27 Mart 2015 Cuma

ATATÜRK VE EKONOMİ



Ekonomi demek, herşey demektir. Yaşamak için, insanlık için ne gerekiyorsa, onların tümü demektir. Tarım demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, herşey demektir. Hayat demek, ekonomi demektir”                                                                                  Mustafa Kemal Atatürk



 “Ekonomi Herşeydir”


1938 Ekim Sonu... Hastalık ilerlemiş, kaçınılmaz son yakınlaşmıştı. Yerli ve yabancı hekimlerin tümü, tıbbın yapabileceği bir şeyin kalmadığını ve “Gazi”nin her an yitirilebileceğini söylemektedir. Karnında biriken su iki kez alınmış, 27 Eylül’de birinci komaya girmiştir. Sıkıntı içindedir ve güçlükle nefes almaktadır. Vasiyetini yazdırmış ve yakın çevresine, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili öneri ve uyarılarını yapmıştır. 29 Ekim’de Cumhuriyet’in 15.yılı kutlanacak, hemen ardından, 1 Kasım’da TBMM 5.Dönem çalışmalarına başlayacaktır.
Meclis’i açış söylevini, hekimlerin yorulmama uyarısını dinlemeyerek, ağır sağlık koşulları altında, yatakta hazırlamıştır. Ekonomik kalkınma ve dış siyaset olmak üzere, iki ana konu üzerinde yoğunlaştırdığı bu söylev, Meclis aracılığıyla, Türk ulusuna yapılan bir vasiyet niteliğindedir ve şöyle başlar: “Dünya, yeni bir savaşa hazırlanıyor. Ekonomik durumumuzu geliştirmek, bunun için ekonomi planlarımızı aksatmadan yürütmek zorundayız. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı başarıyla tamamlanmak üzeredir. Planlı tarım, köy kalkınması, madencilik, sanayileşme konularındaki milli hedefler korunup geliştirilmeli; gerçeğe dayanan denk bütçe, sağlam ödeme, vergileri azaltma ve milli paranın istikrarını koruma tutumu sürdürülmelidir.”1

Ankara’ya Gitmek

Aşırı halsizlik nedeniyle güçlükle hazırladığı söylevi, Meclis’te kendisi okumak istemektedir. Hastalığın düzeyini anlamış, “Ankara’ya gidelim, ne olacaksam orada olayım”2 diyerek ve “millete son kez seslenmek için” Başkent’e gitmek istemektedir. Ankara Belediyesi, Cumhuriyet Bayramı’nda “geçit töreninin yapılacağı Hipodrom’da, Şeref Tribününe, ivedi olarak bir asansör yaptırmıştır.”3 Ancak, hekimler ve yakın çevresi bilmektedir ki, bu hazırlık yararsızdır; Ankara’ya gitmesi olası değildir. Nitekim 16 Ekim’de, ikinci ve ağır komaya girer; 19 Ekim’de komadan çıkar. Artık, ayağa kalkacak durumda değildir.4

Son Söylev

Söylevi, onun adına; “Cumhurreisimiz Atatürk’ten aldığım emir üzerine, bu yıla ait söylevini okuyorum”5 diyerek, Başbakan Celal Bayar okuyacaktır. Büyük bölümü ekonomik kalkınma sorunlarına ayrılan söylev, ölümü bekleyen ağır bir hastadan çok, sanki önünde uzun bir gelecek bulunan coşkulu bir yurtseverce yazılmış gibidir.

Söylevin Özgünlüğü

Ülkenin ekonomik kazanımlarını ayrıntılı biçimde açıklar ve halkın gönencini arttıracak önermelerde bulunularak şunları söyler: “Devletin ekonomik alandaki yapıcı ve yaptırıcı gücü, tarım işlerimizi de kapsamına almış, buna bir örnek oluşturmak üzere, tüzel kişiliği olan ‘Tarım İşletmeleri Kurumu’ kurulmuştur. Geçen yılki söylevimizde dile getirdiğimiz gibi, milli ekonominin temeli tarımdır. Bu nedenle tarımda kalkınmaya büyük önem veriyoruz. Köylere dek yapılacak programlı ve uygulamalı çalışmalar, bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır... Cumhuriyetin 15.yılı; planlı, sistemli, tarım ve köy kalkınmasının başlangıcı olmalıdır... Küçük ölçekli işletmelerin, Cumhuriyet rejiminde hak ettiği yüksek seviyeye çıkarılması gerekir. Bunun için teşvikler yapılmasını ve hazırlanmış olan teşvik tasarısının bir an önce görüşülmesini gerekli bulurum. Sermayesinin tümü devlet tarafından karşılanarak kurulan Kamu İktisadi Teşekküllerinin, teşkilat, yönetim ve denetimleriyle ilgili yasanın uygulanması için gerekli çalışmalar başlamıştır. Ülkenin değişik yerlerinde, kredi ve satış kooperatiflerinin ve birliklerin kurulmasına devam edilmiştir. Küçük esnaf ve küçük sanayi ile uğraşan kişilere, gereken krediyi sağlamak üzere, Halk Bankası ve Halk Sandıkları kurulmuştur. Meclis, Denizbank’ı kurmakla, çok isabetli bir harekette bulunmuştur. Birinci beş yıllık planımız başarıyla bitmek üzeredir. Buna ek olarak, üç yıllık bir maden işletme programı planmış ve uygulanmaya başlamıştır... Geçişe açılan büyük köprülerin, bu yıl 115’e varmış olduğunu belirtirken, bu sayının ihtiyaçla orantılı olarak, süratle çoğaltılmasını dilemekteyim... Geçen yıl Divriği’ye ulaştığını gördüğümüz demiryolunun, bu yıl Erzincan’a vardığını ve önümüzdeki yıl içinde Erzurum’a dek uzanacağını, kıvançla müjdelerim... Halkın ve çiftçinin vergi yükünü hafifletme yolunda, öteden beri güdülen ilkenin, imkan oranında uygulanmasına, bu yıl da devam edilmiştir. Vergilerde yapılan indirimlere karşın, elde edilen gelir, tahmini gelirden 29 milyon liralık fazlalık göstermiştir. Çok kıymetli ve nefis ürünlerimizden biri olan tütünün, ekim yöntemleri düzeltilmiş, ekici, ürününü işlemek ve değer fiyatıyla satmak bakımından aydınlatılıp korunmuştur. Tütünümüzü dünya pazarına daha çok tanıtarak, ihracatını üst seviyeye çıkarma yolundaki gayretler, iyi sonuçlar vermektedir. Sevgili arkadaşlarım; yüksek öğrenim yapan gençlerimizin, istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi, milli bilince sahip, uygar ve kültürlü olarak yetişmesi için; İstanbul Üniversitesi’nin gelişmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van Gölü çevresinde kurulacak Doğu Üniversitesi’nin çalışmaları hızla ve önemle devam etmektedir. Geçen yıl, denemelerinin ümit verici durumda olduğunu belirttiğim eğitmen okulları, çok iyi sonuçlar vermiş ve eğitim kadrosuna, bu yıl 1500 kişi daha katılmıştır. Önümüzdeki yıllar içinde, bunun daha da çoğalacağı kuşkusuzdur.”6

Yurt ve Halk Sevgisinin Düzeyi

1 Kasım 1938 söylevi, ülkeye adanmışlığın, halk sevgisinin ve kişisel özverinin, sıradışı bir örneğidir. Geleceğe yönelik özlem ve öneriler, hazırlayanın içinde bulunduğu koşullarla birlikte değerlendirildiğinde, yurtseverlikte erişilen düzey açıkça görülecektir.
Ölümün yakınlığı bilinip fiziki acı çekilirken, ulusu düşünmek ve geleceğe yönelik umutlu öneriler yapmak, olağan insan istencini (iradesini) aşmak demektir. Halkını ve ülkesini “ölene dek” düşünme, buna göre davranma anlayışına, 1 Kasım 1938 söylevinden daha iyi bir örnek, herhalde gösterilemez.

Ülke Nasıl Yönetilmeli

Atatürk’ün açıklamalarında; dayanağı olmayan söz vermeler, soyut amaçlar içeren ya da halka hizmete yönelmeyen sözler yoktur. Ona göre; ülkeyi yönetenler, yalnızca ulusa hizmet etmeli; ülkesinin gelişimini, halkının gönencini yükseltmeliydi. Bu yöneliş; açık, dürüst ve sonuç alıcı olmalıydı. Hangi adla yapılırsa yapılsın, halk için siyaset, soyut bir ülkü değil, sorun çözücü, elle tutulur sonuçlar getiren bir eylemdi. Ekonomiye büyük önem vermesinin nedeni buydu.
Hükümetlerin başarısını gösteren tek ölçütün, millet yararına iş başarma becerisi olduğu, bu beceriyi gösteremeyen ya da göstermeyen yöneticilerin, zaman yitirmeden değiştirilmesi gerektiği görüşündedir. 1923’te, İzmit halkıyla yaptığı söyleşide, bu görüşünü açıkça dile getirir: “Hepimiz biliyoruz ki, hükümet kurmaktan amaç, o hükümeti kuran milletin korunması, refah ve mutluluğunun sağlanmasıdır. Hangi hükümet, yönettiği milletin varlığını korumuşsa, koruyorsa ve koruyabilecekse; hangi hükümet, yönettiği milletin refah ve mutluluğunu sağlamış ve sağlayabilme yeteneği göstermişse, o hükümet, millet için iyidir... Milletin refah ve mutluluğunu sağlayamayan hükümetler, zarar vericidir, kötüdür ve değiştirilmesi gerekir.”7

Ekonomiye Verdiği Önem

Ekonomiye verdiği önem, doğrudan halkın mutluluğuna ve onu sağlayacak ulusal kalkınmaya verdiği önemdir. Toplumsal yaşamı ayakta tutan ana kaynağın, üretim olduğunu; ekonominin, eğitim ve kültür başta olmak üzere insanla ilgili her olaya yön ve biçim verdiğini söylüyordu. “Ekonomi demek, herşey demektir. Yaşamak için, insanlık için ne gerekiyorsa, onların tümü demektir. Tarım demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, herşey demektir”8 diyor; ekonomiyi yaşamla özleştirerek “hayat demek, ekonomi demektir” diye ekliyordu.9
İmparatorluklar kurarak, büyük savaşçılar yetiştiren” Türk ulusunun, son dönemdeki güçsüzlüğünün ekonomik nedenlere bağlı olduğunu, bilisizlik (cehalet) nedeniyle “basit ve adi iş olarak kabul edilen ekonominin”, kimi dönemlerde tümüyle savsakladığını (ihmal edildiğini) açıklıyordu. Ekonomiyi savsaklama, “sanat ve ticaretin, Türkiye’de azınlık unsurlara ve yabancılara bırakılmasına yol açtı”, bu durum kaçınılmaz olarak “bağımlılığı ve yoksullaşmayı getirdi” diyordu. Azınlıklara dayalı yabancı etkisinin yol açtığı olumsuz durum içinse şöyle söylüyordu: “Azınlık unsurlar ve yabancılar, asal unsurun (Türklerin y.n.) efendisi olmuştu. Ülkemizi, sömürge yerine koymuşlar, çıkar sağlama alanı olarak görmüşlerdi. Hem de ne sömürge! Kendi evladıyla ve kendi parasıyla yönetilen bir sömürge...”10

Birinci Sorun

Görüşlerini bıkmadan yineleyerek, Türkiye’de yeterince bilinmeyen ekonomi konusunu, gündemde tuttu; bu konuda, ulusal bilinç yaratmaya çalıştı. Genç Cumhuriyetin, güçlenip varlığını koruması için, halkın sorunlarını çözme yeteneğinin geliştirilerek, üretimin ve ulusal varsıllığın arttırılması gerektiğini söylüyordu.
Ona göre; ekonomik bağımsızlık ve ulusal üretim olmadan, büyük özveriler ve savaşlarla kan pahasına kazanılan siyasi bağımsızlık korunamayacak ve eski duruma geri dönülecektir. “Türkiye’nin önde gelen sorunu politik değil, ekonomiktir”11; “Hak ettiğimiz yere gelmemiz için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermeliyiz”12; “bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de, en başta gelen iş, ekonomik başarıdır”13 diyordu.

Kılıç ve Saban”

Toplumların yükselme ve gerileme nedenleri arasında, “askeri ya da toplumsal” birçok etken bulunabileceğini ancak, “milletlerin yükseliş ve gerilemesiyle ilgili” ana nedenin, doğrudan ekonomi olduğunu sürekli yineledi. Askeri gücü “kılıç”, ekonomik gücü ise “saban” diye tanımlayarak şunları söylüyordu: “Zafer aracı yalnız kılıçtan ibaret kalan bir millet, girdiği yerlerden bir gün kovulur; alçaltılır, yoksul ve perişan edilir. Perişanlık o kadar büyük ve üzücü olur ki, insanlar kendi ülkesinde bile tutsak duruma düşer. Gerçek fetihler, yalnız kılıç değil, sabanla yapılandır. Milletleri vatanlarına bağlamanın, millete istikrar sağlamanın aracı sabandır. Saban, kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça güçlenir. Kılıç kullanan kol, çok geçmeden yorulur, saban kullanan kol, zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima mağlup olmuştur. Tarihin bütün olayları, hayattaki bütün gözlemler, bunu doğrular.”14
Ülke savunmasının dayanağı ana gücün, silahtan önce ekonomi olduğunu, bu nedenle ekonomik varlıkların dışa karşı korunmasının bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu söyledi ve yaşamı boyunca bu söylem yönünde davrandı: “Devlet, ülkenin asayiş ve müdafaası için; yollarla, demiryollarıyla, limanlarla, deniz araçlarıyla, telgraf ve telefonla, tarım ve hayvancılıkla, her türlü taşıma araçlarıyla, ülkenin yeraltı yerüstü genel servetiyle yakından ilgilenmeli, onları korumalıdır. Saydığım bu değerler, ülke yönetiminde ve savunmasında toptan, tüfekten ve her tür silahtan daha önemlidir. Özellikle milli para, her türlü aracın üstünde, bir varlık silahıdır” diyordu.15

DİPNOTLAR

  1. Devletçilik İlkesi”, Prof.Dr. Afet İnan, TTK, Ank.-1972, sf. 7 ve 162
  2. Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1983, sf. 576
  3. a.g.e. sf. 557
  4. Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.U.Kocatürk, İş.B.Y., Ank.-tarihsiz, sf. 395
  5. a.g.e. sf. 397
  6. Devletçilik İlkesi” Prof.Dr.Afet İnan, TTK, Ank.-1972, sf. 161-165
  7. Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., İst.-1983, sf.191
  8. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” Cilt III, Türk İnk.Tar.Ens.Yay., Ank.-1954, sf. 110
  9. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Arı İnan, TTK, Ank.-1982, sf. 113
  10. Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., İst.-1983, sf.223
  11. The Saturday Evening Post” Dergisi’nde Isaac F.Marcosson’un “Atatürk ile Mülakatı (20.10.1923)” (38), sf. 143
  12. Ülkü Dergisi” Cilt-XII, sayı 70, Ank.-1938 (99)
  13. Atatürk’ten Düşünceler” Prof.E.Ziya Karal, İş.Ban.Yay., 1969 (18), sf. 105
  14. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” Cilt II, Türk İnk.Tar.Yay., Ank.-1952 (407), sf. 117
  15. Atatürk’ün Ekonomi Politikası” Prof.Mustafa A.Aysan, Top.Dön. Yay., 6.Baskı, İst.-2000, sf. 60


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder