Günümüzün sorunu
olan küreselleşmenin gerçek sahiplerinin, uluslararası şirketler olduğu artık
herkesin bildiği bir gerçektir. Büyük devlet politikası konumuna gelen ve
şirket çıkarlarını temsil eden küresel politikanın belirlenip uygulanmasında,
askeri ve ekonomik güç yanında çok önemli bir üçüncü güç vardır. Bu iletişim
gücüdür. İletişim, günümüzde o denli etkili duruma gelmiştir ki, o olmasa
küresel düzeyde politika yürütmek neredeyse mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, egemenler
iletişim konusunda çok duyarlıdırlar. Sermaye güçleri, haberlerin kendi
çıkarları yönünde oluşturulması için, medyayı ya doğrudan satın almıştır ya da
ekonomik ve siyasi güçle denetim altında tutmaktadır. Küresel çarşıya
dönüştürülen dünyanın istenilen biçime getirilmesi için, teknolojisi yüksek
muazzam bir iletişim ağı örülmüştür. Bu büyük ve etkili güç, “kültürel soykırım” aracı olarak
kullanılmaktadır.
Kültürel
“Soykırım”
Radyo, TV, yazılı
basın, haber ajansları, uydu ve bilgisayar teknolojisi, telefon ve bilgi-işlem
merkezleriyle tüm dünya bugün, hemen hepsi gelişmiş ülkelere ait olan muazzam
bir iletişim ağıyla sarılmıştır. Bu ağın oluşturduğu medya gücü, siyaset ve
silahtan daha etkili yöntemlerle, ulusal kültürlerin soykırımını planlayan
merkezler durumuna gelmiştir.
Ülkeler üzerinde, uluslararası geçerliliği
olan kalıcı bir egemenliğin kurulabilmesi için, insanların ulusal bilinçten
yoksun bırakılması ve toplumun kendisine yabancılaştırılması gerekir. Bunun için;
halkın düşünce yapısına, yaşam biçimine ve gelecek umutlarına yön verilmeye
çalışılır. Kültürel yozlaşma hızla yayılır. Yozlaşma yabancılaşmayı,
yabancılaşma da yozlaşmayı üretir. Küresel “kültür” piyasasının düzeysiz
ürünleri; TV (programları), video, plak, kaset, CD ve filmlerle dünyanın her
yerinde yozlaşmaya temel oluşturacak yeni beğeniler yaratılır.
Sihirli
Kutu
Amerikan TV kanalı
CNN, 1980’li yıllarda yüzden fazla ülkede 78 milyon eve giriyordu. MTV
yayınlarının, tüm dünyada 200 milyondan fazla izleyicisi var.1 Orta
sınıftan bir Amerikan evinde, TV haftada 50,1 saat açık kalıyor. Bu oran
siyahların evinde, haftada 77,3 saate çıkıyor.
On
yaşındaki bir çocuk günde 2-3 saat televizyon izliyor. Amerikan Psikoloji
Birliği’nin (APA) yaptığı bir araştırmada Amerikalı bir çocuk ilkokulu bitirene
dek, ekranlarda 8 bin cinayete 100 bin şiddet olayına tanık oluyor.2
Uluslararası
şirketler yalnızca 1989 yılında reklama 240 milyar dolar, tasarım, ambalaj ve
diğer gözalıcı tanıtım çalışmalarına da 380 milyar dolar harcamışlardı.3
Haberi
Kim Veriyor
Dünya haber
pazarının hemen hemen tümü, dört ajansın tekelindedir. Associated Press
ve United Press (ABD), Reuters (İngiltere), France Press
(Fransa), dünyanın bütün radyolarına, televizyon kanallarına, bütün gazetelerine
haber satar. Bu 4 ajans, küresel haber servisinin yüzde 90’ına sahiptir. Dünya
haberlerinin, yüzde 65’i ABD kaynaklıdır.4
Kamuoyu
oluşturmada (yanıltmada diye de okuyabilirsiniz) son derece becerikli bu “kültürel
istila” araçları, diledikleri zaman, diledikleri konularda başlattıkları
haber-yorum programlarıyla milyonlarca insanı etkileyip, diledikleri biçimde
yönlendirebilirler. Yeni düzen ideolojisine aykırı düşen hemen hiçbir haber,
ajans bültenlerinde gerçek boyutuyla yer alamaz. Basın özgürlüğü, habercilik
tutkusu, yansız gazetecilik gibi “romantik”
kavramlar, ya Hollywood filmlerinde ya da stajyer gazetecilerin gençlik
duygularında vardır.
Fransa,
Kuzey Afrika’daki siyasi ve ideolojik etkisini sürdürebilmek için bölge
ülkelerinin radyo ve televizyonlarına uydular aracılığıyla ücretsiz haber
servisi yapmaktadır. Hergün, dünyadan ve Afrika’dan on dakikalık aktüalite
programları ve ustalıkla hazırlanan belgeseller veriyor ve yılda 5200 saatlik
çok yönlü programı bu ülkelere bedelsiz gönderiyor; Fransız filmlerini
dağıtıyor ve Fransızca konuşulan Afrika ülkelerinde, sinema üretiminin yüzde
80’inin giderlerini karşılıyor.5
Telefon
Deyip Geçmeyin
Ev telefonları,
artık yalnızca özel iletişim araçları değil, günlük yaşamın ticari
konuşmalarına açık kanallarıdır. 900’lü telefonlar, sonucu paraya dayalı olan
her türlü hizmeti karşılayabilen elektronik dükkanlar haline gelmiştir. Bu
dükkanların yıllık cirosu 1980’li yılların sonlarında, yalnızca Amerika’da 3
milyar doları aşıyordu.6
Kitap
“Sanayi”
ABD, 1950 ve
1960’lı yıllarda, ulusçu hareketlere ve sola karşı ideolojik silah olarak
yayınlanan kitapların tümüne devlet destekleri uyguladı. Marshall Planı
çerçevesinde, hükümet fonları Amerikan kitaplarıyla dergilerinin dışsatımına
harcanıyor, “Amerikan yaşamının en iyi yanlarını yansıtmaları ve ABD’ni
mahçup edecek unsurları içermemesi” koşuluyla, her yayına destek
veriliyordu. Bu tür yayınlar çıkaran şirketlerin eline geçen her doların otuz
sekiz senti ABD hazinesinden çıkıyordu.7
Amerikan
Becerisi
Gelişmiş ülkelerin
lideri ABD, ticari araç olarak kullandığı kendi “kültürünü” küresel boyuta
taşırken, basın ve haberleşmeden ayrı olarak birçok olanaktan yararlanmıştır.
Amerikalılar, en basit ve sıradan olayları, maddi çevre ve doğal varlıkları,
müziği, sinemayı paketleyip pazarlamanın, becerikli tezgahtarlarıdırlar.
New
York City’nin 5.caddesindeki çok katlı bir işhanı olan Empire State Building’in
çatı katını her yıl çoğu yabancı 3,5 milyon insan para ödeyerek geziyor. San
Francisco’da eskiliği nedeniyle hizmet dışı bırakılan Alcadraz Hapishanesi’ni
gezenlerin sayısı buna yakın. Orlando’daki yapay park Disney World’a
1990 yılında bilet alıp giren yerli-yabancı turist sayısı aynı yıl İngiltere’ye
giden turist sayısından daha fazla.8
Sinemanın
Gücü
Amerikan filmlerinin
üzerinde durmaya değer bir rakibi henüz yok. Herhangi bir zamanda, dünyanın
herhangi bir büyük şehrinde en çok izlenen 10 film genellikle Amerikan
yapımıdır. Amerikan sinema endüstrisinin 1993 yılında 4 milyar dolarlık bir
bilançosu var ve gelirlerinin yüzde 40’ı yurt dışından geliyor.
Terminatör
2,
çoğu ABD dışı ülkelerde olmak üzere, 500 milyon doların üzerinde gişe geliri
sağladı. Michael Jackson’ın uçuk albümü Dangerous, yüzde 67’si
ABD dışında olmak üzere 15 milyon adet sattı.9 Brezilya televizyonlarında
gösterilen 4000 filmden yüzde 99’u gelişmiş ülkelerden, büyük çoğunluğu da
Hollywood’dan geliyor.10
Hollwood’un
Yarattığı Dünya
Sınırsız umutlar ve
zenginlik düşlerini pazarlayan Hollywood filmleri; Amerikan yaşam tarzının;
‘coşkulu’, ‘dürüst’, ‘üretken’ ve ‘demokratik’ özelliklerini, dünyanın bütün
yoksul ülkelerine yayıyor. Artan şiddet, yoksullaşma, evsizler ve bitmeyen
ekonomik bunalım gibi sorunları herkesin bilmesine karşın; Hollywood filmleri “Amerikan efsanesinin” bilinen
öykülerini anlatmayı sürdürerek ABD’yi bilmeyenler üzerinde etkili olabiliyor.
Dünya kültür gündemi; Amerikan filmleri, müziği, spor ve eğlence endüstrisi
tarafından belirleniyor.11
Yerel
kültürle hiçbir ortak yanı olmayan yeni değer yargıları, davranış biçimleri ve tüketim
alışkanlıkları oluşuyor. Televizyonlarla şehir varoşlarında ve köylerde;
dışarıya kapalı bir yaşam süren yoksul insanların evlerine kadar giren Amerikan
filmleri, kalıcı toplumsal bozukluklar yaratıyor. Yabancı erkek önüne çıkması
yasaklanan doğulu kadınlar, Hollywood jigololarının açık saçık maceralarını izleyebiliyor.
İşsiz gençler ya da iş güvenliğinden yoksun düşük ücretli işçiler, dinlediği
müziğin ya da izlediği filmin etkisiyle bir başka dünyanın düşünü kurabilir. Ev
kadınları Hollywood dizilerinin çevrildiği gösterişli evlerde, kendini en ileri
aygıtlarla donatılmış mutfakta görebilir. Yönetmen Michael
Jackson’ın söylemiyle; “insanlar
masalları severler ve dünyada ABD’den daha iyi masal yazan bir ülke yoktur.”12
Filmler,
yarattığı düş dünyasında azgelişmiş ülke insanları üzerinde makinalı tüfekten
daha tehlikeli bir etki yapıyor ve fiziksel varlıkları yerine insanların kimliklerini
ve ruhlarını öldürülüyor.
Beyazperde
ürünleri ve kimi müzik türlerinin yarattığı toplumsal bozulma, artık her kesim
ve ülkeye yayılmış durumdadır. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre; “Heavy
metal, Rock şarkı sözleri ve klipleri; köleliği, cinsel saldırganlığı ve ölümü
sürekli yüceltmekte, popüler gençlik filmlerinde en şiddetli suçları işleyen,
ahlaksal açıdan ne olduğu belirsiz ve kendi kendine zararlı davranış biçimi
içindeki tipleri örnek olarak göstermektedir.”13
Reklamla
Moda Yaratmak
Küresel reklam
şirketleri, komisyon firmaları, danışmanlık büroları, borsa simsarları ve
lobicilik günümüzün kolay ve çok para kazanan işleridir. Moda oluşturma, yeni
zevk türleri yaratma ve tüketimi fetiş haline getirmede son derece başarılı
olan reklamcılar her türlü malı gereksinim haline getirmeyi başarırken;
yalnızca mallarını tanıtmazlar aynı zamanda, şekilsiz ama yaygın yeni bir
beğeni türü yaratırlar.
Denizaşırı
fabrikalarda 5-6 dolara imal edilen Nike spor ayakkabılar dünya pazarlarına
73-135 dolar arası fiyatlarla sürülmekle kalınmaz; insanların bu ayakkabıları
spor yapmanın dışında kravat ve takım elbise dahil her türlü giysinin altına
giymeleri sağlanır.
Popüler şarkıcı ya
da sporcuların etkileyici görüntülerinden yararlanan reklamcılar, bu tür garip
modaları oluşturmada çok ustadırlar. Bu konuda o denli başarılıdırlar ki, bu
tür ayakkabıların yüzde 80’i sokakta giyilmekte ve spor sahalarına hiç
uğramamaktadır.14
Amerikalı
işçilere iş giysisi yapmak için kurulmuş olan Levi Strausse bugün yıllık
satışı 5 milyar dolara ulaşan küresel bir giyim firması haline gelmiştir. Levi
Strausse’ın son çıkardığı kot pantolonu giymek, özellikle azgelişmiş ülke
gençleri için, kişilik kanıtı ve ayrıcalık duygularının tatmin aracı gibidir.
Reklamcıların yaratmayı başardığı bu duygu, Amerikan mallarının giremediği
pazarlar üzerinde karşı konması zor moral bir baskı oluşturur ve USA
markaları önce yasadışı daha sonra yasal olarak dünyanın bütün pazarlarına
girer.
Ülkelerdeki
büyük-küçük mağaza tabelalarının çoğunluğu İngilizce isimlerden oluşuyor. Coca
Cola, gelirlerinin yüzde 80’ini yurt dışından sağlıyor. Olağan dönemlerde,
160 ülkede günde 560 milyon kez gösterilen Coca Cola reklamı, 1992 kış
olimpiyatlarında 131 ülkede 12 dilde 3,8 milyar kişiye dinletildi.15
Reklam
ve Beslenme
Medya
tanıtımlarıyla, beslenmeden çok moda haline getirilen fastfoodlar dünyanın
damak zevkini değiştirmenin ötesinde çarpık bir kültür yaratıyor. Japonya,
Türkiye ya da Norveçde genç kızlar; ABD ya da Brezilyadaki yaşıtları gibi; Mc
Donald’s da, Wendy’s ya da Burger King’de patates kızartması yiyerek, cola
içerek rock müziği dinleyerek “öğleden sonlarının
tümünü” geçirebilmektedirler.16 Dünyada hergün 22 milyon kişiyi “doyuran” Mc Donald’s’ın dünyanın her
yerine yayılmış 100 binden çok lokantası var.17
Sporu
Kullanmak
Amerikalılar,
sporun her türünü spordan başka her amaç için, özellikle de para ve propaganda
için kullanmada çok başarılıdırlar. ABD spor kulüpleri kâr amacı güden sermaye
şirketleri konumundadır. Sportif etkinliklerin hemen tümünde mafyaya dek varan
spor dışı örgütlerin söz sahibi olması bir Amerikan geleneğidir.
Spor
karşılaşmaları büyük kalabalıklar toplar. Bu nedenle kapalı salonlarla
stadyumlar reklamcılar için, stratejik öneme sahip yaşam alanlarıdır. Buralara
büyük paralar yatırılır ve karşılaşmaların görüntüleri, iletişim teknolojisinin
sunduğu harika olanaklarla dünyanın her yerine satılır.
Amerikan
Basketbolu dünyanın en popüler sporu olma yolundadır. 1993 yılında yapılan NBA
finalleri 20 dilde 109 ülke televizyonunda yayınlandı. İlk kez 1891 yılında
Massauchusetts’te oynanan Amerikan basketbolu bugün 192 ülkede resmi liglerde
oynanıyor. Basketbol yıldızı Michael Jordan, Nike firmasından
yılda (1992) 20 milyon dolar reklam parası alıyor. Bu para Nike’ın,
Endonezya’daki fabrikalarında işçilere ödediği toplam paradan daha fazladır.18
“Dünya
Dili” İngilizce
Amerikalılar, kendi
yaşam biçimlerini toplumsal çıkarlarını ve ekonomik tercihlerini tüm dünyaya
yaymak ve kabul ettirmek için çok önemli bir olanağa sahiptir. Bu olanak
İngilizce’nin küresel yaygınlığıdır. Günümüzde bir milyardan fazla insan
İngilizce’yi anadil ya da ikinci dil olarak kullanmaktadır.
Dünyadaki,
tüm radyoların yüzde 60’ı İngilizce yayın yapıyor, tüm ticari mektupların yüzde
70’i İngilizce yazılıyor. Uluslararası telefon görüşmelerinin yüzde 52’inde
İngilizce konuşuluyor. Bilgisayar verilerinin yüzde 80’i İngilizce.19
Portekizce konuşulan Brezilya’da radyolarda çalınan müziğin yüzde 70’i,
Almanya’da satılan müziğin yüzde 80’i İngilizce. Bu oran yalnızca Japonya’da
yüzde 50’den az.20
Eşitsizliğin
Eşitliği
Uluslararası
anlaşmaların ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda getirdiği bağlayıcı hükümler,
iletişim teknolojisinin sunduğu ‘karşı konmaz’ olanaklarla birleşince,
bu anlaşmalara imza koyan azgelişmiş ülkelere her alanda ‘teslim’
olmaktan başka çıkar yol bırakmayan, küresel bir ortam oluşur. İletişim
aygıtları, sürekli olarak eşitliğin ve özgür yarışmanın yaymacasını
(propagandasını) yapar.
Güçlü-güçsüz,
gelişmiş-azgelişmiş, zengin-yoksul farklılıklarının gözardı edilerek, ülkelerin
kuramsal olarak eşit koşullarda bir yarışa sokulması en büyük eşitsizliktir. Üstelik
bu yarış eşit de değildir.
Güçsüzler
uluslararası anlaşmaların oluşturduğu kurallar dizisine her zaman tam olarak
uyarken, güçlüler bu kurallara ancak kendi çıkarlarına ters düşmediği sürece
sadık kalırlar. Azgelişmiş ülkeler, paranın ve gücün belirleyici olduğu ve
şiddetli rekabetin sürdüğü bir dünya sisteminde, toplumsal çıkarlarını, ulusal
varlıklarını ve gelecek umutlarını, günün gereği olarak gördükleri uluslararası
anlaşmalara bağladıklarında, idam hükümlerini de imzalamış olurlar.
İmzaladıkları anlaşmaların anlam ve içeriğini çoğu kez bilmezler. Gerçekleri
görseler de, halka doğruyu anlatacak iletişim olanaklarından yoksundurlar.
Muazzam bir iletişim ağıyla sarılmışlardır. Onlar için artık, bağımsız siyaset,
toplumsal ilerleme ve ekonomik büyüme gibi hedefler fiilen ortadan kalkmıştır.
Sürekli bir biçimde yoksullaşırlar ve ulusal değerlerini hızla yitirirler.
DİPNOTLAR
1 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.
Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.132
2 Washington Post 22.04.1993
3 “Economist” 09.06.1990, sf.3 ak.
R.J. Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995, sf.132
4 “Multinationales et Ssystmes de
Communication” Armand Mattelard Anthropos, Paris 1976, ak. Serge
Latouche “Dünyanın Batılılaşması” Ayrıntı Yayınları, 1993, sf.34
5 “Multinationales et Systmes de
Communication” Armond Matteland Anthropos, Paris 1976, ak. Serge
Latouche “Dünyanın Batılılaşması” Ayrıntı Yayınları, 1993, sf.34
6 “Küresel Düşler” R.
J.Barnet-J.Cavangh Sabah Yay., 1995, sf.134
7 “U.S.Books Abroad:Neglected
Ambassadors” Curtis G.Benjamin, Washington D.C.: Library of Congress 1984,
sf.17-18, ak. R.J.Barnet-J. Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995,
sf.76
8 “New York Times” 26.05.1991, ak.
a.g.e. sf.17
9 “Global Paradoks” John Naisbitt
Sabah Yayınları, 1994, sf.20
10 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh
Sabah Yayınları, 1995, sf.119
11 New York Times 21.11.1991
12 “Küresel Düşler” R. J.Barnet-J.Cavangh
Sabah Kitap, sf.21
13 “Mass Media Culture” Carton sf. 1,
ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yayınları, 1995, sf.119
14 “Küresel Düşler” Richard J.Barnet -
John Cavanagh Sabah Yay., sf.259
15 a.g.e. sf. 130
16 World Street Journal 22.02.1991
17 New York Times 12.05.1991
18 “Küresel Düşler” Richard J.Barnet -
John Cavanagh Sabah Yay., sf.259
19 “Global Paradoks” John Naisbitt
Sabah Yayınları, 1994, sf.20
20 “Küresel Düşler” Richard J.Barnet -
John Cavanagh Sabah Yay., sf.63
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder