18 Ocak 2016 Pazartesi

KÜRESEL ÖRGÜT AĞI - 2 (SİYASİ ÖRGÜTLER)


‘Serbest’ ticaretin yayılması yani ülkelerin ‘Pazar’ durumuna getirilmesi, bir dizi uluslararası anlaşmayı ve bu anlaşmalar yönünde geliştirilecek küresel boyutlu uygulamaları gerekli kılar. Askeri antlaşmalar bu tür girişimlerin ön adımı, siyasi ve akçalı bağlantılar ise temelidir. Ülkelerin yönetimine karışma; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaştırma ve enerji alanında yönlendirme; tarım ve uranda (sanayide) ‘kalkınma planları’ belirleme ile borçlandırma ve akçalı kurumlarda etkinlik sağlama, küresel etkinliği tamamlayan halkalardır.

Küresel Siyaset

Dünya’nın ekonomik değer taşıyan her yöresinin gelişmiş ülke pazarlarına bağlanması için, düzenli işleyen uluslararası ilişkilere ve bu ilişkileri düzenleyecek siyasi örgütlere gereksinim vardır. Askeri güç, siyasi ve ekonomik işleyişin güvencesidir. Yatırılan sermayeyi koruma amaçlıdır. Küresel işleyişi gerçekleştirmek için, askeri örgütlenmeler yanında, tüm dünyayı kapsayan siyasi ve ekonomik örgütler gereklidir.
Siyasi alanda gerçekleştirilen küresel örgütlerin ve bunlarla ilgili olarak yapılan anlaşmaların tümünü elde edip incelemek çok güç, belki de olanaksız bir iştir. Gelişmiş ülkelerin, yalnızca azgelişmiş ülkelerle yapmış olduğu ikili anlaşma sayısı, 21.yüzyıla girerken 1600’dü.1
Bunları tek tek incelemek gerekli değildir. Hemen tümünde aynı anlayış egemendir. Küresel ekonominin gelişmiş ülkelere sağladığı ayrıcalıklarla dolu olan bu anlaşmalar neredeyse, ülke ismi değiştirilerek çoğaltılmış kopyalar gibidir.

Ülkeleri Sınıflandırmak

2.Dünya Savaşı’ndan sonra Dünya ülkeleri; toplumsal ve tarihsel özelliklerine, jeopolitik konumlarına, doğal kaynaklarına, yetişmiş insan gücüne, alt yapı olanaklarına, ulusal pazarlarının niteliğine ve gizilgücüne (potansiyeline) göre sınıflandırıldı. Hiçbir ülke ilgi alanı dışında bırakılmadı ancak alım gücü yüksek pazara sahip ülkeler öncelikle ele alındı, bunlarla ilk elden ilişkiye geçildi. Mal ve sermaye gönderilecek ülkeler içinde, Türkiye ya da Yunanistan ile Uganda’nın aynı değerde olmayacağı açıktı.

Savaş Yılgınlığı

2.Dünya Savaşının kanlı ortamından; ulusal kaygılar, yaygın yoksunluklar, açlık ve büyük insan yitikleriyle çıkan ülkeler, böyle bir yıkımı bir daha yaşamak istemiyordu. Barış ve denge çabalarına son derece duyarlıydılar. Bu yöndeki çağrılar ilgilerini çekiyor ve bu çağrılara içtenlikle katılıyorlardı.
ABD; Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, çok partili düzen, demokrasi, dayanışma ve işbirliği söylemleriyle uluslararası politik örgütler kurdu. Bunlara, ‘savaş karşıtı ortak savunma örgütleri yaratma’, ‘komünist yayılmacılığa karşı silahlanma’, ‘caydırıcı silahlı güç’ oluşturma gibi askeri öneriler ekledi.
Önerilerini; ‘serbest piyasa ekonomisinin önündeki engellerin kaldırma’, ‘dünya sermaye dolaşımını hızlandırma’, ‘büyük pazar birlikleri oluşturma’ gibi ekonomik önermelerle tamamladı. ‘Savaşsız bir dünya için yeni düzen kurmanın’ bunları gerçekleştirmekle mümkün olacağını açıkladı ve ‘hür dünyanın’ bütün ulusları bu uğurda çaba harcamaya çağırdı. Çağrı doğal olarak, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülkeden olumlu yanıt aldı ve ABD gücünün en yüksek olduğu bir dönemde, dünyaya yeni bir düzen verme işine girişti.

Küresel Siyasi Örgütler

Küresel ölçekli siyasi örgütler, savaştan sonraki beş yıl içinde kuruldu. Sonraki dönemde sağlanan gelişmeler, yapılan değişiklikler, bu örgütleri yetkinleştirip güçlendirdi. Birleşmiş Milletler’in kuruluşuna 51 ülke katılmıştı, şimdi üye sayısı 200’e yaklaşıyor. Alt organları, bütçesi, ilgi alanları katlanarak artmış durumda ancak işleyişinde niteliksel bir ayrım yok. ABD’nin örgüt üzerindeki ağırlığı bugün daha çok ve örgütsel ilişkilerde belirleyici olanlar hep güçlüler.
Uluslararası anlaşmaların tümünde insanların eşitliğine, barışa, dostluğa ve yardımlaşmaya dair erdemli söylemler yer alıyor. Pek çok hükümet yetkilisi, ülkesini bu örgütlere sokarken, çağa uygun ve ilerlemeye açık bir eylemi gerçekleştirmenin iç erinci içindeydi. Yeni bir dünya kuruluyordu ve bu yeni dünyada yerlerini almalıydılar... Politik bilinçten yoksun olanların buna inanmaları için pek çok neden vardı.
Oysa gerçekler bu pembe tabloya hiç uymuyordu. Bunu çok kısa sürede gördüler ancak artık yapacakları birşey kalmamıştı. Savaş sonrasında barış ve kardeşliği dilinden düşürmeyen Amerikalılar 15-20 yıl sonra çok başka şeyler söylüyordu. ABD Dışişleri Bakanı Mc. Namara 1968 yılında Temsilciler Meclisinde yaptığı konuşmada gerçek amaçlarını şu sözlerle ortaya koyuyordu: “Yakın ve Ortadoğu, Birleşik Devletler açısından taşıdığı stratejik önemi devam ettirmektedir, çünkü bu bölge siyasi, askeri ve ekonomik çıkarların birleştiği kavşaktır ve Ortadoğu petrolü Batı için yaşamsal önem taşımaktadır. Yunanistan, Türkiye ve İran ile olan ittifak ilişkilerimizi devam ettirmekte de büyük çıkarlarımız vardır, zira bu üç ülke, Sovyetler Birliği, sıcak deniz limanları ve petrol yatakları arasında yer almaktadır”.2

Birleşmiş Milletler-BM

2.Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan en büyük uluslararası siyasi örgüt Birleşmiş Milletlerdir. Kökleri, 1.Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan Milletler Cemiyeti’ne dek uzanan örgüt, Almanya ve Japonya’yla savaşan büyük devletlerin, özellikle ABD’nin öncülüğünde kurulmuştur.
Birleşmiş Milletler’e esin kaynağı olan Milletler Cemiyeti, barış anlaşmalarına galip devlet olarak imza koyan 32 ülkenin 1920 yılında bir araya gelmeleriyle kuruldu. Daha sonra savaşta yansız kalan ya da yenilen ülkeler de örgüte alındı.
Güçlülerin belirleyici olduğu bir örgüt olarak Milletler Cemiyeti; yazılı amaçlarına uygun düşmeyen eylemler, değişmeyen anlayışlar ve saygı duyulmayan, etkisiz ve güçsüz bir kalıtla (mirasla), görevini 1946 yılında Birleşmiş Milletler’e devretti, 31 Temmuz 1947’de de yasal varlığına son verdi.

Kuruluş

BM, 25 Nisan-26 Haziran 1945 tarihleri arasında, San Francisco’da toplanan uluslararası konferans ile kuruldu ve 24 Ekim 1945’de yürürlüğe girdi. Kuruluşun dayanakları, Milletler Cemiyeti deneyimi ile savaş sürerken gerçekleştirilen bir dizi ortak girişimden oluşuyordu. Bunlar sırayla, 14 Ağustos 1941’de ABD ve İngiltere’nin imzaladığı Atlantik Bildirisi, 1 Ocak 1942’de ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin imzaladığı Birleşmiş Milletler Bildirgesi, 30 Ekim 1943’de ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Çin’in imzaladığı Moskova Bildirgesi, yine bu dört devletin Dumbarton Oaks (ABD) toplantısı ile Şubat 1945 tarihindeki Yalta Konferansı idi.

Ayrıcalıklı Üyeler

BM’in kuruluşuna öncülük eden beş büyük ülke (ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Çin) ve sonradan Fransa, örgütün işleyiş biçimini saptadı ve bu işleyişte kendilerine kalıcı ayrıcalıklar tanıdılar. Kuruluşun kararlaştırıldığı San Francisco toplantısına yalnızca Almanya ve müttefiklerine (Mihver Devletleri) savaş ilan eden ülkeleri çağırdılar. Türkiye’nin uzun süre bekledikten sonra ivedi olarak Almanya’ya savaş ilan etmesinin nedeni de budur. Türkiye, yalnızca BM’e değil, o dönemde kurulan tüm uluslararası örgütlere üye olmaya olağanüstü istek göstermiş ve girdiği her örgütte ‘en sözdinler’ üye olmuştur.

Aynı Sözler

Birleşmiş Milletlerin yazılı amaçları, kalıtını devraldığı Milletler Cemiyetinde olduğu gibi, ‘yüksek ideallerden’ oluşuyordu. Hatta daha da geliştirilmişti. Örneğin Antlaşmanın giriş bölümünde ‘Ulusların ve Dünya Halklarının Birliği’nden’ söz ediliyordu. Oysa, bu sözleri sözleşmelere yerleştiren gelişmiş ülkeler, değil ulusların birliğini sağlamak, sürekli bir biçimde her ulusun ulusal birliğini bozan bir çaba içinde oldu.
Almanya, Kore, Vietnam, Yemen ikiye bölündü, Fransa; Cezayir ve Tunus’a, İngiltere; Mısır’a, ABD; Vietnam’a, Lübnan’a ve Irak’a; NATO; Sırbistan’a Sovyetler Birliği; Macaristan’a, Çekoslavakya’ya, Afganistan’a, Çin; Vietnam’a asker gönderirken hiç kimseye bir şey sormadı, BM’e haber bile vermediler.
Bunlar üstelik BM Güvenlik Konseyi üyesiydi. Hindistan, BM’in kurucu üyesiydi ancak İngiltere’nin sömürgeci yönetiminden henüz kurtulabilmiş değildi. Ve İngiltere, sömürgeciliği yoketme görevi verilen, BM Vesayet Konseyi üyesiydi.

İç Örgütlenme

BM, birçok alt organ, uzmanlık kuruluşu ve özerk örgütten oluşur. Yılda bir kez olağan olarak toplanan ve her ülkenin tek oyla katıldığı Genel Kurul tartışma ve karar organıdır. Bu organ, Güvenlik Konseyi’nin sürekli olmayan üyelerinin, Vesayet Konseyi ve Sosyal Konsey üyelerinin, üyeliğinin kabulüne, askıya alınmasına ve çıkarılmasına karar verir. Genel Kurulun altında uzmanlaşmış altı komisyon vardır. Tam üyeyle toplanmak zorunda olan, bu nedenle verimli bir çalışma içine giremeyen bu komisyonlar, Genel Kurul çalışmalarının ön hazırlığını yapar, alınan kararları izler.
Birleşmiş Milletler’in başka bir organı, Güvenlik Konseyi’dir. Güvenlik Konseyi beşi sürekli olan (ABD, İngiltere, Rusya, Fransa ve Çin) on beş üyeden oluşur. Sürekli üyelerin bir tanesinin bile olumsuz oy kullanmasıyla karar alınamaz. Buna yanlış olarak veto hakkı da denilmektedir. Dünya Barışı’nın korunmasında sorumluluğu üstlenen Güvenlik Konseyi işte böyle ‘demokratik’ bir işleyişle çalışır.
BM’in öbür organları; Çin hariç Güvenlik Konseyinin dört üyesinden oluşan Vesayet Konseyi, 54 üyeden oluşan Ekonomik ve Sosyal Konsey, Uluslararası Adalet Divanı, Genel Sekreter, Yardımcı Organlar’dır (UNİCEF, Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM İdare Mahkemesi vb.). Bu organlardan başka çok sayıda uzmanlık kuruluşu ve özerk örgüt vardır. Bunlar; Uluslararası Para Fonu (IMF), Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kuruluşu (IFC)-bu son üç kuruluş birlikte Dünya Bankasını oluşturur-, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT), (GATT’ın statüsü diğerlerinden farklıdır), Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (CAO), Dünya Posta Birliği (UPO), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WPO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (FAD)’undan oluşur. Bu örgütler Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bağlı olarak çalışırlar. Bunlardan başka Genel Kurula dolaysız bağlı olarak çalışan, BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Dünya Gıda Programı (WFP), BM Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR), BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO), BM Çevre Sorunları Programı (UNEP), BM Üniversitesi (UNU), BM Özel Fonu, Dünya Gıda Konseyi, BM İnsan Yerleşimleri Merkezi (HABITAT), BM Nüfus Etkinlikleri Fonu (UNFPA), Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), (farklı bir statüyle çalışır) ve BM Filistin Mültecilerine Yardım Fonu (UNRWA) adlı kuruluşlardır. Bunlardan başka, genellikle askeri alanda çalışma yapan ve Güvenlik Konseyi’ne bağlı olarak çalışan, geçici ve kalıcı kimi örgütler, BM adına çalışmalarını sürdürür.

ABD’nin Gücü

ABD’nin BM üzerindeki etkinliği bugün, Güvenlik Konseyi’nin sürekli üyelerinin tümünün etkisinden daha çoktur. ABD, Genel Kurul’da her önerisine oy verecek çok sayıda ülke desteğine sahiptir. Devletlerarası ikili ilişkiler, kredi notları, silah satışları, kotalar, ticari ayrıcalıklar vb., BM Genel Kurulu’nda verilecek oylar için birer koz olarak kullanılabilmektedir. Önemli konularda Genel Kurul’da verilen oylar, ‘ABD dostluğunu kazanmanın’ göstergesi olarak ele alınır. ABD önerisine karşı oy verenler, ‘bir kenara’ yazılır. Bu tutumu herkes bilir ama kimse sözünü etmez.
ABD, Genel Kurul’da oy çoğunluğunu sağlamayacak gibi görünen önerilerini gündeme sokmaz. Konunun kendisi için önemine göre, BM onayına başvurmadan tek başına eyleme girişebilir. Bu konuda, ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 1992 yılında yayınladığı bir yazanak, BM’in kuruluşundan beri süren ABD tutumunun özeti gibidir.
New York Times’ın yayınladığı bu yazanakta Pentagon; “Dünya barış ve güvenliğini korumak için hiçbir devlet ya da kuruluşla YETKİ VE GÜÇ paylaşımına gitmeden, Birleşik Devletler’in kollarını sıvayacağını” söylüyordu.3 Kongo (1960), Lübnan (1978), Küba (Domuzlar Körfezi Çıkartması-1961), Vietnam (1967), Irak (1990-1998), Sırbistan (1999) askeri eylemlerinde ABD “kollar sıvamıştı”.

Engellenen Birimler

Ağırlıklı olarak azgelişmiş ülkelerin kalkınma sorunlarıyla ilgili çalışmalar yapan ve BM Genel Kurulu yardımcı organı olan ‘Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) çalışmaları, büyük devletlerce bilinçli bir biçimde engellenmektedir. Bu organ adeta ABD’ne rağmen çalışmaktadır.
ABD, BM’de alınan kararları beğenmediğinde, örgütün çalışmaları önüne engeller çıkarmakta, örgüt içi işleyişten gelen tıkanıklıkları da kullanarak birçok organı çalışamaz duruma getirmektedir. Örgütün çalışmalarını sürdürebilmesi için gerekli olan akçalı kaynaklar içinde önemli bir paya sahip olan ABD, ödeme yapmayı zaman zaman koz olarak kullanır.

Kuralları Çiğneme

BM antlaşmasının 2.başlamının (maddesinin) 7.paragrafı; “iş bu antlaşmanın hiçbir maddesi, bir devletin ulusal yetkisi içinde bulunan işlere Birleşmiş Milletler’in karışmasına izin vermez” der. Bu başlam en başta, BM’in kurulmasına öncülük etmiş ve anlaşma koşullarını hazırlamış olan büyük devletler tarafından çiğnenmektedir. Kimi zaman BM’den karar çıkartarak, kimi zaman tek başına, devletlerin ulusal yetkilerine, herkesin gözü önünde karışılır.
BM örgütlerinin çalışmaları bir karşıtlıklar ve çelişkiler yumağıdır. Başlangıçta ‘demokrasi’ üyelik koşuluydu ancak şimdi örgüt, demokrasi ve insan haklarını yok eden ülkelerle doludur. Güvenlik Konseyi’nin değişmez üyeleri içinde, demokratik gelişmeyi ve ulusal kurtuluş savaşımlarını düşman gören ülkeler vardır. BM uzmanlık kuruluşu olan UNICEF dünya çocuklarına yardım etmeğe çalışırken, BM Ekonomik ve Sosyal Konsey üyesi olan IMF, dünya uluslarına çocukların geleceğini karartacak reçeteler dayatır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) açlığa çare bulmağa çalışır ancak BM’in, etkili üyeleri büyük devletler, tarım ülkelerine yönelttiği uygulamalarla bu ülkeleri açlığa tutsak eder.

Yalan Politikası

Çelişki örnekleri çoktur. Ancak 1998 ‘Irak Krizi’ denilen olaylar, gizlenmeye çalışılan kimi gerçeklerin görülmesi açısından önemlidir. ABD 1998’de BM gözlemcilerinin çalışmaları engelleniyor gerekçesiyle Irak’a askeri karışma kararı verdi. Durumu yerinde görmek ve bir uzlaşma olanağı aramak için Irak’a gitmek isteyen BM Genel Sekreteri Kofi Annan, bu ülkeye ABD’nin izin vermesiyle gidebildi.
1998 Yılında özelleştirme ve küreselleşmeyi eleştiren BM eski Genel Sekreteri Butros Gali’nin raporu, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bağlı bir BM kuruluşu olan UNESCO tarafından sansür edilerek yayınlandı. UNESCO yetkilileri eski sekreterlerinin yazısından, Yeni Dünya Düzeni’ni eleştiren bölümleri çıkardı.4 Başkan Clinton’un yemin töreninde söylediği şu sözler, ABD’nin BM kararlarına ne denli ‘önem’ verdiğinin açık göstergesidir: “Çıkarımız olan her yere her şeye karışırız”.5

DİPNOTLAR

1         “Küreselleşmenin Sınırsızlığı Sorgulanıyor” 10 Temmuz 1998 Cum.
2        “Hearings on the Foreing Assistance Act of 1967”, Washıngton D.C. 1967, sf.114, ak. Harry Magdoff, “Emperyalizm Çağı” Odak Yay., 1974, sf.153-154
3        The New York Times 08.03.1992, ak. “Bugünün ve Geleceğin Güç Merkezleri ve Dengeleri ile Türkiye’ye Etkileri” Harp Akademileri Komutanlığı Yay., 1994, sf.10
4       “Kafkaslar, Ortadoğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi” E. Orgeneral Kemal Yavuz, Aydınlık, 10 Mayıs 1998, Sayı 564, sf.11

5         “Oltadaki Balık Türkiye” Emin Değer, Çınar Yay., sf.32

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder