkiye'deki tüm darbeler Amerikan merkezli ve irtibatlı olarak yapılmıştır.

      1945 İkinci Paylaşım Savaşı'ndan müteakip kendisi için tehlikeli olarak gördüğü ve hedef seçtiği ülkelerde 10-15 yılda bir darbe düzenleyen İnsanlık düşmanı Amerika, ağzında salya ile Türkiye'de de kendi seçtiği Bize benzeyen, Türk-Müslüman görünen; ama ciğeri dışarıda olan yerli işbirlikleri ile darbeler tertip etmiş ve salyalarını topraklarımıza bulaştırmıştır.

      Bu İnsanlığın düşmanı Azmanistan, yapacağı veya yaptıracağı darbelerin tam anlamıyla başarıya ulaşması için darbe öncesi büyük sahte kaos ortamı oluşturuyor, yaşanan olumsuz bir ortam varsa bile bunu daha da artırıp geriye dönüşü olmayan bunalıma ve yangın yerine dönüştürüyordu. Sözgelimi mevcut olan siyasi ve iktisadi sorunlar birdenbire büyük ekonomik ve politik kaoslara evrilerek, ülkenin her yerine yayılıyor; istikrarsızlık yaratılıyor; sahte kavramlar oluşturuluyor, bu kavramlar ile karşı karşıya zıt gruplar birdenbire biraraya geliyordu. Sahte sol oluşturulup karşısına sahte sağ, sahte Sünni grupları karşısına sahte Alevi; kominist sözcüğünün karşına faşist sözcüğü konuluyor; milliyetçilik kavramı yerini faşist kavramına bırakıyor;, faşist kavramının karşısı anti -faşist kavramı konuluyor; OCULUK-BUCULUK ile insanlar birbirine kırdırılıyordu.

      Olayları kızıştıran Propagandacılar devreye sokuluyor. Sokak ortasında sebepsiz yere insanlar öldürülüyor, boğazlar kesiliyor, intiharlar yaşanıyor....İnsanlarımız ne olduğunu bilmediği içi boşaltılmış sahte kavramlar ile kardeş kardeşe, birbirine düşman ediliyor, birbirlerini öldürüyorlardı.

      İnsanî, ideolojik, siyasî ve iktisadî sorunların artırılmasından sonra Amerika üst kademelere yerleştirdiği adamlarına : "Artık düğmeye basın." diyordu. Ayarlı darbeler böylece başarıya ulaşıyordu. Nitekim Amerikan istihbarat görevlisi P.Henza, Amerikan Başkanı J.Cartır'a 12 Eylül 1980 darbesi akabinde Kenan Evren'in başarılı bir darbe ile yönetime el koyduğunu anlattıktan sonra: "Bizim çocuklar başarılı oldular." diyerek her şeyi özetliyordu.

      "Kenan Evren, bir kriptoydu; Amerika'nın politikalarına âlet olmuş, bir kuklaydı. Bu yüzden Amerikan darbelerini ve uygulayıcılarını savunmayın.

      Sil
  3. Öyle anlaşılıyor ki kripto olan sensin Münir efendi!!!

    YanıtlaSil
  4. yazilan her sey dogrudur,somut olarak bunu bugün daha iyi kavrayabiliyoruz.Bu darbeyle küresel sisteme entegre edilerek,o günden bugüne türk toplumunun tüm birikimleri küresel cetelere (yerli isbilirlikcileriyle birlikte)peskes cekilmistir ve hala devam etmektedir....

    YanıtlaSil
  5. Tarihi vesikalar ve sonradan ortaya çıkan gerçekler; Bize göstermiştir ki Türkiye'deki tüm darbeler Amerikan merkezli ve irtibatlı olarak yapılmıştır.

    1945 İkinci Paylaşım Savaşı'ndan müteakip kendisi için tehlikeli olarak gördüğü ve hedef seçtiği ülkelerde 10-15 yılda bir darbe düzenleyen İnsanlık düşmanı Amerika, ağzında salya ile Türkiye'de de kendi seçtiği Bize benzeyen, Türk-Müslüman görünen; ama ciğeri dışarıda olan yerli işbirlikleri ile darbeler tertip etmiş ve salyalarını topraklarımıza bulaştırmıştır.

    Bu İnsanlığın düşmanı Azmanistan, yapacağı veya yaptıracağı darbelerin tam anlamıyla başarıya ulaşması için darbe öncesi büyük sahte kaos ortamı oluşturuyor, yaşanan olumsuz bir ortam varsa bile bunu daha da artırıp geriye dönüşü olmayan bunalıma ve yangın yerine dönüştürüyordu. Sözgelimi mevcut olan siyasi ve iktisadi sorunlar birdenbire büyük ekonomik ve politik kaoslara evrilerek, ülkenin her yerine yayılıyor; istikrarsızlık yaratılıyor; sahte kavramlar oluşturuluyor, bu kavramlar ile karşı karşıya zıt gruplar birdenbire biraraya geliyordu. Sahte sol oluşturulup karşısına sahte sağ, sahte Sünni grupları karşısına sahte Alevi; kominist sözcüğünün karşına faşist sözcüğü konuluyor; milliyetçilik kavramı yerini faşist kavramına bırakıyor;, faşist kavramının karşısı anti -faşist kavramı konuluyor; OCULUK-BUCULUK ile insanlar birbirine kırdırılıyordu.

    Olayları kızıştıran Propagandacılar devreye sokuluyor. Sokak ortasında sebepsiz yere insanlar öldürülüyor, boğazlar kesiliyor, intiharlar yaşanıyor....İnsanlarımız ne olduğunu bilmediği içi boşaltılmış sahte kavramlar ile kardeş kardeşe, birbirine düşman ediliyor, birbirlerini öldürüyorlardı.

    İnsanî, ideolojik, siyasî ve iktisadî sorunların artırılmasından sonra Amerika üst kademelere yerleştirdiği adamlarına : "Artık düğmeye basın." diyordu. Ayarlı darbeler böylece başarıya ulaşıyordu. Nitekim Amerikan istihbarat görevlisi P.Henza, Amerikan Başkanı J.Cartır'a 12 Eylül 1980 darbesi akabinde Kenan Evren'in başarılı bir darbe ile yönetime el koyduğunu anlattıktan sonra: "Bizim çocuklar başarılı oldular." diyerek her şeyi özetliyordu.

    "Kenan Evren, bir kriptoydu; Amerika'nın politikalarına âlet olmuş, bir kuklaydı.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Sayın Metin Aydoğan gerçek bir vatansever, adam gibi düzgün ve doğru bir insansınız. Kaç yaşında olmanıza rağmen Türk-Müslüman gençlerini aydınlatıyor, Amerika ve yerli işbirlikçilerinin kullandığı yöntemleri tarihi vesikalar ışığında Bizlere sunuyorsunuz; oynanan tuzaklara tekrar düşmememizi istiyosunuz; bizleri bir mum gibi aydınlatıyorsunuz. İçiniz ferah olsun ki bir gerçek Türk kültürünü almış bir Türk genci bile insanlığa bedeldir. Tarih değiştirir,

    insan dediğin kendisi dışında çevresini, ülkesini sonra da umumi olarak insanlığı aydınlatandır. Sadece Kendisini düşünene insan diyemeyiz. Siz gerçek bir insansınız. Bizleri sürekli aydınlatın ve dualarımızı alın.

    HAYATININ SON ANINA KADAR BİZLERİ AYDINLATIN;SEVGİLERLE

    DİLİNİ, TARİHİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ KORUYAN 28 YASİNDAKİ BİR TÜRK GENC

    YanıtlaSil
  8. Sayın Metin Aydoğan gerçek bir vatansever, adam gibi düzgün ve doğru bir insansınız. Kaç yaşında olmanıza rağmen Türk-Müslüman gençlerini aydınlatıyor, Amerika ve yerli işbirlikçilerinin kullandığı yöntemleri tarihi vesikalar ışığında Bizlere sunuyorsunuz; oynanan tuzaklara tekrar düşmememizi istiyosunuz; bizleri bir mum gibi aydınlatıyorsunuz. İçiniz ferah olsun ki bir gerçek Türk kültürünü almış bir Türk genci bile insanlığa bedeldir. Tarih değiştirir,

    insan dediğin kendisi dışında çevresini, ülkesini sonra da umumi olarak insanlığı aydınlatandır. Sadece Kendisini düşünene insan diyemeyiz. Siz gerçek bir insansınız. Bizleri sürekli aydınlatın ve dualarımızı alın.

    HAYATININ SON ANINA KADAR BİZLERİ AYDINLATIN;SEVGİLERLE

    DİLİNİ, TARİHİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ KORUYAN 28 YASİNDAKİ BİR TÜRK GENC

    YanıtlaSil
  9. Sayın Metin Aydoğan gerçek bir vatansever, adam gibi düzgün ve doğru bir insansınız. Kaç yaşında olmanıza rağmen Türk-Müslüman gençlerini aydınlatıyor, Amerika ve yerli işbirlikçilerinin kullandığı yöntemleri tarihi vesikalar ışığında Bizlere sunuyorsunuz; oynanan tuzaklara tekrar düşmememizi istiyosunuz; bizleri bir mum gibi aydınlatıyorsunuz. İçiniz ferah olsun ki bir gerçek Türk kültürünü almış bir Türk genci bile insanlığa bedeldir. Tarih değiştirir,

    insan dediğin kendisi dışında çevresini, ülkesini sonra da umumi olarak insanlığı aydınlatandır. Sadece Kendisini düşünene insan diyemeyiz. Siz gerçek bir insansınız. Bizleri sürekli aydınlatın ve dualarımızı alın.

    HAYATININ SON ANINA KADAR BİZLERİ AYDINLATIN;SEVGİLERLE

    DİLİNİ, TARİHİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ KORUYAN 28 YASİNDAKİ BİR TÜRK GENC

    YanıtlaSil
  10. Sayın Metin Aydoğan gerçek bir vatansever, adam gibi düzgün ve doğru bir insansınız. Kaç yaşında olmanıza rağmen Türk-Müslüman gençlerini aydınlatıyor, Amerika ve yerli işbirlikçilerinin kullandığı yöntemleri tarihi vesikalar ışığında Bizlere sunuyorsunuz; oynanan tuzaklara tekrar düşmememizi istiyosunuz; bizleri bir mum gibi aydınlatıyorsunuz. İçiniz ferah olsun ki bir gerçek Türk kültürünü almış bir Türk genci bile insanlığa bedeldir. Tarih değiştirir,

    insan dediğin kendisi dışında çevresini, ülkesini sonra da umumi olarak insanlığı aydınlatandır. Sadece Kendisini düşünene insan diyemeyiz. Siz gerçek bir insansınız. Bizleri sürekli aydınlatın ve dualarımızı alın.

    HAYATININ SON ANINA KADAR BİZLERİ AYDINLATIN;SEVGİLERLE

    DİLİNİ, TARİHİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ KORUYAN 28 YASİNDAKİ BİR TÜRK GENC

    YanıtlaSil