1923’te, ülkede yatırıma dönüşecek bir sermaye birikimi, bağlı
olarak sanayi yatırımı bulunmuyordu. Devletin birkaç silah atölyesi, Hereke
ve Feshane gibi dokuma fabrikası dışında üretim yapan bir yer yoktu.
Özel girişime ait büyük sanayi yatırımının kendisi değil, düşüncesi bile
gündemde değildi. Ülke, Avrupa mallarının serbestçe satıldığı, bir açık pazar
durumundaydı. Ulusal üretime dayalı ekonomik büyümeyi, toplumsal gönenci
sağlamanın tek yolu olarak gören anlayışıyla, üretime, özel olarak da sanayi
üretimine önem verildi ve ülke gerçeklerine uygun, tutarlı bir sanayileşme
programı hazırlandı. Sosyalist olmayan bir ülke, dünyada ilk kez, kalkınma
programı hazırlıyordu.
Mustafa Kemal, Cumhuriyetin
ilanından bir gün önce, 28 Ekim 1923 günü, bütün İslam ülkelerine ve dünya Müslümanlarına
yayımladığı bildiriyle, bu ülkelerden ilk ve son kez yardım isteğinde bulundu.
Batı Trakya’da çok zor durumda olan ve sürekli Türkiye’ye göç eden Müslüman
Türkler için aracılık yaptığını söylüyor ve yardım edilmesini rica ediyordu. “Türk
ulusu, ne kadar olanak sahibi olursa, o olanaklar yine de yetmez. Savaş
sırasında, Türkiye ’de ayak bastıkları bayındır yerleri yıkıntı haline
getiren Yunanlılar, şimdi de; hırslarına ve cinayetlerine yönetimleri altında
bulunan (Batı Trakya y.n.) 600 bin Müslümanı seçmişlerdir. Bu insanları
buralara yerleştirmeye, yer yurt bulmaya çalışan Türkler, 600 bin kişiye ekmek
vermeye, onların yok olmalarını önlemeye çalışmaktadır, bunun için İslam aleminin
insanlığına başvuruyor...” 1
Cumhuriyet Hükümeti kuruluşunun hemen
başında dev boyutlu bir göçmen ve iskân sorunuyla karşı karşıya kaldı. Doğuda
Ermeniler, Batı’da Rumlar girdikleri yerlerde, sistemli bir terör uyguladılar,
kırımlar gerçekleştirdiler. Geri çekilirken her yeri ve her şeyi yakıp
yıktılar. Ülkenin Doğusu ve Batısında neredeyse oturacak ev, yaşayacak köy ya
da kent kalmamıştı. Erzurum, Ağrı, Kars ve çevreleri; Kocaeli, Bilecik, Bursa,
Balıkesir, Kütahya, Afyon, Uşak, Denizli, Manisa, İzmir, ilçe ve köyleriyle
yakılmış, binaların büyük bölümü oturulamaz hale gelmişti. 830 köy tümüyle, 930
köy kısmen yakılmıştı. Yanan bina sayısı 114408, hasar gören bina sayısı ise
11404’dü. 2
Uşak’ın üçte biri yok olmuş, Alaşehir
hemen tümüyle yanmıştı. Tarihi kent Manisa’nın, 18 bin yapısından yalnızca
500’ü ayakta kalmıştı. 3 31 Ağustos 1922’de Uşak, 2 Eylül’de
Alaşehir, 5 Eylül’de Turgutlu, 6 Eylül’de Manisa yakıldı. Türk Ordusu tüm
çabasına karşın, birer gün arayla bu kentlere yetişti, ancak hemen her yerde
yangın ve katliamla karşılaştı. 4 Eylül’de Söğüt, Buldan, Kula, Ödemiş,
Salihli, 6 Eylül’de Akhisar ve Balıkesir; 7 Eylül’de Aydın; 8 Eylül’de Kemalpaşa
ve Manisa yangınlar sürerken kurtarıldı. İzmir, 9 Eylül’den iki gün sonra
yakıldı. 4
Göç ve Göçmen Sorunu
Evlerini ve hayvanlarını yitiren, ürün kaldıramayan ve sefalet
içindeki insanlara, barınacak ev, yiyecek yemek, çalışacak ortam yaratılması
gerekiyordu. Sorun, Anadolu’daki yoksunluklarla bitmiyordu. Lozan Antlaşması
gereğince Batı Trakya ve Yunanistan’dan gelenler, Balkan Savaşları ve Rus
Devrimi’nden kaçanlarla birlikte Türkiye’ye, 166 881 aileden oluşan 709 322
göçmen gelmişti. 5 Türkiye nüfusunun yüzde 6,5’i kadar olan bu
miktar, nüfusa oranla bir ülkeye yapılan en büyük göç olayıydı. Bu miktarlara,
Anadolu’da evsiz, yurtsuz kalmış insanlar ve 118,2 milyon liralık devlet
bütçesinin zavallılığı da eklenince, göç sorunu, altından kalkılması neredeyse
olanaksız büyük bir sorun, ya da daha doğru deyimle, bir felaket haline
geliyordu. Para yoktu, para olsa bile bu kadar konutu yapacak, malzeme ve
yetişmiş insan gücü de yoktu. Köyleri değil, kasabaları birbirine bağlayan
karayolu bulunmuyordu. Bürokratik eksiklikler ve örgütsüzlük, merkezi
kararların yaşama geçirilmesine olanak vermiyordu. Genç Cumhuriyet daha kurulur
kurulmaz, olağan ve olağanüstü her türlü yöntemi kullansa bile, “üstesinden
gelinemeyecekmiş gibi görünen” bir sorunla karşılaşmıştı.
Gelenlere ve evleri yıkılmış olanlara,
yiyecek ve giyecek sağlandı. Felakete uğrayanlara ordunun hayvanları
dağıtıldı. Gıda stokları tohumluk olarak verildi. Ziraat Bankası
başta olmak üzere, bir kısım kuruluşlardan parasal yardım sağlandı.
Şehirli ailelerin yakılan evlerine karşılık, devlet binaları ayrıldı.
Toplam nüfusu 38.030 olan 6 538 aile, yeni konuta kavuşturuldu. Göçmenlere
7 618 ton gıda, 22 501 çift öküz, 27 501 adet tarım alet ve makinası
dağıtıldı. Kırsal alanda 19 279 ev tamir edildi, 4 567 ev yeniden yapıldı. 66
yeni köy kuruldu. 6 321 parça arsa ve 1 milyon 567 bin dönüm tarla,
bağ ve bahçe verildi. 6 Bunlar, o günün ölçülerine
göre büyük miktarlardı. Göçmen sorunları, uzun ve özenli bir çalışmadan sonra,
10 Temmuz 1945’de çıkarılan bir yasa ile kesin olarak bitirilecektir.
Sanayileşme
Ama Nasıl
Şevket Süreyya
Aydemir,
Tek Adam kitabında, Nazilli Basma Fabrikası ’nın açılış günü için
şunları yazar: “Anadolu ’nun içlerine serpiştirilmiş devlet işletmeleri;
fabrika binaları, lojmanlar, parklar, spor alanlarıyla, gündüzleri dünyaya
güler, geceleri ışıl ışıl parıldar. Nazilli bunlardan biridir. Fabrika 9 Ekim 1937
’de açılacak ve Atatürk rahatsızlığına karşın açılışa gelecektir. İzmir ’den
trenle gelir. Büyükmenderes dirseği kenarındaki fabrika; bacası, santralı, iş
binaları, çevre tesisleriyle, yeşillikler içinde bir masal kenti gibi
doğmuştur. Fabrikanın girişinde karşılanır. Yüzünün yorgun hatlarında, ferahlı
ve sevinçli hareketler vardır. Temiz yer, temiz insanlar, bataklık Menderes ’in
kara tılsımını silen, yeni bir insan iradesinin sıra sıra eserleri...
Çevresindeki gülümseyiş ve coşkuya o da katılıyor, Nazilli ’nin renkli havasına
taşan mutluluk, Menderes sularına ve çevredeki dağlara yayılarak, sanki bu
topraklarda ilk kez duyulan bir şenliğin müjdesini veriyordu.. Fabrikaya
girildi. Çıt yoktu. Fabrika, garip ve derin bir sessizliğe gömülmüş sanki
uyuyordu. 480 büyük tezgah, adeta birer çökmüş dev gibi sıralanmıştı. Atatürk ’ü,
her yeri gören, yerden biraz yüksek bir platforma aldılar. Fabrikanın içi,
buradan; takımların, bölüklerin, taburların geçit töreni için sıralandıkları
bir karargah meydanına benziyordu. Müdürün sesiz bir işaretiyle makinalar
çalıştırıldılar. İşte o zaman, bin başlı dev, korkunç bir kükreyiş, bir
kuduruşla harekete geçti. Menderes vadisi, göklerine dek vuran ve yıldırım
uğultularını andıran bir titremeyle sarsılmıştı. Atatürk, herhalde bunu pek
beklemiyordu. Şaşırmış ve büyük bir heyecan duymuştu. Çevresine bir şeyler
sormak istedi. Ancak o anda, belki kendi bile farkında olmadan ağzından şu
sözcükler döküldü: ‘ İşte bu bir musikidir ’... Manzarayı uzun uzun
seyretti. Suskun, düşünceli, ama belli ki mutlu ve umutluydu. Sonra birden
arkasına döndü, bu mahşeri hareket geçiren Fabrika Müdürü Fazıl Turga ’nın
yüzüne, ‘ bu ne harika iş ’ der gibi, hem güleç, hem okşayıcı, baktı
baktı.” 7
Planlı Kalkınma ve Sanayileşme
Toplumsal ilerleme ve kalkınmanın temel sorunu sanayileşme;
sermaye birikimi olmayan, teknoloji ve alt yapıdan yoksun, geri kalmış bir
ülkede ancak, gerçekçi ve ulusçu politikalarla aşılabilir. Batının yüzlerce
yılda ulaştığı sanayileşme düzeyi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal
birikimin bir sonucuydu ve oluşmasının, insan iradesinden bağımsız bir yanı vardı.
Toprak sorununun çözümünde olduğu gibi, sanayileşme konusunda da hedefler, ne
öznel zorlamalarla abartılmalı, ne de nesnellik adına kendi başına bırakılmalıydı.
Gerçekçi belirlemeler ve bilimsel verilerle oluşturulan sanayileşme
programları, örgütlü bir toplumsal disipline bağlı kalınarak, yüksek tempolu ve
sürekli bir çalışmayla uygulanmalıydı. Sanayileşme atılımının temel dayanağı,
ulusun kendi gücü olmalı ve bu atılım, dışarıya karşı titizlikle korunmalıydı.
Kibrit fabrikası yatırımı ve demiryollarının millileştirilmesi dışında, dış
borçlanmaya gitmedi.
1923’te, ülkede yatırıma dönüşecek bir
sermaye birikimi, bağlı olarak sanayi yatırımı bulunmuyordu. Devletin birkaç
silah atölyesi, Hereke ve Feshane gibi dokuma fabrikası dışında
üretim yapan bir yer yoktu. Özel girişime ait büyük sanayi yatırımının kendisi
değil, düşüncesi bile gündemde değildi. Ülke, Avrupa mallarının serbestçe
satıldığı, bir açık pazar durumundaydı.
Ulusal üretime dayalı ekonomik büyümeyi,
toplumsal gönenci sağlamanın tek yolu olarak gören anlayışıyla, üretime, özel
olarak da sanayi üretimine önem verdi ve ülke gerçeklerine uygun, tutarlı bir
sanayileşme programı hazırlattı. Sosyalist olmayan bir ülke, dünyada ilk kez,
kalkınma programı hazırlıyordu.
Planlı kalkınma ve sanayileşmeye verdiği
önemi gösteren pek çok açıklama yaptı. Bunlardan, 1 Kasım 1937’de Meclis’te
yaptığı konuşma, sanayileşme anlayışını belki de en iyi özetleyen açıklamalardan
biridir: “Sanayileşme, en büyük ulusal davalarımızdan biridir. Sanayi
işlerinde ‘unsurları ülke içinde olan ’, yani hammaddesi, işçisi, mühendisi ve
yöneticisi Türk olan fabrikalar kurulmalıdır. Büyük ve küçük her türlü sanayi
tesisine, ülkemizde ihtiyaç vardır. İleri ve müreffeh Türkiye idealine erişmek
için, sanayileşmek bir zorunluluktur. Bu yolda Devlet öncüdür. Birinci beş
yıllık planın öngördüğü fabrikaları tamamlamak ve ikinci beş yıllık planı
hazırlamak gereklidir.” 8
1923-1938 arasındaki sanayileşme atılımı,
bu anlayışa uygun olarak gerçekleştirildi. Sanayileşmede “devlet öncü
olacak” özel girişimcilik desteklenip geliştirilecek, ama her ikisi de
kesinlikle milli nitelikte olacaktı. Yabancı sermayeye yatırım izni verilecek,
ancak yatırım koşulları Türk Devleti tarafından belirlenecektir. Mali
bağımlılığa yol açan dış borç ve ‘ yardım ’ kabul edilmeyecektir. Dış
ticaret, bankacılık, madenler, demiryolları millileştirilecektir. Ulusal pazar,
yüksek gümrük tarifeleriyle koruma altına alınacaktır. Yerli üretim ve tüketime
dayanılacaktır. Yeraltı zenginlikleri, devlet ağırlıklı olmak üzere ulusal
güçlerce işletilecektir. Faaliyet halindeki borsalar millileştirilecek ve yeni
menkul değerler borsaları faaliyete geçirilecektir. Tekelciliğe izin verilmeyecek,
kömür üretimi dış rekabetten korunacak, teknik orman işletmeciliğine geçilecek,
ticaret ateşelikleri kurulacak, ekonomi öğrenimi yapan okullar açılacak,
haberleşme hizmetleri modernleştirilerek yaygınlaştırılacaktır.
Gereksinimlerin
ülke içinden karşılanması, genel ve yaygın bir toplumsal bilinç haline
getirilerek, yerli üretim ve tüketime önem verildi; halk bu yönde eğitildi. “Devlet
hayatında olduğu gibi, millet hayatında da kendi kaynağına, yani üretimine
dayanmak. İşte, asıl büyük önlem budur. Millet, kendi üretiminden daha çok
tüketmemek ve ihtiyacından fazlasını istememek zorundadır. Bin belaya karşı
koyup, bin musibetle meydana çıkan milli varlık, yalnızca milli geçimini
düzenleyememek yüzünden bir daha tehlikeye düşürülmeyecektir. Aklı eren bütün
yurttaşlarımın bilincini uyandırmak ve bu uğurda devletin bütün gücünü harekete
geçirmek kesin kararımızdır” diyordu. 9
Gerçeğin
Ezginliği (Zavallılığı)
1927 yılı sanayi sayımında, el sanayi işletmeleri, yani tamirhaneler
ve küçük esnaf dahil, 33 085 işyeri vardı. Bu işyerlerinde, çıraklarla birlikte
76 216 işçi çalışıyor ve her işletmeye 2-3 işçi düşüyordu. İşçilerin 35 316’sı,
sayıları 20 bini bulan, basit el tezgahlarından oluşan halı ve diğer dokuma
işyerlerinde çalışıyordu. 17 964 işçi de 5347 tabakhane ile birkaç deri
atölyesinde çalışmaktaydı. 10
Çimento,
petrol, demir, çelik, işlenmiş madenler, inşaat
malzemeleri, motor, iş araçları başta olmak üzere bütün
sanayi ürünleri ithal ediliyordu. Ülkede çoğu bankacılık, madencilik ve
demiryollarına yatırım yapmış, 94 yabancı şirket vardı. 11 Ekonomik yaşam
tümüyle bunların denetimi altındaydı. İktisat Vekili Mustafa Şeref
Bey, o dönem için, 1931 yılında şunları söylüyordu: “Bu ülkede bir
zamanlar; demiryolları, bankalar, ticaret sanayi, en verimli topraklar, kent
içindeki en değerli taşınmazlar, Türklerin değil, yabancıların elindeydi.
Ülkede, milli ekonomi diye bir kavram yoktu. Milli ekonomiden söz etmek, bir
suçtan, bir bilinmezlikten söz etmek gibiydi... Cumhuriyet Türkiyesi, her
şeyden önce devleti millileştirdi, milli bir devlet yarattı. Türk olmayan
unsurların ülkeden ayrılmasını sağladı.” 12
Gerçekçi Atılım
Sanayileşmeyi hızlandırmak ve ülke düzeyine yaymak için bir dizi
girişimde bulunuldu. 28 Mart 1927’de, Sanayi Teşvik Kanunu, 8 Haziran
1929’da da Milli Sanayi Teşvik Kanunu çıkarıldı. Yerli sanayi ve
ticareti koruyan yeni gümrük tarifeleri, 1 Ekim 1929’da uygulamaya sokuldu.
Dışalım vergisi yüzde 26’ya çıkarıldı, bu oran, 1937’de yüzde 59’a yükseltildi.
13 Tüketim mallarının, dışalım içindeki payı düşürülürken, sanayi ve
tarım makinelerinin oranı arttırıldı. 1927-1929 arasında, 23 bin tonu bulan
tekstil dışalımı 12 bin tona düşerken, makine dışalımı 9 bin tondan 21 bin tona
çıkarıldı. 14 Tekstildeki dışalım azalmasını yerli ürünlerle
karşılamak için, ulusal üretimi destekleyen kararlar alındı. 1925 yılında
çıkarılan 688 sayılı yasayla, kamu kaynaklarıyla işçi ve memurlara ücretsiz
dağıtılan ayakkabı, kumaş, giysi ve donanım malzemelerinin, yerli ürünlerle
karşılanması zorunluluğu getirildi. 15
Korumacı önlemlerin olumlu etkisi, sonuç
vermekte gecikmedi. Ulusal sermayeye dayanan yeni işyerleri, fabrikalar açıldı;
işçi, usta ve mühendis sayısı arttı. 1923’le 1933 arasındaki 10 yılda, 1087
fabrika açıldı. 16 1921’de 76 216 olan işçi sayısı, 1927 yılında
yüzde 337 artışla 256 855 oldu. 17 1927 sanayi sayımına göre,
Türkiye’de “motorlu ya da motorsuz” büyük ya da küçük “sanayi
işletmesi” sayısı, 65 245’e ulaşmıştı. 18
3 Haziran 1933’de, Sanayi ve Maadin
Bankası ile Devlet Sanayi Ofisinin yerine Sümerbank kuruldu.
1925 yılında kurulmuş olan Sanayi ve Maadin Bankası 7 yıl içinde Hereke,
Feshane, Bakırköy Mensucat, Beykoz Deri ve Kundura, Uşak
Şeker ve Tosya Çeltik fabrikalarını kurmuş veya kontrolü altına
almıştı. Ayrıca, Bünyan ve Isparta İplik, Maraş Çeltik, Malatya
ve Aksaray Elektrik, Kütahya Çini fabrikalarına ortak olmuştu. Bu
fabrikalar, 1933 yılında Sümerbank ’a devredildi. Sümerbank,
1939’a dek 17 yeni fabrika kurdu, birçok bankaya ortak oldu, bazı şirketlere
sermaye yatırdı. 1935 yılında kurulan Etibank, madencilik alanına
yatırımlar yaptı, modern maden işletmeleri kurdu. Emlak ve Etyam Bankası,
1926’da açıldı ve ciddi düzeyde konut kredisi dağıttı, konut
yatırımlarına destek verdi. 19
1929 Dünya Ekonomik Bunalımından en az
zararla kurtulunması için sanayide devletçilik politikası yoğunlaştırıldı.
Birinci beş yıllık planda madencilik, elektrik santralleri,
ev yakıtları sanayii, toprak sanayii, gıda maddeleri sanayii,
kimya sanayii, makina sanayii ve madencilik kollarında
yatırımlar planlandı ve plan büyük oranda gerçekleştirildi. 1923 yılında, 3700
ton olan pamuklu dokuma 1932 yılında 9055 tona, 597 bin ton olan maden
kömürü ise 1,593 milyon tona çıkarıldı. 1923’de hiç üretilemeyen şeker,
1927 yılında 5184 ton, 1932 yılında da 27 549 ton üretildi. 20
1923’te 24 bin ton üretilen çimento, 1938’de 329 bin ton, hiç üretilmeyen kağıt
9 bin ton, hiç üretilmeyen cam 5 bin ton üretildi. Çimento, 24 bin
tondan 129 bin tona, kösele 1974 tondan 4105 tona, yünlü mensucat
400 tondan 1 695 tona, ipekli dokuma 2 tondan 92 tona çıkarıldı. 21
Sanayi ve ticaretteki canlanma firma
sayısını da arttırdı. 1929 yılında Sanayi Teşvik Kanunu’ndan yararlanan
firma sayısı 490 iken, bu sayı 1933 yılında 2 317’ye çıktı. Elde edilen yerli
üretimle, 1923’de ithal edilen kösele ve un 1932’de tümüyle
içerde üretildi. Şeker dışalımı yüzde 37, deri dışalımı yüzde 90,
çimento dışalımı yüzde 96.5, sabun dışalımı yüzde 96.5, kereste
dışalımı yüzde 83.5 oranında azaldı. 22
1923 yılında, 145 milyon liralık dışalıma
karşılık 85 milyonluk dışsatım yapılıyor, dışalım ’ın ancak yüzde
70’i dışsatım ’la karşılanıyordu. 1926’da, 235 milyon liralık dışalım
’a karşılık, 186 milyon liralık dışsatım yapılarak, dışsatım ’ın
dışalım ’ı karşılama oranı yüzde 74’e yükseltildi. 1931 yılına
gelindiğinde, dışalım ’ın tümü, yani yüzde 100’ü dışsatım ’la
karşılanıyordu. 1931’den 1938’e dek, 7 yıl dışsatım fazlası elde edildi.
Bu fazla, 1936’da 25 milyon lira oldu. 23 Türkiye, son 200 yıllık
tarihi içinde ilk kez, dış ticaret fazlası veriyordu.
Sağlanan Gelişme
Ekonomide,
başlangıç koşulları gözönüne alındığında büyük boyutlu bir gelişme sağlanmıştı.
Herşey, ‘ yoktan varedilmişti. ’ 1938’de, Türkiye henüz bir sanayi
ülkesi değildi ama bu hedef için tutarlı ve geçerliliği olan bir kalkınma
stratejisi oluşturulmuş, bu stratejiye uygun temel yatırımlar yapılarak hızlı
bir gelişme sağlanmıştı. Gelişmedeki gerçek başarı; sayısal artışların
ötesinde; ülke gerçeklerine uygun, bilimsel, milli ve özgün nitelikleriyle,
uzun erimli bir sanayileşme programının ortaya çıkarılmış olmasıydı.
Türkiye
yatırım haritası, büyük bir ileri görüşlülükle hazırlanmış ve bugün,
Türkiye’nin en önemli sorunlarından olan, bölgelerarası ekonomik farklılıklar
ve bu farklılıkların ileride doğuracağı “iç göç” hareketleri önlenmeye
çalışılmıştı. Bu anlayışla, çok sınırlı olanaklara karşın Iğdır, Nazilli,
Malatya, Edirne, Isparta, Konya Ereğlisi, Bursa,
İzmit, Kayseri, Kastamonu, Keçiborlu, Kırıkkale,
Uşak, Tosya, Maraş, Gemlik, Karabük, Aksaray,
Susurluk, Bünyan ve Kütahya gibi ülkenin değişik
yörelerine sanayi tesisleri kuruldu. 24
Sanayi
yatırımları, fabrika açmanın ötesinde bir amaç ve anlayışa sahipti. Demiryoluna
kavuşan kent ve kasabalar, işleyen madenler, orman işletmeleri ve fabrikalar,
yüzyılların yoksulluğunu taşıyan Anadolu bozkırında açılan uygarlık vahaları
gibiydi. Her fabrika, gerçekleştirdiği üretim yanında; bakımlı bahçeleri,
sağlıklı konutları, sosyal tesisleri ve kültürel etkinlikleriyle çevresine
aydınlık götüren okullar gibiydi. Mustafa Kemal, 1 Kasım 1937’de,
Meclis’te yaptığı son konuşmasında uygulanan sanayileşme programı ve sonuçları
konusunda, “sanayi programımız olağan gidişini sürdürüyor. Bu gidişi daha da
hızlandırmalıyız. Sanayi kuruluşlarımız, teknik temeller üzerine yerleşip
yükseldikçe, yurdumuzun üretimi, çok daha fazla artacaktır... Yaptığımız her
yeni sanayi eseri, bulunduğu çevreye refah ve medeniyet, ülkenin tümüne ise haz
ve kuvvet vermektedir” diyecektir. 25
DİPNOTLAR
1
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”
4.Cilt, sf.513-514, 28.10.1923; ak. S. Turan “Atatürk’te Konular
Ansiklopedisi” Y.K.Y. 1993, 2.Baskı, sf.261
2
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi”
Prof.Dr.Ferudun Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, sf.19
3
“Atatürk” Lord Kinross,
Altın Kit.Yay., 12.Baskı, İstanbul-1994, sf.375
4
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
II.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1981, sf.546
5
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi”
Prof.Dr.Ferudun Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, sf.19-20
6
a.g.e. sf.20
7
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
3.Cilt, Remzi Kit., İst.-1983, sf.371-376
8
“Atatürk’ün 1.Kasım.1937 Meclisi
Açış Konuşması”; ak. Prof.Dr. F.Ergin “Atatürk
Zamanında Türk Ekonomisi” Yaşar Eği.Kül.-Vak.Yay., No:1, 1977, sf.17-18
9
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa
Aysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.71-72
10
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir,
II.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1981, sf.351
11
a.g.e. 3.Cilt, sf.343
12
“Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi”
B.Kuruç, Bilgi Yay., 1997, sf.46
13
“Turkish Economic Development
1923-1950: Policy and Achievements” Yahya S.Tezel,
Cambridge Üniversitesi Ekonomi ve Siyaset Fakültesi’ne sunulan doktora tezi;
ak. Yahya S.Tezel, “Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi” Tar.Vak.Yurt
Yay., 3.Baskı, İst.-1994, sf.164
14
DIE Dış Ticaret İst.; ak. a.g.e.
sf.176
15
a.g.e. sf.388
16
“Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri” Kaynak Yay., 3.Bas., sf.297
17
a.g.e. sf.297
18
a.g.e. sf.297
19
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.50-51
20
a.g.e. sf.34-38
21
a.g.e. sf.34-38-62 ve “Cumhuriyet
Döneminin İktisat Tarihi” Yahya S.Tezel, Tar.Vak.Yurt Yay., 3.Baskı, İst.-1994,
sf.286
22
a.g.e. sf.34
23
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası”
Prof.Mustafa Aysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.176
24
“Atatürk’ün 1.3.1922 Tarihli Meclisi
Açış Konuşması” “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”
1.Cilt, sf.216-217, Seyfettin Turan “Atatürk’te Konular Ansiklopedisi”
Yapı Kredi Yay., 1995, sf.446
25
“1 Kasım 1937 Meclis Konuşması”;
ak. Mustafa A.Aysan, “Atatürk’ün Ekonomi Politikası”, Top.Dön.Yay.,
6.Baskı, İst.-2000, sf.141
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder