‘Serbest’ ticaretin yayılması
yani ülkelerin ‘Pazar’ durumuna
getirilmesi, bir dizi uluslararası anlaşmayı ve bu anlaşmalar yönünde
geliştirilecek küresel boyutlu uygulamaları gerekli kılar. Askeri antlaşmalar
bu tür girişimlerin ön adımı, siyasi ve akçalı bağlantılar ise temelidir.
Ülkelerin yönetimine karışma; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaştırma ve
enerji alanında yönlendirme; tarım ve uranda (sanayide) ‘kalkınma planları’ belirleme ile borçlandırma ve akçalı kurumlarda
etkinlik sağlama, küresel etkinliği tamamlayan halkalardır.
Küresel Siyaset
Dünya’nın
ekonomik değer taşıyan her yöresinin gelişmiş ülke pazarlarına bağlanması için,
düzenli işleyen uluslararası ilişkilere ve bu ilişkileri düzenleyecek siyasi
örgütlere gereksinim vardır. Askeri güç, siyasi ve ekonomik işleyişin
güvencesidir. Yatırılan sermayeyi koruma amaçlıdır. Küresel işleyişi
gerçekleştirmek için, askeri örgütlenmeler yanında, tüm dünyayı kapsayan siyasi
ve ekonomik örgütler gereklidir.
Siyasi
alanda gerçekleştirilen küresel örgütlerin ve bunlarla ilgili olarak yapılan
anlaşmaların tümünü elde edip incelemek çok güç, belki de olanaksız bir iştir.
Gelişmiş ülkelerin, yalnızca azgelişmiş ülkelerle yapmış olduğu ikili anlaşma
sayısı, 21.yüzyıla girerken 1600’dü.1
Bunları tek tek
incelemek gerekli değildir. Hemen tümünde aynı anlayış egemendir. Küresel
ekonominin gelişmiş ülkelere sağladığı ayrıcalıklarla dolu olan bu anlaşmalar
neredeyse, ülke ismi değiştirilerek çoğaltılmış kopyalar gibidir.
Ülkeleri Sınıflandırmak
2.Dünya Savaşı’ndan
sonra Dünya ülkeleri; toplumsal ve tarihsel özelliklerine, jeopolitik
konumlarına, doğal kaynaklarına, yetişmiş insan gücüne, alt yapı olanaklarına,
ulusal pazarlarının niteliğine ve gizilgücüne (potansiyeline) göre
sınıflandırıldı. Hiçbir ülke ilgi alanı dışında bırakılmadı ancak alım gücü
yüksek pazara sahip ülkeler öncelikle ele alındı, bunlarla ilk elden ilişkiye
geçildi. Mal ve sermaye gönderilecek ülkeler içinde, Türkiye ya da Yunanistan
ile Uganda’nın aynı değerde olmayacağı açıktı.
Savaş Yılgınlığı
2.Dünya
Savaşının kanlı ortamından; ulusal kaygılar, yaygın yoksunluklar, açlık ve
büyük insan yitikleriyle çıkan ülkeler, böyle bir yıkımı bir daha yaşamak
istemiyordu. Barış ve denge çabalarına son derece duyarlıydılar. Bu yöndeki
çağrılar ilgilerini çekiyor ve bu çağrılara içtenlikle katılıyorlardı.
ABD;
Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, çok partili düzen, demokrasi, dayanışma ve işbirliği
söylemleriyle uluslararası politik örgütler kurdu. Bunlara, ‘savaş karşıtı ortak savunma örgütleri
yaratma’, ‘komünist yayılmacılığa
karşı silahlanma’, ‘caydırıcı silahlı
güç’ oluşturma gibi askeri öneriler ekledi.
Önerilerini;
‘serbest piyasa ekonomisinin önündeki
engellerin kaldırma’, ‘dünya sermaye dolaşımını
hızlandırma’, ‘büyük pazar birlikleri
oluşturma’ gibi ekonomik önermelerle tamamladı. ‘Savaşsız bir dünya için yeni düzen kurmanın’ bunları
gerçekleştirmekle mümkün olacağını açıkladı ve ‘hür dünyanın’ bütün ulusları bu uğurda çaba harcamaya çağırdı.
Çağrı doğal olarak, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülkeden olumlu
yanıt aldı ve ABD gücünün en yüksek olduğu bir dönemde, dünyaya yeni bir düzen
verme işine girişti.
Küresel Siyasi Örgütler
Küresel
ölçekli siyasi örgütler, savaştan sonraki beş yıl içinde kuruldu. Sonraki
dönemde sağlanan gelişmeler, yapılan değişiklikler, bu örgütleri yetkinleştirip
güçlendirdi. Birleşmiş Milletler’in kuruluşuna 51 ülke
katılmıştı, şimdi üye sayısı 200’e yaklaşıyor. Alt organları, bütçesi, ilgi
alanları katlanarak artmış durumda ancak işleyişinde niteliksel bir ayrım yok.
ABD’nin örgüt üzerindeki ağırlığı bugün daha çok ve örgütsel ilişkilerde
belirleyici olanlar hep güçlüler.
Uluslararası
anlaşmaların tümünde insanların eşitliğine, barışa, dostluğa ve yardımlaşmaya
dair erdemli söylemler yer alıyor. Pek çok hükümet yetkilisi, ülkesini bu
örgütlere sokarken, çağa uygun ve ilerlemeye açık bir eylemi gerçekleştirmenin
iç erinci içindeydi. Yeni bir dünya kuruluyordu ve bu yeni dünyada yerlerini
almalıydılar... Politik bilinçten yoksun olanların buna inanmaları için pek çok
neden vardı.
Oysa gerçekler bu
pembe tabloya hiç uymuyordu. Bunu çok kısa sürede gördüler ancak artık
yapacakları birşey kalmamıştı. Savaş sonrasında barış ve kardeşliği dilinden
düşürmeyen Amerikalılar 15-20 yıl sonra çok başka şeyler söylüyordu. ABD
Dışişleri Bakanı Mc. Namara 1968
yılında Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada gerçek amaçlarını
şu sözlerle ortaya koyuyordu: “Yakın ve
Ortadoğu, Birleşik Devletler açısından taşıdığı stratejik önemi devam
ettirmektedir, çünkü bu bölge siyasi, askeri ve ekonomik çıkarların birleştiği
kavşaktır ve Ortadoğu petrolü Batı için yaşamsal önem taşımaktadır. Yunanistan,
Türkiye ve İran ile olan ittifak ilişkilerimizi devam ettirmekte de büyük çıkarlarımız
vardır, zira bu üç ülke, Sovyetler Birliği, sıcak deniz limanları ve petrol
yatakları arasında yer almaktadır”.2
Birleşmiş
Milletler-BM
2.Dünya
Savaşı’ndan sonra kurulan en büyük uluslararası siyasi örgüt Birleşmiş Milletler’dir. Kökleri, 1.Dünya Savaşı’ndan sonra
kurulmuş olan Milletler Cemiyeti’ne dek uzanan örgüt, Almanya
ve Japonya’yla savaşan büyük devletlerin, özellikle ABD’nin öncülüğünde
kurulmuştur.
Birleşmiş Milletler’e esin
kaynağı olan Milletler Cemiyeti,
barış anlaşmalarına galip devlet olarak imza koyan 32 ülkenin 1920 yılında bir
araya gelmeleriyle kuruldu. Daha sonra savaşta yansız kalan ya da yenilen
ülkeler de örgüte alındı.
Güçlülerin belirleyici
olduğu bir örgüt olarak Milletler
Cemiyeti; yazılı amaçlarına uygun düşmeyen eylemler, değişmeyen anlayışlar
ve saygı duyulmayan, etkisiz ve güçsüz bir kalıtla (mirasla), görevini 1946
yılında Birleşmiş Milletler’e devretti, 31 Temmuz 1947’de de yasal
varlığına son verdi.
Kuruluş
BM, 25 Nisan-26
Haziran 1945 tarihleri arasında, San Francisco’da toplanan uluslararası
konferans ile kuruldu ve 24 Ekim 1945’de yürürlüğe girdi. Kuruluşun
dayanakları, Milletler Cemiyeti
deneyimi ile savaş sürerken gerçekleştirilen bir dizi ortak girişimden
oluşuyordu. Bunlar sırayla, 14 Ağustos 1941’de ABD ve İngiltere’nin imzaladığı Atlantik Bildirisi, 1 Ocak 1942’de ABD,
İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin imzaladığı Birleşmiş Milletler Bildirgesi, 30 Ekim 1943’de ABD, İngiltere,
Sovyetler Birliği ve Çin’in imzaladığı Moskova
Bildirgesi, yine bu dört devletin Dumbarton
Oaks (ABD) toplantısı ile Şubat 1945 tarihindeki Yalta Konferansı idi.
Ayrıcalıklı Üyeler
BM’in kuruluşuna
öncülük eden beş büyük ülke (ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Çin) ve
sonradan Fransa, örgütün işleyiş biçimini saptadı ve bu işleyişte kendilerine
kalıcı ayrıcalıklar tanıdılar. Kuruluşun kararlaştırıldığı San Francisco
toplantısına yalnızca Almanya ve müttefiklerine (Mihver Devletleri) savaş ilan
eden ülkeleri çağırdılar. Türkiye’nin uzun süre bekledikten sonra ivedi olarak
Almanya’ya savaş ilan etmesinin nedeni de budur. Türkiye, yalnızca BM’e değil,
o dönemde kurulan tüm uluslararası örgütlere üye olmaya olağanüstü istek
göstermiş ve girdiği her örgütte ‘en
sözdinler’ üye olmuştur.
Aynı
Sözler
Birleşmiş
Milletlerin yazılı amaçları, kalıtını devraldığı Milletler Cemiyeti’nde
olduğu gibi, ‘yüksek ideallerden’
oluşuyordu. Hatta daha da geliştirilmişti. Örneğin Antlaşmanın giriş bölümünde ‘Ulusların ve Dünya Halklarının Birliği’nden’
söz ediliyordu. Oysa, bu sözleri sözleşmelere yerleştiren gelişmiş ülkeler,
değil ulusların birliğini sağlamak, sürekli bir biçimde her ulusun ulusal
birliğini bozan bir çaba içinde oldu.
Almanya,
Kore, Vietnam, Yemen ikiye bölündü, Fransa; Cezayir ve Tunus’a, İngiltere;
Mısır’a, ABD; Vietnam’a, Lübnan’a ve Irak’a; NATO; Sırbistan’a Sovyetler
Birliği; Macaristan’a, Çekoslavakya’ya, Afganistan’a, Çin; Vietnam’a asker
gönderirken hiç kimseye bir şey sormadı, BM’e haber bile vermediler.
Bunlar üstelik BM Güvenlik Konseyi üyesiydi. Hindistan,
BM’in kurucu üyesiydi ancak İngiltere’nin sömürgeci yönetiminden henüz
kurtulabilmiş değildi. Ve İngiltere, sömürgeciliği yoketme görevi verilen, BM Vesayet Konseyi üyesiydi.
İç Örgütlenme
BM,
birçok alt organ, uzmanlık kuruluşu ve özerk örgütten oluşur. Yılda bir kez
olağan olarak toplanan ve her ülkenin tek oyla katıldığı Genel Kurul tartışma ve karar organıdır. Bu organ, Güvenlik Konseyi’nin sürekli olmayan üyelerinin, Vesayet Konseyi ve Sosyal Konsey
üyelerinin, üyeliğinin kabulüne, askıya alınmasına ve çıkarılmasına karar
verir. Genel Kurulun altında uzmanlaşmış altı komisyon vardır. Tam üyeyle
toplanmak zorunda olan, bu nedenle verimli bir çalışma içine giremeyen bu
komisyonlar, Genel Kurul çalışmalarının ön hazırlığını yapar, alınan kararları
izler.
Birleşmiş Milletler’in
başka bir organı, Güvenlik Konseyi’dir.
Güvenlik Konseyi beşi sürekli olan (ABD, İngiltere, Rusya, Fransa ve Çin) on
beş üyeden oluşur. Sürekli üyelerin bir tanesinin bile olumsuz oy kullanmasıyla
karar alınamaz. Buna yanlış olarak veto hakkı
da denilmektedir. Dünya Barışı’nın korunmasında sorumluluğu üstlenen Güvenlik Konseyi işte böyle ‘demokratik’ bir işleyişle çalışır.
BM’in öbür organları;
Çin hariç Güvenlik Konseyinin dört üyesinden oluşan Vesayet Konseyi, 54 üyeden oluşan Ekonomik ve Sosyal Konsey, Uluslararası
Adalet Divanı, Genel Sekreter, Yardımcı Organlar’dır (UNİCEF,
Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM İdare Mahkemesi vb.). Bu organlardan başka
çok sayıda uzmanlık kuruluşu ve özerk örgüt vardır. Bunlar; Uluslararası Para Fonu (IMF), Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD),
Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kuruluşu (IFC)-bu
son üç kuruluş birlikte Dünya Bankasını oluşturur-, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş
Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Uluslararası Çalışma Örgütü
(İLO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması
(GATT), (GATT’ın statüsü diğerlerinden farklıdır), Uluslararası Sivil Havacılık
Örgütü (CAO), Dünya Posta Birliği (UPO), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
(ITU), Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO),
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WPO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu
(FAD)’undan oluşur. Bu örgütler Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bağlı olarak
çalışırlar. Bunlardan başka Genel Kurula dolaysız bağlı olarak çalışan, BM
Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), BM
Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Dünya Gıda Programı (WFP), BM Eğitim ve
Araştırma Enstitüsü (UNITAR), BM Kalkınma Programı (UNDP), BM Sınai Kalkınma
Örgütü (UNIDO), BM Çevre Sorunları Programı (UNEP), BM Üniversitesi (UNU), BM
Özel Fonu, Dünya Gıda Konseyi, BM İnsan Yerleşimleri Merkezi (HABITAT), BM
Nüfus Etkinlikleri Fonu (UNFPA), Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA),
(farklı bir statüyle çalışır) ve BM Filistin Mültecilerine Yardım Fonu (UNRWA)
adlı kuruluşlardır. Bunlardan başka, genellikle askeri alanda çalışma yapan ve Güvenlik Konseyi’ne bağlı olarak
çalışan, geçici ve kalıcı kimi örgütler, BM adına çalışmalarını sürdürür.
ABD’nin
Gücü
ABD’nin
BM üzerindeki etkinliği bugün, Güvenlik
Konseyi’nin sürekli üyelerinin tümünün etkisinden daha çoktur. ABD, Genel Kurul’da her önerisine oy verecek çok sayıda ülke desteğine
sahiptir. Devletlerarası ikili ilişkiler, kredi notları, silah satışları,
kotalar, ticari ayrıcalıklar vb., BM Genel
Kurulu’nda verilecek oylar için birer koz olarak kullanılabilmektedir.
Önemli konularda Genel Kurul’da verilen oylar, ‘ABD dostluğunu kazanmanın’ göstergesi
olarak ele alınır. ABD önerisine karşı oy verenler, ‘bir kenara’ yazılır. Bu tutumu herkes bilir ama kimse sözünü
etmez.
ABD,
Genel Kurul’da oy çoğunluğunu
sağlamayacak gibi görünen önerilerini gündeme sokmaz. Konunun kendisi için
önemine göre, BM onayına başvurmadan tek başına eyleme girişebilir. Bu konuda,
ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 1992 yılında yayınladığı bir yazanak, BM’in kuruluşundan
beri süren ABD tutumunun özeti gibidir.
New York Times’ın yayınladığı bu
yazanakta Pentagon; “Dünya barış ve
güvenliğini korumak için hiçbir devlet ya da kuruluşla YETKİ VE GÜÇ paylaşımına
gitmeden, Birleşik Devletler’in kollarını sıvayacağını” söylüyordu.3
Kongo (1960), Lübnan (1978), Küba (Domuzlar Körfezi Çıkartması-1961), Vietnam
(1967), Irak (1990-1998), Sırbistan (1999) askeri eylemlerinde ABD “kollar
sıvamıştı”.
Engellenen Birimler
Ağırlıklı
olarak azgelişmiş ülkelerin kalkınma sorunlarıyla ilgili çalışmalar yapan ve BM
Genel Kurulu yardımcı organı olan ‘Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) çalışmaları,
büyük devletlerce bilinçli bir biçimde engellenmektedir. Bu organ adeta ABD’ne
rağmen çalışmaktadır.
ABD, BM’de alınan
kararları beğenmediğinde, örgütün çalışmaları önüne engeller çıkarmakta, örgüt
içi işleyişten gelen tıkanıklıkları da kullanarak birçok organı çalışamaz
duruma getirmektedir. Örgütün çalışmalarını sürdürebilmesi için gerekli olan
akçalı kaynaklar içinde önemli bir paya sahip olan ABD, ödeme yapmayı zaman
zaman koz olarak kullanır.
Kuralları Çiğneme
BM
antlaşmasının 2.başlamının (maddesinin) 7.paragrafı; “iş bu antlaşmanın hiçbir maddesi, bir devletin ulusal yetkisi içinde
bulunan işlere Birleşmiş Milletler’in karışmasına izin vermez” der. Bu
başlam en başta, BM’in kurulmasına öncülük etmiş ve anlaşma koşullarını
hazırlamış olan büyük devletler tarafından çiğnenmektedir. Kimi zaman BM’den
karar çıkartarak, kimi zaman tek başına, devletlerin ulusal yetkilerine,
herkesin gözü önünde karışılır.
BM örgütlerinin
çalışmaları bir karşıtlıklar ve çelişkiler yumağıdır. Başlangıçta ‘demokrasi’ üyelik koşuluydu ancak şimdi
örgüt, demokrasi ve insan haklarını yok eden ülkelerle doludur. Güvenlik Konseyi’nin değişmez
üyeleri içinde, demokratik gelişmeyi ve ulusal kurtuluş savaşımlarını düşman
gören ülkeler vardır. BM uzmanlık kuruluşu olan UNICEF dünya çocuklarına yardım
etmeğe çalışırken, BM Ekonomik ve Sosyal Konsey
üyesi olan IMF, dünya uluslarına çocukların geleceğini karartacak reçeteler
dayatır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
açlığa çare bulmağa çalışır ancak BM’in, etkili üyeleri büyük devletler, tarım
ülkelerine yönelttiği uygulamalarla bu ülkeleri açlığa tutsak eder.
Yalan Politikası
Çelişki
örnekleri çoktur. Ancak 1998 ‘Irak Krizi’
denilen olaylar, gizlenmeye çalışılan kimi gerçeklerin görülmesi açısından
önemlidir. ABD 1998’de BM gözlemcilerinin çalışmaları engelleniyor gerekçesiyle
Irak’a askeri karışma kararı verdi. Durumu yerinde görmek ve bir uzlaşma
olanağı aramak için Irak’a gitmek isteyen BM Genel Sekreteri Kofi Annan, bu ülkeye ABD’nin izin
vermesiyle gidebildi.
1998 Yılında özelleştirme
ve küreselleşmeyi eleştiren BM eski Genel Sekreteri Butros Gali’nin raporu, Ekonomik
ve Sosyal Konsey’e bağlı bir BM kuruluşu olan UNESCO
tarafından sansür edilerek yayınlandı. UNESCO yetkilileri eski sekreterlerinin
yazısından, Yeni Dünya Düzeni’ni
eleştiren bölümleri çıkardı.4 Başkan Clinton’un yemin töreninde söylediği şu sözler, ABD’nin BM
kararlarına ne denli ‘önem’
verdiğinin açık göstergesidir: “Çıkarımız
olan her yere her şeye karışırız”.5
DİPNOTLAR
1 “Küreselleşmenin
Sınırsızlığı Sorgulanıyor” 10 Temmuz 1998 Cum.
2 “Hearings
on the Foreing Assistance Act of 1967”, Washıngton D.C. 1967, sf.114, ak. Harry
Magdoff, “Emperyalizm Çağı” Odak Yay., 1974, sf.153-154
3 The
New York Times 08.03.1992, ak. “Bugünün ve Geleceğin Güç Merkezleri ve Dengeleri
ile Türkiye’ye Etkileri” Harp Akademileri Komutanlığı Yay., 1994, sf.10
4 “Kafkaslar,
Ortadoğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi” E. Orgeneral Kemal
Yavuz, Aydınlık, 10 Mayıs 1998, Sayı 564, sf.11
5 “Oltadaki
Balık Türkiye” Emin Değer, Çınar Yay., sf.32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder