10 Ekim 2017 Salı

ATTİLA İLHAN’I ANARKEN


Attila İlhan, tek alana indirgenerek dar kalıplar içerisinde değerlendirilemez. O, yaşamı ve dünyayı çözmüş bir bilge kişiliktir. Anadolu kültürüyle modern çağın çok yönlülüğünü, evrensel boyutlu bir bütünlüğe ulaştırmıştır. Olay ve gelişmeleri yorumlama yeteneği yüksektir. Karmaşık sorunları, yalın çözümlemelerle halkın kavrayacağı önermeler halinde getirir; belgeyle konuşmayı ilgiyle izlenen tiyatral bir gösteriye dönüştürür. Yazılarındaki anlatım gücü, konu hakimiyeti ve olayları birleştirme becerisi mükemmeldir. Anlatmak istediği konuya gelmek için, önce okuyucuyu/dinleyiciyi, özgün betimlemelerle iç ferahlığı yaratan bir yolculuğa çıkarır. Olayları birbirine ustaca bağlar ve eşsiz bir anlatımla ana konuya gelir. Akademik makalelerle anlatılabilecek tarih ya da politika konularını, gerçek boyutuna zarar vermeden bir sanat yapıtı haline getirir ve sunumunu müzikal bir dinleti tadına ulaştırır. Bu yöntemin yaratıcısı olan Attila İlhan, benzeri olmayan bir edebiyat ustasıdır.

Nitelikli Aydın

Türkiye, Cumhuriyet’ten sonra, bugünlerde sayıları giderek azalsa da pek çok nitelikli yazar, şair ve sanatçı yetiştirdi. Bunların bir bölümü, ürettikleri yapıtlarla yalnızca yurt içinde değil yurt dışında da adlarını duyurdu ve dünya düzeyinde ün kazandı. Attila İlhan, bunlardan biriydi.
Attila İlhan, değişik niteliklere sahip kendine özgü bir sanat adamıydı. Şair, romancı, araştırmacı, eleştirmen, yayıncı ve senaristti. Ürettiği her yapıt, yüksek nitelikliydi ve tarz oluşturuyordu. Yeteneklerinin tümünü içine alan ve yaşamı boyunca eksiltmediği bir başka özelliği daha vardı. Su katılmamış bir yurtsever, ödünsüz bir devrimciydi.
Evrensel boyutlu yapıtlar üretti ancak kendine ve ülkesine yabancılaşmadı. Dünya kültürüyle barışıktı ama Türk kimliğine yabancı hamuru katmadı. Hiçbir yazar ya da sanatçı, yerellikle evrenselliği bütünleştirmede, Attila İlhan düzeyine ulaşamadı.
Büyük Şair Nazım Hikmet, Kurtuluş Savaşı yürüten Ankara hükümetinin yoksul bütçesine karşın kendisine verdiği öğretmenliği bırakmış, “devrimi izlemek üzere” Moskova’ya gitmişti. Ünlü Romancı Kemal Tahir, Öykücü Sabahattin Ali, Müzisyen Ruhi Su, Yazar Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz... değişik oranlarda Cumhuriyetle sorun yaşamıştı. Orhan Kemal, Vedat Türkali, Yaşar Kemal; ne Kurtuluş Savaşı’nı ne de Türk Devrimi’ni anlamıştı.
Attilâ İlhan, farklıydı. Kişiliğinde topladığı niteliklerle; şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmendi. Bu alanlardaki hemen her yapıtı birinci sınıftı. Sanatçılığı yanında; tarih, toplumbilim ve felsefe alanlarında yüksek bilince sahipti. Anadolu’da binlerce yılda oluşan kültür birikimini temsil edecek olgunluktaydı.

Özgünlük

Attila İlhan, tek alana indirgenerek dar kalıplar içerisinde değerlendirilemez. O, yaşamı ve dünyayı çözmüş bir bilge kişiliktir. Anadolu dervişlerinin olgunluğuyla modern çağın çok yönlülüğünü, evrensel boyutlu bir bütünlüğe ulaştırmıştır. Olay ve gelişmeleri yorumlama yeteneği yüksektir. Karmaşık sorunları, yalın çözümlemelerle halkın kavrayacağı önermeler halinde getirir; belgeyle konuşmayı ilgiyle izlenen tiyatral bir gösteriye dönüştürür.
Attila İlhan, yapıtlarıyla kendisini evrenselliğe taşıdı. Bunu yaparken, başka yazar ve şairlerde olmayan niteliksel bir gelişkinliğe ulaştı. Sosyalist kuramının temel yapıtlarını inceledi, 5 yıl Paris’in entellektüel ortamında yaşadı, Batı’yı her yönüyle tanıdı. Onlara özenmedi ve asla ülkesine yabancılaşmadı.
Anadolu’daki yaşamı, toplumsal ilişkileri ve özellikle Türk Devrimi’ni her yönüyle kavramıştı. Devrim’in ve önderi Mustafa Kemal’in tarihsel süreç içindeki yerini, dünyaya yaptığı etkiyi saptamış; geri dönüş sürecini, bugün gelinen yeri ve gelecekteki olasılıkları doğru biçimde ortaya koymuştu. Belirlemelerini, kendine özgü biçemiyle (uslubuyla) ve yazılı ya da görsel biçimlerle kitlelere ulaştırmayı bilmiş, Türk halkını, olumsuzluklara karşı sürekli uyarmıştı.

Anlatı Ustası

Yazılarındaki anlatım gücü, konu hakimiyeti ve olayları birleştirme becerisi mükemmeldir. Anlatmak istediği konuya gelmek için, önce okuyucuyu/dinleyiciyi, özgün betimlemelerle iç ferahlığı yaratan bir yolculuğa çıkarır. Olayları birbirine ustaca bağlar ve eşsiz bir anlatımla ana konuya gelir.
Akademik makalelerle anlatılabilecek tarih ya da politika konularını, gerçek boyutuna zarar vermeden bir sanat yapıtı haline getirir ve sunumunu müzikal bir dinleti tadına ulaştırır. Bu yöntemin yaratıcısı olan Attila İlhan, benzeri olmayan bir edebiyat ustasıdır.

İlkeli Tavır

Attila İlhan, henüz lise birinci sınıftayken, bir arkadaşına Nazım Hikmet’in şiirini gönderdi diye 16 yaşında tutuklanıp cezaevine kondu. Okuldan uzaklaştırmakla kalınmadı, Türkiye’de okuması yasakladı. Babasının 3 yıllık hukuk mücadelesi sonucunda liseye gidebildi. İsmet İnönü döneminin bu uygulaması, baskı gören başka yazarlar gibi onu Cumhuriyet karşıtı haline getirmedi; baskı gören başka yazarlar gibi Devrim’e küsmedi. Geri dönüşün başlangıcı olan bu dönemi, bilimsel nesnellikle ele alıp inceledi; karşı devrim uygulamalarıyla mücadele etti.
Attila İlhan; Türkiye’deki aydın kavramına alışıla gelen geleneksel tutumla bakmadı. Düşüncelerini, toplumcu bir anlayışla bilimsel bir temel üzerine oturttu ve Türk aydınında olması gereken nitelikleri belirledi; belirlemelerini ilke haline getirdi.
İleri sürdüğü ilkeleri önce kendine uyguladı ve yaşamı boyunca ülkesine bağlı bir yazar olarak, üretken bir çaba içinde oldu. Türk Devrimi’ni ve Atatürk’ü, Türk halkına tanıtmayı özgörev olarak üstlendi. Milli mücadele yıllarını, ulusal savaşın nasıl kazanıldığını, devrimci atılımlar sürecini; en güzel Attila İlhan yazdı.
Günümüzdeki Batı yanlısı ‘aydınları’, halkı tanımayan yabancılaşan unsurlar olarak eleştirdi. Halkla bütünleşmemiş kişilerin, eğitim düzeyleri ne olursa olsun aydın olamayacağını söyledi. Eleştiri yaparken kimsenin kişiliğine saldırmadı. Her zaman yapıcı ve öğretici oldu. Bu tutumu nedeniyle, her kesimin saygısını kazandı.

Yalınve İçten

Attila İlhan’la eylemsel olarak 2002 yılında tanıştım. Onu şiirleriyle tanımam ise 1962 yılına gider. Lise 2.ci sınıftaydım. O yıllar şiirin değerinin bilindiği yıllardı ve ben şiire, şairlere tutku düzeyinde ilgi duyuyordum. Özenle tuttuğum şiir defterimde, Ayhan Kırdar ve onun LO... şiiri en önde yeralıyordu. Ağabeyim bana Sisler Bulvarı adlı bir şiir kitabı yollamıştı. Şairi, adını ilk kez duyduğum Attila İlhan’dı. Kitap ve özellikle Sisler Bulvarı şiiri beni o denli etkilemişti ki, yaşadığım duygu yoğunluğu başımı döndürmüştü. Şiirlerde, insanı etki altına alan; yeni bir ses düzeni, coşkulu bir anlatım ve özgün bir duyarlılık vardı. ‘Bir insan bu kadar güzel şiiri nasıl yazabilir’ diyerek hayran kalmış ve o günden sonra Attila İlhan şiirlerinin tutkunu olmuştum. Benzer duyguları, değişik bir tatla, 2 yıl sonra karşılaşacağım Nazım Hikmet şiirleriyle yaşayacaktım.
Attila İlhan, yazdığım hemen her kitaba Cumhuriyet’teki köşesinde olumlu eleştiriler yaptı, tanıtıcı yazılar yazdı. “Bitmeyen Oyun” için, “okuduğum en iyi şiir” dedi. Ülkeyi ilgilendiren politik yapıtlar da seçiciliğini bildiğim için, bu değerlendirmeyi aldığım en büyük ödül saydım.
Teşekkür etmek için, birazda çekinerek aradığım da; karşımda kırk yıllık dost, güvenilir bir arkadaş bulmuş gibi oldum. Alçak gönüllülüğü, içtenliği ve inceliği olağanüstüydü. O günlerde TV8’e danışmanlık yapıyordu. “Erol'la (Erol Manisalı) sohbetler yapıyoruz, sen de gel” dedi. İki kez gittim. Onlarla yaptığım söyleşiler, yaşantımın en güzel anlarından biridir.
Bana, “TUSİAD’ı yaz, bunu en iyi sen yaparsın” demişti. Bu isteği, bugüne dek yerine getiremedim ama oraya gitmemin söyleşi dışında bir başka kazanımı oldu. O dönemde TV8’de belgeseller yapan Banu Avar’la tanıştım.

Şiirlerin Dili

Attila İlhan, yaşadığı dönemde yaygın olan baskıdan, şiddetten ve aydın kırımından çekinmedi. Yaşamın parçası saydığı ölümden korkmadı, onunla adeta alay etti. Ölümünün şiirini yazdı: “Görünmez bir mezarlıktır zaman/Şairler dolaşır saf saf, tenhalarında şiir söyleyerek!/Kim duysa, korkudan ölür/Tahrip gücü yüksek saatli bir bombadır. Patlar…/An Gelir. Atilla İlhan Ölür”.
Attila İlhan’nın bedeni öldü ancak kuşkusuz o yapıtlarıyla, Türkiye’nin aydınlık geleceğinde sonsuza dek yaşayacak.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder