4 Kasım 2017 Cumartesi

“TÜRK MİLLİ EĞİTİMİ” VE ABD



Bugünkü okullarda yetişen gençlere ülke yönetimi teslim edilemez. Biz, laik okullara karşı imam–hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri, bu okullarda yetiştireceğiz.
Cevdet Sunay TC 5.Cumhurbaşkanı
”İmam–hatip okullarında iyi eğitim veriliyor. O çocuklardan zarar gelmez. Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır. 1930’lardaki laiklik anlayışını yanlış olarak görüyorum”.
Kenan Evren TC 7.Cumhurbaşkanı
”Biz dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz.”
Recep Tayyip Erdoğan TC 12.Cumhurbaşkanı
Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri başarabilecek yetenekte, dürüst, sorgulayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir”.
Mustafa Kemal Atatürk TC 1.Cumhurbaşkanı


Eğitimde Yönetim Devri: İkili Anlaşma

Türkiye, 27 Aralık 1949 tarihinde ABD ile “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma” adıyla bir ikili anlaşma imzaladı. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde imzalanan anlaşmanın öne çıkan özelliği, Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu uğurda yapılacak harcamaların karşılama yöntemlerinin belirlenmesiydi. Anlaşma; Türkiye’den ABD’ne gönderilecek Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlileri ile ABD’nden Türkiye’ye gönderilecek Amerikalı ‘uzman’, ‘araştırmacı’ ve ‘eğitimci’ nin konumlarını belirliyordu.
Anlaşmanın 1.Başlamı (maddesi) şöyleydi; “Türkiye’de, Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C. Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır”.1
Kurulacak Komisyon’un yetki, işleyiş ve oluşumu ile ilgili olarak 1.1. ve 2.1. Alt Başlamları’nda şunlar vardı: “Türkiye’deki okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının yapacağı; eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetleri ile; Birleşik Devletler’deki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türkiye vatandaşlarının yapacağı; eğitim, araştırma, öğrenim gibi faaliyetleri; yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafları ve öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması da dahil olmak üzere finanse edilecektir... Komisyon harcamalarını yapacak veznedar veya bu işi yapacak kişinin ataması, ABD Dışişleri tarafından uygun görülecek ve ayrılan paralar, ABD Dışişleri Bakanı tarafından saptanacak bir depozitere ya da depoziterler nezdinde bankaya yatırılacaktır”.2
Kullanma yer ve niceliğine (miktarına) ABD Dışişleri Bakanı’nın karar vereceği harcamaların, nereden sağlanacağı ise Anlaşmanın giriş bölümünde belirtilmektedir; “T.C. Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde imzalanan Anlaşma’nın birinci bölümünde belirtilen” kaynakla karşılanacaktır. Bu kaynak ise, ABD’nin Türkiye’ye verdiği kredi faizlerinin yatırılacağı T.C. Merkez Bankası’na, Türk Hükümetince ödenen paralardan oluşan bir kaynaktır. T.C. Hükümeti bu anlaşmayla kendi parasıyla kendini bağımlı hale getiren bir açmaza düşüyordu.

Eğitim Dizgesini (Sistemini) Kim Belirliyor

Anlaşma’nın 5.Başlamı, en dikkat çekici başlamlardan biridir. Bu başlam, yukarıda açıklanan işleri yapma yetkisinde olan ve Türkiye’nin bağımsızlığını dolaysız ilgilendiren kararlar alabilen, Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’nun kuruluşunu belirlemektedir. 5.Başlam şöyleydi: “Komisyon, dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı, komisyon başkanı verecektir”.3

ABD Denetiminde Milli Eğitim

1949 yılında imzalanan “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma”, Türk Milli Eğitimi’ni ABD denetimine bırakan süreci başlattı. Yeni Dünya Düzeni politikalarının, azgelişmiş ülkeler için öngördüğü “dinsel eğitim” ya da “eğitimin dinselleştirilmesi”, bu anlaşmayla büyük boyut kazandı. Eğitimin birliği, dinsel eğitimde birliğe kaydı. 12.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “bütün okullar imam hatip olmalıdır” diyor ve dediğini Harp Okulları dahil bütün okullarda uyguluyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, milli eğitim bakanlarının bile girişimgücünün (inisiyatifinin) olmadığı bir kurum haline geldi. 1949’dan bugüne dek, binlerce Türk, Amerika’ya “eğitilmek–etkilenmek” için gitti, yüzlerce Amerikalı da Türkiye’ye “eğitmek–etkilemek” için geldi. Amerika’ya gönderilen Türklerin hemen tümü Türkiye’ye döndüklerinde üst düzey görevlere getirildi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim gören insanların büyük bölümü, Amerikan yanlısı tutum izlediler. Yetkilerini, Atatürkçü, yurtsever kadroları etkisizleştirerek tasfiye etme yönünde kullandılar. Amerika’da eğitim görmek bürokrasi, siyaset ya da medyada yükselmenin aracı haline geldi.

Eğitim Bakanlığı'ndaki Amerikalılar

Milli Eğitim Bakanlığında, çalışmalarını “etkin” bir biçimde sürdüren; personel politikalarından ders programlarına, imam–hatip okulu açılmasından Yüksek İslâm Enstitüleri’nin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda stratejik kararlar “önerebilen”; “Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı. Komisyonun başında L.Cook adlı bir Amerikalı bulunuyordu. L.Cook’tan ayrı olarak adı Howard Reed, ünvanı “Milli Eğitim Bakanlığı Bağımsız Başdanışmanı” olan, bir başka “etkin” Amerikalı daha vardı.4

Eksilmeyen İlgi

Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 1949’dan beri süregelen “ilgileri”, 67 yıldır hiç eksilmedi. Demokrat Parti, Köy Enstitüleri’ni kapatırken, AKP yatılı bölge okullarını ve askeri liseleri ortadan kaldırdı. İnönü dönemi dahil bugüne dek yönetime gelen bütün partiler ve darbeler dahil sürekli imam hatip açtı. Bugün bu okullarda 1,3 milyon öğrenci okuyor.
“Vakıf üniversitelerinden” yabancı dilde eğitime, ortaöğretimden 4+4’lere dek; yaratılan kaos ortamında, paralı duruma getirilen Türk Milli Eğitimi bugün, altından kalkılması güç bir karmaşa içine girmiştir. Öğrenciler, birşeyler öğrenmek için değil adeta öğrenmemek için eğitilmektedir.
Köy enstitülerinin kurulmasını istekle desteklemiş olan İsmet İnönü’nün, bu okulların ortadan kaldırılmasına neden gözyumduğu ve imam-hatip okul ve kurslarının açılmasına bu denli kolay nasıl izin verdiği, yeterince açığa çıkmamış bir konudur. Eğitimdeki bu köklü politika değişikliğinin nedeni kuşkusuz ABD ile girilen ilişkiler ve yapılan ikili anlaşmalardır.
Bunun kanıtı İsmet İnönü’nün sözleridir. İnönü, günlük notlarından oluşan Defterler adlı kitapta, Amerikalıların imam hatip açtırmada çok ısrarcı olduklarını ve okulları bitirenlerin harp okullarına alınmasını istediklerini açıklar. İnönü, bu açıklamada şunları söylemiştir: “Amerikalılar, imam hatip mezunlarını Harbiye’ye almamızı söylediler. Bunu Sultan Abdülhamit ordusuna dönüş sayarım... Oldu bitti yaptırmayacağız”.5
İsmet İnönü, İmam ve hatip mezunlarının Harp Okulları’na girmesine onay vermedi ama bu işi CHP’deki ardılı Bülent Ecevit yaptı. Ecevit Başbakanlığı döneminde İmam-Hatiplilerin Harp Okullarına girmesini sağlayan yasa çıkarttı ancak Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yasayı veto etti. 15 Temmuz darbe girişimini bir fırsat olarak gören Recep Tayyip Erdoğan, imam hatip mezunlarına subaylık yolunu açmakla kalmadı, Harp Akademisi ve askeri liseleri kapattı, Harp Okullarını imam hatiplilerin de gireceği üniversite haline getirdi.
İmam hatipliler, o dönemde harp okulların giremediler ancak Ecevit’in çıkarttığı yasadan yararlanarak; hukuk ve siyasal başta olmak üzere hemen tüm üniversite ve yüksek okullara girdiler. Harp okullarına, başka bir yoldan, Fetullah’ın okullarını kullanarak girdiler ve darbe girişiminde bulundular. Türk Ordusu, İnönü’nün söylemiyle, “Abdulhamit ordusu haline” getirildi. Dinci siyaseti orduya sokarak ilerde bitmeyen çekişme ve çatışmalara yolu açılmış oldu.
70’li yıllarda, ulusçulukla hiçbir ilgisi olmayan “milliyetçi-mukaddesatçı gençler”, eğitim enstitülerine dolduruldular. Bunların büyük çoğunluğu, dört aylık “hızlandırılmış kurslarla”“öğretmen” oldular. Şimdi, imam adayları orduya sokularak hızlandırılmış eğitimle subaylar yetiştirilecek.
Atatürk’ün çok önem verdiği, eğitimin birliği ilkesi, yasa yürürlükte olmasına ve bu yasayı uygulamakla yükümlü olan “siyasiler” ortalıkta dolaşmasına karşın, eylemsel olarak ortadan kaldırıldı. Durumdan rahatsız olan insanlarımız, gelinen noktanın gerçek nedenlerinin; Amerikalıların Türk Milli Eğitimi’ne 67 yıldır el koymasına dayandığını göremedi. Dini araç olarak kullanılmasını, partilerin oy kaygısıyla verdikleri ödün sandı.

ABD’den Burs Alan Başbakanlar

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türk vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğrenim gibi faaliyetleri” belirleyen 27 Aralık 1949 tarihli anlaşmadan sonra, ABD’ne davet edilen ilk siyasetçi Bülent Ecevit oldu. Ecevit, Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin, “Eğitim Mübadele Programı” çerçevesinde yaptığı daveti kabul etti ve gazeteci kimliğiyle 1954 Ekim ayında Amerika’ya gitti. Ecevit, Kuzey Carolina’daki tütün kenti Winston–Salemde yayın yapan ve kentin adını taşıyan “Winston–Salem Journal” da “özel olarak çalıştı” yani staj gördü. Üç aylık çalışmadan sonra 30 gün süreyle Amerika Birleşik Devletleri’nin değişik yörelerini dolaştı ve Boston’da 20 gün kalarak, ünlü Harvard Üniversitesi’nin Ortadoğu Enstitüsü’nde Ortadoğu’nun bölgesel sorunlarını inceledi ve yurda döndü.6
Bülent Ecevit, 1957 Mayıs’ında bir yıllık süre için bir kez daha Amerika’ya gitti. Bu kez bursu veren, ABD Başkanı Eisenhower’a, Türkiye için “oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur” diye mektup yazan ve ulusal bağımsızlık hareketlerine karşıtlığıyla tanınan Nelson Aldrich Rockefeller’ın kurduğu, Rockfeller Vakfı’ydı ve bursun süresi bir yıldı. Ecevit, Harvard Üniversitesi’nde, “Osmanlı Siyasi Tarihi” konusunda incelemeler yapacak ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nün New York’ta düzenlediği seminere katılacaktı.
Amerikalılara ait özel eğitim burslarından yararlanan bir diğer “devlet büyüğü”, Süleyman Demirel’dir. Demirel, 1954 yılında kurulan Dwight D. Eisenhower Vakfı’nın burs verdiği ilk yabancıdır. Bu bursla Amerika’ya gitmiş, yaptığı araştırma ve incelemelerle “bilgi ve görgüsünü” geliştirmiş ve edindiği bilgileri uzun yıllar süren Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı gibi yüksek görevlerde kullanmıştır.7
13 Şubat 1965 günü, AP oylarıyla bütçesi reddedilen İsmet İnönü Hükümeti istifa etti. Aynı gün yayınlanan New York Times şunları yazıyordu: “İnönü Hükümetinin düşürülmesine karar verilmiştir. Demirel, Türkiye’nin siyaset ufkunda yeni bir yıldızdır… Mr.Demirel Eisenhower bursuyla bir zamanlar Amerika’da eğitim yapmış, olağanüstü zeki bir mühendistir”.8
Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’da eğitim görmedi ama Başbakan olmadan önce 8 kez ABD’ne gitti, üst düzey görevlilerle görüşmeler yaptı. Onun, milli eğitim konusunda yaptıkları, Amerikalıların 67 yıldır yürüttüğü eğitim programlarıyla büyük bir örtüşme içindedir.

DİPNOTLAR

1          “İkili Anlaşmaların İç Yüzü” Haydar Tunçkanat, Ekim Yay., sf.44–45–48
2          a.g.e. sf,44-45
3          a.g.e. sf.44-45
4          Mustafa Balbay Cumhuriyet Haziran 1994 ak. Emin Değer “Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı” Tekin Yay. 1995, sf.175
5          “ABD Ziyareti ve İnönü” Prof. Türkkaya Ataöv, Cumhuriyet, 30.12.2003
6          “Ecevit Olayı 1” K.Sağlamer, ak. E.Bilbilik Aydınlık 16.01.2000  Sayı 652
7          “Ecevit Olayı 1” K.Sağlamer, ak. E.Bilbilik Aydınlık 16.01.2000  Sayı 652
8          “Haftaya Bakış” Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet 03.03.1986





3 yorum:

  1. Merakım bu antlaşmalardan devleti yönetenlerin haberi yok mu?Yetmiş senedir Türk milli eğitiminin yerlede sürünmesine nasıl müsade ediliyor anlamam mümkün değil.

    YanıtlaSil
  2. Egitim ve sınavlarda gelinen nokta çok acı 

    tus forumlarında “...Bundan 7-8 kadar yıl önceydi. 5-6 defa girdiğim ÜDS lerden 50-60 arası alıp duruyordum. Meşhur bir TUS dersanesinin Meşhur bir sahibi -ki iyi İngilizce bilmesi ile de tanınır- yerime ÜDS ye girebileceğini söyledi. "Sen de sarışın gözlüklüsün ben de, kimse anlamaz bile, ben böyle çok kişiye ÜDS-KPDS kazandırttım" dedi. Tabi teklifini "bütün akademik hayatımı b.k çukurunun üzerine bina edemem" diyerek reddettim. 1-2 sınav daha sürünüp kendim 71'imi aldım. Eğer yakalanırsa "sevgili JOKER abimin" aleyhine tanıklık ederim. Allah islah etsin, bir adamın her işi mi YAMUK olur ya?”

    http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=4964&page=62
    http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=10037
    http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=4309
    http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=9306
    Ateş olmayan yerden duman çıkar mı
     bundan çıkan anlatılan ve ya kanaatimize göre anlatılmayandan hissedilen anlam tusdata hazırlık dersanesinin paralel yapi feto Fethullah Gülen cemaatine genç klinisyenler yapılanması içinde herkesten farklı özel ve çok fazla kontenjan ayırdığı ve iyilik yapmak icin ücretsiz aldığı kişisel verileri yasadışı kaydettiği yani fişleme yaptığı.. tusdata ve veya uz.dr sami selçukbiricik in sponsoru olduğu drtus.com tus forumunda övünme ve güç gösterisi olarak anlatılan ösym den bilgi sızdırmalarını, ilişkilerini, bağlantılarını, görüşmelerini  maddi güç ve fethullah gülen fetö paralel yapı veya başka bir cemaat örgüt yapı bağlantısı olmadan nasıl yapılabileceği şayanı hayret bir konu olarak şüpheleri celbetmekte haklıdır tusdata ve veya sahibi uz.dr. sami selçukbiricik iddia edildigi gibi feto paralel fethullah gülen mensubu mudur iskenderpaşa hakyol mensubu mudur bilinmez ve böyle olsa da olmasa da özkaya özel hayatı kendi tercihidir bu kısmına  saygı duyulmalı ancak ilişkiler ağı Ağacın Kurdu kitabındaki gibi rahatsız edici giriftlikte.. Bu arada ösym nin sınava başkasının yerine girdiği tespit edilen tus Dersanesi sahibi ifadesiyle bu kişinin kamu oyunun anladığı kişinin büyük ihtimalle uz Dr Sami selçukbiricik olduğu kanaati oluşuyor. Ösym nin ve uzman doktor sami selçukbiricik in de açıklama ve videolarında net bir aksi beyanı yok ..soruşturmaların akamete uğraması bu ortamda bu bağlantılarla ve tusdata dusdata maddi sponsorluğunda yayın yapan Drtus.com tus/dus/eus forum sitesi moderatörlerinin ösym ve yök te tanıdıkları olduğu ve maddi gücü fazla olduğu icin ösym de yök te sağlık bakanlığında muhatap kabul ediliyor itibar görüyor beyanları zaten malumun ilanı beklenen bir durum .
    ÖSYM kampanyaları ile bir yandan tusdata bir yandan STV ve zaman gazetesi bir yandan taraf gazetesi ile ÖSYM'nin şifre ve hatalı soru ve sınavlarla gündeme gelirken kpss, ve polis hakim avukat savcı sınavları yolsuzluğunun unutturulduğu gündemin ösym ciddiyetsizliğiyle yaptığı hatalı sorular üzerinden kampanyalarla her sınav döneminde ösym yolsuzluğu gündeminin değiştirilip kpss sınavı ve diğer sınav soru çalmalarının ve zaman aşımı türü örtbaslarin siyasette milletvekilleri ,ÖSYM ve YÖK ' teki kirli bağlantıları ve irtibatlı kişileri ali veli halil bilal isa musa sema esma ayşe fatma fatih burhan nurhan orhan muharrem mükerrem naim saim rabia safiye nazife hafize binnur zinnur rahmi rahim adları her kimse bunlar ayıklanmadığı gerçeğinin örtüldüğü sürece . .
     seffaf olmasi gereken kurumların  kanser gibi hasta hastalıklı enfekte bir ilişki zinciri değil mi
    Her sınavda sorular alındı mı çalındı mi sızdı mi sızdırıldı mi kaygısı yersiz Mi?

    YanıtlaSil