22 Aralık 2015 Salı

KÜRESELLEŞME VE DEVLETİN KÜÇÜLTÜLMESİ


Bugün, kendi ülkelerinde devleti sürekli büyütenler, Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerden zaten küçülmüş olan devletin daha da küçültülmesini istiyor. Türkiye’ye ve tüm azgelişmiş ülkelere kredi açmak için tarım desteklerinin kaldırılmasını şart koşanlar, kendi tarımlarına büyük fonlar ayırıyor. ABD, 1991 yılında 200 milyar doların üzerinde devletleştirme gerçekleştirdi. 2008 akçalı (mali) bunalımını aşmak için devlet hazinesini sonuna dek kullandı. Fransa’da bünyelerinde 1,5 milyon işçi çalıştıran 2498 devlet şirketi var (1995). Japonya’da değil devlet kuruluşları, birçok özel şirketin bile hisseleri, serbestçe alınıp satılamaz. Fransa’da, hükümetin uygun görmediği şirket satışını önleme yetkisi vardır. Almanya’da yabancı bir şirketin herhangi bir Alman şirketini güç durumda bırakarak satın alması yasaktır.

Büyük Devlet Politikası

Küresel egemenlik peşindeki büyük devletler, azgelişmiş ülkelerde, siyasi yaşamı dolaylı ya da dolaysız denetim altına almıştır. Bu ülkelere; dışsatıma (ihracata) dayalı kalkınma yöntemlerini, serbest piyasa ekonomisini, özelleştirme izlencelerini, korumacı yasaların kaldırılmasını ve böylece devletin küçültülmesini önerirler (artık dayatıyorlar). Yapılan tüm uluslararası tecimsel (ticari) ve ekonomik anlaşmalar bu tür bağlayıcı başlamlarla (maddelerle) dolu.
Gelişmiş ülkeler, azgelişmiş ülkelerin bu önermelere tam olarak uymasını istiyor ancak kendilerini bunun dışında tutuyorlar. Anlaşmalara uymadıkları gibi kendi ulusal pazarlarını, tarife dışı engeller ve sınırlamalarla koruma altına alıyorlar.

Korumacılık

ABD, Latin Amerika ülkelerinin dışsatımladığı (ihraç ettiği) 1051 adet üründen 400’üne, AB ise 479 tür üründen 100’üne tarife dışı engeller koymuştur.1 1980-1983 arasında ABD’nin korumacılık uygulamaları yüzde 100, AB’nin uygulamaları ise yüzde 387 oranında artmıştır.2 ABD Temsilciler Meclisi’ne yalnızca 1985 yılında, 400 adet korumacı yasa önerisi verilmiştir.3
OECD ülkelerinde ortalama üreticilere yapılan devlet desteği 1979–1981 döneminde yüzde 32 iken, 1986-1987 yıllarında yüzde 50’ye çıkmıştı. Aynı ülkelerde tarıma aktarılan bütçe gideri, 1979-1981 döneminde 61 milyar dolarken, 1988 yılında 270 milyar dolara yükselmişti.4
AB Komisyonu Başkanı Jacques Santer, 9 Şubat 1999 günü Strasbourg’ta yaptığı basın toplantısında, tarım destekleme uygulamalarının daha da artırılması gerektiğini açıklayarak şunları söylüyordu: “Tarım ürünlerimizin küresel pazarda rekabet edebilmesi için fiyatların düşürülmesi, buna karşılık çiftçilerimizin kazançlarının arttırılması için telafi edici yardımlar yapılması gerekiyor”.5
Fiat’ın Başkanı Umberto Agnelli; “Beş kıtada iş yapsa da, hiçbir şey büyük bir Japon firması kadar, salt Japon ve az ‘global’ olamaz. Ulusal endüstriyel ve ticari stratejilerinin altında fetih zihniyetiyle karar verenler Japon, hissedarlar Japon, organizasyonlar, araştırma ve geliştirme birimleri hep Japon... Bu süreç içinde Avrupa’nın kapılarını serbest rekabete açık tutmak, Amerikalıların yaptığı ve hala sıkıntılarını çektiği hataya düşmek demektir...”6
Japonlar ise Avrupa için aynı şeyleri söylüyor. Japon ekonomist Taşıro Tamaka; “Avrupalılar şiddetli rekabet ortamında ulusal pazarlarını korumakta kararlılar. Avrupa’nın gerçek amacı bu...” diyor.7

Uygulamalar

Ulusal pazarını koruyan yalnızca Avrupalılar değil kuşkusuz. Bütün gelişmiş ülkeler korumacı uygulamalar içindedir. Gelişmişliklerini bu uygulamalara borçlu olduklarını biliyorlar. Gelişmiş ülkelerde ulaşım, iletişim, enerji, madencilik, çelik, bankacılık ve kamu hizmet sektörleri gibi geniş bir yelpazede yer alan işletmeler ya devlete aittir ya da dolaylı-dolaysız devlet denetim ve desteği altındadır.
Bu tür uygulamalar, özellikle savaştan yenik çıkan Japonya ve Almanya’nın kalkınmasına önemli katkıda bulundu. ABD Başkanı Clinton Ocak 1999’da Amerikan halkı için öngördüğü yasal önlemleri sıralarken; “Sosyal güvenlik sisteminin kurtarılacağını, yaşlılar ve özürlüler için Federal Sağlık Sigortası’nın getirileceğini ve işsizlere iş olanağı yaratmak için kamu yatırımları yapılacağını, yoksul çocuklar için eğitim olanakları sağlanacağını” söylüyordu.8

Japon Korumacılığı

Japonya’da, devlet ile iş çevreleri ayrılmaz bir bütünlük içindedirler. Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı, ekonomiye yön veren ve iş çevreleriyle oluşturulan hemen tüm ekonomik birimde etkin olarak vardır. Bu bakanlıklardan emekli olanlar, devlet tarafından denetlenen firmalarda önemli görevlere getirilirler.
Japonya’nın büyük firmaları için bir tür Ticaret Odası olan ‘Ekonomik Örgütler Federasyonu’ (Keidanren) ile tüm Japon işadamlarının örgütü ‘İş Adamları Örgütü’ (Nikkeiren), devlet siyasetinin belirlenmesinde Japon endüstrisine her alanda yön veren, ‘Kabine Danışma Konseyleri’, ‘Endüstriyel Rasyonalizasyon Konseyleri’, ‘Müzakere Konseyleri’, ‘Endüstriyel Yapı Konseyleri’ gibi örgütlerin tümünde devletin vazgeçilmez bir yeri vardır.
Ayrıca çelik, gemi yapımı, elektronik gibi önemli kesimlerde temel kararlar, devlet yetkilileri, iş çevreleri, işçi temsilcileri ve akademisyenlerin oluşturduğu kurullar tarafından alınır. Tümünün amacı Japonya’nın dış yarışta (rekabette) güçlü kılınması, ulusal çıkarların savunulmasıdır.9
Japonya’da değil devlet kuruluşları, birçok özel şirketin bile hisseleri, serbestçe alınıp satılamaz. Herhangi bir satış sözkonusu olduğunda, şirketin yüzde 60 ile yüzde 70’i öteki Japon şirketlerine satılır ya da Japon Merkez Bankası tarafından alınır.

Almanya'nın Tutumu

1991 yılında İtalyan Pirelli, Almanya’nın en büyük araba lastiği firması olan Continental A.G.’yi almaya giriştiğinde hiç düşünmediği engellerle karşılaştı. Almanya’nın üst düzey sanayicileri bir araya gelerek, bu satışa karşı çıktılar. Deutsche Bank karşı çıkışı örgütledi. Birçok büyük Alman şirketi bir araya gelerek Continental A.G.’i aldı.
Almanya’da devlet, sanayi alanında önemli hisselere sahiptir. Yalnızca Batıdaki kamu kuruluşları bütün Alman hisse senetlerinin yüzde 7’sini elinde tutar. Alman Hava Yolları Lufthansa’nın yüzde 52’si (1999) devlete aittir. Aşağı Saksonya’da Volkswagen’in yüzde 20’si devletindir.10
Devlet mülkiyetinin yoğunluğu Almanya’nın doğusunda daha çoktur. Alman firmalarının dışa karşı yarışma gücünü arttırmak için, şirketlere yardımcı, pek çok ticaret birliği vardır. Almanlar tıpkı Japonlar gibi kamu kurumlarına büyük saygı duyar. Alman Merkez Bankası akçalı piyasalara tam olarak egemendir. Demiryolları (Bundesbahn) ile iletişimin (telekom) önemli bölümü devletindir.11

Devletleştirmeler

Azgelişmiş ülkelere devletin küçültülmesini, IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla olmazsa olmaz biçimde dayatan ABD, 1991 yılında 200 milyar doların üzerinde devletleştirme gerçekleştirdi. 2008 mali bunalımını aşmak için devlet hazinesini sonuna dek kullandı. Emeklilik fonları büyük oranda devlet şirketlerinin elindedir. Bir kamu kuruluşu olan Resolution Trust Corporation ABD’nin en geniş mal varlığı olan kuruluşudur.
Emekli maaşlarının ödenmesini güvence altına alan Pension Benefit Guaranty Corporation hükümete ait bir fondur. Emeklilik fonları hükümete ait ‘esrarengiz’ fonların yalnızca yüzde 30’udur.
Eyalet yönetimleri sigortacılık kesiminin garantörü durumundadır. 1991 yılında eyalet hükümetleri, batma noktasına gelen bütün özel sigorta şirketlerini devletleştirdi. Massachusetts Eyaleti, kendi sigorta şirketini kurdu.12 Amerika’daki yatırım bankalarının büyük bölümü devlet güvencesi altındadır.13
Fransa’da bünyelerinde 1,5 milyon işçi çalıştıran 2498 devlet şirketi vardır (1995). Bu şirketlerin 17’si tarım, 341’i endüstri ve 2140’ı ticaret, ulaşım, finansman, sigorta ve hizmet sektöründe faaliyet göstermektedirler. Tarımda ONF, otomotiv’de Renault, havacılıkta Air France, Aeroport, demiryollarında SNCF, bankacılıkta GAN, AGF ve Banque de France, iletişimde La Poste, France Telecom, Radio France, France 2 ve 3 devlet şirketleridir.14

Devlet Desteği

Gelişmiş ülkelerde toplumsal yaşamı dolaysız ilgilendiren ve kamu haklarını temsil eden, stratejik önemi olan KİT’ler, özelleştirilmediği gibi korunup geliştirilirler. Özellikle mikroelektronik, biyoteknoloji, yeni ağır sanayi, sivil havacılık, telekomünikasyon, robotlar ve imalat aletleri, kimya sanayi, bilgisayar ve bilgisayar programları gibi ileri teknoloji alanlarıyla stratejik üretim dalları devletin koruma ve desteği altındadır. Bu alanlara çok büyük fonlar ayrılmaktadır.
Dünyadaki bütün ülkelere özelleştirme politikaları öneren ABD, kendi ülkesinde ekonomik sorunları gerekçe göstererek değişik alanlarda geniş kapsamlı devletçi uygulamalar yapmaktadır. 1993–1998 yılları arasındaki beş yılda ABD hiç özelleştirme yapmazken, aynı dönemde, ulusal geliri ABD’nin ulusal gelirinin yüzde 2,4’ü olan Türkiye’de 2,23 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı;15 bu miktar 2014 yılına dek 59,3 milyar dolara çıktı.16

Devletin Ekonomideki Payı

En gelişmiş 11 OECD ülkesinde, 1960 yılında yüzde 28 olan kamu giderlerinin ulusal gelir içindeki payı, 1973’de yüzde 32,9, 1988’de yüzde 40,2’ye çıktı.17
IMF ve OECD verilerine göre, devletin ekonomideki payı 1937–1997 yılları arasında; ABD’nde yüzde 8.6’dan yüzde 32.3’e, İngiltere’de yüzde 30’dan yüzde 41’e, Almanya’da yüzde 42.4’den yüzde 49’a, Fransa’da yüzde 29’dan yüzde 54.3’e, Japonya’da ise yüzde 25.4’den yüzde 35’e çıkmıştır. Oysa Türkiye’de devletin ekonomideki payı, 1937 yılında yüzde 80’ler düzeyinde iken 1997 yılında yüzde 26.6’ya düşmüştür.18

Devlete Çalışanlar

Son yirmi yıllık süre içinde ve başta Türkiye olmak üzere, denetim altına alınmış tüm azgelişmiş ülkelere; kamu kuruluşlarında çalışan insan sayısının çok olduğu, bu durumun ekonomik kalkınma önündeki en büyük engeli oluşturduğu, bu nedenle kamudaki çalışan sayısının azaltılması gerektiği söylendi. IMF, Dünya Bankası ya da AB kararları hep bundan söz ediyordu.
Devletin küçültülmesi’ olarak açıkça dile getirilen anlayışa bağlı olarak, kamu düzenini işlemez duruma getirecek olan çalışan indirimi, kredi alabilmenin neredeyse önkoşulu durumuna getirilmişti.
Oysa söylenenler doğru değildi ve azgelişmiş ülkelerin ulus–devlet yapılarını güçsüzleştirmeyi amaçlıyordu. Bu çok açık ve somut bir gerçekti. Büyük devletlerde, kamu çalışanı sayısının hem nüfusa hem de toplam çalışanlara göre oranı azgelişmiş ülkelerden daha çoktu. Bu gerçeği Batılıların kendi kaynakları ortaya koyuyordu.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD), 2000 yılı verilerine göre, ABD’nde devlet örgütlerinde 20 milyon 572 bin çalışan vardır ve bunların nüfusa oranı yüzde 7.46’dır. Devlete çalışanların toplam nüfusa göre oranları; Fransa’da yüzde 8.18, Almanya’da yüzde 5.27, İtalya’da yüzde 3.95, Hollanda’da yüzde 5.2 ve Kanada’da yüzde 8.15’dir. Bu oran, Türkiye’de ise yalnızca yüzde 3.34’dür. Kamu çalışanlarının toplam çalışanlara payı; ABD’nde yüzde 14, Fransa’da yüzde 24.8, Almanya’da yüzde 15.6, İtalya’da yüzde 16.1, Kanada’da yüzde 19.6 iken, bu oran Türkiye’de yüzde 14.2’dir.19

Ulusal Pazarını Korumak

Hiroşima’nın su dağıtım ağında için açılan ihaleyi Japon Fujitsi firması, Amerikan IBM ’i safdışı bırakmak için, yalnızca 1 (bir) yenlik teklif vererek aldı.20
ABD’ndeki telekomünikasyon şebekesinde yabancı sermaye ve yerli ortaklarının hisse satın almaları üzerine, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Direktörü Louis Freeh, yönetim birimlerini uyararak, ABD iletişim ağındaki yabancı sermaye paylarının kabul edilmez boyuta geldiğini bildirdi. Freeh, ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Ticaret Komitesine yazdığı uyarı mektubunda şunları yazıyordu: “Birleşik Devletlerdeki iletişim ağında yabancıların denetiminin giderek artması, haberleşme ile ulusal güvenlik için riskler ve tehditler oluşturmaktadır”.21
Amerikalılar, telekomünikasyon ağında yabancı sermaye paylarına bu kadar duyarlı iken Türkiye’de bunun tam karşıtı uygulamalar yapılıyor. Telekom yabancılara satılıyor; Turkcell, Telsim, yabancılaşıyor.

DİPNOTLAR

1     “Migration of Financial Resources” Dilip K. Das sf.61, ak. Neşecan Balkan “Kapitalizm ve Borç Krizi” Bağlam Yay.,1994, sf.111
2     “Dünya Bankası Raporu” sf.40 ak. a.g.e. sf.111
3     “Dünya Bankası Raporu” sf. 40 ak. a.g.e. sf.111
4     World Bank 1992 ak. Renee Prendergast–Frances Stewart “Piyasa Güçleri ve Küresel Kalkınma” Y.K.Y. 1995, sf.48–49
5     Cumhuriyet, 11.02.1999
6     “Thinking Big as Frontiers Tumble” Umberto Agnelli The Times Higler Education Supplement sf.25 ak. Lester Thurow “Kıran Kırana” Afa Yayınları, 1994, sf.83
7      “European Community and Japan: Countdawn to 1992”Toşiro Tanaka, Japon Review of International Affairs, Sonbahar/Kış 1989: 219 ak. a.g.e. sf.87
8      “Clinton’ın İki Yüzü” Şükran Soner, Cumhuriyet 16.01.1999
9     “Soğuk Barış” Jeffry E. Garten, Sarmal Yay., sf.127
10   “Soğuk Barış” Jeffry E. Gerten Sarmal Yay., sf.128
11   “Bonn Is Urged to Sell Assets to Finance Union” The Internasional Herald Tribune 03.10.1990 sf.11 ak. Jeffry E. Garten “Soğuk Barış” Sarmal Yay., 1994, sf.128
12   “Kıran Kırana” Laster Thurow Afa Yay., sf.15
13   “Kıran Kırana” Laster Thurow Afa Yay., 280, 1994 sf.15
14   I.N.S.E.E. (1995) sf.137 Tablo 14.5
15   “Financial Market Trends” (OECD) ak. Cum. 29. Mart 1999
17   “Piyasa Güçleri ve Küresel Kalkınma” Renee Prendergast–Frances Stewart Yapı Kredi Yayınları, 1995, sf.48
18   IMF, Economik Outlook, June 1998; OECD, Analytical Databank, OECD, ak. Bildiren Dergisi, Nisan 2001, Sayı 9 sf.33
19   “OECD’ye Göre Memur Sayımız Fazla Değil”, Hürriyet 12.11.2001
20   “The Economist” 24.08.1991 sf.21 ak. L.Thurow “Kıran Kırana” Afa Yay., 1994, sf.145
21   “FBI Yabancı Hisse İçin Yönetimi Uyardı” Cumhuriyet 03 06 1995


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder