Cumhuriyetle başlayan ulusçu girişimler, sonuçlarını kısa sürede
gösterdi. 1922-1925 arasında fiyat artış oranı yani enflasyon, yılda yüzde
3.12, 1925-1927 arasında ise yüzde 1 oldu. Bazı fiyatlarda ucuzlama görüldü.
Türk parası yabancı paralar karşısında değer yitirmedi, aksine bazılarına karşı
değer kazandı. 1924 yılında 9,5 kuruş olan Fransız Frangı, 1929 yılında
7,7 kuruşa, 187 kuruş olan bir ABD Doları 127 kuruşa düştü. Aynı
dönemde, bir İsviçre Frangı 34 kuruştan 37 kuruşa, bir Alman Markı
44 kuruştan 46 kuruşa çıktı. İngiliz Sterlini 1925’de 895 kuruşken, 1938’de 616
kuruşa düştü. Bunlar dünyanın en güçlü paralarıydı. Dış ticaret
açığı, 1930’da ihracat fazlasına dönüştü. Cumhuriyetin ilk yıllarında hiç olmayan
altın stoku, 1931’de 6 127 ton, 1933’te 17 695 ton, 1937’de ise 26 107 tona
ulaştı. Yine ilk yıllarda hiç olmayan döviz stoku ise, 1938 yılında 28,3 milyon
dolara çıktı.
Ulaşım
ve Bayındırlık
Ankara dahil, tüm Anadolu şehir ve kasabaları, hane sayısı
fazla köy gibiydi. Batı ve Doğu Anadolu kentleri, büyük oranda yıkıntı
durumundaydı. Kentlerin hiçbirinde, o güne dek şehircilik kuralları
uygulanmamıştı. Sokaklar dar ve düzensizdi. Motorlu araç trafiğine uygun
değildi. Evlerin büyük çoğunluğu kerpiçten yapılmıştı. Şehir ve civarları ağaçsızdı.
Park, bahçe, yeşil alan, kültür ve ticaret merkezleri gibi alanlar, varlıkları
bir yana, kavram olarak dahi bilinmiyordu. Toz ve çamur yalnızca kırların
değil, şehirlerin de belirgin öğesiydi. Elektrik, kalorifer, sıhhi tesisat gibi
çağın gerekleri hiçbir eve girmiş değildi.
Karayollarında
Durum
Modern anlamda karayolu ve köprü yoktu. Çoğunlukla toprak olan
yollar, özellikle kış aylarında aşılması güç çamur çukurları haline gelirdi.
Kış aylarında, dere ve nehirlerin taşmasıyla ulaşım dururdu. Karayoluyla
İstanbul’dan Ankara’ya seksen saatte gidilirdi. 1 Ankara’dan
Kayseri’ye gitmek için sekiz, Sivas’a on üç, Elazığ’a yirmi iki günlük zahmetli
bir yolculuğu göze almak gerekiyordu. 2 Yol gibi, motorlu araçlar da
çok azdı. İç ulaşım o denli zor ve pahalıydı ki, tahıl tarımı yapılan
yörelerden diğer yörelere ürün götürülemiyor, bu yüzden, özellikle sahil
kesimlerine, dışarıdan buğday getiriliyordu. Ulusal pazarın canlanabilmesi
için, Anadolu kent ve kasabalarının, hatta köylerinin acilen, ulaşılabilir hale
getirilmeleri gerekiyordu. Oysa, hazinede bu işe ayrılacak para yoktu.
Soruna çözüm sağlama açısından, 1925
yılında 542 sayılı Yol Mükellefiyeti Kanunu çıkarıldı. Bu kanuna göre;
öğrenciler, silah altında bulunanlar, malûliyetleri ispatlanmış yoksullar ve
6’dan fazla çocuğu olanlar dışındaki, 18-60 yaşları arasındaki tüm erkekler,
yılda 6-12 gün yol inşaatlarında çalışacaklar, ya da karşılığı olan parayı
ödeyeceklerdi. 3
Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı’ndan altı ay önce karayollarının tespitini
yaptırmış, yolların iyileştirilmesi ve Anadolu yaylasını liman şehirlerine
bağlamak için çalışmalar başlatmıştı. İlk yol ıslah çalışmaları ile köprü,
tamir ve yapımına Kurtuluş Savaşı içinde başlanmıştı. 1926 yılına dek,
büyük çaba harcanarak 27
850 km . yol onarıldı, toprak tesviyesi ve stabilize
serimi yapıldı.
Cumhuriyet’in ilanından 1932’ye dek, 1701 kilometre yeni
karayolu yapıldı, 3804
kilometre yol “esaslı biçimde” elden geçirildi.
43’ü büyük olmak üzere birçok köprü, çok sayıda sulama kanalı, su bendi, ırmak
ve çay yatağı iyileştirmesi, bataklık kurutma uygulamaları yapıldı. Bu işler
için, Devlet Bütçesi’nin ortalama 200 milyon lira olduğu 1926-1931 arasında 50
milyon liralık harcama yapıldı. 4 Bayındırlık Bakanlığı, Bütçe’den
Savunma’dan sonra en büyük payı alıyordu.
Demiryolları
Demiryollarının ülke içi dağılımı, yapanların gereksinimine yanıt
verecek biçimde ve sömürgeci anlayışa uygun olarak düzenlenmişti. Türkiye’nin
iç ulaşımına yanıt verecek durumda değildi ve dengesiz bir dağılımı vardı.
Almanların yaptığı Bağdat Demiryolu, Haydarpaşa’dan Gaziantep’e
ulaşıyor, sınırı takip ederek, Nusaybin’den Bağdat’a geliyordu. Parasını
Türklerin ödemesine karşın, Almanların Ortadoğu’ya ulaşması için yapılmıştı.
İzmir-Aydın, İzmir-Turgutlu-Afyon ve İzmir-Manisa-Bandırma hatlarını yapan
İngilizler; dışalım ve dışsatım merkezi olarak kullandıkları ve ticaretini
tümüyle ellerinde bulundurdukları İzmir’i, çevresindeki bereketli topraklara ve
maden bölgelerine bağlamışlardı. Anadolu’nun içine giren tek demiryolu,
Ankara’ya kadar geliyordu. Ülkenin doğusuyla batısı, kuzeyiyle güneyi,
birbirlerine bağlı değildi.
Osmanlı’dan devralınan 4 083 km’lik
demiryolunun bakıma gereksinimi vardı. Demiryolu köprülerinin çoğu, Kurtuluş
Savaşı sırasında ahşapla onarılmıştı. Demiryolu işletmeciliği tümüyle
yabancıların elindeydi ve Türkler bilinçli olarak işe alınmıyor, bu alanda
Rumlar, Ermeniler ve yabancılar çalıştırılıyordu. Bu nedenle, demiryolu
işletmeciliğinde yetişmiş teknik kadro yoktu. Savaştan sonra Türkler’in demiryolu
işletmeciliği yapamayacağı söyleniyordu.
Kurtuluş Savaşı ’ndan sonra ülkeyi terk eden teknik kadronun yerine, çok kısa zamanda
Türk teknisyenler ve işletme uzmanları yetiştirildi. Demiryolu işletmeciliğinin
kurulması ve millileştirilmesinde elde ettiği başarılarla, Behiç Erkin
simge bir isim oldu. Muş
Milletvekili Hakkı Kılıçoğlu, 1938’de demiryolu işletmeciliği konusunda
şunları söylüyordu: “Devlet Demir Yolları kurulduktan sonra, Türklerin
demiryollarını, Almanların döneminden daha iyi yönettiğini bütün dünya gördü.
Şimdi, elektriği de, Fransızlardan daha iyi işleteceğiz, bunu kanıtlayacağız.” 5
Cumhuriyetin 10.yılına dek 2213, 1938’e
dek 3038 kilometre
yeni demiryolu hattı yapıldı. 6 Bu hatlar, Anadolu’nun içini
birbirine bağlıyor ve demiryolu ulaşımını ülke içinde dengeli bir yaygınlığa
kavuşturuyordu. Bu bölümde, Kütahya-Bandırma hattı yapıldı. Zonguldak
havzası demiryolu şebekesine bağlandı. Doğu ve Güneydoğu’ya yeni hatlar
yapıldı. Demiryolu, Kayseri üzerinden Samsun ’a, Ulukışla,
Diyarbakır ve Erzurum ’a ulaştırıldı. 1927’den sonra, imtiyazlı
yabancı demiryolu şirketleri devletleştirilmeye başlandı. 1928’de Anadolu
Demiryolları ve Haydarpaşa Limanı, 1929’da Mersin-Tarsus-Adana
hattı, 1931’de Bursa-Mudanya işletmesi, 1935’de İzmir-Afyon ve Manisa-Bandırma
hattı devletleştirildi. Parası ödenerek yapılan devletleştirmeyle, 1929 kilometre
demiryolu satınalınmıştı. 7
Parasal sıkıntı içinde olunmasına karşın;
yalnızca demiryolu ve limanlar için, taksitler halinde 240 milyon lira ödendi. 8
1931 yılı Devlet Bütçesi’nin 193 milyon lira olduğu düşünülürse9
devletleştirmeler için yapılan özverinin düzeyi daha iyi anlaşılacaktır.
Kemalist iktidar döneminde, büyük mali sıkıntılar içinde yabancılardan satın
alınan ve yoktan var edilen kamusal değerler, bugün özelleştirme adı altında
yine yabancılara devrediliyor, ya da zarar ettiği söylenerek kapatılıyor.
Denizyolu Taşımacılığı
Türkiye, 8272 kilometreyle Avrupa’nın en uzun sahil şeridine sahip
bir ülke olmasına karşın, deniz taşımacılığında son sırada yer alıyordu. Oysa
deniz taşımacılığı, en kolay ve ucuz olanıydı. Taşıma yeteneği, 1923’te
yelkenliler dahil, yalnızca 34 bin tondu. Gemiler eski ve küçüktü. Yapılmış
liman yoktu. Gemiler, ya doğal sığınaklardan yararlanıyor, ya da açıkta durup,
tüm tehlikeleri göze alarak yolcu ve yük indiriyordu. Limanlar ve deniz
taşımacılığı büyük oranda yabancı şirketlerin elindeydi. Kabotaj hakkı,
yani Türk limanları arasında yük ve yolcu taşıma hakkı, devlet tekelinde
değildi.
Deniz ulaşımı konusunda, Cumhuriyet’in ilk
yılında 1923’te, 597 sayılı “Türkiye Seyri Sefain İdaresi Yasası” çıkarıldı.
Bu yasayla, denizcilikle ilgili yönetim yapılanması yeniden örgütlendi.
Denizcilik İdaresi’nin yetkileri arttırılarak, daha bağımsız bir konuma
getirildi. Katma bütçeli bir genel müdürlük olarak çalışan yeni yapı, yetenekli
ve inanmış yöneticilerin elinde büyük bir gelişme gösterdi. 11 Nisan 1926’da
kabul edilen Kabotaj Kanunu ’yla, kabotaj hakkı, 1 Temmuz
1926’dan sonra geçerli olmak üzere ulusallaştırıldı. 1923 yılında, 34 bin ton
olan deniz taşıma gücü, 1927’de 130 bin tona çıkarıldı. 1933 yılında kabul
edilen 2048 sayılı yasayla, deniz taşımacılığının büyük bölümü ve limanların
tümü devletleştirildi. 1937’de çıkarılan 3295 sayılı yasayla Denizbank
kuruldu, özel taşımacılığa son verildi. 10
Havacılık ve Hava Yolları
Havacılık yeni gelişmekte olan bir sektördü ve önemi dünyada henüz
yeterince anlaşılmamış durumdaydı. Mustafa Kemal, büyük bir ileri
görüşlülükle, “geleceğin göklerde” olduğunu söylüyor, havacılıktaki ilerlemeyi,
“milletin siyasi olgunluğunun ve uygarlığının en büyük kanıtı”
sayıyordu. 11
1936
yılında Eskişehir Teyyare Alayı ’na yaptığı ziyarette söyledikleri,
öngörü yeteneğinin şaşırtıcı örneklerinden biriydi: “Ülkenin geleceği için
en büyük güvence, kanatlı gençliktir. Batılı ayaklar bir gün Ay ’da iz
bırakacaksa, bunların arasında Türkün ayak izleri de bulunmalıdır. Bunun için
şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir. Geleceğin en etkili
aracı da, silahı da hiç kuşkunuz olmasın uçaklardır. İnsanoğlu bir gün göklerde
uçaksız da yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de aydan bize mesajlar
yollayacaktır. Bu mucizenin gerçekleşmesi için iki bin yılını beklemeye gerek
kalmayacaktır. Gelişen teknoloji, bize daha şimdiden bunu müjdeliyor. Bize
düşen görev, bu konuda Batıdan geri kalmamayı sağlamaktır.” 12
Sınırlı olanaklara karşın, 16 Şubat
1925’te, Türkiye Tayare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu), aynı yıl Kayseri
Tayyare Fabrikası kuruldu. 1926’da, Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait
uçakların bakım ve onarımını yapmak üzere, Eskişehir’de Tayyare Bakım
Atölyesi açıldı. Türk Hava Kurumu, 1941’de Etimesgut’ta bir uçak
fabrikası daha açtı. Burada üretilen iki kişilik ilk eğitim uçakları, THK’nda
uzun yıllar kullanıldı. Üretilen ilk uçak Uğur,
bu uçakların simgesi olmuştu. THK, 1946’da Gazi Çiftliği ’nde, bir uçak
motoru fabrikası kurdu. Ancak, bu fabrika bir süre sonra, Türkiye’de ABD
etkisinin artmasıyla birlikte kapatılarak, tarım araçları yapan bir atölye
haline getirildi. 13
Batılıların,
“sermayeden yoksunluğu nedeniyle” bağımsızlığını koruyamayacağını
söyledikleri Türkiye, onların hayret dolu bakışları altında, sivil havacılık
alanında beklenmedik başarılar elde etti ve uçak yaptı. Üstelik bu uçaklardan 8
kişilik yolcu uçaklarını, Avrupa’nın göbeğindeki Danimarka ’ya sattı.
Ancak, Demokrat Parti döneminde; MKE ’nin (Makina Kimya Endüstrisi)
gerçekleştirdiği uçak üretimine, 4’ünün hediye olarak Ürdün’e verildiği 56
uçaklık son parti üretimden sonra son verildi. 14
Sivil havacılıkla ilgili ilk adımlar, 1925
yılında atılmıştı. O yıl Ankara-İstanbul, bir yıl sonra da İstanbul-Brindizi
arasında yolcu ve posta taşıma izni verildi. 1933’te, 2187 sayılı yasayla, Türk
Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi kuruldu. 15 Milli Müdafaa
Vekaleti (Milli Savunma Bakanlığı) bünyesinde oluşturulan bu “idare”,
sivil havacılık çalışmalarını, 5 uçak ve 28 personelle başlattı. 16
Sivil havacılık alanında umulanın ötesinde başarı sağlandı, sivil havacılık
uçak sanayii kuruldu ve yolcu uçağı üretildi. 17
Devlet
Maliyesi, Para Politikaları, Bankacılık
Kurtuluş Savaşı
başladığında, yeni devletin bütçesi sıfır noktasındaydı. Nakit Sovyet yardımı
ve İstanbul’dan Ankara’ya çevrilebilen vergiler, ilk gelirleri oluşturdu. Denk
bütçe hazırlamak, Cumhuriyet Devletinin ilk bütçesinden başlıyarak temel amaç
oldu ve büyük oranda gerçekleştirildi. Gereksinimlerin baskısına karşın,
karşılıksız para basımına gidilmedi. Hazinenin tümden boş olduğu günler
geçirildi. Mali bağımsızlığa, siyasi bağımsızlığın temeli olarak büyük önem
veriliyor, Mustafa Kemal “tam bağımsızlık, ancak mali bağımsızlıkla
gerçekleştirilebilir” 18 diyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918’de 160,4
milyon altın Osmanlı Lirası dış borcu vardı. 1925 yılında, bu borcun “Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde kalan yerlerde harcandığı” kabul edilen 107,5
milyonunun ödenmesi için, Düyun-u Umumiye ’yle bir sözleşme yapıldı.
1928’de 1367 sayılı yasayla onaylanan anlaşmaya göre, 1929’da başlayacak
ödemeler 1952’de bitecek ve borç tutarından yüzde 37 indirim yapılacaktı. 19
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı nedeniyle, yalnızca ilk taksidi ödenebilen
borçlar, yeni koşullarla 1932’de yeniden yapılandırıldı. Yeni anlaşmaya göre,
borçların önemli bir bölümü, dışsatım mallarıyla ödenecek 20 ve
nakit ödeme 8,6 milyon liraya düşürülecekti. 21
Milli Mücadele ’de bankaların hazineye açtığı krediler ve 1927’ye kadarki hazine
açıkları, “dalgalı borçlar” ve “düzenli borçlar” adı altında bir
araya toplandı. Ana para ve faizlerinin toplamı yaklaşık 50 milyon lira
tutuyordu. 22 Ankara Hükümeti, yetmezlik içindeki bütçesine karşın,
borcunu düzenli olarak ödedi. 1953 yılında son borç taksidini ödeyerek,
Osmanlı’dan miras kalan borçlarının tümünü temizledi.
İlk Bütçe
Cumhuriyetin ilk bütçesi 1 Mart 1924’te yürürlüğe girdi. 1924
Bütçesi 118 254 222 liraydı. Bu bütçeden, adalete 4.5, içişlerine 15, sağlık
hizmetlerine 2.2, eğitime 6.1, bayındırlığa 14, savunmaya 33 milyon lira
ayrılmıştı. 23 Bütçe, 1938 yılında, enflasyonsuz bir onbeş yıl
sonrasında, 304 milyona çıkarıldı. Bu onbeş yıllık dönemde, Milli Eğitim, Sağlık,
Bayındırlık ve Adalet Bakanlıkları’na ayrılan ödenekler önemli oranda
arttırıldı. 24 1923-1938 arasında 11 yıl, gelir ve giderin eşit
olduğu denk bütçe; 3 yıl, gelirin giderden çok olduğu bütçe fazlası
gerçekleştirildi. Yalnızca, Cumhuriyet’in ilk bütçesi olan 1924 yılı bütçesi,
yüzde 8’lik bir açık vermişti. 25
Cumhuriyetin ilk yıllarında, yabancı mali
aracılar, kredi piyasasına tam olarak hakimdi ve yerli azınlıklarla yabancı
uyruklulara hizmet ediyordu. Türk halkının savaşlar nedeniyle, tasarruf gücü
hemen hemen sıfıra düşmüştü. 1920’de bankalardaki tüm tasarruf mevduatı,
yalnızca bir milyon liraydı.
1923 yılında bankacılık alanında yetişmiş
Türk eleman yoktu. Çünkü Türk bankası yoktu. Yabancılara ait bankalarda
çalışanlar azınlıklardı; onlar da, savaş sonrası koşulları ve mübadeleler
nedeniyle yurt dışına gitmişlerdi. Yabancılar, Türklerin banka kurmak bir yana,
var olan işleyişi bile yürütemeyeceğini düşünüyordu. “Türklerden bankacı
olmaz” “bunu beceremezler” “personeli nereden bulacaklar”
sözleri, o günlerde sıkça dile getirilen yargılardı. 26
İş Bankasının Özgünlüğü
26 Ağustos 1924’de, bir milyon lira sermaye ile İş Bankası
kuruldu. Banka,
Mustafa Kemal’in, özel çaba ve desteğiyle kurulmuş ve adını da o
vermişti. Bankacılıkta benzeri olmayan ve ilerde örnek alınacak, kendine özgü
bir girişimdi. Ödenmiş sermayesinin dörtte bir olan 250 bin lira, Hint
Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı’na gönderdiği yardımdan karşılanmış, kalan
miktar, “parası olan eş-dost, biraz da hatıra dayanan zorlamalarla” 27
sağlanmıştı. İş Bankası’nın kuruluş amacını, “vatanı kurtaracak ve
yükseltecek önlemlerin başında yer alan ve oluşumu, halkın değer ve güvenine
dayanan, tam anlamıyla çağdaş ve milli bir banka yaratmak” olarak açıkladı.
28 Ölmeden önce hazırlattığı vasiyetinde, banka hisseleri içindeki
payını Türk Dil Kurumu ’yla Türk Tarih Kurumu ’na, diğer ortaklık
haklarının kullanma yetkisini Cumhuriyet Halk Partisi ’ne bıraktı.
İş Bankası, kısa sürede
gelişti ve yabancı mali aracılara üstünlük sağladı. 1929 yılında, mevduatı 44
milyon liraya çıktı, 1932’ye dek 44 şube
açtı. Sermayesi, 1926’da 2 milyona, 1927’de Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası ’yla
birleşince, 4 milyon liraya çıktı; 1926’da 14,2, 1929’da 43,8 milyon lira oldu.
Banka’nın gelişimini ilgiyle izliyor, hoşnutluğunu sıkça dile getiriyordu. 1938
yılında şunları söylemişti: “İş Bankası ’nın maddi sermayesi küçük ama
manevi sermayesi büyüktür. Bu sermaye, başındaki yöneticilerin niteliğidir.
Demek ki, bir kurumun yaşaması, gelişip başarılı olması, o kurumun başına
geçenlerin; ahlaklı, temiz huylu, dürüst ve inançlı olmasına bağlıdır. İş
Bankası, ülke ekonomisine çok yararlı hizmetler vermiştir. Bence, bütün
hizmetlerinin üstünde ve daha büyük olmak üzere, Türk bankacılığına genç
elemanlar yetiştirmiş olması vardır. İş Bankası ’nın dokuzuncu yıldönümünde,
bütün çalışanlarını kutluyorum.” 29
İş
Bankası’nın kurulduğu yıl, çıkarılan bir yasayla, Ziraat Bankası ’na her
türlü bankacılık işlemi yapma yetkisi verildi. Hızla büyüyen Banka’nın
mevduatı, 1931 yılında 56 milyon liraya, denetimi altındaki Emniyet Sandığı ’nın
mevduatı, 16.5 milyon liraya çıktı. (1931’de Devlet Bütçesi 193 milyon
liraydı.) Sanayi Maadin, Sümerbank, Etibank, Emlak ve
Eytam Bankalarının yanı sıra 40 yeni banka kuruldu. 30
Merkez Bankası
Kuruluyor
11 Haziran 1930’da Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası zor koşullar altında kuruldu. Sermaye yoktu,
bankacılık eğitimi almış kadro bulunmuyordu. Birikimi olan az sayıdaki insan,
Türk bankacılığına güvenmediği için, paralarını yabancı banka olan Osmanlı
Bankasına yatırırlardı. Almanya’dan getirtilen Karl Müller, “Merkez
Bankası size gerekli ama kurmayın çünkü kurup işletemezsiniz” diye rapor
vermişti. 31 Ancak, Cumhuriyet Hükümeti, Merkez Bankası kurmaya
kesin kararlıydı. Kuruluş çalışmalarına katılan Celal Bayar, “vatan
için Devlet ne ise, Devlet için de Merkez Bankası odur” diyordu. 32
Mustafa Kemal Merkez Bankası’nın kuruluş ve gelişimine büyük önem verdi,
ilgilendi. Bankayı, “ülkenin mali ve iktisadi gücünü temsil eden, büyük
milli kuruluş” olarak niteliyordu. 1 Kasım 1930 Meclis Açış konuşmasında, Merkez
Bankası ’na önemli yer ayırmış, hoşnutluğunu şöyle dile getirmişti: “Merkez
Bankasını bu yıl açmakla gösterdiğiniz başarı, yüksek ve köklü çalışmalarınıza,
övünç duyulacak yeni bir başarıyı eklemiştir... İçinde bulunduğumuz yıl,
dünyadaki mali ve iktisadi bunalımına karşı, milletin çetin bir sınavdan
geçtiği bir yıl olarak dikkat çekmektedir... Uluslararası iktisat güçlerine
karşı, durumun gereklerine göre; korunma, denge ve gelişme önlemleri alıyoruz.
Bu çetin sınavda, çabalarımıza başarıyla karşılık veren milli paranın gücünü ve
milletin varlığını, uluslararası bunalıma karşı korumak başlıca amacımızdır.” 33
Anadolu’nun hemen her ilinde, tümüyle
milli sermayeye dayanan onlarca banka kuruldu ve başarıyla işletildi. Adapazarı
Emniyet Bankası, Afyonkarahisar Terakki Servet Bankası, Akhisar Tütüncüler
Bankası, Bor Esnaf Bankası, Denizli İktisat Bankası, Diyarbakır Bankası, Elazığ
İktisat Bankası, Ermenek Ahali Bankası, Eskişehir Bankası, Karadeniz Bankası,
İzmir Esnaf Bankası, İstanbul Bankası, İtibarı Milli Bankası, Karaman Çiftçi
Bankası, Konya Türk Ticaret Bankası, Kastamonu Bankası, Kayseri Milli Bankası,
Kırşehir Ticaret Bankası, Kocaeli Halk Bankası, Lüleburgaz Birlik Ticaret
Bankası, Manisa Bağcılar Bankası, Mersin Ticaret Bankası, Milli Aydın Bankası,
Nevşehir Bankası, Niğde Çiftçi Bankası, Şarki Karaağaç Bankası, Trabzon
Bankası, Ürgüp Zürra ve Ticaret Bankası, Üsküdar Bankası, 1923-1938
arasında kurulan bankalardan bazılarıydı. 34
Milli bankaların kurulup gelişmesi,
yabancı bankaların mali piyasalardaki tekelini ortadan kaldırdı, onların kredi
ve mevduat miktarlarını hızla düşürdü. Milli bankalarda, şaşırtıcı
bir mali sermaye birikimi oluştu. Cumhuriyet yönetimi karşılıksız para
basmadığı için, 1924-1929 arasındaki 5 yılda, dolaşımdaki para yalnızca 12
milyon lira artarken, bankalardaki mevduat, 135 milyonluk bir artışla,
76 milyondan 211 milyon liraya çıktı; küçük cari hesap sayısı 10 500’ken
59 600’a yükseldi. 1924 yılında, yabancı sermayeli bankalarda 5500, Türk
sermayeli bankalarda 5000 hesap açtırılmıştı. Bu sayılar 1929’da, yabancı
bankalarda 6400’de kalırken Türk bankalarda 48200 artışla 53200’e çıkmıştı. 35
Yabancı bankaların Türkiye’deki toplam mevduat
içindeki payı, 1924 yılında yüzde 78’ken, 1938’de yüzde 22’ye, toplam kredi
içindeki payı yüzde 53’ten yüzde 15’e düştü. Aynı dönem içinde, kamu ve özel
Türk bankalarının mevduat oranı, yüzde 22’den yüzde 78’e, kredi
oranı yüzde 47’den yüzde 85’e yükseldi. 36
Paraya Değer Kazandırmak
Düyun-u Umumiye
İdaresi 1914-1918 arasında, 161 milyon liralık para basmıştı. Bunlara kaime
deniyordu. Ulusal mücadele, bu kaimelerin varlığıyla birlikte yürütüldü.
Ankara’nın, o dönemde kendi adına para basmasına, psikolojik ortam uygun
değildi. Cumhuriyet yönetimine Osmanlı’dan 159 milyon liralık kağıt para
geçmişti. 1924 yılında hazinenin elinde, kağıt paranın değerini korumada
kullanabileceği, hemen hiç altın ve döviz bulunmuyordu. İhracat çok düşük,
devlet gelirleri çok azdı. Ülkede, paranın değerini koruyabilecek ne bir yasa,
ne de pazara yönelik bir üretim vardı. Türk parasının değeri, arz-talep
dalgalanmalarına bırakılmıştı. Ülkeden para çıkartılması, herhangi bir koşula
bağlı değildi, dileyen dilediği kadar parayı çıkarabiliyordu. Dışalım kısıtlaması
da yoktu. Herkes dilediği malı getirebiliyordu.
Mali
dengenin korunması için güçlüklerle karşılaşılıyor, vergi gelirleri hükümetin
gereksinimlerine yetmiyordu. Hükümetten gelen para basma (emisyon) isteği, Mustafa
Kemal tarafından reddedildi ve Türk Parası’nın değeri korundu. İsmet
İnönü bu durumu otuz yıl sonra, “hükümet olarak yılda iki kez ödeme
yapamayacak duruma düştüğümüz olurdu. Gider konuşurdum. Birkaç milyon liralık
emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya çalışırdım. Bir defa bile ‘ evet ’
dedirtemedim” diyecektir. 37
Cumhuriyet Hükümeti’nin karşılıksız para
basmama konusundaki kararlılığı, uygulanan bağımsızlıkçı politikalar ve ulusal
zaferin kazandırdığı siyasi saygınlık, kambiyo piyasalarını etkiliyordu.
Ancak, hükümet para işini, siyasi saygınlığa bırakmadı ve etkili önlemler aldı.
Resmi döviz alımları durduruldu, dış borçların ödenmesi ertelendi (moratoryum).
Bütçede tasarrufa gidildi. Maliye Bakanlığı, devlet bankalarıyla birlikte kambiyo
denkleştirme fonu kurdu. Türk parasını koruma kanunu çıkarıldı. Döviz alımları
Maliye Bakanlığı’nın denetimi altına alındı. Yurt dışına para çıkarma
serbestisine son verildi. İthalat, lisansa ve kontenjanlara bağlandı. Gümrük
vergileri arttırıldı. Azınlıkların elinde olan mali ve ticari piyasalara,
ulusal çıkarları koruyan yeni vergi ve kısıtlamalar getirildi. Türk parası ‘
serbest döviz ’ olmaktan çıkarıldı. 1930 yılında, 1715 sayılı yasayla
kurulan Merkez Bankası’na para piyasalarını düzenleme ve hükümetle birlikte,
para istikrarını sağlayacak her türlü önlemi alma yetkisi verildi.
Mustafa Kemal, 1 Kasım 1930 Meclis’i açış konuşmasında, alınan mali kararlar
için “uğraşmaya mecbur kaldığımız büyük olay” ve “milletin yaşama
hakkına inancını ortaya koyan sorun” tanımlamalarını yaptı. 38
Ekonomik Denge (İstikrar) ve Sürekli
Büyüme
Ulusçu girişimler, sonuçlarını kısa sürede gösterdi. 1922-1925
arasında fiyat artış oranı yani enflasyon, yılda yüzde 3.12, 1925-1927 arasında
ise yüzde 1 oldu. Bazı fiyatlarda ucuzlama görüldü. Türk parası yabancı paralar
karşısında değer yitirmedi, aksine bazılarına karşı değer kazandı. 1924 yılında
9,5 kuruş olan Fransız Frangı, 1929 yılında 7,7 kuruşa, 187 kuruş olan
bir ABD Doları 127 kuruşa düştü. Aynı dönemde, bir İsviçre Frangı
34 kuruştan 37 kuruşa, bir Alman Markı 44 kuruştan 46 kuruşa çıktı. 39
İngiliz Sterlini 1925’de 895 kuruşken, 1938’de 616 kuruşa düştü. 40
Bunlar dünyanın en güçlü paralarıydı. Dış
ticaret açığı, 1930’da ihracat fazlasına dönüştü. Cumhuriyetin ilk yıllarında
hiç olmayan altın stoku, 1931’de 6 127 ton, 1933’te 17 695 ton, 1937’de ise 26
107 tona ulaştı. Yine ilk yıllarda hiç olmayan döviz stoku ise, 1938 yılında
28,3 milyon dolara çıktı. 41
Atatürk’ün Cumhurbaşkanı
olduğu 1923-1938 arasını “Türk ekonomisi bakımından mutlu dönem” olarak
tanımlayan Prof.Ömer Celal Sarç, bu dönem için, “dünya ekonomik
bunalımının yarattığı sıkıntılara karşın, 1923-1938 arasında olumlu ve oldukça
hızlı bir gelişme sağlanmıştır. Enflasyondan uzak kalınarak, GSMH (1938
fiyatlarıyla) 1923 ’te 696 milyon liradan, 1938 ’de 1818 milyon liraya, yani
2,6 katına çıktı. Kişi başına milli gelir ise, iki katını aşarak 108 lira oldu”
demiştir. 42
Enflasyonsuz bir süreçte, para hacmi hemen
hemen sabit tutulmasına karşın, ekonomide gelişme sağlandı. 1923-1938
arasındaki 15 yılda, ortalama yüzde 8,4 büyüme sağlandı. 43
Türkiye’de uygulanan ekonomik önlemler, 1929 bunalımından etkilenen başta
Almanya olmak üzere, birçok ülke tarafından da uygulanmaya başlandı. Almanya,
Türkiye’nin izinden giderek kambiyo kontrolü rejimine geçti ve enflasyonu
önledi. Paralarının serbest döviz niteliğini koruyan diğer ekonomiler,
paralarının değer yitirmesini önleyemediler.
Bunca iş kolay başarılmamıştı elbette.
Planlanan hedeflere ulaşmak için; sınırsız yurt sevgisi, inanç ve özveriden
başka, bilinçli ve kararlı bir devrimci tavır sergilenmişti. Mustafa Kemal,
18 Mart 1923 tarihinde Tarsus’ta şunları söylemişti: “Ulusal ticaretimizi
yükseltmeye mecburuz. Bu basit, fakat hayati gerçeği bilerek, bilmeyenlere yolu
ile anlatmalıyız. Anlamayanlara zorla anlatarak, amacımıza doğru yürüyeceğiz.” 44
1938 yılında Türkiye, mali sorunlarını da
tümden çözmüş değildi ama büyük bir atılım ve gelişme sağlanmıştı. Kendi gücüne
dayalı, sürekli bir gelişme süreci başlatılmış; Türk halkında, her türlü
zorluğa karşı çıkacak bir ulusal bilinç ve kararlılık yaratılmıştı. Tam
bağımsızlık ve kendi kaynaklarına dayanma esas alınmıştı. Her alanda olduğu
gibi, para politikaları ve bağımsız maliye konusunda da, aşılmış olan mesafeyi
ölçmek için, yalnız nereye varılmış olduğuna değil, aynı zamanda nereden başlandığına
bakmak gerekir. Uygulanan para politikalarına bu gözle bakıldığında, yapılan
işlerin gerçek boyutu daha iyi görülecektir.
DİPNOTLAR
1
“Cumhuriyet Döneminin İktisadi
Tarihi” Yahya Tezel, 3.Baskı, Tarih Vak.Yurt.Yay.,
İst.-1994, sf.106
2
“Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi”
Bilsay Kuruç, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.26
3
“Türkiye Cumhuriyet Sicilli
Kavanini” 1.Cilt, sf.46; ak. “Cumhuriyet Dönemi
Türk Ekonomisi 1923-1978”
Akbank Kül.Yay., 1980, sf.272
4
“Tarih-IV-Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri” Kaynak Yay., 3.Bas., sf.326
5
“Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi”
Bilsay Kuruç, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.28
6
“Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi” İletişim Yay., 2.Cilt, sf.416
7
“Onuncu Yıl Raporu (1923-1933)”;
ak. Prof.Dr. Ferudun Ergin, “Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Yaşar
E.K.V.Yay., No:1, 1977, sf.30
8
“Cumhuriyet Döneminin İktisadi
Tarihi” Yahya Tezel, 3.Baskı, Tarih Vak.Yurt.Yay.,
İst.-1994, sf.203-204
9
a.g.e. sf.431-432
10
“Cumhuriyet Kuruluşunda Ulaştırma
Sektörünün Durumu” “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi 1923-1978”
Akbank Kül.Yay.
11
“Atatürk’te Konular
Ansiklopedisi”S.Turan, Y.K.Y. 1993, 2.Bas., sf.275
12
“Eskişehir Teyyare Alayı Ziyareti-1936” ; ak.
Hv.pilot Kur.Alb. S.Cüneyt Kavuncu
13
Büyük Larousse, Gelişim Yay.,
19.Cilt, sf.11908
14
“Prof.Bilsay Kuruç ile Söyleşi”;
ak. Prof.Ahmet Taner Kışlalı, “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği”
İmge Kit., İst.-1972, sf.129
15
“Cumhuriyet Dönemi Cumhuriyet
Ansiklopedisi” İletişim Yay., 10.C ., sf.2763
16
“Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi
1923-1978”
Akbank Kül. Yay., 1980, sf.278
17
“Prof.Bilsay Kuruç ile Söyleşi”;
ak. Prof. Ahmet Taner Kışlalı, “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği”
İmge Kit., İst.-1972, sf.148
18
“Devletçilik İlkesi ve Türkiye
Cumhuriyeti Birinci Sanayi Planı 1933”
Prof.Dr.Afet İnan, TTK Yay., Ank.-1972, Sanayileşme Haritası, sf.33
19
“Yeni Osmanlı Borçlar Tarihi”
İ.H.Yeniay, İ.Ü.Yay., İst.; ak.Yahya S.Tezel “Cumhuriyet Döneminin İktisat
Tarihi” T.V.Yurt.Yay., 3.Bas., 1994, sf.207
20
a.g.e. sf.210
21
a.g.e. sf.210
22
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.44
23
“Genel Muvazeneye Dahil Dairelerin
1924-1948 Yılları Bütçe Giderleri”; ak. Prof.Dr. Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.46
24
a.g.e. sf.47-48
25
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası”
Prof. Mustafa A.Aysan, Top.Dön. Yay.,6.Bas.İst.-2000, sf.51
26
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası”
Prof.Mustafa A.Aysan, Top.Dön. Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.92
27
a.g.e. sf.79
28
a.g.e. sf.79
29
a.g.e. sf.80
30
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Ferudun
Ergin, Yaşar Eğt.Kül.Vak. İzmir-1997, sf.49
31
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası”
Prof.Mustafa AAysan, Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.99
32
a.g.e. sf.103
33
a.g.e. sf.62-63
34
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.49-50
35
“Cumhuriyet Döneminin İktisadi
Tarihi” Yahya Tezel, 3.Baskı, Tarih Vak.Yurt.Yay.,
İst.-1994, sf.124
36
a.g.e. sf.125-126
37
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası”
Prof.Mustafa A.Aysan, Top.Dön. Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.37
38
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi”
Prof.Dr.F.Ergin, Yaş.Eği.Kül. Vak.Yay., No:1, 1977, sf.53
39
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.57
40
“Cumhuriyet Döneminin İktisadi
Tarihi” Yahya Tezel, 3.Baskı, Tarih Vak.Yurt.Yay.,
İst.-1994, sf.171-172
41
“Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi” Prof.Dr.Ferudun
Ergin, Yaşar Eği.Kül.Vak.Yay., No:1, 1977, sf.53
42
“Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi
ve İktisat Politikaları” Prof. Ömer Celal Saraç,
Dr.Nejat Eczacıbaşı Vakfı, İst.-1983, sf.335; ak. Prof. Mustafa A.Aysan,
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Top.Dön.Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.34
43
“1923-1939 Yıllarının İktisat
Politikası Açısından Değerlendirilmesi” Korkut Boratav,
İTİA Mezunları Derneği, İst.-1997, sf.39-52; ak. Prof. Mustafa A.Aysan,
“Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Top.Dön. Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf.179
44
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”
2.Cilt, sf. 132; ak. Arı İnan, TTK Bas. 1991, sf.225-226
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder