Selçuklularda devlet
yönetimi, değişik yetki ve sorumluluğu olan, alanlarında uzmanlaşmış liyakat
sahibi görevlilerin katıldığı divanlar aracılığıyla yürütüldü. Değişik işler için değişik divanlar vardı; bunlar devlet gücünü temsil
etmelerine karşın, tartışmaya açık, katılımcı kurumlardı. Kararlar; serbestçe
dile getirilen görüşler, bilgi ve belgeye dayanan tartışmalar sonunda alınırdı.
Devleti; gelişkin bir ekonomi, varsıl
bir iç-dış ticaret ve iyi işleyen bir
mali sistem üzerine oturtmuşlardı.
Kamusal düzeni ve onun örgütü olarak devleti yaşatmak için, istikrarlı
ekonominin her zaman için büyük önem taşıdığını iyice kavramışlardı”.(×)
Selçuklular
Büyük
Selçuklular ve onların ardılı olan Anadolu Selçukluları, Orta Asya
geleneklerine dayanarak Yakın Doğu ve İslam kültürleriyle kaynaştırdığı
birikimi Osmanlıya aktaran büyük bir uygarlık yarattılar. Doğu aydınlanmasının hem ürünü hem de önemli bir parçasıydılar.
Dönemlerinin en ileri uygarlıklarını oluşturdular. Yaptıkları ve kendilerinden
sonraki dönemlere yön veren nitelikleriyle, tarihte iz bırakarak önemli bir yer
aldılar.
Yalnızca ardılları
olan Osmanlılar’a değil, o dönemde geri durumdaki Avrupa’ya örnek olan
uygulamalar yaptılar. Çeşitli olumsuzluklara, özellikle Haçlı Seferleri’nin yıkıcılığına karşı önlem almayı
ve ekonomik gelişmede yeni seçenekler yaratmayı başardılar.
Olgun
Dönem
Selçuklu
uygarlığının en olgun dönemi, Anadolu Selçuklularında 13.yüzyılın ilk
yarısıdır. 1211-1237 arasındaki Keykavus ve Keykubat yönetimleri,
gerek askeri gerekse üretim ve tecim (ticaret) alanlarında parlak başarılar
elde etti, büyük gelişmeler sağladı. Sanayi ve tarımdaki gelişmeyi, tecimsel
canlanma izledi. “Konya’nın varsıl tüccarları, eski pazarları geliştirdiler,
yeni iç pazarlar” yarattılar.1
Selçuklular,
iç pazarı geliştirirken dış ticarete özel önem verdiler ve dış pazara
açıldılar. 12.Yüzyıl sonunda İstanbul’da önemli sayıda “Konyalı tüccar”
vardı. İran-İstanbul yönündeki alım-satımın gelişmesi için; güvenlik, konaklama
ve iletişim hizmetlerini karşılayacak yatırımlar yapıldı, eski kaleler
onarıldı, yenileri yapıldı. Yeni bir posta örgütü kuruldu. Karadeniz ve Akdeniz
kıyıları ele geçirildi, Sinop ve Alanya’da liman ve tersaneler yapıldı.
Bu limanlara, gelir
sağlamak için yabancı gemiler çekilmeye çalışılırken, Türkler’in en az
deneyimli olduğu deniz ticaretine girişildi. Kürk, kösele ve balmumu bakımından
önemli olan, Rusya’yla İslam ülkelerini birbirine bağlayan Kuzey-Güney ticaret
yolu canlandırıldı; bunun için Sinop, Rum-Pontus’un elindeki Trabzon’a rakip
bir liman durumuna getirildi; Kırım’daki Suğdak Limanı ele geçirildi.2
Alanya,
Antalya ve Sinop’un Önemi
Selçuklular
döneminde Alanya, Antalya ve Sinop’un alınması, Türkiye’nin dış ticaretini
geliştirerek, İstanbul ve birçok Bizans kentinde, daha o dönemde ticaretle
uğraşan bir Türk azınlığın oluşmasına yol açtı. Bu oluşum, ilerde Türkleri tüm
Bizans’a egemen duruma getiren tarihi koşulları yarattı.
Papa’nın
Haçlı Seferleri nedeniyle Türkler’e karşı uygulatmaya çalıştığı ticari
ambargo, Türkiye’nin yararına oldu, üretim ve alım-satımın daha da
gelişmesine yol açtı. Ankara sofları (ham ipekten astarlık kumaş), şap, halı,
kilim, yün, deri, ipek dokuma ve kimi kurutulmuş meyvalar Kıbrıs aracılığıyla
Avrupa’ya dışsatımlandı (ihraç edildi). Selçuklular’ın ünlü kervan ticareti, iç
ve dış ticaretin en önemli öğesi oldu. MustafaAkdağ, kervan ticareti konusunda
şunları söyler: “Selçukî Türkiyesi’nin uluslararası ticaretten en çok gelir
elde ettiği iş sahasının, Doğu-Batı ve Güney-Kuzey ticaret yollarındaki
alışverişi sağlayan, Anadolu yollarındaki kervan ulaşımı olduğundan, hiç kuşku
yoktur...”3
Benzer
saptamaları, Claude Cohen ve David Talbot Rice de yapar. Onlara
göre; “Anadolu, Selçuklu döneminde ticari ilişkilerin doruğundadır”;
büyük kentler “her türden insanın ve malın karşılaşma merkezleri”
durumuna gelmiştir; “Sivas, tüccarlar için büyük bir buluşma” yeridir.4
“Baharat yolu, Arap ve
Hint ttüccarları” büyük kentlere çekmekte, Selçuklular bu tüccarlardan
aldığı malları Avrupa’ya satmaktadır. Ayrıca, devlet olarak ticari işlemler
denetim altında tutulmakta ve “her malın, bir elden diğer bir ele aktarılışı
üzerinden” vergi alınmaktadır.5 Bu uygulama, sekiz yüzyıl sonra
karşımıza KDV olarak çıkacaktır.
Devletin
Öncülüğü
Devlet,
yapılan işlerin hemen tümünde öncü rol oynuyor ve üreticilerle tüccarları
destekleyerek onların önünü açıyordu. Yeni kentler, alım gücü yüksek iç
pazarlar ve ticaret merkezleri kuruluyor; ticaret yollarının güvenliği
sağlandığı gibi, üretim ve ticarete doğrudan ya da dolaylı yatırım da
yapılıyordu.
Ünlü sultan hanları
ve kervansaraylar bu dönemde yapıldı. Bu girişimlerle; tarım, zenaat ve
ticaret hızla gelişti, üretimde çeşitlilik sağlandı. Keçi kılı, yün,
kereste, tekstil, madenler, çinicilik ve el
ürünleri gibi yerel sanayi ürünleri dışsatımına başlandı. Avrupa’da
kullanılan şapın hemen tümünü, Anadolu karşılar duruma geldi.
Dokumacılık
ve Madencilik
Dokumacılık
ve dericilikte çok gelişkin ürünler üretildi. İlçeler ve kentlerde dokunan perdeler ve bezler, varsılların zevkine yanıt verecek denli mükemmeldi.6
Türkmenler’in dokuduğu halı ve kilimler, Ankara’nın sof kumaşları
dünyaca tanınmıştı.
Madencilikte
gelişkin ürünler üretildi. Anadolu demir, bakır, şapüretimi ve
işletmeciliğinde çok ileri bir konumdaydı. “Geniş halk kitlelerinin,
gereksinimlerini karşılayan sanayi ürünleri tümüyle yurt içinde yapılıyordu.
Esnaf loncalarının örgütsel mükemmelliği bunun kanıtıydı...”7
Türkmen
boylarında yaygın olan kilim ve halı dokumacılığında, gerek örgü niteliğinde ve
gerekse desen varsıllığında gösterilen ustalık, insanda hayranlık uyandıran bir
inceliğe ulaşmıştı. Bu konuda gösterilen zerafet ve ustalık köklü bir geleneğe
dayanıyordu.
“Türkmen
kızlarının” dokuduğu halıları harika olarak tanımlayan Rus
tarihçi Mihaliof şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Hiçbir modele ve
teknik nitelikte hiçbir öğretim ve eğitime sahip olmayan Türkmen kızlarının,
taklidi mümkün olmayan nakışlarla süslü nefis halılar dokuması ancak yüksek bir
sanat içgüdüsüne sahip oluşlarıyla açıklanabilir. Türk masallarıyla halk
şiirlerinin güzelliği de, Türkler’in estetik alanında büyük bir birikim ve
yeteneğe sahip olduğunu gösterir”.8
Üretim ve tecimin
gelişimi varsıllığı, varsıllık da toplumsal gönenci arttırdı. Kent yaşamı
gelişti, kültürel düzey yükseldi. Türk ve İslam kültürü, Anadolu’nun geniş bir
bölümüne yayıldı. Türkistan, Azerbeycan, İran başta olmak üzere değişik
ülkelerden sanatçılar, düşünürler ve bilim adamları Konya’ya geldiler; Selçuklu
hükümdarlarının destek ve koruması altında çalıştılar.9
Yönetimin
Niteliği
Selçuklular’da,
yönetim düzeni içinde yer alan; akçalı, yönetimsel ve askeri görevliler,
alanlarında iyi eğitilmiş uzman kişilerdi. Alpaslan’ın da vezirliğini
yapan Nizamülmülk, yürüttüğü politikalar ve “hükümet etme”
üzerine yazdığı Siyasetname ile yalnızca Büyük Selçuklular değil, daha
sonraki Anadolu Selçukluları, bağlı olarak Osmanlılar üzerinde de etkili oldu.
Eğitim
birliğini gerçekleştiren Selçuklu medreseleri, o dönemde dünyadaki
en ileri yüksek öğrenim kurumlarıydı. Doğrudan devlete ait olan bu kurumlar,
Pamir’den Anadolu’ya dek hemen tüm İmparatorluk kentlerine yayılmıştı. İlahiyat
bölümlerinden ayrı olarak siyaset, hukuk ve maliye konularında uzman devlet
görevlileri yetiştiren bölümleri de vardı.10
Selçuklular’da yönetim
yapısının en üstünde, yüksek yetkilerle donanmış hükümdar bulunuyordu. İktaverme,
merkeze ve eyaletlere yönetici atama, devlet kararlarının alındığı yüce
divan’a başkanlık etme ve ordu komutanlığı gibi görevleri
vardı. Ülke toprakları, eski Türkler’den ayrımlı olarak, hanedanlığın sahip
olduğu ve gerektiğinde kendi aralarında “paylaşabileceği ortak mülk”
gibi görülmeye başlamıştı. Bu görüş, Osmanlılar’da, “Padişahın kişisel
mülkü” durumuna gelecekti.
Divanlar
Devlet
yönetimi, değişik yetki ve sorumluluğu olan, alanlarında uzmanlaşmış liyakat
sahibi görevlilerin katıldığı divanlar aracılığıyla yürütülürdü. Değişik işler için değişik divanlar vardı; bunlar devlet gücünü temsil
etmelerine karşın, tartışmaya açık, katılımcı kurumlardı. Kararlar, serbestçe
dile getirilen görüşler, bilgi ve belgeye dayanan tartışmalar sonunda alınırdı.
Selçuklularda devlet kurumu niteliğinde birden çok divan varken,
Osmanlılar’da üst yönetimi ilgilendiren ve bir tür bakanlar kurulu niteliğinde
olan Divan-ı Hümayun adıyla tek bir divan vardı; öbür divanlar küçük
yönetim birimleri biçimindeydi.
Selçuklularda
her divanın başında bir nazır
(bakan) bulunurdu. En üst merkezi yönetim organı, başında hükümdarın (sultanü’l
azam) bulunduğu ve hergün toplanması yasal bir zorunluluk olan Yüce
Divan’dı (divan-ı alî).
Yüce
Divan’da; devlet siyaseti, adalet, diplomasi,
yüksek yargı kararları görüşülür ve karara bağlanırdı. Alınan kararların
yürütülmesi ve hükümdar katılmadığında divanın yönetimi vezirin,
yani sahib-i azamın (Osmanlılar’da vezir-i azam)
göreviydi.
Vezir,
genel yönetimle ilgili devlet kararlarını yürütmekle kalmaz, özellikle
İmparatorluğun ilk dönemlerinde, hükümdar ve ailesinin devlet işlerinde
usulsüzlük ve keyfi davranışta bulunmalarını önleyerek divanın yetkilerini korurdu. Selçuklu
vezirleri, bunu yapabilmek için gerekli olan güç ve yetkiye yeterince
sahiptiler.11
Selçuklular’da,
yürütme yetkisi, şimdiki içişleri bakanına denk gelen ve atabeg adı
verilen bir vezirin başkanlık ettiği, uygulama kuruluna (divan-ı vezaret)
verilmişti; dışişlerini (divan-ı tuğra), toprak yönetimini (divan-ı
has), ordu ve savunma işlerini (divan-ı arzü’l ceyş) yürütürdü.
Adalet
işleri ve mahkemeler, dinsel hukuk kurumlarını temsil eden büyük kadı’ya (kadıü’l kudata) ve örfî
hukuğu temsil eden adalet
emirine (emir-î dad) bağlıydı.
Bunlara ek olarak bazı
özel durumlarda, haksızlıkları gidermekle görevli olan ve günümüzdeki danıştaya denk gelebilecek bir yüksek hukuk
kurumu (mezalim) daha vardı. İmparatorluk içinde iletişim, yaygın ve
düzenli bir işleyişe sahip posta örgütü (berid) tarafından sağlanıyordu.12
DİPNOTLAR
(×) “The Seldjouks in Asia Minor” Davit Talbot Rice, London 1961; ak. S.Yerasimos, “Azgelişmişlik
Sürecinde Türkiye” Belge Yay., 7.Bas.-2000, 1.Cilt., sf.159
1 Belleten 42, sf.221; ak. Doğan
Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” 5.Cilt, sf.2047
2 “Türklerin Tarihi” Doğan
Avcıoğlu, Tekin Yay., 1956,
5.Cilt, sf.2047-2048
3 "Türkiye’nin İktisadi ve
İçtimai Tarihi” Prof.Mustafa Akdağ, Cem Yay., İst. 1995,
1.Cilt, sf.29-30
4 “Le Commerce Anatolien an début de XII éme siécle” Paris,
Claude Cohen, ak; S.Yerasimos,
“Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye” 1.Cilt Belge Yay., 7.Basım, İst.-2000,
sf.164
5 "The Seldjcuks
in Asia Minor” D.Talbot Rice Londra 1961,
ak; a.g.e. sf.164
6 “Türkiye’nin İktisasi ve
İçtimai Tarihi” Prof. Mustafa
Akdağ, 1.Cilt, Cem Yay.,-1995, sf.26
7 a.g.e. sf.27
8 “Türklüğün Esasları” Ziya
Gökalp, Kum Saati Yay.,
2001, sf.154
9 Ana Britannnica, Ana Yayıncılık A.Ş.;
2.Cilt, sf.236
10 a.g.e., 7.Cilt, sf.127
11 “Tarih II-Kemalist
Eğitimin Tarih Dersleri” Kaynak Yay.,
3.Bas., 2.Cilt, sf.220
12 Ana
Britannica, Ana yayıncılık A.Ş., 7.Cilt, sf.127
Devlet yönetiminde bulunanlar Selçuklu devletinden sadece mimari açıdan değil yönetim bilimi yönünden de fayda sağlasalardı.
YanıtlaSil