4 Aralık 2018 Salı

CUMHURİYET VE KADINLARA SEÇME VE SEÇİLME HAKKI VERİLMESİ



5 Aralık 1934 Çarşamba günü yapılan Anayasa değişikliğiyle, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi kabul edildi. Atatürk, o akşam, tüm kadınlara seslenen bir bildiri yayınladı. Bildiride, şunları söylüyordu: “Seçme ve seçilme hakkı, Türk kadınına toplum yaşamında, başka birçok milletin kadınlarından daha yüksek bir yer kazandırmıştır. Çarşaflı ve peçeli Türk kadınını artık, gelecekteki tarih kitaplarında aramak gerekecektir. Türk kadını, üstün bir yeterlilikle aile içindeki yerini doldurmuştur. Belediye seçimlerine katılarak siyasi yaşamda kendini deneyen Türk kadını, şimdi genel seçimlere katılırken, hakların en önemlisini kullanmaktadır. Pek çok medeni ülkede kadına tanınmayan bu hak, Türk kadınının elinde bulunmaktadır. O, bu hakkı, yetkinlikle ve gerektiği gibi kullanacaktır”.(x)


Tasarlı Açıklamalar

Türk Kadınlar Birliği Başkanı Nezihe Muhittin Hanım, 1926’da yaptığı yazılı bir açıklamayla, ‘birkaç yıl içinde yaşamın tüm alanlarında, yeteneklerini kanıtlamış olan Türk kadınının’, artık seçme ve seçilme dahil, tüm siyasi haklarına kavuşmasını istedi.1 Nezihe Hanım ve örgütü, aynı istemi, 1927’de yineledi.
Bu istekler, kamuoyu ve Meclis’i etkilemeye dönük, bilinçli girişimlerdi. Meclis Başkanı Kazım (Özalp) Paşa bile, kadın sorununun gündeme gelmesini hoş karşılamıyordu. Ancak, Kadınlar Birliği üyeleri o günlerde İstanbul’da bulunan Mustafa Kemal’le görüşüyor, açıklamalar bu görüşmelerden sonra yapılıyordu.

Belediye Seçimleri

Siyasi haklar yönünde ilk somut kazanım, Mustafa Kemal’in öncülüğü ve yönlendirmesiyle, 1929 yılında elde edildi. Baştan beri yöneldiği ana amaç, kadının seçme ve seçilme hakkına kavuşturularak, yönetimde yer almasını sağlamaktı.
1922-1929 arasındaki yedi yılda yaptığı açıklamalar, bu konuda belirgin bir düşünsel birikim sağlamış, kamuoyunu yapılacak yasal düzenlemeler için hazırlamıştı. 1929’da, artık bir ilk adım atılmalı ve uygulamaya geçilmeliydi; harekete geçme zamanının geldiğine karar vermişti.
3 Nisan 1930’da çıkarılan Belediye Yasası’yla 18 yaşından büyük tüm kadınlara, belediye seçimlerinde, oy kullanma ve seçilme hakkı tanındı. Hükümetin hazırladığı ilk taslakta, seçme hakkı olmasına karşın, seçilme hakkı yoktu. Bu hak tasarıya, onun isteği üzerine eklendi.2
Türk kadını, Hun Kurultayları’ndan ya da Göktürk Toy’larından sonra ilk kez, yerel de olsa, yasama organlarında oy kullanacak ve bu organlara seçilerek yöneticilik yapabilecekti.
Başbakan İsmet İnönü, o gün Meclis’te anlamlı bir konuşma yaparak, “Siyasi haklarını tanımak, Türk kadınına verilen bir lütuf asla değildir. Ona, yüzyıllardır gasp edilen, eski yetkilerini geri veriyoruz” dedi. Ardından şunları söyledi: “Türk kadınını, hakkı olan toplum yaşamından alarak bir süs gibi ülke işine karışmaz bir varlık olarak köşeye koymak, Türk töresinin ve Türk anlayışının ürünü değildir... Tarih ilerde, kadını özgürleştiren Kemalist Devrim’den söz ederken, bu özgürlüğün, ulusal kurtuluşun en önde gelen etkeni olduğunu söyleyecek; Türk Devrimi’nin, gerçekte kadının kurtuluş devrimi olduğunu yazacaktır”.3

Köy Kanunu

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 26 Ekim 1933’te, Köy Kanunu’nun 20 ve 25. Maddelerini değiştirdi. Bu değişimle, köy ihtiyar heyeti ve muhtar seçimlerinde, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Kırk bin köyü ve nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylülüğü kapsayan bu karar, katılımcılığın sınırını toplumun büyük çoğunluğuna yayan ve onun yönlendirmesiyle sağlanan çok önemli bir adımdı.
Kadın haklarıyla ilgili yasal düzenlemelerin doruk noktası, onun, “zamanı gelince demokrasinin tüm gereklerini yerine getireceğiz, kadın hakları bunlardan biridir”4 diyerek öncülük ettiği, siyasi haklar yasasıydı. Hazırlanışı ve yasalaştırılması, ona özgü yöntemleri içeren bu girişim, yine en uygun zamanda ve en uygun biçimde yapılarak başarıya ulaştırıldı...

Anayasa Değişikliği ve Siyasi Haklar

Türk kadınları; siyasi haklarına tam olarak, Köy Kanunu’ndaki değişiklikten 14 ay sonra, 5 Aralık 1934’te ulaştı. 191 milletvekili, verdikleri ortak bir önergeyle, Anayasa’nın seçme ve seçilme koşullarını belirleyen 10. ve 11.maddelerinin değiştirilmesini istedi. Önergeye göre 10. Madde; “22 yaşını bitiren kadın ve erkek her Türk, milletvekili seçme hakkına sahiptir”, 11. Madde ise “30 yaşını bitiren kadın ve erkek her Türk, milletvekili seçilme hakkına sahiptir” biçiminde değiştiriliyordu.5
Anayasa ve ilgili yasaların değiştirilmesi kadınlarca, coşkulu gösterilerle kutlandı. Kadınlar, Ankara Halkevi’nde toplanıp, kalabalık bir yürüyüş kolu halinde Meclis’e geldiler. Kurtuluş’tan beri, 12 yıldır kadın özgürlüğü için çaba harcayan, onlara yol gösteren Mustafa Kemal’e, şükran duygularını ilettiler.
Coşkularında haklıydılar. Türk kadını olarak Fransız, Japon ya da İtalyan kadınlarından daha önce siyasi haklarını kazanmışlardı. 20.Yüzyıl dünyasının yüzlerce yıl gerisinden gelmişler, birkaç yıl içinde çağı yakalayarak, birçok ülkeyi geride bırakmışlardı.

Uygulama

Gerçekleştirdiği büyük atılıma karşın, yapılanı yeterli görmüyor; kadın hakları konusunda sağlanacak kalıcı gelişmenin, yasa çıkarmak değil, çıkarılan yasayı uygulanabilir kılmak olduğunu, bu yapılmadığında verilmiş görünen eşitliğin kağıt üzerinde kalacağını söylüyordu. Yasanın uygulanabilirliği ise, toplumsal gelişkinliğe bağlı bir sorundu. Açıklamalar, bilgilendirmelerle başlatılıp, yasayla güvence altına alınan haklar, eğitim ve ekonomik kazanımlarla pekiştirilmeli; kadın, tanınan hakları kullanabilir hale getirilmeliydi. Ulaşılması güç gerçek başarı buydu.
Bu anlayışın, ekonomik gelişmeye ve bu gelişme içinde kadına yer vermeye yönelmesi kaçınılmazdı. Ona göre; ‘Türk ekonomisinin kuruluş kavgasına’ kadınlar da erkeklerle aynı biçimde katılmalıydılar. Türkiye’nin, ‘gerçek bir kalkınmaya tanık olabilmesi’ ancak böyle mümkün olabilirdi. “Toplumun bir uzvu (erkekler) çalışırken, diğer uzvu (kadınlar) atıl kalırsa, o toplum felç olmuş demektir. Kadınlar kendilerini, yalnızca ev işlerine vermemelidir. Ev işi onların, en az önemli ödevi olabilir” diyor; ülke kalkınmasında çalışarak yer alacak Türk kadınının, bunu yaparken, ‘milli geleneklere yeniden dönmüş olacağını’ söylüyordu.6

Kadın Hakları ve Dünya

Anadolu’daki ‘kadın devrimi’ yalnızca Türkiye’de değil, varsıl-yoksul, gelişmiş-azgelişmiş tüm ülke kadınları arasında büyük bir ilgi, evrensel bir heyecan yarattı. Kadın hakları sözkonusu olduğunda, uygarlık, dünyaya çok geç gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Yeni Zelanda, Finlandiya, Norveç gibi az sayıdaki ülke kadına seçme-seçilme hakkı vermişti. Bu hak, ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere, Kanada, Almanya, Danimarka, Hollanda, İsveç’de 1918-1930 arasında; İspanya, Brezilya, Romanya, Birmanya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Küba, Uruguay’da 1930-1939 arasında; Bulgaristan, Çin, Arjantin, Hindistan ve Japonya’da ise, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tanınmıştı.7
Türkiye; kadına siyasi hak tanıyan ilk ülkelerden biriydi ve ilginç bir biçimde, dünya kadın hareketi üzerinde hepsinden daha çok etkili olmuştu. Dünyanın her yerinden, Türkiye’deki uygulama ve Mustafa Kemal için övücü açıklamaları geliyordu. Örneğin; Mısır kadın hakları savunucusu Şitti Şavari, Atatürk’ü kendi önderleri olarak görüyor ve “Türkler ona Atatürk diyor. Biz ise ona Ataşark diyoruz. O yalnız Türklerin değil, bütün Doğu’nun, özellikle kardeş Mısır’ın da atası ve önderidir” diyordu.8
Uluslararası Kadınlar Birliği Romanya Delegesi Aleksandrina Cantacuzene, 1935’te, “dünyada yeni bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği haklarla, kadını hak ettiği yüksekliye eriştirdi. Batı’ya verdiği bu dersin unutulması mümkün değildir”9 derken; Avusturalya Delegesi Cardel Oliver, “tüm dünyanın ilgisini üzerine çeken Türkiye, kadın hakları konusunda gerçekleştirdiği atılımlarla, birçok Avrupa ulusunu geride bıraktı. Tüm dünya kadınları, Türk kadınının bugünkü haklarına erişebilirse, kendilerini gerçekten şanslı sayacaktır” diyordu.10
İngiliz Daily Telegraph Gazetesi ise, şu yorumu yapıyordu. “Kadınlar, hiçbir ülkede, Türkiye’deki kadar hızlı ilerlememiştir. Bir ulusun bu düzeyde değişmesi, tarihte gerçekten eşi olmayan bir olaydır”.11

Uluslararası Kadın Örgütü ve Atatürk

Uluslararası Kadın Birliği Yazmanı Katherin Bonifas, 1935’te, Atatürk’ten öke (dahi) olarak söz ediyor ve Türk kadın devriminin evrensel boyutunu şöyle dile getiriyordu: “Atatürk gibi, insanlığın en yüksek katma erişmiş bir dahinin, kadınların genel düzeyini yükseltmesi, uluslararası kadın hareketini çok kolaylaştırmıştır. Atatürk’ün Türk kadınına kazandırdığı hak ve özgürlükler, bütün dünya kadınlarında özgüven yaratmış ve mücadelelerinde onlara destek olan, yardımcı bir güç vermiştir”.12
Cumhuriyet’in Türk kadınına sağladığı siyasi haklar, birçok Batılı için, kendilerinde bile olmayan ve Türkiye’de gerçekleştirilmesi olanaksız bir düş gibiydi. Düşüncelerinde haklıydılar. Yüzlerce yılın tutucu alışkanlıklarını üzerinde taşıyan bir toplum, büyük bir değişimi göze alabiliyor ve bu değişimi, gerçeğe dönüştürüyordu.

Seçimler ve Kadınlar

1935 yılında yapılan genel seçimlerde, 17 kadın milletvekili seçildi. 316 Milletvekili sayısının yüzde 4.5’ini oluşturan bu oran, birçok Avrupa parlamentosu için, düşünülmeyecek kadar yüksekti. Bu orana, Türkiye’de de bir daha ulaşılamadı; sürekli düşen oranlar, örneğin, çok partililiğin başladığı 1946’dan 1984’e dek, hep yüzde birin altında kaldı.13
1935 oranına bir daha ulaşılamasa da kadın, Türkiye’de siyasi ve ekonomik yaşama bir daha çıkmamak üzere katılmış oldu. 1980’de, çalışan nüfusun yüzde 33,7’sini kadınlar oluşturuyordu. Bu oran aynı yıl ABD’de, yüzde 36’ydı.14 1927’de kadınların yüzde 95,5’i okuma yazma bilmezken, bu oran 1975’te yüzde 48’e düşürülmüştü. Lise ve teknik eğitimde okuyan genç kızların oranı yüzde 33, üniversitede okuyanların oranı, yüzde 25’e ulaşmıştı.15
Kadın Devrimi, onun büyük mutluluk duyduğu bir girişimiydi. Kurtuluş Savaşı’ndaki özverisi nedeniyle Türk kadınına karşı kendisini borçlu hissediyor, bu borcu ödemek için kazandırdığı her hak, sanki üzerinden bir yükü alıyordu. Yetişme biçimi ve aldığı terbiyeye bağlı olarak, başta kendi annesi olmak üzere, çocuklarıyla birlikte savaştığı Türk analarına büyük bir sevgi ve saygısı vardı. Onları memnun edecek her girişimden, manevi bir haz alıyordu.

DİPNOTLAR

(X)      “Atatürk ve Türk Kadını” P.N.Eldeniz, Belleten 1956, XX.Cilt, sf. 741 ve “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof. Utkan Kocatürk, İş.B.Y., sf. 350

1           “Türk Yurdu” III.Cilt, No:16, 1926; ak. s.g.e. sf. 58
2           “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf. 65
3           “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr.Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf.72
4           “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını II.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Kitap, İst.-2000, sf.67
5           “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını III.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf. 71
6           “Kemalizm Sonrasında Türk Kadını II.” Dr. Bernard Caporal, Cumhuriyet Kitap, İst.-2000, sf. 12-13
7          “La participation des femmes la vie politique” M.Duverger, Paris-1955, sf. 143; ak. Bernard Caporal, Cumhuriyet Yay., İst.-2000, sf. 74
8           “Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi” Hacı Angı Yay., İst.-1983, sf. 65
9            “Atatürk için Diyorlar ki” Selahattin Çiller, Varlık Yay., 4.Basım, İst.-1981, sf. 212
10         a.g.e. sf. 52
11         a.g.e. sf. 187
12         a.g.e. sf. 211-212
13        “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1199
14        “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1203
15        “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi” İletişim Y., 5.C., sf. 1199





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder