29
Ekim 1923’de ilan edilen Cumhuriyet’in niteliğini anlamak için, I.(1876) ve
II.(1908) Meşrutiyet’in ele alınması ve 1876 ile 1923 arasındaki 47 yıllık
sürecin değerlendirilmesi gerekir. Önemli olan nereye gelindiği değil nereden
nereye gelindiğidir. Kimi tarihçiler, birinci Meşrutiyet’i mutlak monarşiye
karşı yapılan demokratik bir girişim ve yenilikçi bir hareket olarak değerlendirir;
cumhuriyet düşüncesinin oluşmasına katkı koyduğunu söyler. Bu, gerçeğe uyan bir
saptama değildir. I.Meşrutiyet, yabancıların isteklerine göre politika
belirlemenin ve bunu halka başarıymış gibi sunmanın örneklerinden biridir. İçi
boş taktik bir girişimdir. Bu niteliğiyle günümüzdeki AB uygulamalarına benzer.
Sırp ayaklanmasının sürdüğü ve Osmanlı İmparatorluğu aleyhine yeni sınır
belirlemelerinin düşünüldüğü günlerde, padişah, Avrupa ülkelerini İstanbul’da
toplantıya çağırmıştı. “Tersane
Konferansı” adı verilen bu toplantıda, dört ay önce tahta çıkan 2.Abdülhamit, Avrupalılara güven verip
sınır değişiminden vazgeçmelerini isteyecekti. Toplantı sürerken (26 Aralık
1876) şamatalı gösterilerle Meşrutiyet ilan edildi. Göstermelik bu girişimin,
doğal olarak gerek Avrupalılar ve gerekse halk üzerinde bir etkisi olmadı. 11
ay sonra da ortadan kaldırıldı.
1876 yılında,
Sırbistan ve Karadağ Osmanlı Devleti’ne başkaldırmış, Balkanlar’ın değişik
yerlerinde milliyetçi ayaklanmalar başlamıştı. Rus Generali Çernayef’in
komuta ettiği Sırp ordusu, Gazi Osman Paşa tarafından yenilgiye
uğratılmış, Osman Paşa’nın ordusu Belgrad’a doğru ilerlemeye başlamıştı.
Rusya bu aşamada İstanbul’a bir ültimatom gönderiyor, ilerlemenin
durdurulmasını, bu yapılmadığında savaş ilan edeceğini bildiriyordu.
İstanbul
Hükümeti, Rus notasına uyarak Osman Paşa’yı durdurmakla kalmıyor, konuyu
görüşmek üzere 23 Aralık 1876’da İstanbul’da, Tersane Konferansı adı
verilen ve Rusya başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya,
Avusturya-Macaristan ve İtalya’nın katıldığı uluslararası bir toplantı
düzenliyordu. Kimilerinin, “Türk tarihindeki ilk demokrasi girişimi” olarak
kabul ettiği I.Meşrutiyet. Konferans sırasında (26 Aralık 1876),
hükümetin kutlamalarla halka duyurduğu, Anayasa (Kanuni Esasi) adı
verilen bir metnin kabul edilmesiydi.
Yapay Girişim
I.Meşrutiyet olarak tanımlanan
girişim, demokrasi ya da bir anayasal düzen istemi değil; İstanbul’da toplanan
yabancıları etkilemeye yönelik, içi boş, taktik bir düzenlemeydi. Bu girişimle
yeni hükümetin Batı’ya ve iyileştirme
girişimlerine yatkınlığı gösterilecek, Avrupalılar’dan “Bulgaristan
ve Bosna-Hersek’te, Hıristiyanlar yararına yapılmak istenilen sınır
değişikliklerinden” vazgeçmeleri istenecekti.1
Bu
boş inancı hükümetin aklına, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Sir Henry
Elliot sokmuştu. Toprak başta olmak üzere her türlü ödünü vermeyi, günü
geçirmenin aracı yapan üst yönetim, Elliot’un önerisiyle İngiliz
yanlısı Mithat Paşa’yı2 hükümete alıyor ve ilk kez
karşılaştıkları meşrutiyet isteğini yerine getirmek için harekete
geçiyordu. Anayasa tasarısını bizzat Elliot’un kaleme aldığı da söyleniyordu.3
O
güne dek, özellikle İngilizler, anayasa, meclis, meşrutiyet gibi bir istekte
bulunmamıştı. İşlerini padişahlarla yürütmek onlara kolay geliyordu. Ancak, bu
kez biraz da rastlantılar sonucu padişah olan Abdülhamit’i yeterince
tanımıyorlar, üstelik ondan kuşkulanıyorlardı.
I.Meşrutiyet yeni padişahı gerektiğinde baskı altına almanın
aracı olarak gündeme getirilmişti. Nitekim Sir Henry Eliot, 23 yıl
sonra, 1897’de yazdığı anılarında; “Avrupa devletlerinin 1876 Anayasa
girişimine karşı yakın ilgi” gösterdiğini söylüyor ve “anayasal” düzenin
“Avrupa’nın himayesine alınması halinde” Abdülhamit’i “baskı
altında tutma”olanağına sahip olunacağını ileri sürmüştü.4
Avrupalılar
Türkler’in gösterişli Meşrutiyet kutlamalarından etkilenmediler ve Tersane
Konferansı’nda aldıkları kararları, uygulanmak üzere Osmanlı hükümetinin
önüne koydular. Onların sorunu, meşrutiyet ya da anayasal düzen değil,
İmparatorluk’tan pay almayı bekleyen herkesin, üzerinde anlaşabileceği bir
yöntemin bulunması ve bunun uygulanmasıydı.
Bu
istek, üstelik yalnızca Tersane Konferansı’nın değil, elli yıllık “hasta
adam” politikasının temel amacıydı. Daha bir yıl önce İngiltere, “Bab-ı
Alî’nin ricasına karşın”, Avusturya’nın hazırladığı bir notayı kabul
ederek, “Türkiye’nin vakar ve bağımsızlığının ciddiye alınabileceği günler
artık geride kaldı. Osmanlı Padişahı eğer borçlarını ödeyemiyor ve düzeni
koruyamıyorsa, bunun sonuçlarına da katlanmak zorundadır” diyordu.5
Yabancıya Yaranma
I.Meşrutiyet, ülke gerçeklerine
değil, yabancının istemine göre politika belirlemenin ve bunu halka
başarıymış gibi sunmanın örneklerinden biridir. Sırbistan, Bulgaristan ve Batı
Trakya’nın elden çıkmasına neden olacak süreci başlatan Tersane Konferansı’na,
büyük devletler olağanüstü elçilerle katılmıştı. İngiltere, sanki toplantının
niteliğini gösterircesine, Sömürgeler Bakanı Salisbury’i göndermişti.
Kendi
hükümetine olduğu kadar, yabancı büyükelçilere de karşı çıkmak zorunda kalan Abdülaziz,
1876’da bir saray darbesiyle devrilmiş, yerine Meşrutiyet sözü veren mason
padişah V.Murat geçirilmişti. İngiltere’nin zaferi olarak kabul
edilen bu değişim, o güne dek Osmanlı tarihinde görülmemiş garip bir törenle
kutlanmıştı. V.Murat, padişah olarak halkın önüne çıktığında, Osmanlı
Devlet marşıyla birlikte “God Save the Queen” (Tanrı Kraliçeyi Korusun)
marşı da çalınmıştı.6
Bayram Kutlaması
Ruh sağlığı
bozulduğu söylenen V.Murat birkaç ay sonra tahttan indirildi, yerine
aynı yıl içinde (1876) tahta çıkarılan üçüncü padişah olan, II.Abdülhamit
geçti. Abdülhamit, 1876 yılı sona ermeden, Sırbistan olaylarına çözüm
bulmak için İstanbul’da bir konferans düzenledi ve Avrupalı devletler sanki
olumlu etkileneceklermiş gibi, aynı günlerde, göstermelik I.Meşrutiyet
ilan edildi.
Konferans’ın
26 Aralık’taki ikinci oturumunda, delegelerin konuşmalarıyla, top sesleri
birbirine karışıyor, dışarda coşkulu bayram kutlamaları yapılıyordu. Oysa,
ortada kutlanacak bir şey olmadığı gibi, Osmanlı Devleti yeni toprak
yitikleriyle karşı karşıyaydı. Nitelim o günlerde, 1.Doğu Rumeli Valiliği
Bulgarlar’a bırakılmış, “2. Doğu Rumeli eyaletinde halkın gönenç ve
güvenliğini sağlamak için” Bulgar
prensliğine yasa çıkarma yetkisi verilmişti.7
Ulusal
haklar yitirilirken halkın karşısına törenlerle çıkma tutumu, daha sonra da görülecektir. Örneğin, 1995’te
Türkiye’yi ekonomik çöküşe götüren Gümrük Birliği Protokolü
imzalandığında, çok başarılı bir iş gerçekleştirilmiş gibi, devlet törenleri
düzenlenmişti.
Azınlıklar Meclisi
Abdülhamit, bir ay süren
Konferans’ın bitiminden 15 gün sonra, 5 Şubat 1876’da, Anayasa ve Meşrutiyet’in
hazırlayıcılarından Mithat Paşa’yı, üstelik onun hazırladığı Anayasa’ya
dayanarak (113.madde) sadrazamlıktan aldı ve sürgüne yolladı. Mithat Paşa’nın
savaşa olan eğilimi, “millet askeri” adlı bağımsız bir ordu kurma
yönündeki çabaları ve İngiliz yanlılığı, Abdülhamit’i rahatsız etmişti. Mithat
Paşa, Taif’e sürüldü ve 1884’de burada boğularak öldürüldü.
I.Meşrutiyet’in kısa ve etkisiz
ömrü, yalnızca on bir ay sürdü. Anayasa gereği “seçimler” yapılmış, “Meclis-i
Mebusan” 19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu’nda, gösterişli
bir törenle açılmıştı.
Meclis
adı verilen bu ilginç kurulda, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan hemen tüm
azınlıklar yer alıyordu. Türkler azınlıktaydı, üstelik I. Meşrutiyet Meclisi,
halkın seçtiği temsili bir kurum da değildi. Milletvekilleri (mebuslar), daha
önce seçilmiş olan il genel meclisleri tarafından belirlenmişti.8
130 üyesi olan9
I.Meşrutiyet Meclisi’nin I.Döneminde, isimleri bugün bilinen
milletvekillerinin, 47’si Müslüman 56’sı ise Hıristiyan ağırlıklı olmak üzere
diğer dinlerdendi. Müslüman milletvekillerinin 15’i Arap, 32’si ise Anadolu
Müslümanıydı. Bu sayılar 13 Aralık 1877’de başlayan İkinci Dönemde; 54
Hıristiyan’a karşılık, 12 Arap ve 25 Anadolu Müslümanı olmuştu.10
Dağılmanın Adımları
I.Meşrutiyet
Meclisi
bir padişah fermanıyla ve herhalde yerinde bir kararla kapatıldı. Meclis’te
çoğunluğu oluşturan azınlıklar, bu çoğunluğu arttırmak ve İmparatorluğun
azınlıkların çoğunlukta olduğu önemli bölgelerinde tümüyle etkili olmak için,
nüfus esasına göre seçim istiyorlardı. Batı ve Doğu Trakya’dan, İstanbul’dan ya
da Ermeni bölgelerinden gelen milletvekilleri, bu düşünceyi ayakdireyerek (ısrarla)
savunuyordu.
Meclis’te
yapılan görüşmelerde; “Müslim-gayri müslim tanımının kaldırılması” (Vilayet Yasasına göre seçim bölgelerinde bu iki
kesim yüzde ellişer milletvekili çıkarıyordu),11 Türkçe
yanında azınlık dillerinin de “resmi dil yapılması”, “yönetim
düzeninin yerelleştirilerek yeniden yapılandırılması”, “basın özgürlüğü”,
“bölgesel vergi sistemi”, “Batı’ya daha çok bağlanma”12
gibi konularda İmparatorluğun çözülmesine yol açacak istek ve tartışmalar
yapılıyordu.
Azınlıklar Koalisyonu
I.Meşrutiyet
Meclisi,
Türk siyasi tarihinde olumlu bir sonuç ve iz bırakmadan yok olup gitti.
Kapatılmasına, meclis içinden ya da dışından bir tepki gelmedi. Türk halkı,
kuruluşunda olduğu gibi kapatılışında da, içinde olmadığı bu olayı yalnızca
dışardan izledi.
Batılılar
ve Türkiye’deki Batıcılar, özellikle
azınlıklar, iyileşme (Islahat)’den, yeniden
düzenleme (tanzimat)’den sürekli söz ediyordu ancak onların düşündüğü iyileştirme;
“Anayasa’ya dayalı meclis düzeni” kurup devleti güçlendirmek değil, meşrutiyet
adı altında yönetim zayıflığına yol açacak bir azınlıklar koalisyonu
yaratmaktı.
Atatürk’ün Görüşü
Mustafa Kemal
Atatürk,
1 Aralık 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, I.Meşrutiyet
ve getirdiği Anayasa konusundaki görüşlerini açıklar. Milletvekillerine
elindeki 1876 Anayasasını gösterir ve “bu kitap” diye söz ettiği I.
Meşrutiyet Anayasası için şunları söyler: “Efendiler, bir paşanın
başkanlığında üçü Hıristiyan olmak üzere on altı memur, on ulema ve iki
askerden oluşan bir heyet Babıâli’de toplandı ve bu kitabı yazdı. Bu kitap,
milleti memnun etmek için, milletin arzu ve gerçek emellerini yerine getirmek
için yazılmadı. Efendiler, bu kitap, düşmanlarımızı geçici bir süre de olsa
memnun etmek amacıyla yazılmıştır. Kitabın; millet ile, egemenlik ile, millet
iradesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu kitap, üstündeki (Anayasa y.n.)
ünvanı ile milleti yıllarca aldatan ve aldattıkça, dağılıp çökmeye sevk eden
bir kitaptan başka bir şey değildir. Bir paçavradır efendiler.”13
DİPNOTLAR
1
Büyük Larousse, Gelişim Yay.
13.Cilt, sf. 8059
2
“Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler
Ansiklopedisi” İletişim Yay., 6.Cilt, sf.1800
3
“L’Angleterre et la Russie en Orient” Cher
buliez Revue d’histoire Diplomatique” 1896; ak. S.Yerasimos,
“Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye” Belge Yay., 7.Baskı, 2001, 2.Cilt, sf.243
4
“Reform in the Ottoman Empire” Roderiç
Davison, (Harward-1942) sf.461; ak. Ş.Mardin,
“Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” İletişim Y., 9.Bas.-2002, sf.202
5
“Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”
S.Yerasimos Belge Yay., 7.Bas.– 2001, 2.Cilt, sf.242
6
a.g.e. sf.248
7
Büyük Larousse, Gelişim Yay.
10.Cilt, sf.5869
8
“The First Ottoman Constitutional
Period”, Robert Devereux, Baltimore, 1963, sf.123; ak. Hasan
Kayalı, “Jön Türkler ve Araplar” Tar.Vak. Yurt Yay., 2.Baskı-2003, sf.27
9
“Meşrutiyetten Günümüze Gericilik”
Çağlar Kırçak, İmge Kit., 2.Bas.-1994, sf.24
10
“Türk Direniş ve Devrimleri” Prof.Çetin
Yetkin, Otopsi Yay., II.Cilt, İst. 2003, sf.679-680
11
a.g.e. sf.681
12
“Jön Türkler ve Araplar” Hasan Kayalı,
Tar.Vak.Yurt Y., 2.B., 2003, sf.27
13
“Türk Direniş ve Devrimleri” Prof.Ç.Yetkin,
Otopsi Y., II.C., İst. 2003, sf.75
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder