2 Mart 2015 Pazartesi

YABANCI SERMAYEYLE KALKINMA


Yabancı sermaye yatırımlarını ulusal kalkınma ereğine (hedefine) bağlı kılmadan ve uluslararası şirket etkinliğine bu ereğe uygun denetleme koşulları getirmeden, kalkınabilmiş tek bir ülke yoktur. Sermaye dış yatırımları için büyük savaşların olduğu bir dünyada yabancı yatırımları denetimsiz bir biçimde kabul etmek, geri kalmayı da önceden kabul etmek demektir. Bu tür yabancı sermaye yatırımlarını, kalkınmanın değil tam tersi geri kalmanın nedenleri içinde saymak gerekmektedir.

Yabancı Sermayeye Bel Bağlamak

Kalkınma ve toplumsal ilerleme ereğini (hedefini) dış sermaye yatırımlarına bağlamak pek çok azgelişmiş ülke yöneticisi için, “seçeneği olmayan” ekonomik gelişme yoludur. Buna inanan ya da inandırılan bu tür yöneticiler, ülkelerine yabancı sermaye çekmek için her türlü ödünü vermeye hazırdır. Bunlar yabancı yatırım almak için ulusal çıkarları göz ardı eder ve ülkelerinin geleceği için çekince (tehlike) oluşturan anlaşmalara imza atmaktan çekinmez. Sermaye dışsatımına gerçek anlamda gereksinimi olanların gelişmiş ülkeler olmasına karşın, kendilerini dış sermaye almanın zorunluluğuna inandırır. Ülke içindeki yabancı sermaye etkinliğini tam anlamıyla serbest bırakır ya da bırakmak zorunda kalır.
Oysa, yabancı sermaye yatırımlarını ulusal kalkınma ereğine bağlı kılmadan ve uluslararası şirket etkinliğine bu ereğe uygun denetleme koşulları getirmeden, kalkınabilmiş tek bir ülke yoktur. Sermaye dış yatırımları için büyük savaşların olduğu bir dünyada yabancı yatırımları denetimsiz bir biçimde kabul etmek, geri kalmayı da önceden kabul etmek demektir. Bu tür yabancı sermaye yatırımlarını, kalkınmanın değil tam tersi geri kalmanın nedenleri içinde saymak gerekmektedir.
Yabancı sermaye savunucularının ileri sürdüğü; üretim artışı, iş alanı açma, döviz girdisi, dışsatım (ihracat) artışı ve bunlara bağlı olarak toplumsal gönencin artması gibi sözlere, artık yalnızca sermaye dışsatımlayanlar (ihraç edenler) ve bundan çıkarı olanlar inanıyor. Bu tür sözlerin yaşamdaki karşılığı ise, gelişmiş ülkeler için; pazar genişliği, hammadde kaynaklarına yakınlık ve ucuz iş gücünden yararlanma ile yüksek kazanç ereğinin gerçekleştirilmesidir. Düşük maliyet-yüksek kazanç, uluslararası şirketler için her şeydir. Bu nedenle, para sermayenin (finans kapital) kendisinin başlıbaşına gelir kaynağı olduğu bir dünyada, uluslararası şirketler için az sermaye ile çok yatırım stratejik bir erektir.

Başkasının Parasıyla Yatırım Yapmak

Bu erek nasıl gerçekleşebilir? Bunun tek yolu başkasının parasıyla yatırım yapmaktır. Nitekim uluslararası şirketlerin dış yatırımlar için gereksinim duyduğu sermayenin büyük bölümü, yatırım yapılan ülkenin kaynaklarından karşılanır. Bu nedenle sermayesi kıt, birikimi yetersiz azgelişmiş ülkeler; yabancı sermaye aldıkları oranda yoksullaşır.
Dış borca dayalı yerel kaynaklar, isteklendirme (teşvik) kredileri adı altında bu tür yatırımlara ayrılarak kalkınma için gerekli olan sermaye birikimi, yerli ortak bulan uluslararası şirketlerin kullanımına aktarılır. Gelişmiş ülkeler, hem borç faizlerinden, hem de bu borçların gerçek kullanıcıları olan kendi şirketlerinin yüksek oranlı kazançlarından elde ettikleri gelirleri ülkelerine taşır.
Uluslararası şirketler, dış yatırımlar için gerekli olan sermayenin ancak yüzde 10-15 gibi çok küçük bir bölümünü, kendi öz kaynaklarıyla karşılar. Geri kalan bölümün finansmanı sermaye aktarılan ülke kaynaklarından karşılanır. Böylece, uluslararası şirketlerin gerçekleştirdiği hızlı büyümenin arkasındaki temel güç, merkezden yapılan sermaye aktarımları değil, bu şirketlerin dışarıda yarattıkları kaynaklardır. Burada, bir miktar başlangıç desteğinden sonra kendi kendini besleyen bir süreç sözkonusudur.1

Yatırım Kaynakları

ABD uluslararası şirketleri, dış yatırım sermayesini başlıca dört kaynaktan sağlamaktadır: Yeniden yatırılan yerel kazanç (dağıtılmayan kazanç), sönüm (amortisman) bedeli, yerel krediler ve ABD kaynakları. Bu şirketler, 1966-1972 döneminde ortalama olarak imalat sanayisine ait dış yatırımlarının; yüzde 19’unu yeniden yatırılan yerel kazançtan, yüzde 38’ini sönüm bedelinden (taşınmaz malın aşınmasına karşılık, yıllık kazançtan ayrılan belirli para), yüzde 31’ini yerel kredilerden, yüzde 9’unu da ABD kaynaklı sermaye ile karşılamıştır.2
İlk üç kaynak görüldüğü gibi, sermaye dışsatımlanan ülkelerden sağlanmaktadır ve bunun oranı tüm yatırımın yüzde 91’idir. (Avrupa uluslararası şirketlerinde bu oran birkaç puan daha düşüktür) Uluslararası şirketler, yapım sanayiindeki her 100 dolarlık dış yatırımın yalnızca 9 dolarını özkaynaktan karşılamaktadır.
Uluslararası şirketler, sermaye birikimi zaten yetersiz olan azgelişmiş ülkelerin kredi piyasalarından, yatırım için gereksinim duyduğu niceliklerden (miktarlardan) daha çok borçlanır. Yapılan borçlanma, yerel paranın devalüasyonlarla değer yitirmesi nedeniyle zaman içinde döviz olarak kendiliğinden azalır. Yerel hükümetlerin söylemde yakındığı enflasyonun düşürülememesinin önemli nedenlerinden biri de budur.
Uluslararası şirketler. Özellikle Türkiye, Kolombiya gibi yabancı sermayeye herhangi bir denetim getirmeyen ülkelerde, yatırım gereksiniminin birkaç katı borçlanmaya gitmektedir. Türkiye’de çalışan yabancı şirketler, 1973 yılında yatırım sermayelerinin yüzde 81’i kadar borçlanmış bu borçlanmanın yüzde 96’sını Türkiye içinden sağlamıştır.3 Yerel Kredi kullanma dünya ortalamasının yüzde 31 olduğu gözönüne alındığında Türkiye’nin “cömertliği” ortaya çıkmaktadır.

Yüksek Kazanç ve Yatırım

Yabancı sermaye toplam finansman kaynaklarının yüzde 56’sı, yeniden yatırılan kazanç ve yıpranma fonlarından elde edilmektedir. Yabancı sermaye, girdiği ülkede hızla üretime geçer ve fiyatlarını kendisinin belirlediği yüksek kazanç oranlarıyla hemen kaynak yaratmaya yönelir.
İşte bu yerel kazanç, büyümenin ve sermaye arttırımının diğer önemli kaynağı olur. ABD Uluslararası Şirketleri, 1969-1972 arasında Japonya hariç Asya’da yaptığı tüm dış yatırımların yüzde 64,4’nü, Asya’dan elde ettiği kazancı yeniden yatırıma dönüştürerek elde etmiştir.4
Sermaye kaynakları her zaman kıt olan azgelişmiş ülkeler, sınırlı olan birikimini uluslararası şirketlerin kullanımına vererek, ulusal varlığını kendi kendine yok eden bir konuma düşer. IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların verdiği borçların büyük bölümü yerel ortaklar aracılığıyla uluslararası şirketlere aktarılır. Bu şirketler, kullandığı sermaye niceliğiyle kıyaslanamayacak orandaki büyük kazancı ülkelerine aktarır.
ABD şirketleri, dış ülkelere 1966-1975 yılları arasında (yerel borçlanma dahil) 44 milyar dolarlık yatırım yaptı. Yatırım sermayesinin değerini korumasına ve kredi borçlarının tümüyle ödenmesine karşın, aynı dönemde ABD’ne 90,1 milyar dolar net kazanç aktardılar. Aynı dönemde 4,1 milyar dolarlık petrol yatırımı yaptılar, buna karşın 28,5 milyar dolar kazanç sağladılar.5 Brezilya’da bir dönem Planlama Bakanlığı da yapan ünlü ekonomist Prof.Furtado uluslararası şirketleri bir benzetmeyle, şöyle anlatıyor: “Uluslararası şirketler bazı egzotik ağaçlar gibidir. Bu ağaçlar, belli bölgelere dikilince, bütün suyu toplar ve araziyi kurutur.”6

DİPNOTLAR

1 “Uluslararası Şirketler” Nuri Yıldırım Cem Yayınları, 1979, sf.98
2 SCB Temmuz 1975, sf.32, ak. N.Yıldırım “Uluslararası Şirketler” Cem Yay., sf.107
3 “Çokuluslu Şirketler ve Ekonomik Kalkınma” ALPAR, C.(1977) Ank., sf.152 ak. a.g.e. sf.102
4 “Multinational Firms and the Asian Exports”, Yale Uni. Press sf.70 ak. a.g.e. sf.102
5 SCB, Ekim 1975, sf.50-51, Ağustos 1976, sf.46-47, Haziran 1976, sf.32-33, Ekim 1968, sf.28 ak. a.g.e. sf.218-219
6 “Milli Kurtuluş Tarihi” Doğan Avcıoğlu İst.Bas. 1974, 3.Cilt sf.1714



1 yorum: