21 Ağustos 2018 Salı

ATATÜRK VE SANAYİLEŞME ATILIMI



1923’te, ülkede yatırıma dönüşecek bir sermaye birikimi, bağlı olarak sanayi yatırımı bulunmuyordu. Devletin birkaç silah atölyesi, Hereke ve Feshane gibi dokuma fabrikası dışında üretim yapan bir yer yoktu. Özel girişime ait büyük sanayi yatırımının kendisi değil, düşüncesi bile gündemde değildi. Ülke, Avrupa mallarının serbestçe satıldığı açık pazar durumundaydı. Cumhuriyet yönetimi, ulusal üretime dayalı ekonomik büyümeyi, toplumsal gönenci sağlamanın tek yolu gören anlayışıyla, üretime, özel olarak da sanayi üretimine önem verdi. Ülke gerçeklerine uygun, tutarlı bir sanayileşme programı hazırladı. Bu program, dünyada sosyalist olmayan bir ülkenin, yaptığı ilk, ‘planlı kalkınma programı’ydı...

Planlı Kalkınma ve Sanayileşme

Toplumsal ilerleme ve kalkınmanın temel sorunu sanayileşme; sermaye birikimi olmayan, teknoloji ve alt yapıdan yoksun, geri kalmış bir ülkede ancak gerçekçi ve ulusçu politikalarla aşılabilir. Batı’nın yüzlerce yılda ulaştığı sanayi düzeyi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal birikimin sonucuydu ve oluşmasının insan iradesinden bağımsız bir yanı vardı. Nesnel bir olaydı.
Toprak sorununun çözümünde olduğu gibi, sanayileşme konusunda da erekler, ne öznel zorlamalarla abartılmalı, ne de nesnellik adına kendi başına bırakılmalıydı. Gerçekçi belirlemeler ve bilimsel verilerle oluşturulan programlar, örgütlü bir toplumsal disipline bağlı kalarak, yüksek tempolu ve sürekli bir çalışmayla uygulanmalıydı. Sanayi atılımının temel dayanağı, ulusun kendi gücü olmalı ve bu atılım, dışarıya karşı titizlikle korunmalıydı.

Gerçekçi Belirlemeler

Atatürk, planlı kalkınma ve sanayileşmeye verdiği önemi gösteren pek çok açıklama yapmıştır. Bunlardan, 1 Kasım 1937’de Meclis’te yaptığı konuşma, anlayışını en iyi özetleyen açıklamalardan biridir.
Şöyle diyordu: “Sanayileşme, en büyük ulusal davalarımızdan biridir. Sanayi işlerinde unsurları ülke içinde olan, yani hammaddesi, işçisi, mühendisi ve yöneticisi Türk olan fabrikalar kurulmalıdır. Büyük ve küçük her türlü sanayi tesisine, ülkemizde ihtiyaç vardır. İleri ve müreffeh Türkiye idealine erişmek için, sanayileşmek bir zorunluluktur. Bu yolda devlet öncüdür”.1
1923-1938 arasındaki sanayileşme atılımı, bu anlayışa uygun olarak gerçekleştirildi. Devlet öncü olacak, özel girişimcilik desteklenip geliştirilecek ama her ikisi de kesinlikle ulusal nitelikte olacaktı. Yabancı sermayeye yatırım izni verilecek, ancak yatırım koşulları Türk Devleti tarafından belirlenecektir. Mali bağımlılığa yol açan dış borç ve yardım kabul edilmeyecektir. Dış ticaret, bankacılık, madenler, demiryolları millileştirilecektir.
Ulusal pazar, yüksek gümrük tarifeleriyle koruma altına alınacaktır. Yerli üretim ve tüketime dayanılacaktır. Yeraltı zenginlikleri, devlet ağırlıklı olmak üzere ulusal işletmeler tarafından işletilecektir. Borsalar millileştirilecek ve yeni menkul değer borsaları faaliyete geçirilecektir. Tekelciliğe izin verilmeyecek, kömür üretimi dış rekabetten korunacaktır. Teknik orman işletmeciliğine geçilecek, ticaret ateşelikleri kurulacak, ekonomi öğrenimi yapan okullar açılacak ve haberleşme hizmetleri modernleştirilerek yaygınlaştırılacaktır.

Yerli Üretim

Gereksinimlerin ülke içinden karşılanması, genel ve yaygın bir toplumsal bilinç durumuna getirilerek, yerli üretim ve tüketime önem verildi; halk bu yönde eğitildi.
Üretim tüketim ilişkisinin, dengeli bir bütünlüğe kavuşturulması gerektiğini söylüyor, kendi gücüne dayanmaya büyük önem veriyordu. “Devlet hayatında olduğu gibi, millet hayatında da kendi kaynağına, yani üretimine dayanmak. İşte, asıl büyük önlem budur. Millet, kendi üretiminden daha çok tüketmemek ve ihtiyacından fazlasını istememek zorundadır. Bin belaya karşı koyup, bin musibetle meydana çıkan milli varlık, yalnızca milli geçimini düzenleyememek yüzünden bir daha tehlikeye düşürülmeyecektir. Aklı eren bütün yurttaşlarımın bilincini uyandırmak ve bu uğurda devletin bütün gücünü harekete geçirmek kesin kararımızdır” diyordu.2

Gerçeğin Zavallılığı

1927 yılı sanayi sayımında, el sanayi işletmeleri, yani tamirhaneler ve küçük esnaf dahil yalnızca 33 085 işyeri vardı. Bu işyerlerinde, çıraklarla birlikte 76 216 işçi çalışıyor ve her işletmeye 2-3 işçi düşüyordu. İşçilerin 35 316’sı, sayıları 20 bini bulan, basit el tezgahlarından oluşan halı ve diğer dokuma işyerlerinde çalışıyordu. 17 964 işçi de 5347 tabakhane ile birkaç deri atölyesinde çalışmaktaydı.3
Çimento, petrol, demir, çelik, işlenmiş madenler, inşaat malzemeleri, motor, iş araçları başta olmak üzere bütün sanayi ürünleri dışsatımlanıyordu (ithal ediliyordu). Ülkede çoğu bankacılık, madencilik ve demiryollarına yatırım yapmış, 94 yabancı şirket vardı.4 Ekonomik yaşam tümüyle bunların denetimi altındaydı.

Gerçekçi Atılım

 28 Mart 1927’de, Sanayi Teşvik Kanunu, 8 Haziran 1929’da da Milli Sanayi Teşvik Kanunu çıkarıldı. Yerli uran ve tecimi (ticareti) koruyan yeni gümrük tarifeleri, 1 Ekim 1929’da uygulamaya sokuldu. Dışalım vergisi yüzde 26’ya çıkarıldı, bu oran, 1937’de yüzde 59’a yükseltildi.5
Tüketim mallarının, dışalım içindeki payı düşürülürken, sanayi ve tarım makinelerinin oranı arttırıldı. 1927-1929 arasında, 23 bin tonu bulan tekstil dışalımı 12 bin tona düşerken, makine dışalımı 9 bin tondan 21 bin tona çıkarıldı.6
Tekstildeki dışalım azalmasını yerli ürünlerle karşılamak için, ulusal üretimi destekleyen kararlar alındı. 1925 yılında çıkarılan 688 sayılı yasayla, kamu kaynaklarıyla işçi ve memurlara ücretsiz dağıtılan ayakkabı, kumaş, giysi ve donanım malzemelerinin yerli ürünlerle karşılanması zorunluluğu getirildi.7

“Sanayileşme Seferberliği”

Korumacı önlemlerin olumlu etkisi, sonuç vermekte gecikmedi. Ulusal sermayeye dayanan yeni işyerleri, fabrikalar açıldı; işçi, usta ve mühendis sayısı arttı. 1923’le 1933 arasındaki 10 yılda, 1087 fabrika açıldı.8 1921’de 76 216 olan işçi sayısı, 1927 yılında yüzde 337 artışla 256 855 oldu.9 1927 sanayi sayımına göre, Türkiye’de “motorlu ya da motorsuz” büyük ya da küçük “sanayi işletmesi”  sayısı, 65 245’e ulaşmıştı.10
3 Haziran 1933’de, Sanayi ve Maadin Bankası ile Devlet Sanayi Ofisi’nin yerine Sümerbank kuruldu. 1925 yılında kurulmuş olan Sanayi ve Maadin Bankası 7 yıl içinde Hereke, Feshane, Bakırköy Mensucat, Beykoz Deri ve Kundura, Uşak Şeker ve Tosya Çeltik fabrikalarını kurmuş veya kontrolü altına almıştı. Ayrıca, Bünyan ve Isparta İplik, Maraş Çeltik, Malatya ve Aksaray Elektrik, Kütahya Çini fabrikalarına ortak olmuştu.
Bu fabrikalar, 1933 yılında Sümerbank’a devredildi. Sümerbank, 1939’a dek 17 yeni fabrika kurdu, birçok bankaya ortak oldu, bazı şirketlere sermaye yatırdı. 1935 yılında kurulan Etibank, madencilik alanına yatırımlar yaptı, modern maden işletmeleri kurdu. Emlak ve Etyam Bankası, 1926’da açıldı ve ciddi düzeyde konut kredisi dağıttı, konut yatırımlarına destek verdi.11

Üretim Artışı

1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’ndan en az zararla kurtulunması için sanayide devletçilik politikası yoğunlaştırıldı. Birinci beş yıllık planda madencilik, elektrik santralleri, ev yakıtları sanayii, toprak sanayii, gıda maddeleri sanayii, kimya sanayii, makina sanayii ve madencilik kollarında yatırımlar planlandı ve plan büyük oranda gerçekleştirildi.
1923 yılında, 3700 ton olan pamuklu dokuma 1932 yılında 9055 tona, 597 bin ton olan maden kömürü ise 1,593 milyon tona çıkarıldı. 1923’de hiç üretilemeyen şeker, 1927 yılında 5184 ton, 1932 yılında da 27 549 ton üretildi.12 1923’te 24 bin ton üretilen çimento, 1938’de 329 bin ton, hiç üretilmeyen kağıt 9 bin ton, hiç üretilmeyen cam 5 bin ton üretildi. Çimento, 24 bin tondan 129 bin tona, kösele 1974 tondan 4105 tona, yünlü mensucat 400 tondan 1 695 tona, ipekli dokuma 2 tondan 92 tona çıkarıldı.13
Sanayi ve ticaretteki canlanma, firma sayısını arttırdı. 1929 yılında Sanayi Teşvik Kanunu’ndan yararlanan firma sayısı 490 iken, bu sayı 1933 yılında 2 317’ye çıktı. Elde edilen yerli üretimle, 1923’de ithal edilen kösele ve un 1932’de tümüyle içerde üretildi. Şeker dışalımı (ithalatı) yüzde 37, deri dışalımı yüzde 90, çimento dışalımı yüzde 96.5, sabun dışalımı yüzde 96.5, kereste dışalımı yüzde 83.5 oranında azaldı.14
1923 yılında, 145 milyon liralık dışalıma karşılık 85 milyonluk dışsatım (ihracat) yapılıyor, dışalımın ancak yüzde 70’i dışsatımla karşılanıyordu. 1926’da, 235 milyon liralık dışalıma karşılık, 186 milyon liralık dışsatım yapılarak, dışsatımın dışalımı karşılama oranı yüzde 74’e yükseltildi. 1931 yılına gelindiğinde, dışalımın tümü, yani yüzde 100’ü dışsatımla karşılanıyordu. 1931’den 1938’e dek, 7 yıl dışsatım fazlası elde edildi. Bu fazla, 1936’da 25 milyon lira oldu.15 Türkiye, son 200 yıllık tarihi içinde ilk kez, dış ticaret fazlası veriyordu.

Sağlanan Gelişme

Ekonomide, başlangıç koşulları gözönüne alındığında büyük boyutlu bir gelişme sağlanmış, herşey yoktan varedilmişti. 1938’de, Türkiye henüz bir sanayi ülkesi değildi ama bu hedef için tutarlı ve geçerliliği olan bir kalkınma stratejisi oluşturulmuş, bu stratejiye uygun temel yatırımlar yapılarak hızlı bir gelişme sağlanmıştı.
Gelişmedeki gerçek başarı; sayısal artışların ötesinde; ülke gerçeklerine uygun, bilimsel ve ulusal niteliğiyle, uzun erimli bir uranlaşma izlencesinin ortaya çıkarılmış olmasıydı.

Türkiye Yatırım Haritası

Türkiye yatırım haritası, büyük bir ileri görüşlülükle hazırlanmış ve bugün, Türkiye’nin en önemli sorunlarından olan, ‘iç göç’ önlenmeye çalışılmıştı. Bu anlayışla ve dengeli bir dağılımla; Iğdır, Nazilli, Malatya, Edirne, Isparta, Konya Ereğlisi, Bursa, İzmit, Kayseri, Kastamonu, Keçiborlu, Kırıkkale, Uşak, Tosya, Maraş, Gemlik, Karabük, Aksaray, Susurluk, Bünyan ve Kütahya gibi ülkenin değişik yörelerine fabrikalar kuruldu.16
Sanayi yatırımları, fabrika açmanın ötesinde bir amaç ve anlayışa sahipti. Demiryoluna kavuşan kent ve kasabalar, işleyen madenler, orman işletmeleri ve fabrikalar, yüzyılların yoksulluğunu taşıyan Anadolu bozkırında açılan uygarlık vahaları gibiydi. Her fabrika, gerçekleştirdiği üretim yanında; bakımlı bahçeleri, sağlıklı konutları, sosyal tesisleri ve kültürel etkinlikleriyle çevresine aydınlık götüren okullar gibiydi.
Mustafa Kemal Atatürk, ölümünden bir yıl önce,1 Kasım 1937’de, Meclis’te yaptığı son konuşmasında uygulanan sanayileşme programı ve sonuçları konusunda şunları söyleyecektir: “sanayi programımız olağan gidişini sürdürüyor. Bu gidişi daha da hızlandırmalıyız. Sanayi kuruluşlarımız, teknik temeller üzerine yerleşip yükseldikçe, yurdumuzun üretimi, çok daha fazla artacaktır... Yaptığımız her yeni sanayi eseri, bulunduğu çevreye refah ve medeniyet, ülkenin tümüne ise haz ve kuvvet vermektedir”.17

DİPNOTLAR

1     “Atatürk’ün 1.Kasım.1937 Meclisi Açış Konuşması”; ak. Prof.Dr. F.Ergin “Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Yaşar Eği.Kül.-Vak.Yay., No:1, 1977, sf.17-18
2       “Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa Aysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.71-72
3      “Tek Adam” Ş.S.Aydemir, II.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1981, sf.351
4      a.g.e. 3.Cilt, sf.343
5      “Turkish Economic Development 1923-1950: Policy and Achievements” Yahya S.Tezel, Cambridge Üniversitesi Ekonomi ve Siyaset Fakültesi’ne sunulan doktora tezi; ak. Yahya S.Tezel, “Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi” Tar.Vak.Yurt Yay., 3.Baskı, İst.-1994, sf.164
6       DIE Dış Ticaret İst.; ak. a.g.e. sf.176
7       a.g.e. sf.388
8       “Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay., 3.Bas., sf.297
9       a.g.e. sf.297
10     a.g.e. sf.297
11      “Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.50-51
12     a.g.e. sf.34-38
13     a.g.e. sf.34-38-62 ve “Cumhuriyet Döneminin İktisat Tarihi” Yahya S.Tezel, Tar.Vak.Yurt Yay., 3.Baskı, İst.-1994, sf.286
14      a.g.e. sf.34
15     “Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa Aysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.176
16  “Atatürk’ün 1.3.1922 Tarihli Meclisi Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” 1.Cilt, sf.216-217, Seyfettin Turan “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” Yapı Kredi Yay., 1995, sf.446
17    “1 Kasım 1937 Meclis Konuşması”; ak. Mustafa A.Aysan, “Atatürk’ün Ekonomi Politikası”, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.141





3 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı.

    İnanın halkımız Atatürk'ü bilmiyor, ayrıca bazı namusumuz yazarlar, yazarlar, çizerler, öğretmenler, yöneticiler, yerli taşeron işbirlikleri, ciğeri dışarıda olan kültür mühendisleri vs halkımızın öğrenmesini istemiyorlar. Ancak dışarıya göre ayarlanan Milli eğitimin çizdiği yoldan gitmeyen ,kendince okuyan, araştıran bir kısım Türk gençliği Atatürk'ün yolunda, onun çizdiği yolda ilerliyor ; ama bu da çok önemli. Çünkü donanımlı bir Türk kaç milyon cahile baş olmuş, nice başarılar elde etmiştir . Donanımlı ,tarihini ve Türk kültürü ile dilini bilen bir Türk Bunun Türk tarihinde, dünya tarihinde çok örneğini gördük ve göreceğiz de; bir Türk dünyaya yeğdir . Bu bilgiler sayesinde bu sayı artıyor ve artacaktır. Bundan kuşkunuz olmasın. Türk tarihini bilenler bilir, en umutsuz anna bile bir Türk çıkar hesabı toptan halleder. Bu genlerimizde vardır. Yabancıların ve yerli işbirlikçilerinin anlayamadıkları budur. Bir kurt çıkar ulur ve tüm itleri yok eder . Atatürk büyük insandır. Yaptıkları şey çok büyük şeyler. Ama bu değildir ki başkası çıkmaz diye, Allah Türkü dünyada adaleti tesis etmek, dünyadaki yanlışları düzeltmek, kendi coğrafyasındaki sorunları çözmek, dünyadaki insanlık düşmanlarından cihanı korumak için görevlendirmiştir. Bu genlerimizde vardır. Yüzyıllar geçse de değişmez. Tarihini ve kültürünü bilen bir Türk her şeydir. Bir Atatürk bir 100 yılda gelir ama asla bitmez. Üstüne koyarak eklenerek devam eder.

    YanıtlaSil
  2. Muhteşem zamanlarmış...Elinize, kaleminize ve emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil