19 Ağustos 2015 Çarşamba

KADIN HAREKETİ, KÜRTÇÜLÜK VE TÜRKLER


Kadın hareketi, son dönemde, dünyada ve Türkiye’de şimdiye dek görülmeyen garip ve çarpık bir kılığa büründü. Demokrasi adı altında Kürtçülük yapan, sayısı az sesi yüksek bir hareket haline geldi. Aktarmaya dayalı düzeysiz söylemlerle, kadın haklarının değil PKK ya da HADEP’in yaymacası yapıldı.PKK’nın temelinde kadın vardır”, “Kürt kadını gerillaya katılarak ordulaşmıştır”, “özgürlüğe yürüyen kadınla, özgür ulusa”, “Önder Apo kadını özgürleştirmiştir”...vb. Bunlar PKK ya da KCK bültenlerinden değil yasal bir kadın örgütünün yayınından alınmış sözcüklerdir. Toplumbilimde yeri olmayan komik bir durumdur bu. Kürt deyince kendinden geçme hastalığı, yalnızca insanları değil örgütleri de traji-komik bir konuma sürüklemektedir.


Dünya Kadın Hareketi


1791’de yayınlanan, “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi” başlangıç sayılırsa, dünya kadın hareketi iki yüzyılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Bu uzun süre içinde, değişik ereklerle değişik savaşım biçimleri yaşanmış ancak hiçbir ülkede, bugün Türkiye’de olduğu gibi bölünme siyasetinin aracı olarak kullanılmamıştır. Siyaset, kadın hareketini değil; kadın hareketi siyaseti, hak elde etmek için araç olarak kullanmıştır.
Batıda, cinsler arası eşitlik, oy verme, eğitim görme, çalışma ve meslek sahibi olma gibi istemlerle başlayan kadın hareketi; 20.yüzyıl ortalarında özerk kadın hareketini yaratmış, yüzyıl sonunda; evrensel, daha az etnik, lezbiyen ve gey ilişkilerini destekleyen bir tutuma gelmiştir.

Türkiye'de Kadın Hareketi

Türkiye’de Batıya öykünmeyle başlayan kadın hareketi, hiçbir dönemde; kendine özgü, ülke gerçekleriyle örtüşen ve halkına yabancılaşmayan bir niteliğe ulaşamadı. Bu nedenle, kitlesiz ve etkisiz kaldı. Günün modası düşünce akımlarına uyarak, kimi zaman feminist, kimi zaman sosyalist ve kimi zaman da lezbiyenci ya da geyci oldu.
Son dönemde ise, dünyada ve Türkiye’de şimdiye dek görülmeyen garip ve çarpık bir kılığa büründü. Demokrasi adı altında Kürtçülük yapan, sayısı az sesi yüksek bir hareket haline geldi. Aktarmaya dayalı düzeysiz söylemlerle, kadın haklarının değil PKK ya da HADEP’in yaymacası yapıldı.

Küreselleşme ve Kürtçülük

Türkiye’de gündemi ve geçerli siyaseti, küresel merkezler belirler. Kimi zaman liberalizm”, kimi zaman “sosyal demokrasi” ve “sosyalizm”, kimi zaman “ülkücülük”, kimi zaman da Kürtçülük” moda olur. Şimdi moda Kürtçülük. Avrupa Birliği fonları, ABD yardımları, buraya akmakta, televizyonlar ve gazeteler bunlara hizmet vermektedir.
Adları ne olursa olsun, kadın hakları örgütlerinin ortak paydası, büyük bir çoğunlukla Cumhuriyete ve Türk toplum yapısına karşıtlıktır. Bunlar; Abdulhamit döneminde kadın haklarının sıçrama yaptığını, Cumhuriyet döneminde “elitist yöneticilerin” kadın haklarını baskı altına aldığını, kadın haklarının gerçek gücüne 1980’den sonra ulaştığını söylerler.
Uzunca bir süre, kadın cinayetleriyle ilgili kriminal olaylara “töre cinayeti” diyerek, kadına yüksek değer veren Türk toplumunu aşağıladılar, Türklerin değer yargılarına saldırdılar. Basından destek alarak “töre cinayeti” tanımını, konuşma diline yerleştirdiler. 2000’den sonra, etnikçiliğe yöneldiler ve Kürt ayrılkçılığının kararlı yandaşları oldular.

"Demokratik Özgür Kadın Hareketi"

PKK’nın temelinde kadın vardır”, “Kürt kadını gerillaya katılarak ordulaşmıştır”, “özgürlüğe yürüyen kadınla, özgür ulusa”, “önder Apo, kadını özgürleştirmiştir”...vb. Bunlar PKK ya da KCK bültenlerinden değil yasal bir kadın örgütünün yayınından alınmış sözcüklerdir. Toplumbilimde yeri olmayan komik bir durumdur bu. Kürt deyince kendinden geçme hastalığı, yalnızca insanları değil örgütleri de gülmece konusu yapıyor.
Dizginleşmemiş çıkar duygusu, sınır tanımıyan hırs, amaç için her yolu meşru kılıyor. Sesini duyurup etkili olmak için, dışardan gelen sese, emperyalizmin sesine kulak verilmesi gerektiğini biliyorlar. Benlik duygusunu yitirmiş gönüllü işbirlikçiler ordusu; bilimi, ülke gerçeklerini ve halkın çıkarlarını ayaklar altına alıyor. İhaneti örgütlüyor.
Türkiye’de düzenledikleri toplantıda, PYD Eşbaşkanı ve Kobane İletişim Bakanı adını verdikleri kişileri ağırlıyorlar; “Kobane’deki kadın devriminden”. “Merkeziyetçi ulus devlete karşı mücadeleden”, “özsavunmayı demokratik federalizmle örgütleyeceklerinden”, ”toplumu yeniden yapılandıracaklarından” söz edip şu “bilimsel” saptamayı yapıyorlar: “21.Yüzyılın temel çelişkisi cins çelişkisidir. Toplumsal sorunların çözümü, bu çelişkinin çözümüne bağlıdır”.

"Uygar Kürtler, Sömürgeci Türkler"

Mezopotamya kültürünü Kürtlerin yarattığını ve bölgenin on bin yıldır Kürtlerin özyurdu oduğunu ileri sürüyorlar. Türklerin, sonradan gelen istilacılar olduğunu ve bölgeden kesinlikle çıkarılacağını söylüyorlar. “Engin” tarih bilgisiyle kadın cinayetleri başta olmak üzere, bütün kötülükleri “sömürgeci” Türklerin geleneklerinde arıyorlar.
Kadın örgütü olduğunu söylüyorlar ama Kürtçülükten zaman bulup kadın sorunlarıyla ilgilenmiyorlar. “Töre cinayatlerini” dillerinden düşürmüyor ancak; kadın çalışan sayısının düşmesi, kadının örtünmesi, küçük yaşta evlilik, muta nikahı, çok eşlilik onların ilgi alanına girmiyor. Irkçı yaklaşımlarla Türkleri karalıyorlar ama onların kadına verdiği önemi, bu önemin tarihsel köklerini bilmiyorlar ya da bilmezden geliyorlar.
Bunu bizim anlatmamız gerekiyor.

Türklerde Kadın

Eski Türklerde kadının toplum içindeki konumu ve aile düzeni, hemen hiçbir toplumda görülmeyecek düzeyde eşit ve demokratik ilişkiler üzerine kurulmuştu. Günümüz olayları göz önüne getirildiğinde, bu ilişkilerde yoğun olarak yozlaşma yaşandığı açıktır. Ancak, kadına şiddet ya da aile ilişkilerindeki bozulmanın sorumluluğunu Türk töresinde aramak kuşkusuz kabul edilemez. Kabul edilemeyecek bir başka gerçek, tarihi bilmemek ve dayanaksız savlarla kafa karıştırmaktır.

Nikah ve Tek Eşlilik


Nikâha ve tek eşli evliliğe dayanan1 aile düzeni, Türk toplumuna çok eski dönemlerde yerleşmiştir. Nikâh, törenle gerçekleştirilen ve özellikle köy düğün geleneğinin tarihsel köklerini oluşturan, önemli bir olay, bir tür sözleşmedir. Gelin, gittiği ailenin hak sahibi bir üyesi olur; kocasının ölmesi durumunda, malların ve çocukların velayeti ona kalırdı. Yaş farkı çok olan evliliklere izin verilmez ve yaşlı kuşaktan erkek, genç kuşaktan bir kadınla evlenemezdi.2
Türk ailesinde, babanın eşiyle paylaştığı, baskıcı olmayan reisliği, baskıya dayanan ataerkil aile yapısından ayrımlıydı. Ev, Batılılar ve Araplar’da olduğu gibi, yalnız kocaya ait değil, kocayla karının ortak malıydı. Ailede babanın olduğu kadar, ananın da sözü geçerdi. Ana soyu ile baba soyu değerce birbirine eşitti.

Kadının Toplumsal Konumu

Eski Türklerde; kadın örtünmez, haremde kalmaz, erkeğin gittiği hemen her yere giderdi. Erkeklerle bayramlara, şölen’lere ve içkili toplantılara katılır; onlarla birlikte kımız ya da şarap içebilir; kendisi de şölen düzenler, davetler verebilirdi. Erkek gibi ata biner, ok atar, öküz arabası kullanırdı. Çin kaynaklarına göre; “kocaları dama oynarken onlar futbol oynar”, “pazara gittiklerinde, paketleri kocaları taşır”3 ve “açık bir kibarlıkları vardır”.4 Ama gerekirse ava ve savaşa da giderlerdi. Arap gezginci İbn Arabsah, Türk kadınları için; “erkekler gibi savaşıyor, kafirlerin üzerine dörtnala at sürüyorlardı...”, diye yazar.5

Kadının Özgürlüğü

Kadınların bu denli özgür ve cinsler arasındaki ayrımın az olması, Türk kadınlarının kendilerine özen göstermediği, süs ve güzelliklerine dikkat etmediği, cinselliğe önem vermediği anlamına gelmez. Giysileri son derece renkli ve süslüdür, zerafete ve alımlılığa önem verirler.
Beğenilmeyi severler ve güzellikleriyle ilgili övgüleri, “memnuniyetle kabul ederler.” Serbestçe kullandıkları özgürlüklere sahiptirler ama son derece iffetlidirler. Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo, bir “seyahatname klasiği” olan İl Millione adlı yapıtında, Türk kadınlarının “ahlaki temizliğini” över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı” kadınları olduğunu söyler.6

Taciz, Tecavüz ve Ceza

Tedirgin etme (taciz), kadına saldırganlık (tecavüz), evlilik dışı ilişki (zina) gibi cinsel suçlar eski Türk toplumlarında yok denecek kadar azdır. Kadına saldırının Türk hukukundaki cezası ölümdür. Cinsel saldırıya uğrayan kadın toplumdan dışlanmaz, ona sahip çıkılır. Evlilik dışı çocuğu olursa kadın bir ağaçla evlendirilir, çocuk bu yolla meşrulaştırılır.

Kadının Eşitliği

10.Yüzyılın ünlü coğrafyacısı al-Balhi, kitâb al-bad va’l-tarih adlı yapıtında, “Türkler’de kadının erkeğe eşit” olduğunu, toplumsal yaşamın her alanında “varlığını sürdürdüğü”nü ve beğendiği erkeğe “evlenme teklif edecek denli” özgür olduğunu yazar.7 12.Yüzyıl tarihçilerinden İbn Cübeyr, “Türk ülkelerinde kadına gösterilen saygıyı, başka hiçbir yerde” görmediğini söyler.8

Kadının Siyasi Hakları

Eski Türkler’de kadının siyasi yaşamda da önemli bir yeri ve kabul edilmiş hakları vardı. O dönemdeki inanç düzenini, erkeğin kutsal kuvvetini öne çıkaran Toyonizm ile kadına önem veren Şamanizmin oluşturması, kadın ve erkek arasında hukuksal olduğu kadar siyasi bir denge de yaratıyordu.
Toplantılara, kadın ve erkek birlikte katılırdı. Toplumu ilgilendiren siyasi kararlarda, hakan kadar hatunun da yetki ve sorumlulukları vardı. Herhangi bir buyruk yazıldığı zaman, buyruğun uygulanması için hakanın yanı sıra hatunun da imzası olması gerekiyordu; hatunun imzası eksikse o buyruğa boyun eğilmezdi.
Hakan, yabancı ülke elçilerini tek başına kabul etmezdi. Elçiler, hakanın sağda, hatunun solda oturduğu devlet kurulunda, huzura kabul edilirlerdi. Şölenlere, genel toplantılara (kengeş), kurultaylara, dinsel törenlere; hatun, kesinlikle hakanla birlikte katılır ve bu toplantılarda herhangi bir örtünme kuralına bağlı olmazdı.

Araplaşma ve Değişen Konum

Kadının toplumdaki yeri, özellikle Arap kültürüyle ilişkiye geçildikten sonra önemli oranda değişti ancak hiçbir zaman eski Türk geleneklerinden tam olarak kopulmadı. Eski yaşam biçimleri ve alışkanlıklar, önemli oranda korundu. Yeni durumun koşullarına uyulsa da bu uyum, Prof. Osman Turan’ın deyimiyle, “çok yüzeysel” kaldı.9
Anadolu Türkleri’nde kadınlar, toplumsal yaşam içindeki önemli yerlerini korudular. Özellikle nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan kırsal kesimde, üretimden ve ev dışı yaşamdan kopmadılar. Prof.Fuat Köprülü’nün, bilgilerini Aşık Paşazade’den aktardığı ve Anadolu’da etkili bir kadın örgütü olan Kadınlar Örgütü (Bâcıyan-ı Rûm), kadınların Türk toplumu içindeki etkisini gösteren ilginç örneklerden biridir. Selçuklu döneminde, Konya’da kadınlar, tarikat şeyhlerine bağlanıyor onların meclislerinde bulunuyorlardı. Dülkadir Beyliği’nin, “otuz bin erkek ve otuz bin kadından” oluşan bir ordusu vardı.10
Kadınların orduda görev alması ya da bağımsız birimler olarak savaşlara katılması, yalnızca Dülkadir Beyliği’nde görülen bir olay değildir. Türk tarihinin hemen her döneminde ve özellikle Kurtuluş Savaşı gibi milli varlığın tehlikeye düştüğü dönemlerde kadınlar, herhangi bir görevlendirmeyi beklemeden, kendiliğinden silahlı mücadeleye katılmışlardır.

DİPNOTLAR


  1. Orta Asya” Jean-Paul Roux, Kabalcı Yay., 2001, sf.47
  2. Çin Belgeleri (Jul.Doc:1-9) Sencer Divitçioğlu, “Kök Türkler” Yapı Kredi Yay., İstanbul-2000, sf.168
  3. a.g.e. sf.273
  4. a.g.e. sf.273
  5. a.g.e. sf.273
  6. Tarihte Türklük” Prof.Dr. Laszlo Rasonyı, Türk Kültürü Araştırma Ens. Yay., Ankara 1988, sf.58
  7. Arap Milliyetçiliği ve Türkler” Prof. İlhan Arsel, Kaynak Yay., 5.Bas. 1999, sf.243
  8. a.g.e. sf.243
  9. Nasıl Müslüman Olduk?” Erdoğan Aydın, Başak Yay., 3.Bas., Haz.1994, sf.206
  10. Le Voyage d’outre-mer”, Bertrandon de la Broquiére, sf.82; ak.Prof. Fuat Köprülü, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu” Ötüken Yay., İst.-1981, sf.159-160

3 yorum:

  1. Bu konuda değişik fikirlerim var. Kadın hareketi hakkında makale de yazmıştım.Feminist değilim. Kadını erkeği insan olarak düşünüyorum (tabii psikopatlar ve ayyaşların hareketi bunun dışındadır) Ama şu anda ölen filizlere çok ağlıyorum.konsantre olamıyorum. Bu siteyi unutabilirim Bir süre sonra benimle iletişime geçer misiniz. Prof Dr Siber Göksel siber.goksel@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. Hocam Marco Polo'nun bildiğiniz iyi bir çevirisi var mı?

    YanıtlaSil