18 Ağustos 2015 Salı

KÜRESELLEŞME VE DÜNYA TARIMI


Biyomühendislik ürünü kereviz yaprakları; diri, lifsiz ve dayanıklı olduklarını açıklayan ilan kampanyalarıyla piyasaya sürülüyor. DNA benzetmesi yoluyla elde edilen; dona karşı dayanıklı krizantemler, karanfiller, domatesler ve çilekler, doğal olanları piyasadan siliyor. DNA ile antifiriz proteini üretiliyor, hayvan kopyalanıyor. Dünyada en çok süt veren inek cinsinden yüzde yirmibeş daha çok süt elde edilen süper inekler yaratılıyor. Yeni biyoteknolojiler ve gen haritalarında sağlanan ilerlemeler, tarımsal endüstriler üzerine egemenlik kuruyor. Kendi aralarında yarışan gelişmiş ülkeler, yoksul ülkeleri deney ve kullanım alanı olarak görüyor. Ürün çeşitliliği, üretim düzeyi, dışsatım ve teknoloji alanlarının azgelişmiş ülkeler zararına değişmesi artık sürekli duruma geldi. Bu değişim o denli hızlıdır ki araştırmacılar ve sayıbilimciler (istatikçiler), tarımsal kalkınmada bölgeler arası eşitsizlikleri gösteren verileri izlemekte zorlanmaktadır. Elde edilen sayısal değerlerin oluşturduğu tablo eğrileri, gelişmiş ülkeler için hep yukarı, azgelişmişler için hep aşağıya doğrudur.


Kendini Besleyebilen Azgelişmiş Ülke Kalmıyor

1970’lerin etkili ismi, ABD Dışişleri Bakanı ve Beyaz Saray Danışmanı Henry Kissinger o yıllarda; “Birleşik Devletlerin ‘yiyecek silahı’, Arap petrol kartellerinin elindeki ‘petrol silahıyla’ boy ölçüşecek durumdadır” diyordu.1 Kissinger haklıydı. Dünya tahıl ticaretinin yüzde 80’ini elinde bulunduran ABD, bugün dünyanın büyük bölümünün yediği ekmeği sağlayan ülke durumundadır.
ABD, 2.Dünya Savaşı’ndan önce 5 milyon ton besinlik tahıl ihraç ederken, bu miktarı 1980’lerde 120 milyon tona çıkardı. Besinlik tahıl dışsatımının büyük bölümünü, azgelişmiş ülkelere yapmaktadır. Birçok yoksul tarım ülkesi, artık, net bir biçimde tahıl dışalımcısı durumuna gelmiştir. 1984 yılında Güney Sahra Afrika’sındaki nüfusun yüzde 25’i yaşayabilmek için dışardan alınacak tahıla bağımlı duruma gelmişti.2

Tarım Tekelleri

Devlet bütçesinden ayrılan büyük boyutlu tarım destekleme fonlarıyla, yarışılması olanaksız dünya tekelleri durumuna gelen Amerikalı tarım şirketleri, dünyanın hemen her yerini etkisi altına almıştır. Özellikle Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinin tarımsal üretimleri artık onlardan soruluyor.
Bu şirketler, uluslararası pazarlarda hükümet teşviklerinden aldıkları güçle, yerel üreticilerin altında fiyat verebiliyor. Bu yöntemle, zaten çeşitli yetersizlikler içinde bulunan ve kendi başına ayakta kalmaya çalışan azgelişmiş ülke tarımı, ürünlerini dünya pazarlarına sunamadan bulunduğu yerde kolayca boğuluyor.
Tayland, döviz gereksiniminin yüzde 15’ini pirinç dışsatımından sağlayan bir ülkeydi. ABD, 1990’lı yılların başlarında, dünya piyasalarında 8 Dolar olan pirincin fiyatını birden 4 Dolara indirdi.3 Bu fiyata inmesi olanaksız olan Taylandlı pirinç üreticileri, çok güç durumda kaldı ve Tayland tarımcılığı büyük zarar gördü.

Tarımını Yitiren Ülkeler

Birkaç kalem tarım ürününden başka satacak malı olmayan yoksul ülkeler, bu tür politikalarla, tarım üretimi olanaklarını yitirdi. Somali, Mozambik, Bangladeş, Sierra Leone, Togo ve Angola gibi çok yoksul ülkeler, ilk kez buğday, mısır ve pirinç dışalımlamak zorunda kaldı. Bu tür ülkelerin bir bölümünde, artık yabancı gıdalar tüm dışalımın yüzde 25’ini oluşturmaktadır.4
Meksika ve Türkiye, tarım üretiminde 1970’lere dek kendi kendilerine yeten ülkelerdi. Tarım politikalarına yönelik IMF kaynaklı ABD önerilerini uygulamaya başladıktan sonra, hızla tarım ürünü dışalımlayan ülkeler arasına girdi.

Tarım Desteğini Kaldırın”

Kendi ülkesinde, dev boyutlu tarım destekleme izlenceleri uygulayarak dünya tarım piyasasını ele geçiren ABD, azgelişmiş ülkelere tarım desteklerini kaldırmaları için ısrarlı dayatmalarda bulundu. Bu istek, artık, IMF kredi anlaşmalarının değişmeyen koşuludur.
Kendini IMF politikalarına kaptıran Meksika, en çok ürettiği tarım ürünleri mısır ve fasulyeyi dışardan alır duruma geldi. Türkiye, tütün ve pancar gibi geleneksel ürünlerine kısıtlama getirdi. Köklü bir geleneği olan hayvancılığı hemen hemen tüketti.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Faruk Yücel, şunları söylüyor: “Ehil ellerde olmayan tarım politikaları yaz-boz tahtasına döndü. Türk tarımı bugün can çekişiyor. Tarım alanları azalıyor. Türkiye’de tarım değil, tarım ürünleri ithalatı destek görüyor”.5

İntihar Eden Tohum

Gelişmiş ülkelere ait dev tarım şirketleri, Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kendilerine sağladığı ayrıcalıkları kullanarak tohum sattıkları ülkelerle çeşitli anlaşmalar yaptı. Bu anlaşmalarda, genetik olarak değiştirilmiş tohumların -her yıl tohum satabilmek için- bir hasattan çok kullanılmasını yasaklanıyordu.
Bu yasak, denetim ve izleme gerektiriyordu. Bu ise gider (masraf) demekti. Şimdi, biyoteknoloji yoluyla intihar eden tohum bulundu. Azgelişmiş ülkelere bu tohumlar satılıyor. Satılan tohumlara ek bir gen daha ekleniyor. Bu gen, genetik olarak değiştirilmiş bitkinin tohum vermesini engelliyor.6

Uzlaşmaz Çelişki

Gelişmiş ülkelerin, gerek üçüncü ülkelere ve gerekse birbirlerine karşı ödün vermedikleri tek konu tarımdır. Gelişmemişler bir yana, AB ülkeleri arasındaki temel anlaşmazlık konuları sürekli tarımla ilgilidir.
AB ve ABD arasındaki tarım ürünleri yarışı şiddetlenerek sürüyor. Büyük devletler, insan yaşamı için taşıdığı önem nedeniyle, geleceğe yönelik uzun erimli tasarılarında tarıma, sürekli özel önem veriyor.

Tarım ve Yaşam

İnsan, uygarlığın kendisine sunduğu yaşamı kolaylaştıran teknolojik olanaklara sahip olmadan varlığını sürdürebilir ancak temiz hava, temiz su ve besini olmadan yaşayamaz. Bu nedenle sözkonusu insan olduğunda, besin tarımla, tarım da yaşamla bütünleşir. Bu bütünlük, hayvancılıkla başlayan, bitkisel ürün elde etmeyle süren tarımsal etkinliklerle, insanı insan yapan süreci başlatır. Bu süreç insanlık tarihidir.
Hangi nedenle ve hangi ülkede olursa olsun, tarımın çökmesine ya da gerilemesine yol açacak davranışlar, topluma karşı işlene insanlık suçudur. Bunun nedeni, tarımın uygarlığın oluşumuyla bütünleşen niteliği ve bu niteliğin insanın varlığını sürdürebilmesiyle olan dolaysız ve zorunlu ilişkidir.
Tarihin değişik dönemlerinde gerçekleştirilen tarlaları yakmak, hayvanları öldürmek ya da tohumları yok etmek gibi eylemler bugün barbarlık olarak nitelendiriliyor. Oysa gerçek barbarlık, tarımdan başka yaşam şansı olmayan yoksul ülkelerin sahip oldukları besin kaynaklarını, ticari ve siyasi hesaplarla yok ederek bugün yapılıyor.
Azgelişmiş ülkelerdeki tarımsal gelişim, günümüzün küresel karmaşası içinde; teknolojik yeniliklerden borsa egemenliğine, yabancı uzman yardımlarından dış kaynaklı tarım önerilerine dek her yol kullanılarak önemli oranda bozulmuştur. Bu ülkelere, önce dışsatıma dayalı kalkınma izlenceleri önerildi. Dünya Bankası, dışsatım yap yoksa öleceksin diyordu.

Yanlışı Önerme

Başlangıçta dışsatımı yapılacak mal üretimi için borç verildi. Oysa bu ülkeler, dünya pazarlarında gelişmiş ülke mallarıyla yarışabilecek nitelikte üretim yapacak ne bilgi, ne teknoloji ve ne de koşullara sahipti.
Dünya Bankası ve IMF, bu ülkelere tarıma büyük zarar veren; devlet, destekleme alımlarının, gübre yardımlarının, düşük faizli kredi uygulamalarının kaldırılması ve tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesini içeren tarımsal kalkınma izlencelerini ısrarla uygulattı. Uygulamalar sonucu ulusal tarım üretimi, kısa sürede gerileyerek bu ülkeler halkını besleyemez duruma geldi.
Sonuçta dışsatım düşleriyle borç batağına sürüklenen azgelişmiş ülkeler, hem sanayileşemedi hem de tarım ürünü almaya başladı. Borç taksitlerini ödemek için borç arar duruma geldiler. Aradıkları kredileri artık, ulusal değerlerinden ve buna bağlı olarak ulusal tarım politikalarından verdikleri ödün oranında bulabiliyorlar.

Türkiye'de Durum

ABD ile Türkiye arasında 12 Kasım 1956 tarihinde, Tarım Ürünleri Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre ABD Türkiye’ye 46,3 milyon Dolarlık buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, konserve, sığır eti, don yağı ve soya yağı satacaktı.
Bu ürünler azgelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin temel ürünleriydi. Bunlar, ABD gibi bir ülkenin eşit olmayan yarışına bırakılıyordu. Ancak, daha önemli olanı anlaşmanın 2 ve 3. başlamlarıydı (maddeleriydi). İkinci başlam şöyleydi: “Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı, Birleşik Devletler tarafından denetlenecektir”. Üçüncü başlamın b bendi ise; “Türk ve Amerikan Hükümetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına karşı talebi arttırmak için birlikte hareket edeceklerdir” diyordu.7
ABD Ankara Büyükelçisi, bu anlaşmaya dayanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine 21 Şubat 1963 tarihinde verdiği 1222 sayılı notada, Tarım Ürünleri Anlaşması’na dayanarak şunları istiyordu: “T.C. Hükümeti, 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki devrede zeytinyağı ihracatını 10 bin metrik tonu aşmayacak biçimde sınırlayacaktır. Eğer bu miktardan fazla zeytinyağı ihraç edecek olursa ABD’den fazlalık kadar nebati yağ ithal edecektir”.8 Bu nota dönemin Ticaret Bakanı Muhlis Ete tarafından kabul edilmiştir.
Türkiye, bir başka tarım anlaşmasını, 55.Cumhuriyet Hükümeti zamanında AB ile yaptı. 9 Ocak 1998 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bu anlaşmaya göre, Türkiye et başta olmak üzere (delidana hastalığının Avrupa’yı sarstığı günler) AB’de devletçe desteklenen tarım ürünlerinin sıfır gümrükle dışalımlanmasını kabul ediyordu.
Hükümetin anlaşma nedeniyle yayınladığı dışalım kararnamesi üzerine bir açıklama yapan Tikveşli Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Vardarlı, yetkilileri imzalarını geri çekmeğe çağırarak şöyle diyordu: “İmzalarını çekeceklerdir. Yerli üretici yaşayamaz. Hastalık geliyor, bu kararnameyi bakanlar ya okumadan imzaladı ya da belli kesimlerden para yediler. Başka açıklaması yok”.9

Oyun İçinde Oyun

Tarım ve madensel ürün dışsatımına bel bağlayan yoksul ülkeler, bugün dünya piyasalarına her yönden egemen olan gelişmiş ülkelerin oyuncağı durumundadır. Yapay fiyat ayarlamaları, kotalar ve kaynağı belli olmayan medya haberleri bu tür ülkeleri çaresizlik içinde edilgen bir konuma getirebilmektedir.
Örneğin, ABD basınında, kim oldukları belli olmayan Tüketici Sağlığını Koruma Örgütü’nün ilanları çıkıyor ve bu ilanlarda, Palmiye yağları ve tropik şekerlerin kanserojen maddeler içerdiği yer alıyordu. Yoksul sıcak ülke ekonomilerinin tümden bağımlı olduğu bu ürünlerdeki ani istem düşüşü, fiyatları da indiriyor ve sonuçta dışsatımcı yoksul ülkeler çok güç durumda kalıyordu.
Aynı günlerde, ABD, Avrupa ve Japonya laboratuarlarında geliştirilen yapay tatlandırıcılarla sentetik yağların satışlarında patlama oluyordu. 1970’lerin başında, kahve fiyatlarındaki yüzde 60’a varan ani düşüşler, kahve dışsatımcısı ülkeleri perişan ediyor ve kahve ekim alanlarının önemli bir bölümü yabancı yatırımcıların eline geçiyordu.10

Devlet Desteği

ABD’nde tarıma verilen devlet desteği 1980 yılında 2,7 milyar Dolarken bu destek 1986 yılında 25,8 milyar Dolara çıkmıştı. AB aynı dönemde bu desteği 6,2 milyar Dolardan 21,5 milyar Dolara yükseltiyordu.11
The Economist Dergisi’nin 9 Haziran 2001’de yayınladığı verilere göre, bu destek 2000 yılında; Avrupa Birliği’nde 100 milyar Dolar, ABD’nde 56 ve Japonya’da 48 milyar Dolara çıkmıştı. Bu ülkelerde sanayi ürünleri dışalımına uygulanan gümrük vergileri yüzde 4’lere gerilemişken, tarım ürünleri dışalımına uygulanan vergiler hala yüzde 40-50 seviyesinde duruyordu. Japonya, tarım ürünleri dışalımından ortalama yüzde 63 vergi alıyor, pirince özel bir uygulamayla yüzde 1000 (yüzde bin) gümrük vergisi uyguluyor.12
ABD, 2000 yılında 56 milyar Dolara çıkardığı destekle de yetinmedi ve bu desteğe 2002 yılında 45.1 milyar Dolarlık yeni bir paket ekleyerek, tarıma yapılan devlet desteğini 101,1 milyar Dolara çıkardı. Yasanın Temsilciler Meclisinde kabul edilmesi üzerine ABD Başkanı George W.Bush; “Bu yasa Amerikan çiftçileri için cömert ve güvenilir bir sosyal güvenlik ağı oluşturmaktadır” dedi. Bu girişime IMF Başkanı Hors Köhler bile karşı çıktı ve ABD’nin kendi tarım sektörünü bu denli korumasının “yoksullukla savaşa yeni bir engel” olarak niteledi. Avrupa Birliği ve Brezilya bu destek nedeniyle, ABD’ni, Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet etti.13

Kıran Kırana

Gelişmiş ülkeler arasında, korumacılıkla tarımsal ürün yarışı şiddetlenerek sürmektedir. Kendi dışında herhangi bir ülkenin yarışa katılmasına kesin olarak izin verilmiyor. Gelişmiş ülkeler, iç pazardaki koruma önlemlerini saltıklaştırırken (mutlaklaştırırken), üretme olanağına sahip olmadığı için dışalımlamak zorunda kaldıkları tarımsal ürünlerin üretimini, kaynağında denetim altında tutuyor.

Toklar ve Açlar

Kişi başına besin üretim miktarı, 1964-1984 arasındaki 20 yılda; ABD’nde yüzde 21, Batı Avrupa’da yüzde 31 artarken, Afrika’da yüzde 12 azalmıştır.14 Avrupa ve Amerikalılar nitelik ve miktar olarak zaten çok önde oldukları tarım üretimlerini, oransal olarak da arttırıyor.
Aynı dönemde, kişi başına düşen ekili alan niceliği, ABD’nde 1,05 hektardan 0,90 hektara, Batı Avrupa’da 0,31 hektardan 0,25 hektara düştü. Bu ülkeler, ekili alan miktarını azaltırken verimliliği arttırmış ve daha az topraktan daha çok ürün elde etmişti. Oysa Afrika’da, kişi başına ekili alan miktarı, yoksulluk, erozyon ve çölleşme nedeniyle, 0,74 hektardan 0,35 hektara düşerek yüzde 100 azalmış ve bir felaket halini almıştı.15
IMF ve Dünya Bankası’ndan kredi isteyen azgelişmiş ülkeler, uzayıp giden koşulların en başında, devlet desteklerinin, özellikle de gübre desteğinin kaldırılması var. Oysa, makinalı tarıma tam olarak geçememiş bu tür ülkelerde tarımın verimliliği doğa koşullarına bağlı. Bu ülkelerde tarıma yalnızca gübrede değil her konuda destek olunması gerekir. Bu yapılmadığında, ulusal tarımın gelişmesi değil ayakta durması bile olanaklı değildir.

Küresel Barbarlık

Benzer uygulamalar, dünyanın her yerinde yaşanıyor. Uluslararası piyasaları, izleme, inceleme ve etkileme olanağı bulunmayan yoksul ülkeler, oynanan oyunun, bugün için küresel piyonları durumundadır. Oysa gelişmiş ülkeler, uzun erimli izlencelerle geleceğe hazırlanıyor. Dünya tarım haritalarında, hangi ürüne, nerede ve ne zaman izin verileceği (ya da engelleneceği) saptanmıştır. Gıda teknolojisindeki gelişme, azgelişmiş ülkelerle arayı her geçen gün daha çok açıyor.
Küresel gıda şirketleri tüketicilerine, haklı bir üne sahip Kenya’nın AA kahvesi yanında, ABD Laboratuarlarında üretilen biyokimya kahve çekirdeğini de sunuyor. Laboratuar vanilyaları Madagaskar’daki yetmiş bin vanilya üreticisini tehdit ediyor.
Yeni biyoteknolojiler ve gen haritalarında sağlanan ilerlemeler, tarımsal endüstriler üzerine egemenlik kuruyor. Kendi aralarında yarışan gelişmiş ülkeler, yoksul ülkeleri deney ve kullanım alanı olarak görüyor.
Ürün çeşitliliği, üretim düzeyi, dışsatım ve teknoloji alanlarının azgelişmiş ülkeler zararına değişmesi artık sürekli duruma geldi. Bu değişim o denli hızlıdır ki araştırmacılar ve sayıbilimciler (istatikçiler), tarımsal kalkınmada bölgeler arası eşitsizlikleri gösteren verileri izlemekte zorlanmaktadır. Elde edilen sayısal değerlerin oluşturduğu tablo eğrileri, gelişmiş ülkeler için hep yukarı, azgelişmişler için hep aşağıya doğrudur.

DİPNOTLAR

1 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanaght Sabah Kitapları, 1995, sf.199
2 a.g.e. sf.199
3 World Bank, Wolrd Development Report 1991 (Washington D.C.: World Bank, 1991, sf.232-233 ak.R.J.Barnet-J.Cavanght Sabah Kit., sf.199
4 “Türkiye 5 yıl sonra Açlık Sınırında” Cumhuriyet 04.Nisan.1999
5 “Biyoteknoloji ve Uluslararası Tekeller” Engin Yıldızoğlu Cumhuriyet 24.05.1999
6 “MAİ’den Sonra TEO” Serkan Demirtaş Cumhuriyet 28.05.1999
7 Resmi Gaz.24.Eylül.1963 gün ve 11 513 Sayılı Resmi Gaz. ak. a.g.e. sf.39
8 “Tarım ve Hayvancılığa Darbe” Cumhuriyet 30.Ocak.1998
9 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanaght Sabah Kitapları, sf.199
10 “Kotanın Diyeti Tarım Ürünleri” Cumhuriyet 01.05.1998
11 “The Economist” 09.06.2001, ak. Ege Censen, Hürriyet, 07.07.2001
12 “ABD Çiftçisini Korumaya Aldı”, Cumhuriyet, 07.05.2002
13 “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Yay., 1995, sf.198
14 a.g.e. sf.156
15 a.g.e. sf.156




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder