10 Haziran 2015 Çarşamba

TÜRK KÜRT İLİŞKİLERİ - 2


Osmanlılar, Kürdistan adını verdikleri bölgede, devletin temel dayanağı olan tımar sistemini Kürtler’e uygulamadı. Bölgenin yönetimini, babadan oğula geçecek biçimde aşiretlere bırakıp bu aşiretlere, yalnızca Avrupa’daki sınır boylarında yaşayan kimi topluluklara verilen özel haklar tanıdı. Kürtler Müslüman olduğu için haraç ve cizye ödemiyor, tımar dışında bırakıldıkları için de aşar vermiyorlardı. Çevreleri koruma altında olduğu için, hiçbir dış tehdit altında değildiler. Bu koşullar, Kürtlerin tarihlerinin hiçbir döneminde ulaşamadıkları ayrıcalıklardı.


Selçuklu Döneminde Türk-Kürt İlişkisi

Selçuklular döneminde, Türk-Kürt karışması yoğunlaştı ve Kürtler arasında hızlı bir Türkleşme yaşandı. Selçuklular’ın bölgeye getirdiği ekonomik ve siyasi denge, uzun süredir Ermeni ve Arap baskısıyla uğraşmak zorunda kalan Kürtler için, istekle katılacakları, kendileri için uygun bir yönetim düzeni yaratmıştı.
Ekonomik canlanma, katılım ve karışmayı, karışma da Türkleşmeyi hızlandırıyordu. Kafkas dilleri üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan ünlü dilbilimci, kazıbilimci ve etnograf Prof. Nikolay Marr (1865-1934), 12.yüzyıl karışması için, “Türk ve Kürt kanının Selçuklular döneminde kitlesel bir karışıma uğradığını” ileri sürer ve şunları söyler: “Anadolu Türkleri’nin, etnik ve kültürel yapılarının gelişiminde, toplumsal bakımdan onlara en yakın olan Kürtler’den etki almaları doğaldır.”1
12.yüzyıl Türk-Kürt karışması’na önem veren bir başka tarihçi Claude Cahen’dir. Cahen, Malatya bölgesinden Batıya göçen Germiyanoğulları’nın, bir “Türk-Kürt topluluğu” olduğunu, “topluluktaki Kürtler’in zamanla Türkleştiğini” ve Türkmen topluluklarıyla birlikte Azarbeycan’a giden Kürt oymakların “hayli kısa bir süre içinde” Türkleştiğini ileri sürer.2
Azerbaycan, Türkler’in yoğun olduğu bir bölgedir. Karakoyunlular, Akkayunlular daha sonra Safevi devletleri, Anadolu’daki Türkmenleri ülkesine çağırır ve bu çağrıya uyup kitle halinde göç eden Türkmenler yanında, bir kısım Kürt oymağı da gider; bunların tümü orada Türkleşir.
Türkler’in kurduğu Karakoyunlu Devleti, Kürtleri hiçbir ayırım gözetmeden eşit haklara sahip uyruğu sayar. Kimi tarihçiler, Karakoyunlu Devleti’ni, “Türkmen çoğunluğa karşın Türk-Kürt aşiretleri konfederasyonu”3 sayar. Önemli sayıda Kürt, Karakoyunlu Devleti içinde Türkleşir. Erdebil’den Mugan’a dek uzanan geniş bölgeyi yurt tutmuş, Kürt kökenli Cakirlu topluluğu, 15.yüzyılda Türkleşir.4 Safevi döneminde Karabağ’da yaşayan ve Kürt tarihi Şerefname’nin Kürt kökenli kabul ettiği, İgirmidört (Yirmidört) aşireti tümüyle Türkleşir.5
Doğan Avcıoğlu’na göre Anadolu’yu Selçuklular ve Osmanlılar, Türkleştirip İslamlaştırdılar. Ancak İslamlaşmada İranlılar ve Kürtler’in de katkısı vardır. Avcıoğlu, Türklerin Tarihi adlı yapıtında şunları söyler: “Hıristiyan Anadolu’da Selçuklular, daha sonra Osmanlılar, birer İslam devleti kurarak yeni bir toplum biçimi oluştururlar. Bu oluşumda İslam Kürt ögesinin katkısını belirtmek gerekir. Diyarbakır, Silvan, Ahlat vb. Selçuklu döneminin parlak İslam uygarlık merkezleridir. Selçuklular, bu kentlerin Kürt kökenli İslam bilginlerini hizmetlerine alırlar. Böylece Selçuklu hizmetinde yalnızca Kürt emirler ve savaşçılar değil, din bilginleri ve sivil yöneticiler de vardır. Anadolu’nun İslamlaşmasına Türkler’in yanı sıra, İranlılar gibi Kürtler de katkıda bulunmuşlardır.”6

Kürt Alevisi” Olur mu?


Selçuklu döneminde, Kürtler arasında yaygın ve hızlı bir Türkleşme yaşanırken, Osmanlı döneminde, özellikle de I.Selim’den (Yavuz) sonra güce dayanan ilginç bir ters süreç yaşanır. Büyümenin ağır yükünü çeken Türkmenler arasında hoşnutsuzluklar artar. Ayaklanmalara dönüşen hoşnutsuzluk, Osmanlı Devleti tarafından kanlı biçimde bastırır, çok sayıda Türkmen öldürür. Anadolu’daki gelişmeleri Osmanlı Devleti’ne karşı kullanan Safeviler, Anadolu Türkmenlerini ülkelerine çağırır.
Kendisi de Türk olan ve Türkçe’yi mükemmel biçimde kullanan Şah İsmail’in çağrısı, mezhep yakınlığıyla birleşince, Azarbaycan’a yoğun bir Türkmen göçü başlar ve Anadolu’da Türkmen nüfus, tehlikeli biçimde azalır. Özellikle Güneydoğu Anadolu’da, sayıları son derece azalan kimi Türkmenler, kıtımdan kurtulmak için Kürtleşirler. Prof.Faruk Sümer’e göre, “Güneydoğu Anadolu eğer Safevilerin elinde kalsaydı”, Türkçe, orada “Rakipsiz bir dil haline gelecek ve bölge tümüyle Türkleşecekti.”7
Osmanlılar, Safeviler’in tam tersini yaptı. Şah İsmail’in peşinde koştuğu Alevi Türkmenlere karşı Sunni Türkleri ve Şafi Kürt aşiretlerini destekledi; onları Alevilere karşı kullandı. Bu tutum, devlet politikası yapılarak Osmanlı Devleti yıkılana dek sürdürüldü.
Bugün, Batının desteğiyle ayrılıkçılığa yönelmiş olan kimi örgütlerin, yayınlarında bolca kullandıkları ve bilimsel bir dayanağı olmayan “Kürt Alevisi” gibi garip bir tanım ortaya çıktı. “Alevi Kürt” en az “Alevi Fransız” kadar bozuk ve yanlış bir tanımlamadır. Alevilik, Türklüğe özgü bir yaşam biçimidir. Türk inanç dizgelerinden birini oluşturan bir Orta Asya kavramıdır. Alevi olmak için Türk olmak ya da Türkleşmiş olmak gerekir.

Kürt Ayrıcalığı

Osmanlılar, Kürdistan adını verdikleri bölgede, devletin temel dayanağı olan tımar sistemini Kürtler’e uygulamadı. Bölgenin yönetimini, babadan oğula geçecek biçimde aşiretlere bırakıp bu aşiretlere, yalnızca Avrupa’daki sınır boylarında yaşayan kimi topluluklara verilen özel haklar tanıdı.
Kürtler Müslüman olduğu için haraç ve cizye ödemiyor, tımar dışında bırakıldıkları için de aşar vermiyorlardı; çevreleri koruma altında olduğu için, hiçbir dış tehdit altında değildiler. Bu koşullar, Kürtler’in tarihlerinin hiçbir döneminde ulaşamadıkları ayrıcalıklardı.

Kürtleşerek Gizlenme

Anadolu Türklüğü, bu uygulamalardan büyük zarar gördü. Gördükleri baskı sürekli artarak toplu öldürmelere varan Türkmenler, ya İran’a göçüyor ya da Kürtlere tanınan haklardan yararlanmak ve gerçek kimliğini gizleyebilmek için dağlara çekilip, Kürtçe öğreniyor ve kendilerini Kürt olarak gösteriyordu.
Kürt aşiretleri, özellikle dağlık bölgelerde olanlar, özerk yönetimleriyle Türkmenler için kırımdan korunabilecekleri sığınak yerleri olmuştu. Günümüzde Kürt olarak bilinen, Kürtçe ile Türkçe’yi birlikte kullanan Türkmen boyları, bu dönemin ürünleridir.8

I.Selim (Yavuz), Türkmen Kırımı ve Kürtleşme

I.Selim (Yavuz) Safevi seferine çıktığında, Sivas’a doğru gelirken, yolda 60 bin Türkmeni öldürtmüştü. Bunu duyan yöredeki Aleviler Dersim (Tunceli) ve Malatya Akçadağ başta olmak üzere dağlara kaçmışlar ya da Tokat, Aydın, Isparta yörelerine göçmüşlerdi.
Dağlarda gizlenerek, yabancı bir ortamda yaşamak zorunda kalan bu insanlar, toplumsal geleneklerini kendi içlerinde yaşatmışlar ancak dilleri ve milli duyguları, bu zorlama karşısında büyük zarar görmüştür. İlişkiye geçtikleri Kormanço, Zaza gibi aşiretlerin dillerini öğrenmişler, bu dilleri ana dilleri Türkçeyle karıştırarak kullanmışlardır. Yaşadıkları baskının şiddetini hiçbir zaman unutmamışlar, Türk kimliğini, bilinçli bir unutkanlık içine sokarak kendilerini ne Türk, ne Kürt, ne Arap ve ne de bir başka etnik kümeden saymışlar, yalnızca Alevi olduklarını bilmişlerdir.9
Akçadağ, Maraş, Zara, Gürün ve Dersim’e yerleşip Kırmançi ya da Zazacayı kullanmaya başlayan Türkmenler, bu dilleri Kürt boylarının anlayamayacağı hale getirmişlerdi. Bunların kullanmakta oldukları Zazacanın yüzde yetmiş beşi Türkçe’den oluşmaktadır.10
Zazaca ya da Kırmançiye çok sayıda Türkçe sözcük yerleşmiştir ancak koşulların zorunlu kıldığı bu olay, dağlara çekilen ve Oğuz Türkçesi konuşan Türkmenlerin dillerine, büyük zarar vermiştir. Çocuklarına iki dil birden öğretmişler ve ilginç bir durum olarak bu iki dili anadil konumunda yaşatmışlardır.
Orta Asya’dan getirdikleri tarihsel ve toplumsal geleneklerini sürdürmüşlerdir. Günlük yaşamda Zazaca ya da Kırmançi karışımı dil kullanıyorlar ancak dinsel törenlerini Türkçe yapıyorlardı. Örneğin, Bektaşilerin temel özelliği Gülbank ve Gülbank törenleri, deyiş, nefes ve cem ayinleri, edep-erkan usulleri her zaman Türkçe olarak yapılıyordu.11

IV. Murat

Sultan IV.Murat (1612-1640), Türk kimliğini öne çıkararak Alevilere yakınlık gösterdi. 1628’de Erzincan’a geldiğinde, Dersim’deki Türk aşiret reislerini huzuruna kabul ederek, aşiretlerini dağdan indirip, Doğu Anadolu yaylasının geniş ovalarına yerleşmelerini önerdi.
Bu öneri üzerine Tunceli’den (Dersim) ayrılan yirmi kadar Alevi aşireti; Hınıs, Varto, Tercan, Kiği, Bayburt, Erzincan, Erzurum, Sivas’ın ova ve dağ eteklerine yerleştiler. Kürtçe ve Zazaca öğrendikleri halde Kürtlüğü hiç düşünmediler; 17.yüzyıldan 19.yüzyıla dek göreceli olarak çatışmasız bir ortam içinde yaşadılar.

Yeniden Alevi Kırımı

Çatışmasız ortam, II.Abdulhamit döneminde (1876-1909) sona erdi. Abdulhamit, Ermeni ayaklanmalarına karşı bir önlem olarak Sunni Kürtler’den oluşan Hamidiye Alayları’nı kurdurdu. Alaylar’a asker verip katılan aşiret reislerine paşalık, kaymakamlık gibi resmi ünvanlar dağıttı.
Okuma yazma bile bilmeyen bu paşalardan, daha sonra devlet, büyük zararlar gördü ancak gerçek zararı, IV.Murat’ın önerisiyle ovalara inen Alevi Türkmenler gördü. Abdulhamit, Hamidiye Alayları’nı Ermenilere olduğu kadar “din dışı” saydığı “Alevi kızılbaşlara” karşı da kullandı. Köylere, kasabalara saldırıldı ve aralıksız sürdürülen bu saldırılarda çok sayıda Türkmen öldürüldü, malları yağmalandı. Saldırıya uğrayan bu insanlar bir kez daha kimliklerini gizlediler ve kimi Alevi aşireti “biz de Kürtüz” demek zorunda kaldılar.12

Şah İsmail, Türkmenler ve Kürtler

16.yüzyıl başlarında Osmanlı baskısından kaçarak Safeviler’e sığınan Anadolu Türkmenleri, Şah İsmail’in Yavuz’a yenilmesiyle, orada da güç duruma düştüler. Koruyucularını yitirmişler ve ortada kalmışlar. Değişik yörelere dağıldılar ve gittikleri yerlerde dil ve kültürlerini korumaya çalıştılar.
Anadolu’ya dönenler, kendilerini daha da çok gizlemek zorunda kalmıştı. Bu kez dillerini de kullanmaktan çekiniyorlardı. Yaşananlar, Doğu ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da etnik yapılanmayı, çözümü güç bir bilmece durumuna getirmişti. Türk, Kürt ve Arap unsurlar öylesine iç içe girmişti ki, kimi yerlerde insanların hangi etnik kökenden geldiği artık bilinemiyordu.
16.yüzyılda Urfa bölgesinde yaşayan büyük aşiretlerden biri olan ve Oğuzların 24 boyundan gelen Döğerlü aşireti, etnik kimliğini gizleyen Türk boylarından biridir. 13.yüzyılda Anadolu’ya gelmişler, Urfa ve Halep bölgesinde yerleşmiş, Halep’te, Arap Beni Kilap kabilelerini Türkleştirmişlerdi. 14.yüzyılda, etkili oldukları alanlarda Türkçe konuşuluyor, Orta Asya Türkleri gibi “igdiş ata biniyorlardı”, oysa bu yörede, iğdiş ata binilmezdi.13
Prof.Faruk Sümer’in “Kürtleşmiş bir Türkmen topluluğu olduğundan kuşku yoktur” dediği14 Döğerlü aşireti, kimi tarihçi tarafından hala Kürt sanılır. Ancak aşiret üyeleri; Durmuş, Budak, Yağmur, Gündoğmuş, Kaya, Tanrıverdi, Satılmış gibi Türk adları taşırlar.15
Ünlü Türk toplumbilimcisi Kürt kökenli Ziya Gökalp (1876-1924), Diyarbakır’da Kürtler’le ilgili araştırmalarında, Kürt aşiretleri arasında çok sayıda Türk boyu saptar. Gökalp’e göre, Viranşehirdeki Karakeçililer, Batı Anadolu’daki Karakeçililer’in “Türkçe’yi unutmuş bir parçası” dır. Türkan aşireti Türktür ve bu aşiretin üyeleri Türk olduklarını genellikle bilirler. Mardin’deki Kiki, Dekuri, Milikebir aşiretlerinin Türk olma olasılığı yüksektir.16
Dr.Mahmut Rişvanoğlu’na göre, kendisinin de bağlı olduğu ve Kahramanmaraş-Gaziantep yöresinde yaşayan Rişvan aşireti, “birçok Türk oymağını içine alan bir tür konfederasyon”dur.17 Güneydoğu Anadolu bölgesinde toplumbilim araştırmaları yapan Prof.Dr.M.Ersöz, Rişvanlar’dan “Pazarcık Kırmançları’nın, kendilerinin Türkmen kökenli olduklarını bildiklerini ve komşu aşiretlerin bu bilgiyi doğruladıklarını” söyler.18 Rişvanlar içinde yer alan Çepniler, Avcıoğlu’na göre “hayli Kürtleşmiş Türkmenlerdir.”19
Mardin Sancağı’nın 16.yüzyılını inceleyen N.Göğüş, Osmanlı sayım defterlerine “Kürt toplulukları” diyerek kaydedilen topluluklar içinde birçok Türkmen beyliği saptar.20 F.Kirzioğlu, 1518 yılı Diyarbakır Sancağı Tahrir Defteri’ndeki Kurmançlar arasında bir hayli Türkçe; köy, aşiret ve erkek adı bulur.21
Tunceli Zazaları içinde Türk kökenli olduklarını bilen aşiretler vardır. Hermek, Çarıklı ve Lolan aşiretleri bunu açıkça belirtmektedirler.22 Varto Tarihi’ni yazan Şerif Fırat’a göre, Hermek yaşlıları Orta Asya Türk devleti Harizmşahlar’dan indiklerini söylerler.23 Zazaca konuşan Tunceli Alevileri, cem törenlerinde “Türkçe söyleşirler”, “Türkçe şiir, nefes, mersiye, koşma ve deyiş okurlar.”24

DİPNOTLAR

1 “Les Kurdes” B.Nikitine sf.183; ak.D.Avcıoğlu, Tekin Yay., 5.Kit. 1996, sf.2038
2 a.g.e. sf.2038
3 “Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay., 5.Kitap-1996, sf.2039
4 “Safevi Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü” Prof. Faruk Sümer, sf.2; ak. Doğan Avcıoğlu a.g.e. sf.2040
5 “Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf.2040
6 a.g.e. sf.2043
7 “Oğuzlar” Prof. Faruk Sümer, sf. 16; ak. D.Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf.2041
8 a.g.e. sf.2041
9 “Kürtçe Konuşan Aleviler” Cem-Siyasi Haber Gazetesi Antalya, Ocak 2003, Sayı 73, sf.4
10 a.g.g.sf.4
11 a.g.g. sf.4
12 a.g.g. sf.4
13 “Kitab-ı Diyarbakrıyya” Lugal ve Sümer, 1.Cilt, sf.53; ak. Doğan Avcıoğlu, “Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 5.Kitap-1996, sf.2041
14 “Oğuzlar” Prof. Faruk Sümer, sf. 16; ak. D.Avcıoğlu “Türklerin Tarihi” Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf.2041
15 “Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf.2041
16 “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik İncelemeler” Ziya Gökalp sf. 64; ak. a.g.e. sf.2041
17 “Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm” Dr. Mahmut Rişvanoğlu, sf. 186; ak. Doğan Avcıoğlu, a.g.e. sf.2042
18 “Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm” M.Risvanoğlu sf. 186; ak. a.g.e. sf.2042
19 “Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf.2042
20 “16.Yüzyılda Mardin Sancağı” N.Göğünç; ak. a.g.e. sf.2042
21 “Türk Dili Dergisi” Elim 1961, F.Kirzioğlu; ak. a.g.e. sf.2042
22 “Türklerin Tarihi” Doğan Avcıoğlu, Tekin Yay., 5.Kitap 1996, sf.2042
23 “Varto Tarihi” Şerif Fırat, sf. 88; ak. a.g.e. sf.2042
24 a.g.e. sf.2042

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder