20 Ocak 2014 Pazartesi

KÜRESELLEŞME VE İLETİŞİMİN GÜCÜ



Günümüzün sorunu olan küreselleşmenin gerçek sahiplerinin, uluslararası şirketler olduğu artık herkesin bildiği bir gerçektir. Büyük devlet politikası konumuna gelen ve şirket çıkarlarını temsil eden küresel politikanın belirlenip uygulanmasında, askeri ve ekonomik güç yanında çok önemli bir üçüncü güç vardır. Bu iletişim gücüdür. İletişim, günümüzde o denli etkili duruma gelmiştir ki, o olmasa küresel düzeyde politika yürütmek neredeyse mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, egemenler iletişim konusunda çok duyarlıdırlar. Sermaye güçleri, haberlerin kendi çıkarları yönünde oluşturulması için, medyayı ya doğrudan satın almıştır ya da ekonomik ve siyasi güçle denetim altında tutmaktadır. Küresel çarşıya dönüştürülen dünyanın istenilen biçime getirilmesi için, teknolojisi yüksek muazzam bir iletişim ağı örülmüştür. Bu büyük ve etkili güç, “kültürel soykırım” aracı olarak kullanılmaktadır.


Kültürel “Soykırım”

Radyo, TV, yazılı basın, haber ajansları, uydu ve bilgisayar teknolojisi, telefon ve bilgi-işlem merkezleriyle tüm dünya bugün, hemen hepsi gelişmiş ülkelere ait olan muazzam bir iletişim ağıyla sarılmıştır. Bu ağın oluşturduğu medya gücü, siyaset ve silahtan daha etkili yöntemlerle, ulusal kültürlerin soykırımını planlayan merkezler durumuna gelmiştir.
Ülkeler üzerinde, uluslararası geçerliliği olan kalıcı bir egemenliğin kurulabilmesi için, insanların ulusal bilinçten yoksun bırakılması ve toplumun kendisine yabancılaştırılması gerekir. Bunun için; halkın düşünce yapısına, yaşam biçimine ve gelecek umutlarına yön verilmeye çalışılır. Kültürel yozlaşma hızla yayılır. Yozlaşma yabancılaşmayı, yabancılaşma da yozlaşmayı üretir. Küresel “kültür” piyasasının düzeysiz ürünleri; TV (programları), video, plak, kaset, CD ve filmlerle dünyanın her yerinde yozlaşmaya temel oluşturacak yeni beğeniler yaratılır.

Sihirli Kutu

Amerikan TV kanalı CNN, 1980’li yıllarda yüzden fazla ülkede 78 milyon eve giriyordu. MTV yayınlarının, tüm dünyada 200 milyondan fazla izleyicisi var.1 Orta sınıftan bir Amerikan evinde, TV haftada 50,1 saat açık kalıyor. Bu oran siyahların evinde, haftada 77,3 saate çıkıyor.
On yaşındaki bir çocuk günde 2-3 saat televizyon izliyor. Amerikan Psikoloji Birliği’nin (APA) yaptığı bir araştırmada Amerikalı bir çocuk ilkokulu bitirene dek, ekranlarda 8 bin cinayete 100 bin şiddet olayına tanık oluyor.2
Uluslararası şirketler yalnızca 1989 yılında reklama 240 milyar dolar, tasarım, ambalaj ve diğer gözalıcı tanıtım çalışmalarına da 380 milyar dolar harcamışlardı.3

Haberi Kim Veriyor

Dünya haber pazarının hemen hemen tümü, dört ajansın tekelindedir. Associated Press ve United Press (ABD), Reuters (İngiltere), France Press (Fransa), dünyanın bütün radyolarına, televizyon kanallarına, bütün gazetelerine haber satar. Bu 4 ajans, küresel haber servisinin yüzde 90’ına sahiptir. Dünya haberlerinin, yüzde 65’i ABD kaynaklıdır.4
Kamuoyu oluşturmada (yanıltmada diye de okuyabilirsiniz) son derece becerikli bu “kültürel istila” araçları, diledikleri zaman, diledikleri konularda başlattıkları haber-yorum programlarıyla milyonlarca insanı etkileyip, diledikleri biçimde yönlendirebilirler. Yeni düzen ideolojisine aykırı düşen hemen hiçbir haber, ajans bültenlerinde gerçek boyutuyla yer alamaz. Basın özgürlüğü, habercilik tutkusu, yansız gazetecilik gibi “romantik” kavramlar, ya Hollywood filmlerinde ya da stajyer gazetecilerin gençlik duygularında vardır.
Fransa, Kuzey Afrika’daki siyasi ve ideolojik etkisini sürdürebilmek için bölge ülkelerinin radyo ve televizyonlarına uydular aracılığıyla ücretsiz haber servisi yapmaktadır. Hergün, dünyadan ve Afrika’dan on dakikalık aktüalite programları ve ustalıkla hazırlanan belgeseller veriyor ve yılda 5200 saatlik çok yönlü programı bu ülkelere bedelsiz gönderiyor; Fransız filmlerini dağıtıyor ve Fransızca konuşulan Afrika ülkelerinde, sinema üretiminin yüzde 80’inin giderlerini karşılıyor.5

Telefon Deyip Geçmeyin

Ev telefonları, artık yalnızca özel iletişim araçları değil, günlük yaşamın ticari konuşmalarına açık kanallarıdır. 900’lü telefonlar, sonucu paraya dayalı olan her türlü hizmeti karşılayabilen elektronik dükkanlar haline gelmiştir. Bu dükkanların yıllık cirosu 1980’li yılların sonlarında, yalnızca Amerika’da 3 milyar doları aşıyordu.6

Kitap “Sanayi”

ABD, 1950 ve 1960’lı yıllarda, ulusçu hareketlere ve sola karşı ideolojik silah olarak yayınlanan kitapların tümüne devlet destekleri uyguladı. Marshall Planı çerçevesinde, hükümet fonları Amerikan kitaplarıyla dergilerinin dışsatımına harcanıyor, “Amerikan yaşamının en iyi yanlarını yansıtmaları ve ABD’ni mahçup edecek unsurları içermemesi” koşuluyla, her yayına destek veriliyordu. Bu tür yayınlar çıkaran şirketlerin eline geçen her doların otuz sekiz senti ABD hazinesinden çıkıyordu.7

Amerikan Becerisi

Gelişmiş ülkelerin lideri ABD, ticari araç olarak kullandığı kendi “kültürünü” küresel boyuta taşırken, basın ve haberleşmeden ayrı olarak birçok olanaktan yararlanmıştır. Amerikalılar, en basit ve sıradan olayları, maddi çevre ve doğal varlıkları, müziği, sinemayı paketleyip pazarlamanın, becerikli tezgahtarlarıdırlar.
New York City’nin 5.caddesindeki çok katlı bir işhanı olan Empire State Building’in çatı katını her yıl çoğu yabancı 3,5 milyon insan para ödeyerek geziyor. San Francisco’da eskiliği nedeniyle hizmet dışı bırakılan Alcadraz Hapishanesi’ni gezenlerin sayısı buna yakın. Orlando’daki yapay park Disney World’a 1990 yılında bilet alıp giren yerli-yabancı turist sayısı aynı yıl İngiltere’ye giden turist sayısından daha fazla.8

Sinemanın Gücü

Amerikan filmlerinin üzerinde durmaya değer bir rakibi henüz yok. Herhangi bir zamanda, dünyanın herhangi bir büyük şehrinde en çok izlenen 10 film genellikle Amerikan yapımıdır. Amerikan sinema endüstrisinin 1993 yılında 4 milyar dolarlık bir bilançosu var ve gelirlerinin yüzde 40’ı yurt dışından geliyor.
Terminatör 2, çoğu ABD dışı ülkelerde olmak üzere, 500 milyon doların üzerinde gişe geliri sağladı. Michael Jackson’ın uçuk albümü Dangerous, yüzde 67’si ABD dışında olmak üzere 15 milyon adet sattı.9 Brezilya televizyonlarında gösterilen 4000 filmden yüzde 99’u gelişmiş ülkelerden, büyük çoğunluğu da Hollywood’dan geliyor.10

Hollwood’un Yarattığı Dünya

Sınırsız umutlar ve zenginlik düşlerini pazarlayan Hollywood filmleri; Amerikan yaşam tarzının; ‘coşkulu’, ‘dürüst’, ‘üretken’ ve ‘demokratik’ özelliklerini, dünyanın bütün yoksul ülkelerine yayıyor. Artan şiddet, yoksullaşma, evsizler ve bitmeyen ekonomik bunalım gibi sorunları herkesin bilmesine karşın; Hollywood filmleri “Amerikan efsanesinin” bilinen öykülerini anlatmayı sürdürerek ABD’yi bilmeyenler üzerinde etkili olabiliyor. Dünya kültür gündemi; Amerikan filmleri, müziği, spor ve eğlence endüstrisi tarafından belirleniyor.11
Yerel kültürle hiçbir ortak yanı olmayan yeni değer yargıları, davranış biçimleri ve tüketim alışkanlıkları oluşuyor. Televizyonlarla şehir varoşlarında ve köylerde; dışarıya kapalı bir yaşam süren yoksul insanların evlerine kadar giren Amerikan filmleri, kalıcı toplumsal bozukluklar yaratıyor. Yabancı erkek önüne çıkması yasaklanan doğulu kadınlar, Hollywood jigololarının açık saçık maceralarını izleyebiliyor. İşsiz gençler ya da iş güvenliğinden yoksun düşük ücretli işçiler, dinlediği müziğin ya da izlediği filmin etkisiyle bir başka dünyanın düşünü kurabilir. Ev kadınları Hollywood dizilerinin çevrildiği gösterişli evlerde, kendini en ileri aygıtlarla donatılmış mutfakta görebilir.  Yönetmen Michael Jackson’ın söylemiyle; “insanlar masalları severler ve dünyada ABD’den daha iyi masal yazan bir ülke yoktur.”12
Filmler, yarattığı düş dünyasında azgelişmiş ülke insanları üzerinde makinalı tüfekten daha tehlikeli bir etki yapıyor ve fiziksel varlıkları yerine insanların kimliklerini ve ruhlarını öldürülüyor.
Beyazperde ürünleri ve kimi müzik türlerinin yarattığı toplumsal bozulma, artık her kesim ve ülkeye yayılmış durumdadır. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre; “Heavy metal, Rock şarkı sözleri ve klipleri; köleliği, cinsel saldırganlığı ve ölümü sürekli yüceltmekte, popüler gençlik filmlerinde en şiddetli suçları işleyen, ahlaksal açıdan ne olduğu belirsiz ve kendi kendine zararlı davranış biçimi içindeki tipleri örnek olarak göstermektedir.”13

Reklamla Moda Yaratmak

Küresel reklam şirketleri, komisyon firmaları, danışmanlık büroları, borsa simsarları ve lobicilik günümüzün kolay ve çok para kazanan işleridir. Moda oluşturma, yeni zevk türleri yaratma ve tüketimi fetiş haline getirmede son derece başarılı olan reklamcılar her türlü malı gereksinim haline getirmeyi başarırken; yalnızca mallarını tanıtmazlar aynı zamanda, şekilsiz ama yaygın yeni bir beğeni türü yaratırlar.
Denizaşırı fabrikalarda 5-6 dolara imal edilen Nike spor ayakkabılar dünya pazarlarına 73-135 dolar arası fiyatlarla sürülmekle kalınmaz; insanların bu ayakkabıları spor yapmanın dışında kravat ve takım elbise dahil her türlü giysinin altına giymeleri sağlanır.
Popüler şarkıcı ya da sporcuların etkileyici görüntülerinden yararlanan reklamcılar, bu tür garip modaları oluşturmada çok ustadırlar. Bu konuda o denli başarılıdırlar ki, bu tür ayakkabıların yüzde 80’i sokakta giyilmekte ve spor sahalarına hiç uğramamaktadır.14
Amerikalı işçilere iş giysisi yapmak için kurulmuş olan Levi Strausse bugün yıllık satışı 5 milyar dolara ulaşan küresel bir giyim firması haline gelmiştir. Levi Strausse’ın son çıkardığı kot pantolonu giymek, özellikle azgelişmiş ülke gençleri için, kişilik kanıtı ve ayrıcalık duygularının tatmin aracı gibidir. Reklamcıların yaratmayı başardığı bu duygu, Amerikan mallarının giremediği pazarlar üzerinde karşı konması zor moral bir baskı oluşturur ve USA markaları önce yasadışı daha sonra yasal olarak dünyanın bütün pazarlarına girer.
Ülkelerdeki büyük-küçük mağaza tabelalarının çoğunluğu İngilizce isimlerden oluşuyor. Coca Cola, gelirlerinin yüzde 80’ini yurt dışından sağlıyor. Olağan dönemlerde, 160 ülkede günde 560 milyon kez gösterilen Coca Cola reklamı, 1992 kış olimpiyatlarında 131 ülkede 12 dilde 3,8 milyar kişiye dinletildi.15

Reklam ve Beslenme

Medya tanıtımlarıyla, beslenmeden çok moda haline getirilen fastfoodlar dünyanın damak zevkini değiştirmenin ötesinde çarpık bir kültür yaratıyor. Japonya, Türkiye ya da Norveçde genç kızlar; ABD ya da Brezilyadaki yaşıtları gibi; Mc Donald’s da, Wendy’s ya da Burger King’de patates kızartması yiyerek, cola içerek rock müziği dinleyerek “öğleden sonlarının tümünü” geçirebilmektedirler.16 Dünyada hergün 22 milyon kişiyi “doyuran” Mc Donald’s’ın dünyanın her yerine yayılmış 100 binden çok lokantası var.17

Sporu Kullanmak

Amerikalılar, sporun her türünü spordan başka her amaç için, özellikle de para ve propaganda için kullanmada çok başarılıdırlar. ABD spor kulüpleri kâr amacı güden sermaye şirketleri konumundadır. Sportif etkinliklerin hemen tümünde mafyaya dek varan spor dışı örgütlerin söz sahibi olması bir Amerikan geleneğidir.
Spor karşılaşmaları büyük kalabalıklar toplar. Bu nedenle kapalı salonlarla stadyumlar reklamcılar için, stratejik öneme sahip yaşam alanlarıdır. Buralara büyük paralar yatırılır ve karşılaşmaların görüntüleri, iletişim teknolojisinin sunduğu harika olanaklarla dünyanın her yerine satılır.
Amerikan Basketbolu dünyanın en popüler sporu olma yolundadır. 1993 yılında yapılan NBA finalleri 20 dilde 109 ülke televizyonunda yayınlandı. İlk kez 1891 yılında Massauchusetts’te oynanan Amerikan basketbolu bugün 192 ülkede resmi liglerde oynanıyor. Basketbol yıldızı Michael Jordan, Nike firmasından yılda (1992) 20 milyon dolar reklam parası alıyor. Bu para Nike’ın, Endonezya’daki fabrikalarında işçilere ödediği toplam paradan daha fazladır.18

“Dünya Dili” İngilizce

Amerikalılar, kendi yaşam biçimlerini toplumsal çıkarlarını ve ekonomik tercihlerini tüm dünyaya yaymak ve kabul ettirmek için çok önemli bir olanağa sahiptir. Bu olanak İngilizce’nin küresel yaygınlığıdır. Günümüzde bir milyardan fazla insan İngilizce’yi anadil ya da ikinci dil olarak kullanmaktadır.
Dünyadaki, tüm radyoların yüzde 60’ı İngilizce yayın yapıyor, tüm ticari mektupların yüzde 70’i İngilizce yazılıyor. Uluslararası telefon görüşmelerinin yüzde 52’inde İngilizce konuşuluyor. Bilgisayar verilerinin yüzde 80’i İngilizce.19 Portekizce konuşulan Brezilya’da radyolarda çalınan müziğin yüzde 70’i, Almanya’da satılan müziğin yüzde 80’i İngilizce. Bu oran yalnızca Japonya’da yüzde 50’den az.20

Eşitsizliğin Eşitliği

Uluslararası anlaşmaların ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda getirdiği bağlayıcı hükümler, iletişim teknolojisinin sunduğu ‘karşı konmaz’ olanaklarla birleşince, bu anlaşmalara imza koyan azgelişmiş ülkelere her alanda ‘teslim’ olmaktan başka çıkar yol bırakmayan, küresel bir ortam oluşur. İletişim aygıtları, sürekli olarak eşitliğin ve özgür yarışmanın yaymacasını (propagandasını) yapar.
Güçlü-güçsüz, gelişmiş-azgelişmiş, zengin-yoksul farklılıklarının gözardı edilerek, ülkelerin kuramsal olarak eşit koşullarda bir yarışa sokulması en büyük eşitsizliktir. Üstelik bu yarış eşit de değildir.
Güçsüzler uluslararası anlaşmaların oluşturduğu kurallar dizisine her zaman tam olarak uyarken, güçlüler bu kurallara ancak kendi çıkarlarına ters düşmediği sürece sadık kalırlar. Azgelişmiş ülkeler, paranın ve gücün belirleyici olduğu ve şiddetli rekabetin sürdüğü bir dünya sisteminde, toplumsal çıkarlarını, ulusal varlıklarını ve gelecek umutlarını, günün gereği olarak gördükleri uluslararası anlaşmalara bağladıklarında, idam hükümlerini de imzalamış olurlar. İmzaladıkları anlaşmaların anlam ve içeriğini çoğu kez bilmezler. Gerçekleri görseler de, halka doğruyu anlatacak iletişim olanaklarından yoksundurlar. Muazzam bir iletişim ağıyla sarılmışlardır. Onlar için artık, bağımsız siyaset, toplumsal ilerleme ve ekonomik büyüme gibi hedefler fiilen ortadan kalkmıştır. Sürekli bir biçimde yoksullaşırlar ve ulusal değerlerini hızla yitirirler.

DİPNOTLAR

1         “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J. Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.132
2         Washington Post 22.04.1993
3         “Economist” 09.06.1990, sf.3 ak. R.J. Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995, sf.132
4         “Multinationales et Ssystmes de Communication” Armand Mattelard Anthropos, Paris 1976, ak. Serge Latouche “Dünyanın Batılılaşması” Ayrıntı Yayınları, 1993, sf.34
5         “Multinationales et Systmes de Communication” Armond Matteland Anthropos, Paris 1976, ak. Serge Latouche “Dünyanın Batılılaşması” Ayrıntı Yayınları, 1993, sf.34
6         “Küresel Düşler” R. J.Barnet-J.Cavangh Sabah Yay., 1995, sf.134
7         “U.S.Books Abroad:Neglected Ambassadors” Curtis G.Benjamin, Washington D.C.: Library of Congress 1984, sf.17-18, ak. R.J.Barnet-J. Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995, sf.76
8         “New York Times” 26.05.1991, ak. a.g.e. sf.17
9         “Global Paradoks” John Naisbitt Sabah Yayınları, 1994, sf.20
10       “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yayınları, 1995, sf.119
11       New York Times 21.11.1991
12       “Küresel Düşler” R. J.Barnet-J.Cavangh Sabah Kitap, sf.21
13       “Mass Media Culture” Carton sf. 1, ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yayınları, 1995, sf.119
14       “Küresel Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.259
15       a.g.e. sf. 130
16       World Street Journal 22.02.1991
17       New York Times 12.05.1991
18       “Küresel Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.259
19       “Global Paradoks” John Naisbitt Sabah Yayınları, 1994, sf.20

20       “Küresel Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.63

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder